Medimagazin logo

Muharrem Usta ile röportaj: Özel hastaneler ve fark konusu

Bize "Fark alamazsın" denmesinin anlamı, "Kalitede yarışı bıraktım, devletin hastaneleri de yeterli değil, siz de bizim tarafa geçin, kalitenizi düşürün, hep beraber kötüde yarışalım" demektir. Böylece kalite kavramı ortadan kalkıyor.
Muharrem Usta ile röportaj: Özel hastaneler ve fark konusu
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Mynet Özel'in konuğu, Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Muharrem Usta. Usta ile sağlık sektöründeki eksikleri, kamu ve özel sağlık kuruluşlarının yapılarını, genel sağlık sigortasındaki pürüzleri ve her yerde açılan hastaneleri görüştük:

Sağlık sektöründe faaliyet gösteren birkaç derneğin oluşturduğu bir üst yapı gibi OHSAD. Dernek hakkında bilgi verir misiniz?
Dr. Usta: Evet, dernek Türkiye'deki 4 derneğin birleşmesinden oluşuyor. Bu dernekler; Sağlık Kuruluşları Derneği, Özel Hastaneler Derneği, Turizm Bölgeleri Sağlık Kuruluşları Derneği ve Güneydoğu Anadolu Sağlık İşletmeleri Derneği. Ancak bu derneklerin ikisi İstanbul'da, 10-15 yıldır faaliyette ve bu iki dernek, Türkiye'deki tüm sağlık sektörünün yüzde 60'ını oluşturan bir yapıdaydı. OHSAD ile oluşan yapıda ise Türkiye'deki tüm sağlık sektörünün yüzde 80'i kapsam içine girdi. Yaklaşık 260 adet olan hastanelerin, 210'u bu dernekte ve Türkiye'deki 260 hastanenin 160'ı da İstanbul'da. Yani İstanbul'daki tüm hastaneler OHSAD üyesi. Ayrıca Türkiye'deki 260 hastane içinde büyük ölçekli olan yaklaşık 20 hastane de dernek bünyesinde.

Sağlık sektörü mevzuatında ne gibi eksikler, giderilmesi gereken ne gibi sorunlar var? Siz dernek olarak bu pürüzlerin giderilmesi için önerilerde bulunacak mısınız?
Dr. Usta: Sağlık mevzuatı 1930'lardan gelen bir mevzuat. 75 yıldır yürürlükte olan yasalar ve bunlara bağlı tüzükler var. Sanırım Sağlık Bakanlığı'nda sağlıkla ilgili yaşanan karmaşa, başka bir bakanlıkta yok. Mevzuatla ilgili yeni düzenlemeler yapılsa, ne kadar eski kanun ve tüzüklerle çelişmesin diye çabalansa bile, gözden kaçan mutlaka birşeyler oluyor ve bunlar da, üst mahkemelerde iptal gerekçesi oluyor. Ayrıca, bütün bu mevzuat ve yasalara bakıldığında, ne kadar iyi şey yaparsanız yapın, mutlaka bir başka yasayla çelişki içinde olunuyor ve bu durumda da, yeni düzenlemeler pek mümkün olmuyor. Bu nedenle biz; bu mevzuat durduğu sürece, bunun üzerine hangi iyileştirmeler yapılırsa yapılsın, "Yine gecekondu mevzuatı ortaya çıkacaktır" diyoruz.

Bundan 1-1,5 yıl önce Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a bir öneride bulunmuş, "Bütün bu geriye dönük mevzuatı kaldırın ve sıfırdan, tek bir sağlık kanunu yapın, bunun altında tüzük, yönetmelik bulunsun" demiştik. O dönem Sağlık Bakanı bu çalışmayı başlatmıştı. Bunun Türkiye'nin sağlık mevzuatı ile ilgili önemli bir düzenleme olduğuna herkes inanmıştı. Ama halen bu düzenleme hayata geçirilemedi. Tek bir sağlık kanunu ile tüm sistem tek çatı altında toparlanmadığı sürece, karmaşa da sürecek. Bu nedenle biz öneri de getirsek; önerimiz işe yaramıyor. Çünkü bizim bile farkında olmadığımız, örneğin 1960'ta çıkan kanunun bir tüzüğüne veya bir mahkemenin kararına takılıyor ya da içtihatla çelişiyor. Umarız ki bu düzenleme olur.

TÜM HASTANELER İÇİN AYNI ŞARTLAR

Hastalara ne gibi kolaylıkların sağlanması gerektiğine inanıyorsunuz? Hem siyasi otorite, hem de hastaneler nezdinde.
Dr. Usta: Bahsettiğim yasa konusunda bizim önerimiz şu: Tek bir sağlık kanununda, tüm sağlık işletmeleri, tek bir çatı altında toplansın. Yani özel hastaneler ve kamu hastaneleri, bunların ayrı ayrı mevzuatları, özel hastanelere daha ağır şartlar, kamu hastanelerine daha hafif şartlar gibi ayrımlar olmasın. Mevzuat öyle olsun ki; hizmet sunucu olan bütün hastaneler bu şartları yerine getirebilsin. Böylece bu hastanelerden faydalanan vatandaşlar da standart hizmete kavuşabilsin.

Çünkü özel hastanelerin ruhsatlandırılması, uymaları gereken kriterler ve hizmet sunum şartları, denetlenmeleri gibi unsurlar var. Ama kamu hastanelerinin bazılarının ruhsatları bile yok. Özel olsun kamu olsun; bütün hastanelere giden bu ülkenin vatandaşı. Bu nedenle yasal mevzuat tüm hastaneleri kapsayacak şekilde olursa, o zaman bütün sağlık kuruluşları standartlara uyumda doğal olarak eşit bir yapıya kavuşacaklar.

Kamu ve özel sağlık kuruluşları arasındaki farklılığın ortadan kalkması, vatandaşa nasıl yansır?
Dr. Usta: Kişinin aradığı sağlık hizmetinin kalitesinin; en azından asgari standartlarının, sağlandığının güvencesi olur. Şu anda bu yok. Ama yasayı bir kenara bırakıp, daha geniş bir perspektiften baktığımızda da karşımıza farklı sorunlar çıkıyor. Bu noktada, öncelikle, hiçbir şekilde vatandaşın hekim ve sağlık kurumunu seçme özgürlüğüne müdahalenin olmaması lazım. Eğer vatandaşın ekonomik durumu uygunsa veya çalışıyor ve sigortası ödeniyorsa, doğal olarak primlerini ödeyen konumdalar. Ödeyemeyenleri de, genel sağlık sigortası ile kamu üstleneceğine göre veya şu anda da Yeşil Kart'la bu hizmet sağlandığına göre; tüm vatandaşların sağlık finansmanı, şu ya da bu şekilde var demektir.

Bu durumda, "Siz SSK'lısınız, o zaman bu hastanelere mahkumsunuz, siz de memursunuz şu hastanelere gideceksiniz" dediğiniz sürece, sağlıkta kalite yarışını engellersiniz, yapı hantallaşır. Bu nedenle vatandaşın hekim ve hastane seçim özgürlüğü sağlanmalı.

Önemli olan şu: Vatandaşın bu seçim hakkının karşılığında, bir 'hizmet sunum' bedeli ortaya çıkacak. Peki bu bedeli kim karşılayacak? Bu bedel sınırsız karşılanabilir mi? Hekimin yazdığı reçete ve reçetedeki tedavinin işe yaraması temel kriter. Oysa sağlık hizmeti sunumunun öyle kademeleri var ki... Yoğun bir otelcilik hizmeti, insan unsuru var, teknolojinin çok iyi kalitede veya standart kalitede olması, hizmeti sunan işletmelerin veya binaların kalitesinin ve konforunun iyi olup olmaması gibi maliyete yansıyan unsurlar var.

ÖZEL SEKTÖRÜN MALİYETİ KAMUYA GÖRE YÜKSEK

Bu tablo karşısında sizin öneriniz nedir?
Dr. Usta: Kamu, ödeyici kurum, yani devlet; kendi standartlarına göre asgari ödeyeceği rakamları belirlemeli. Buna uyup, bunu kabul eden hastaneleri tercih eden vatandaşlar, bu hastanelere gittiğinde tüm ödemesini kamu karşılamalı. Kamu eğer hastanecilik yapacaksa, ki yapmalı, orada vatandaşından fark talep etmemeli. Kamunun kendi hastanesinde böyle birşey olamaz.

Özel sektörde de farklı sorunlar var. Kamu, gerektiğinde kendi hastanelerini finanse ediyor, sübvanse ediyor. Ama özel hastaneler yatırımları kendi yapıyor, maaşları kendi ödüyor, kamu hastaneleri gibi değiller. Dolayısıyla özel sektör hastanelerinin maliyetleri, kamuya göre yüksek.

Özel sağlık hizmeti sunucularının bir bölümü, kamunun sunduğu fiyatları hiç fark almadan kabul edebiliyor. Ama öyle özel sağlık hizmet sunucuları var ki; bahsettiğim ekstra nedenlerle bu fiyatlardan hizmet sunmaları mümkün değil. Örneğin 10 bin dolara da ultrason makinası var, 100 bin dolara da var. Ama her sağlık kuruluşunda da 100 bin dolarlık makinanın bulunması gerekmez. Şimdi siz; hedefinizi buna göre belirleyip, hastaneleri de buna göre şekillendirebilirsiniz. Ama, "Emar 100 milyon lira olacak" derseniz, o zaman haksızlık başlamış olur.

Devlet, "Ben bu fiyatı veriyorum, özel hastaneler, siz fark almayacaksınız" derse, eski Doğu bloku ülkelerinde olduğu gibi, kamunun herşeyi finanse ettiği, ama standardı belirli yerlerde yukarıda tutup, orayı da o şekilde finanse ettiği bir yapı ortaya çıkar. Ama ülkemiz öyle bir yapıda değil.

Bu 'fark' konusu nasıl çözülebilir?
Dr. Usta: Hastanelerin fark alma konusuna karışılmamalı, ama normal vatandaşla kamudan gelen hasta arasında bir fark alınacaksa, hasta tedaviye girmeden önce bu konu hasta ile konuşulmalı ve taahhüt altına alınmalı. Hastaya, tedavisi sonucunda yüklü bir fatura çıkarılmamalı. Dernek olarak bunu savunuyoruz.

O zaman da vatandaş, yenilenen sağlık sistemi ile ilk dönemde bazı sorunlar yaşayabilir. Ama yenilikler belirli bir süre sonra da yerleşir. Nerenin fark alıp nerenin almadığı, kısa bir zaman içinde herkes tarafından bilinir hale gelir. Bir süre sonra hangi hastanede, hangi tedavinin fiyatının ve farkının ne kadar olduğu bilinir.

Örneğin; memurlar ve emekliler iki yıldan beri uygulanan sistemle özel sektörden de hizmet alıyorlar. Özel sektörün bir bölümü bundan hiç fark almıyor, bir kısmı ise alıyor. Önemli derecede fark alan yerler de var. Ama memur ve emeklilerin tedavileriyle ilgili kamuoyuna yansıyan önemli bir sorun olmadı. Çünkü herkes adresini öğrendi.

SSK, Emekli Sandığı'nın 3 katı büyüklükte bir yapı. Emekli Sandığı ve devlet memurları, ülkede 10 milyonun üzerinde insanı kapsıyor. Ve bu 10 milyonluk kitle içinde medyaya yansıyan büyük bir sorun olmadı. SSK'da da böyle olacaktır.

Ama vatandaşın gittiği hastanede, "Hiç fark alınmasın" denilirse, o zaman hastanenin de "Benim standartlarım yüksek, beni finanse et" demeye hakkı olur. Veya kamu, "Senin standardın yüksekse, benim hastam da sana gelemez" diyebilir. Buna da bizim itirazımız var.

VATANDAŞIN TEDAVİ ÖZGÜRLÜĞÜ SINIRLANDIRILMAMALI

Neden?
Dr. Usta: Sigorta primini ödeyen bir insan hastalandığında, sigorta primini ödediği yer, onun, asgari şartlarda masrafını karşılamak üzere hak sahibi olduğunu düşünmek zorundadır. Yani kişi, "Primimi ödediysem, primimi ödediğim yer hastalandığımda bana bakar. Farkı da ben ödemeye razıyım" diyebilmeli. Bunu yapmazsak, bu hakkı kısıtlamış oluruz. "Fark alan hastane benimle anlaşamaz" dediğinizde, vatandaş oraya gittiğinde; hem sigortalı hem de cebinden para öder durumda olur. Bu da anlamlı birşey değil. Ülkemizde bugüne kadar bunlar yapıldı. Ama vatandaşın istediği kuruma güvenmesi engellenmemeli. Bizim gibi bir ülke, sağlık sisteminde gerekli açılımı da yapmak zorunda.

Bugün belki de hükümet, bedelini bile bile bunu yapıyor. "Artık özel sektöre de hastalar gidecek", "Daha kaliteli bir sağlık hizmeti sunumu olacak ve isteyen istediği yerde tedavi olabilecek" dediğiniz zaman, bunun bir maliyeti var. SSK'nın ilaçlarını serbest eczanelerden temin etmenin, 'ulaşılabilirliğin' artışının bedeli var. Yöneticiler de, bu bedele razı olmak zorunda. Bunun için de sistemin doğru oturtulması gerektiğine inanıyoruz.

SSK'lı hasta özel hastaneye geldiğinde, provizyon sistemine göre biz online çalışıyoruz. Hasta bize geldi, önce kişi hak sahibi mi değil mi, online olarak bunu tespit ediyoruz. Hak sahibi ise tedavisi başlıyor. İlk kademede yapılabilecek 10-15 tane tahlil var. Biz bununla sınırlıyız ve önce bunları yapabiliriz. Sonrasına devam edemeyiz, ilacı yazıp göndermek zorundayız. Eğer sorun varsa, tekrar provizyon merkezine online başvuruyoruz, "Sorun bu ve ben bunları yapmak istiyorum" diyoruz. Böylece bize yine online onay veriliyor.

Bu sistem kademeli geçişle kuruldu ve ayakta tedavi ve poliklinik hizmeti, tüm sağlık hizmetinin aslında yarısıdır. Ve bu yarı da, özel sektörde online çalışıldığı için suistimale asla müsait değildir. İsteseniz de yapamazsınız. Bunun böyle olmasını istedik, çünkü özel sağlık sektörü bu sınavı doğru vermek ve örnek olmak zorundaydı. Biz şu anda gerçek anlamda poliklinik hizmetlerde örnek durumdayız.

Hatta Sağlık Bakanlığı'nın; özel sağlık sektörüne gelen bir hastaya SSK'nın hasta başına ödediği rakam ne kadar, bir kamu hastanesine giden hastaya ödediği para ne kadar, bunu açıklamasını isteriz. Biz bu rakamı biliyoruz ve biz, şu anda daha alttayız. Oysa ülkenin kaynağı hepimizin kaynağı ve bilinçli kullanılması gerekli. Bunun için de otomasyon denetim sistemlerinin bir an önce, hem de sadece özelde değil, kamuda da devreye girmesi gerek.

Provizyon sistemi SSK'da başladı. Diğer kuruluşlarda bu sistem bu anlamda çalışmıyor. Genel sağlık sigortası yürürlüğe girince, kurumlar tekleşecek. Ama sigortanın yürürlüğe girmesinin gelecek yıl olması planlanıyor. Umarız daha önce girer. Ama süreç; ödeyici kurumlar açısından genel sağlık sigortasının misyonunu tamamlayan bir noktaya gidiyor. Çünkü zaten şu anda SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı tek bir yapıya dönmeye çalışıyorlar. Bu, gerekli olan yapı.

SAĞLIK BAKANLIĞI, DENETLEMELERİ İYİ YAPAMIYOR

Hükümetin sağlık politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz. SSK hastanelerinin devri, ilaç konusunda SSK'lı hastalara sağlanan kolaylıklar gibi. Hükümeti hangi konularda adım atmaya iteceksiniz? Hükümetin nelere öncelik vermesi gerekiyor?
Dr. Usta: Öncelikle SSK'nın hastane işletmeciliğinden çekilip, sağlık sigortacılığının finansmanına soyunması gerek. Bu, gelişmiş modern ülkelerde olan bir tablo ve bizim ülkemizde de gerekli. Buna ilk geçiş aşaması oldu. Yani SSK, hastanelerini devredip asli fonksiyonuna yöneldi. Bu doğru bir karar. Ama SSK hastaneleri de Sağlık Bakanlığı'na devredildi. Sağlık Bakanlığı'nın elinde zaten çok büyük hastaneler varken, bir o kadar da SSK hastanesi geldi. Böylece bakanlık, Türkiye'nin belki de en büyük holdingi oldu. Oysa Sağlık Bakanlığı'nın asli fonksiyonu; kalite denetim organizasyon ve politika geliştirmek. Diğer iki görevi de; koruyucu sağlık hizmetini organize etmek ve aile hekimliği veya birinci basamak sağlık hizmetini yerleştirmek. Sağlık Bakanlığı büyük bir holding yapısına dönmüş olduğu için, asli fonksiyonlarını icra edemez durumda. Aile hekimliği ve koruyucu sağlık hizmeti organize edilemiyor. Diğer taraftan, sağlık hizmetinin kontrolü de eksik. Bu kadar büyük bir holdingi yönetince, diğer taraf gözden kaçıyor.

Sağlık Bakanlığı'nın attığı adımları genel olarak olumlu buluyoruz. Ama bu işin parasal denetlemeleri iyi yapılmadığı, suistimaller engelenemediği sürece sistem sağlıklı işlemeyecek. Eczanelerde denetim sistemi, şu ana kadar oluşturulmuş en iyi sistem. Şimdi bu denetime; kamu hastanelerinin verdikleri hizmetin de sokulması gerek. Örneğin, biz ameliyatları paket üzerinden yapıyoruz. Özel sektörün bir ameliyatta suistimal yapması mümkün değil. Ama kamu hastanelerinde paket sistemi uygulanmadı. Onlar açık uçluydu. Bizim 5'e yaptığımızı onlar 3'e de, 8'e de yapabiliyordu. Bu dağınıklık yüzünden 2005 Ocak'tan itibaren kamu hastaneleri de paket ameliyat sistemine girmek zorunda kaldı. Özel sektör, bu değişimde büyük katkıda bulundu.

Sizin bu tablo karşısında öneriniz nedir?
Dr. Usta: Bizim tarafsız gözle bakışımız şu: SSK, hastaneleri devrederken, Sağlık Bakanlığı da bunları bir şekilde devretmeliydi veya kamunun elinde, bir başka işletim sistemine geçilmeliydi. Ancak yetkililerle görüşünce gördük ki, onlar şunu düşünmüşler: Hastaneler şu an bir elde toplansın, ama Yerel Yönetim Yasa Tasarısı ve Kamu Reformu ile biz bunları yerel yönetimlere devredeceğiz ve bu yükten kurtulacağız. İşte, bu gecikti. Süreç tıkandığı için hastaneler bakanlık üzerinde yük oluşturuyor ve bakanlık da, hastaneleri düzeltmekle zamanını geçiriyor. Diğer taraflarda aksamalar oluyor. Yasal prosedürlerin eksikiği de bir neden.

Sonuçta bu hastaneler, bir an önce yerel yönetimlere devredilmeli, Sağlık Bakanlığı bir an önce asli fonksiyonuna dönmeli, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da, ödeyici kurumları, yani SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı'nı tek bir yapıya döndürüp, tüm Türkiye'de otomasyon ve provizyon sistemini kurarak, elektronik faturalamaya kadar gidecek bir yapıya dönmeli. Bu yapıyı da, profesyonel bir organizasyon şeklinde yapmalı, aynı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi. Üçüncü bir ortakla da, bu işlerin denetlemesinin çok iyi yapılması lazım. Tedavilerin, tanı protokollerinin doğruluğunun denetlenmesi, çok büyük bir denetim organizasyon. Sağlık kuruluşlarının elde ettiği paranın hakedilen bir para olup olmadığının denetlenmesinden bahsediyorum.

Bu denetlemeyi muhakkak üçüncü ortaklarla profesyonel bir şekilde yapmak gerek. Kamuda da, o üçüncü ortağı denetleyecek bir yapı kurulmalı. Çünkü büyük ve hantal bir yapı var. Kamuda yıllık harcanan rakam olarak 12-13 milyar dolardan bahsediyoruz. Denetleme doğru yapılsa, iddia ediyorum yıllık 2 milyar doların uçuştuğunu göreceğiz. Bu nedenle her kaybedilen gün, bizler için olağanüstü bir maliyet.

HASTA EN SONUNDA 'KRAL' OLUYOR

Özel ve kamu sektörü arasında dengeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Usta: Özel hastanelere hizmetin açılması, kamu hastanelerinde "Eyvah, hastalarımız özel hastanelere gidiyor" tedirginliğini getirdi. Şu anda iki kulvarda ciddi bir yarış başladı. Kamu hastanelerinde hasta, artık değerli oldu. Olması gereken de buydu. Özel sektör, tüm sağlık sektörü içinde yüzde 10 gibi çok küçük bir paya sahip. Ama özel sektör o kadar dinamik bir yapıya sahip ki, yüzde 90'lık yapıyı kendine getirdi, hastanın değeri anlaşıldı.

Özel sektörün rekabet anlamında varlığını çok önemsiyorum. Sağlıkta rekabet; hastaya kalite olarak yansır. Hastanın üzerinde kimse oyun oynamıyor. Hasta, 'kral' olmaya başladı şu anda. Oysa eskiden hizmet sunucular kraldı. Özel sektörün bunda rolü büyük.

İlk defa devlet hastanalerinde belli kriterlere uyum gündeme gelmeye başladı. Hastanenin hizmet kalitesi, temizliği, yemek kalitesi puanlanmaya başlanıyor. Kamu hastanelerinde bunların olacağı hayal bile edilemezdi. Bu; bizimle aynı kulvarda olmalarından kaynaklanan bir değişim. Ama biz aynı kulvarda onlardan daha fazla para almıyoruz. Buna karşılık, biz kendi kendimizi finanse edip, vergimizi ödüyoruz.

GENEL SAĞLIK SİGORTASINDAKİ PÜRÜZLER

Genel sağlık sigortası konusunda izleyeceğiniz tutum ne olacak?
Dr. Usta: Genel sağlık sigortasının iki ayağı var: Biri emeklilik, birisi de sağlık hizmeti. Biz daha çok sağlık hizmeti ile ilgileniyoru ve derneğimizde kurduğumuz bir çalışma grubuyla, bir rapor oluşturduk, bu raporu Maliye Bakanlığı'na, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na ve Sağlık Bakanlığı'na, ayrıca kamunun üst düzey yöneticilerine ve bürokratlara bu raporu ulaştırdık.

Bu raporda da belirttiğimiz gibi; genel sağlık sigortası konusunda sağlık alanında yer alan konulara katılıyoruz. İki konuya ise itirazımız var. Birincisi; genel sağlık sigortası, hizmet sunuculara para öderken, her yıl veya 6 ayda bir her hizmetin bedelini belirleyecek. Ücret Komisyonu içinde hem hizmet sunucular, hem de parayı ödeyecekler var. Sonuçta hizmet sunucular; özel ve kamu sağlık sektörü. Ama komisyonda sadece kamu sektörünün temsilcisi var, özel sektörün ise yok. Bunu bilerek yapmadıklarını düşünüyor ve bu eksiği gidereceklerini umut ediyoruz.

İkinci unsur daha önemli. Genel sağlık sigortasında madde şöyle: Genel sağlık sigortasından faydalanan hasta özel bir hastaneye gittiğinde özel hastane, hastadan, yatak ücretinin 4 katından fazla ücret talep edemez. Kamunun genel sağlık sigortası, şu anki fiyatların hemen hemen aynısı. Kamu hastanesinde yatak ücreti 15 milyon lira ise, özel hastaneler demek ki 60 milyon liradan fazla fark alamaz. Poliklinikte yatak olmadığı için, poliklinikte ayakta tedavilerde hiçbir fark alamıyoruz. Yataklı tarafta alınabilecek fark ise, ya normal ücretin 4 katı ile sınırlı veya asgari ücreti geçemiyor. Oysa bizim yatan hastadaki maliyetimiz sadece yatak değildir. Siz ise işi basit düşünüp, bir yatağa indirgediniz. Bir ülkede insanların ödeyeceği farkla ilgili rakam koyma yetkisini birilerinin sahiplenmesi gerekmez. Bırakın bunu, vatandaş hesabını bilerek yapsın, ödeyecekse ödesin, aksi halde ödemesin. Hizmet kalitesi farklı olan kurumların doğal olarak fiyatları da birbirinden farklı. Çok küçük farklarla bu işleri üstlenmek isteyen büyük hastaneler var. Bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmazsa; zaten varolan kayıtdışılık daha da teşvik edilir. Hastane ile hasta, kapalı kapılar arkasında fiyat pazarlığı yapar, kamu da havasını alır.

Bize "Fark alamazsın" denmesinin anlamı, "Kalitede yarışı bıraktım, devletin hastaneleri de yeterli değil, siz de bizim tarafa geçin, kalitenizi düşürün, hep beraber kötüde yarışalım" demektir. Böylece kalite kavramı ortadan kalkıyor.

Oysa Türkiye, Avrupa ve Ortadoğu'nun sağlık merkezi konumuna geliyor. Dışardan tedavi için insanlar dünyanın dört bir yanından İstanbul'a geliyorlar. Beş sene sonra, Türkiye'ye tedavi olmak için gelen yıllık 300 bin sağlık turisti bekliyoruz. Ama tablo böyle olursa, yarış başlamadan biter. Ayrıca kayıtdışılık artar.

KAYITDIŞI MİKTARI ÇOK BÜYÜK

Kayıtdışılığın boyutu ne olur bu durumda? Sizin buna karşı çözüm öneriniz ne?
Dr. Usta: Sağlık sektöründe dönen para 5 milyar dolardır. Siz bunu ne kadar kısıtlarsanız kısıtlayın, ihtiyacı olan insanlar gider ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu para bir şekilde yine ortaya çıkar. Bu paranın, şu an belki 1,5 milyar doları kayıt içinde. Oysa biz diyoruz ki, "Bizi serbest bırakın, bunu tamamlayan sağlık sigortaları devreye girsin, insanlar kamu sigortası üstüne, aylık 15-20 milyon liraya tamamlayıcı sigorta poliçeleri satın alsınlar."

Tamamlayıcı sigorta; tüm hizmetlerin kayıtiçine girmesi demek. 5 milyar dolar kayıtiçine girdiğinde, faturalı sistemde özel sağlık sektörüde yüzde 8 KDV var. Her hekim, faturasında yüzde 22 stopaj, bir de yıl sonunda vergisi var. Sağlık kurumunun ise KDV'si ve yılsonunda Kurumlar Vergisi var. Yani bizim hastadan aldığımız paranın yüzde 40'ı, ya yeniden kamuya dönüyor ya da vergisiz yatırıma dönüşüyor. 5 milyar doların yüzde 40'I olan 2 milyar doların yarısı yatırıma yarısı kamuya gitse, 1 milyar dolarlık yatırım, büyük bir istihdam demektir. Şu an kamu, 12 milyar dolar harcama yapıyor. Bunun yarısı ilaç, yarısı sağlık hizmeti. 6 milyar doların, özel sektör olarak, biz ancak yüzde 10-15'ini alabiliyoruz. Oysa biz kayıtiçine girsek, durum çok farklı olur ve bize gelen hasta da çok ucuza tedavi imkanı bulur.

Hastanelerde kaliteyi artırmak bir diğer hedefiniz. Bunun için gerek siz, gerek hastaneler, gerek devlet, gerekse hastaların neler yapması gerekiyor?
Dr. Usta: Kalite konusu aslında kanayan bir konu. Ama ben, özel sektörün bu konuda iyi bir sınav verdiğini düşünüyorum. Kalitenin en uç noktası bence akreditasyon, ve sağlık sektöründe şu anda uluslararası anlamda sağlık kalitesi ile ilgili akreditasyon konusunda birçok hastane önemli yol aldı. Bu öyle bir süreç ki; hizmet sunucuların bu konuda gerçek anlamda bilgiye ya da böyle bir yarışa girmeye ihtiyaçları var.

Derneğimiz; Kalite ve Akreditasyon adında bir çalışma grubu oluşturdu ve bir program ortaya koyuldu. Bu programla, Türkiye'deki hastaneleri üç ayrı grup şeklinde toplantıya davet ettik. Bundan önce de uluslararası akreditasyon kuruluşlarıyla uluslararası bazlı ve Sağlık Bakanlığı'nın da içinde bulunduğu toplantılar düzenledik. Şimdi ise, sağlıkta kalite ile ilgili bilinçlendirme toplantıları yapıp, her hastanenin kendi şartlarında daha kaliteili sağlık sunumuna yönelmesi ile ilgili çalışmamız var.

Ama dediğim gibi; eğer genel sağlık sigortasında fark konusu ile ilgili pürüz devam ederse, bu, bizim çabalarımızı etkisiz kılar. İlk toplantımızın ardından, hastanelerle 1 yıllık programımızı oluşturmuş olacağız. Bu programda eğitim çalışmaları olacak. Çünkü akreditasyon almak, uluslararası bazda bir işlemi çok iyi bilip organize etmekle ve ciddi denetimlerden geçerek olur. Türkiye'de artık bu bazda çalışan eleman sayısı arttı.

Ayrıca hazırlamakta olduğumz etik kurallar; bir anayasayı ortaya koyacak. Bu anayasaya uyan hastanelerin kapılarına, "Etik kurallarımıza uygun çalışıyor" şeklinde tabelalarımızı asacağız. Hastalara da bunu, hastane içindeki panolarda belirteceğiz.

HER SOKAKTA HASTANE VAR AMA...

Sokak aralarında irili ufaklı sağlık kuruluşları açılıyor, bu kuruluşlar çeşitli operasyonlar konusunda kampanyalar düzenliyor. Bu kadar çok hastane olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu çokluk, özel sağlık sektöründe karmaşa yaratıyor mu? Bu kuruluşların hepsinin dürüst ve sağlıklı hizmet verdiğini söyleyebilir miyiz?
Dr. Usta: Her sektör içinde iyi işler üretenler olduğu gibi, kötü işler üretenler de vardır. Bu gerçek, sağlık sektörü için de geçerli. Uluslararası anlamda çok başarılı hastaneler olduğu gibi, çok kötü hastaneler de var. Ancak bu hastanelerin hiçbiri, zorla ortaya çıkmadı. Bunlar, boşlukları doldurmak için ortaya çıktılar. Türkiye'de proaktif bakanlıklar olsa, bunlar gelişebilecek sektörlerin ne şekilde organizasyonlar yapacağını önceden yazıp çizseler ve böylece de kurulan müesseseler kurallara uygun olsa...

Türkiye'de boşluklar oluyor ve bu boşluklar, çok hızlı doluyor. Sonra dönüp bunları bir takım düzenlemelere uydurmaya çalışıyoruz. Bu mevzuatlar, her zaman fiiliyatların arkasından geldiği için de hatalı durumu tam olarak ortadan kaldırmak mümkün olmuyor. Yazık ki, bu iyi-kötü hizmet sunumunun dışında başka sorunları da ortaya çıkartıyor. Milli servet heba oluyor. Çünkü o kötü yapılar bir süre sonra ayakta duramıyor.

Keşke yasal düzenlemeler günün şartlarına uygun olsaydı, kurulan müesseseler bu kurallara uygun olsalardı. Bunları sistem ortaya çıkardı ve sadece sağlıkta değil, tüm sektörlerde benzer tablolar var. Bu nedenle, bu geçişi de mümkün olduğunca sorunsuz atlatmak gerek. İnanıyorum ki; hak konusunda kısıtlama olmazsa, beş sene içinde bu tarz sağlık kuruluşları doğal olarak elenecek. Ama bu insanlara, "Kötü iş yapıyorsunuz, kapatın burayı" denilmesine de ben karşıyım. Çünkü o hastaneleri kapatın dediğinizde, devlet hastanelerini de kapatmanız lazım. Çünkü onların da kalite ve standartları da çok iyi ve sağlıklı değil.

Denilsin ki, "Kamu veya özel fark etmez, işte uyacağınız kurallar, uymayan elenir", işte buna itirazımız yok. Ama bir taraf kötü duracak, bir tarafın da kötüleri elenecek. Bu adaletsizliktir. Öte yandan, Rekabet Kurulu bu tarz afiş ve indirim reklamlara öyle ağır cezalar uyguladı ki, son 6-7 aydır bunlar çok azaldı. Bu aslında biraz bilinçlenmeyle, etik kurallara saygı ile, vatandaşa ve yaptığı işe saygı duymayla ilgili. Şu anda bu duyurular "SSK hastaları, siz de bizde şu hizmetlerden yararlanabilirsiniz" tarzında bilgilendirme ilanlarına dönmeye başladı.

HASTANE RUHSATI ALMAK EN ZOR İŞ

Hastane açmak çok mu kolay?
Dr. Usta: Özel hastane ruhsatı almak, Türkiye'de en ağır ruhsat alma konusudur. Bundan daha ağır ruhsat alınan bir işletme olduğunu sanmıyorum. Özel hastanelerin ruhsatında binaların müstakil olma şartı vardır. İstanbul'da hiçbir hastane, müstakillik şartı dışında değildir. Binaları komple hastanedir. Ama sıkıntı şu: Boşluk doğunca, o bölgenin en büyük binaları hastanelere çevrildi. Yasal olarak da buna engel bir durum olmadığı için, apartman dairesi şeklinde yapılan binalar hastaneye dönmüş oldu. Ama müstakil döndü. Yani altında dükkan, üstünde hastane olan yerler yok. Hatta alt katta eczaneye bile izin yok.

Ayrıca hastane ruhsatı alırken, çok ağır fiziki kurallar aranır. Örneğin hasta koridoru 2 metre olmalıdır. 1,98 metre ile ruhsat alamazsınız. Gerçekten 2 santim yüzünden ruhsat alamayan yerler vardır, binaları düzenlenmiş ve ara mesafe 2 metreye çıkartılmıştır. Örneğin, merdiven genişliği 1,50 metre olmalıdır. 1,48 ile ruhsat alamayan çok yerler oldu ve bunlar da ölçülerini düzenlemek zorunda kaldılar. Türkiye'de bu tarz hassasiyetlerin olabileceğine inanmak güç görünse de, sağlık sektöründe bu tarz çok olay oldu. En katı kuralların konulduğu ruhsat sistemi hastanelerdedir.

Ama fiziki şartlardan dolayı, birçok hastane apartman veya işyerinden dönme olduğu için bazı sorunlar vardır. İstanbul'da 160 hastaneden, hastane olarak kurulanı 10 taneyi geçmez. Ama unutmamak gerekir ki; şartlar nedeniyle, mesela bir alışveriş merkezinden hastaneye dönen ve alanında çok başarılı olan hastanaler de var.

Peki ya bunların denetimi?
Dr. Usta: Sağlık Bakanlığı ruhsatı altında olmayan hiçbir sağlık kuruluşu yoktur. İstanbul'da 160 hastane var. İki günde 1 hastaneyi denetlemeye kalksanız, en iyi ihtimalle 3 gün sürer. 365 gün, yılda 1 defa 160 hastaneyi denetlemeye yetmez. Bu nedenle denetlemede sorun var. Ama Sağlık Bakanlığı asli fonksiyonuna dönse, yani hastane idareciliği sıfatından uzaklaşsa, o zaman bu işleri gereğince yapabilir.

Ben Sağlık bakanlığı'nın denetiminin, fiziki kurallar odaklı olmasından şikayetçiyim. Fiziki kurala, koridorun genişliğine bu kadar takılmanın gereği yok. Asgari fiziki standartlar belirlenmeli. Asıl önemli olan; sağlık hizmet kalitesinin denetlenmesi. Ameliyatlarda bir hastanede ölüm oranı nedir, enfeksiyon oranı nedir, gelen hastalara veriler sağlık hizmeti kalitesinde yapılması gerekip yapılmayan işler var mı yok mu, bunlar denetlenmeli. Yani öncelik hizmet kalite sunumu değerlendirmesi olmalı. Kamunun da buna katkı sağlaması lazım.

Handan AybarsMYNET

muharrem
usta
ile
röportaj:
özel
hastaneler
ve
fark
konusu
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir