Medimagazin logo

Anneler bir, ebeler dokuz doğurur

Bir bebeği dünyaya getirmenin verdiği mutluluk başka hiçbir meslekle kıyaslanamaz. Bazen dünyanın en mutlu bazen de en hüzünlü anlarına şahitlik eder onlar. Küfelerinde onlarca hikâye biriktiren eski ve yeni dönem ebelerinin kapısını çaldık.
Kaynak: ZAMAN - BAHAR KARAMAN APAK
Anneler bir, ebeler dokuz doğurur
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Dünyanın en kutsal mesleklerindendir ebelik. Bir insanın hayata geliş anına şahitlik ederler. Doğum anında anne adayının en büyük destekçisi onlardır. Mutluluğun, acının, hüznün ve merak duygusunun bir arada yaşandığı o heyecanlı dakikalarda anne hep ebeden destek ve şefkat bekler. Meslek hayatı boyunca binlerce doğum yaptırmanın mutluluğunu yaşayanlar çokça hikâyeyi biriktirir. Bu hikâyeler kimi zaman mutluluk verici, kimi zaman da hayatları boyunca unutamayacakları, içinde ölümü barındıran hüzünlü hikâyelerdir. Ancak birçok şey zamanla değişikliğe uğradığı gibi ebelik mesleği de bundan nasibini aldı. Önceden daha çok evlerde kısıtlı imkânlarla doğum yaptıran ebeler, şimdilerde hastanelerde daha rahat koşullarda çalışıyor. Evden hastaneye taşınan mesleğin mekânıyla birlikte şekli de değişti. Doğumları bizzat doktorların gerçekleşmesiyle beraber ebeler bir adım geride durmaya başladı. Üstelik değişen sadece mesleğin uygulanış şekli de değildi. Geçmiş yıllarda evde tek başına doğum yaptırmak üzere donanımlı yetiştirilen ebeler, şimdilerde eğitim hayatı boyunca bir kere bile doğum yaptırmadan mezun oluyor. Zamanla değişime uğrayan ebelik mesleğini ve o ana tanıklık ettiklerinde yaşadıkları ilginç hikâyeleri eski ve yeni ebelerle konuştuk...

 

‘Bizimkisi mutluluk mesleği’

34 yaşındaki Hülya Özlü, 15 yıldır ebelik yapıyor. Üniversite eğitiminden sonra ebeliğe başlayan Özlü, mesleği boyunca hastanelerde görev yapmış. Aldığı eğitim ve çalışma koşullarından dolayı onu yeni dönem ebelerinden biri olarak adlandırmak mümkün. Özlü, geleneksel ebeleri şimdiki ebelerden daha donanımlı buluyor: “Bizim evde doğum yaptırma yeteneğimiz eski ebelere nazaran hemen hemen sıfıra yakın. Artık ebeler hiç doğum yaptırmadan hatta muayeneyi bile tam olarak öğrenemeden mezun oluyor. Artık doğumlar bizzat doktorlar tarafından yapılıyor. Ebe olarak biz doğum öncesi tüm takibini yapıyoruz, doğum anında doktor gelip bebeği alıyor.” Meslek hayatı boyunca ne kadar ölümlü doğumlarla karşılaşsa da buna hâlâ alışamadığını anlatıyor Özlü: “Bizim mesleğimiz mutluluk mesleği. Ölümlü doğumlarda çok sarsılıyoruz. Bebeğin ölü doğacağını bile bile bir doğuma girsek de hep bir umutla o ağlama sesini bekliyoruz.” Başına gelen ölümlü bir doğum hikâyesini de şöyle anlatıyor: “Bir hastamız kontrole geldi. Biz de artık doğum vaktinin olduğunu söyledik ve hastaya yatış verdik. Ameliyata girene kadar tetkiklerin çıkmasının birkaç saat süreceğini düşünmüş ve bazı işlerini halletmek için dışarı çıkmış. Ancak geri geldiğinde vakit bayağı geçmişti ve maalesef bebek ölü doğdu.”

 

Son dönem doğum hikâyelerinde ebe ve doktorun tutumuyla ilgili bazı eleştiriler söz konusu. Anne adayları doğum anında doktor veya ebelerin sert davranmasından şikâyet ediyor. Özlü de öğrencilik yıllarında böyle olaylarla karşılaşmış: “Maalesef her meslekte olduğu gibi bu meslekte de yoğunluğa bağlı gerginlikler yaşanabiliyor. Öğrenciliğim sırasında bir doktorun anne adayına, doğum anında doğru nefes almıyor diye vurmaya kalktığına şahit oldum. Oysaki sevgiyle, şefkatle yapılabilecek bir meslek bizimkisi ama maalesef bazıları zorunluluktan dolayı seçmiş olduğu için bu tür tatsız olaylarla karşılaşabiliyoruz.”

 

‘Doğumunu yaptırdığım bebeği öldürmemi istediler’

61 yaşındaki Şerife Alel, sağlık meslek lisesinde gördüğü ebelik eğitiminden sonra 1972 yılında Çanakkale’nin bir köyündeki sağlık ocağında göreve başlar. O dönemde araç sıkıntısı ve maddi imkânsızlıktan dolayı doğum için hastaların evlerine gider. Alel, hastanelerin çok kalabalık olmasından dolayı ebelerin anne adaylarıyla evde daha iyi ilgilenebildiklerini söylüyor. Alel, meslek hayatı boyunca 3 binden fazla doğum yaptırmış. Anne adaylarını yedinci aya kadar ayda bir, sonrasında da 15 günde bir mutlaka muayene ettiklerini söyleyen Alel, herhangi bir olumsuzluk sezdiklerinde hastayı hastaneye yönlendirdiklerini anlatıyor. Yaptırdığı doğumlarda hiç ölüm vakasıyla karşılaşmamış ancak başına gelen bir doğum hikâyesini de asla unutamadığını söylüyor: “Görevimin ilk günleriydi. 15 yaşlarında bir anne adayı getirdiler. Doğumu gerçekleştirdim, bebek gayet sağlıklıydı ancak aile büyükleri, göbek kordonunu kesmememi ve çocuğu öldürmemi söyledi. Hemen onları dışarı çıkarttım, kordonu kestim. Oradaki ambulans şoförünün yardımıyla Çanakkale’ye, yuvaya götürdük bebeği. Adını Erkan koydum. Herkesten sakladım bu durumu, şimdi o çocuk savcı oldu ve hâlâ görüşüyoruz.”

 

‘Ebem hem benim hem de çocuğumun doğumunu yaptırdı’

Dünyaya gelmesinde yardımcı olan ebesiyle hâlâ görüşenler de var. Üstelik bu ilişki sadece iletişimde olmakla sınırlı kalmamış. Fevziye Yıldırım’ın ebesi kendi doğumundan 26 sene sonra oğlunun doğumunu da yaptırmış. Şu an 100 yaşında olan ebesinden ‘ninem’ diye bahseden Yıldırım, bu güzel hikâyeyi şöyle anlatıyor: “Doğumumu yaptıran ebe Trabzon’da hem kapı komşumuz hem de akrabamızdı. Hiçbir ebelik eğitimi yoktu. Etraftaki insanların onu doğumlara çağırmasıyla ebelik tecrübesi kazanmış. Ben evlendim, İstanbul’a yerleştim. Üçüncü çocuğumun doğum zamanı geldi. Duydum ki ebem de torununun doğumu vesilesiyle İstanbul’daki oğlunun yanındaymış. Hem maddi imkânsızlıklar sebebiyle hem de evdeki çocuklarımı bırakacak kimsem olmadığı için hastaneye gidemiyordum. Eşimden rica ettim ve Fatma ebeyi getirdi. Doğum gerçekleşene kadar iki gün başımda bekledi. Çok zor bir doğumu onun sayesinde rahat bir şekilde atlattım. Doğumdan sonra da beş gün boyunca benimle kalıp bana annelik yaptı. Bu sebeple onunla iletişimimiz çok farklıdır. Hastalığından dolayı şu an konuşamıyor ama beni gördüğünde mutlaka vücut diliyle sevgisini belli eder.”

 

‘Eski ebeler daha donanımlıydı’

30 yıldır ebelik yapan Gülfer Yavaş, 52 yaşında. O, hem görevinin ilk yıllarında köy ebeliği yapıp evlere doğumlara gitmiş hem de hastanelerde görev yapmış. Bu sebeple eski ve yeni sistem gebelik arasındaki farkları iyi biliyor ve yeni dönem ebelik eğitiminin yetersizliğinden bahsediyor: “Eski ebeler direkt doğumu yaptıracak şekilde yetiştirilirdi. Ben üç yıl sağlık okulu, dört yıl kolej ve iki yıl yüksek okudum. Mezun olmadan önce tek başımıza sayısız doğum yaptırdık. Yeni mezun arkadaşlara baktığımda hiç doğum yaptırmadıklarını görüyorum. Doğum eğitiminden ziyade sadece takip eğitimi veriliyor.” Tek başına yaptırdığı doğumların 4 binin üzerinde olduğunu söyleyen Yavaş, 1990 yılından sonra hastanelerde çalışmaya başlamış. Yavaş, ilk görev yaptığı köyde doğurduğu bebeklere isim de koyarmış. Ancak onunki, biraz büyüklerinden çekinen anneyle danışıklı dövüş gibi olurmuş: “Benden isim koymamı isterlerdi ancak ben bu konuda en büyük hakkın annede olduğunu düşünürdüm. O dönemde anneye bu hak tanınmıyordu. Bu sebeple anneye koymak istediği ismi gizlice sorar, sanki benim isteğimmiş gibi aile büyüklerine söylerdim.” Gülfer ebe, ebelik mesleğinin kötü muamele kabul etmeyeceğinin de altını çiziyor: “Bizimkisi vicdan gerektiren bir meslek. İnsanlara güler yüz gösterdiğin zaman yarı yarıya iyileştiriyorsun. Tam aksi davrandığında da rahatsızlığını artırıyorsun. O yüzden anne adaylarına doğum anında tatlı söz söyleyip, onları okşayıp cesaretlendirmeye çalışıyorum.”

 

 

‘Erkekse Mustafa, kızsa Fatma ismi koyardık’

İmkânların daha kısıtlı olduğu geçmiş dönemlerde 15 köye bir ebe düştüğünden bahsediyor 73 yaşındaki eski ebe Hatice Aydın. Bir sene ebelik okulunda gördüğü eğitimden sonra, dört yıl boyunca staj yapmış ve diplomasını almış. 23 yıl ebelik yaptığını anlatan Aydın, unutamadığı bir doğum hikâyesinden bahsediyor: “Doğum için eve gittiğimde kadını muayene ettim ve doğumun kesinlikle evde gerçekleşemeyeceğini anladım. Ancak aile büyükleri ve anne adayı hastaneye gitmeyi kabul etmedi. Ne kadar diretsem de beni dinlemediler. Ancak doğumun son dönemlerine doğru anne iyice rahatsızlandı. Sesimi yükselttim ve hemen araba bulunmasını söyledim. Anneyi battaniyeye sardık, arabaya taşıdık ancak yolda kaybettik. Yakınları, zamanında uyarıyı yaptığım için beni suçlamadılar ama ben o olayı hâlâ unutamadım.” O dönemde doğumunu yaptırdıkları çocuklara erkekse Mustafa, kızsa Fatma ismini veren Hatice ebe, hâlâ vicdanını sızlatan bir olayı da şöyle anlatıyor: “Bir gece kızım çok rahatsızdı. Onunla ilgilenmekten yorgun düştüm, uyuyakalmışım. Gecenin bir yarısı doğum için kapıya birisi gelmişti. Kayınvalidem seslendi, uyandırdı ama yorgunluktan yine uyuyakalmışım. Gelen kişi de bekleyip bekleyip gitmiş. O kadın ne oldu, doğumunda sıkıntı yaşandı mı bilmiyorum. O yüzden hâlâ vicdan azabı duyuyorum.”

 

‘Etraftan duyduklarımla ebelik yaptım’

Geçmiş yıllarda, özellikle köylerde doğum yaptırmak için eğitimli ebelerden ziyade, çevreden duyduklarıyla doğum yaptıran alaylı ebeler de bulunuyordu. Zekiye Güvercin (77) de bunlardan biri. Hiçbir ebelik eğitimi yokken komşularının ricası ve doğum anında orada bulunmanın vermiş olduğu sorumlulukla ebelik tecrübesi kazanmış. İlk doğum hikâyesini şöyle anlatıyor: “O dönemde 30 yaşlarında ve Trabzon’daydım. Kaynımın gelini doğum yapacaktı. Eşi merkeze ebe bulmaya gitti, biz de yanında duruyorduk. Ancak ebe gelmeden çocuk doğdu. Bebeğin kordonunun hemen kesilmesi lazım. Etrafımdaki insanlardan göbek bağının nasıl kesildiğini, ne kadar mesafe bırakıldığını, nasıl bağlandığını duymuştum. Duyduklarıma göre yaptım. Ardından ebe geldi. Durumu ona anlattım, bebeğin göbeğine baktı ve beni tebrik edip ondan bile daha güzel yaptığımı söyledi.” Güvercin, ikinci doğumunu yine istemeyerek komşularının ricasıyla yaptırmış. Ancak bu sefer, ilki kadar kolay olmamış: “Yine bir akraba doğumuydu, gitmek istemedim, aile büyüklerine haber verin dedim. Ancak anne adayı illaki beni istedi doğumunda. Doğum gerçekleşti fakat çocuk simsiyahtı çünkü göbek kordonu boynuna dolanmıştı. Hiçbir eğitimim olmadığı için ne yapacağımı bilemedim. Biraz gevşetip çözmeye çalıştım. Çok şükür nefes almaya başladı ve doğumu kazasız belasız atlattık.” Yaptırdığı tüm doğumların yardım amaçlı olduğunu söyleyen Güvercin, bunun sebebini şöyle anlatıyor: “Eskiden insanlarda yardımseverlik duygusu daha fazlaydı. Şimdi komşu komşuyu görünce kafasını çeviriyor. Ya da bir yerde yardıma muhtaç birini görseler elimde kalır mı diye korkuyorlar. Ama bizim zamanımızda öyle değildi. Kimin sıkıntısı varsa düşünmeden koşardık. Bu durum da beni istemeden ebe yaptı.”

anneler
bir
ebeler
dokuz
doğurur
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir