Şizofreni nasıl bir hastalıktır?
Dünya çapında yaklaşık 24 milyon insanı etkileyen şizofreni, kronik bir ruh sağlığı bozukluğudur. Bireylerin nasıl düşündüğünü, hissettiğini ve gerçeği nasıl algıladığını etkiler ve yaşam kalitesini, ilişkilerini, hayata katılmasını önemli ölçüde azaltır. Sıklıkla bireylerin kişisel ve sosyal hayatlarında, aileleriyle ve çevreleriyle iletişimlerinde, eğitim süreçlerinde, iş yaşamlarında ve diğer alanlarda önemli güçlükler ve bozulmalara yol açar. Şizofreni çoğunlukla 20’li yaşlarda başlar, erkeklerde kadınlardan daha erken başlama eğilimindedir.
Tedavi edilebilir bir hastalık olan şizofreni; cinsiyet, ırk, din, ülke ayrımı gözetmez, her 100 kişiden 1’inin yaşamı boyunca bu tanıyı alma riski vardır. Genetik, çevresel ve biyolojik faktörlerin etkili olduğu bu hastalıkta, biyolojik olarak bireylerin beyin hücreleri arasında iletişimi sağlayan nörotransmitterlerin miktarı, yapısı ya da işlevindeki düzensizlikler sebebiyle oluşmaktadır.
Şizofreni belirtileri ve semptomları her bireyde farklılık gösterir, ancak hastalığın %60 oranında halüsinasyonlar (ses, görüntü gibi bir algısal uyaran yokken varmış gibi algılanması), hezeyanlar (hatalı ya da yanlış bir düşünceye sarsılmaz biçimde inanılması) gibi belirgin ve ortak semptomları vardır. Ancak hastalığın ilk belirtileri, yukarıda söz ettiğimiz ve hekim olmayan kişilerin de dikkatini çekebilecek bu gürültülü belirtilerin ortaya çıkmasından birkaç yıl önce başlar. Bu erken belirtiler arasında arkadaş ve aile çevresiyle eskisi gibi iletişime girmeme, dikkat dağınıklığı ve buna bağlı okul başarısında gerileme, hayattan zevk almama, isteksizlik gibi kolayca fark edilmeyen ve zaman zaman depresyonla karışabilen belirtileri sayabiliriz.
Şizofreni hastalığıyla ilgili doğru bilinen yanlışlar nelerdir? Bu yanlışlar nasıl sonuçları beraberinde getiriyor?
Şizofrenili bireyler toplumda saldırgan, zarar veren kişiler gibi algılanıyor ve insanlar da bu yüzden hastalardan kaçınmaya çalışıyor. Hastalık, yaygın psikotik deneyimleri, halüsinasyonları ve sanrıları içerir, ancak aslında hastalar kendi dünyalarında yaşarlar. Özellikle tedavi sisteminin dışında kalan ve madde kullanan hastalarda zaman zaman çevreye zarar verme riski olabiliyor. Ancak aslında şizofreni hastasının şiddet ve saldırganlığa maruz kaldığını söyleyebiliriz.
Günümüzde şiddet sıradanlaşırken, hastalar da sık sık fiziksel, sözlü şiddete maruz kalabiliyor. Bir yandan da ortaya çıkmasında genetik nedenlerin etkili olduğu bu hastalığın tedavisinin mümkün olmadığı görüşü toplum içinde hakim. Hastalar düzenli tedavilerine devam ettikçe ve sağlıklı bireyler tarafından desteklendiğinde, iyileşme yolunda önemli adımlar kat eder.
Toplumdaki ön yargılı tutumlardan kaynaklı geçmişten bugüne damgalanmalar, ayrımcılık ve insan hakları ihlalleriyle karşılaşabiliyoruz. Bazı toplumlarda %65’lere varan damgalamalar, hastaların dışlanmasına, insanlarla ilişkilerine; sağlık hizmetlerine, eğitime, barınma ve istihdama erişimlerine etki ediyor.
Şizofreni hastalığının ve toplumun var olan ön yargılarının, bireyin yanı sıra hasta yakınlarına ve topluma olan yansımasını da iyi okumak gerekiyor. Sosyal, mesleki, ailevi ilişkilerde ve kendine bakım gibi alanlarda belirgin bozulmalara sebep olan bu hastalık için kapsayıcı mekanizmalar çok değer taşıyor. Destek sağlamada şizofreni hastasının, aile üyelerinin ve daha geniş kapsamda toplumun katılımı çok önemli. Hastaları ötekileştirmek yerine destek olmak, onları topluma kazandırmak adına büyük destek olacaktır.
Şizofreni hastalığında tedavi sürecine dair aktarmak istedikleriniz nelerdir?
Şizofreni tedavisi olan bir hastalık, ancak tedaviye ulaşmayı engelleyen pek çok faktör de mevcut. Şizofreni hastaları ve yakınları gibi psikiyatristler ve diğer ruh sağlığı çalışanları ve psikiyatri klinikleri de damgalamadan nasibini alıyor. Sonuçta hastalar “akıl hastası” damgası yemekten çekindikleri için tanı ve tedavi için başvurmakta isteksizler. İkinci bir sorun da dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de psikiyatrist sayısının yetersizliği. Psikozlarla ilgilenen psikolog ve hemşirelerin sayısı daha da yetersiz. Ayrıca şizofreni hastaları, özellikle belirtilerinin şiddetlendiği dönemlerde hastalıklarına dair içgörülerini kaybediyor, yani hasta olmadıklarına, dolayısıyla tedaviye gereksinimleri olmadığına inandıkları için tedaviyi bırakıyor ya da tedavi kurumuna gitmeyi reddediyor. Hastalığın alevlenmesinde bu kritik noktaya gelmeden önce durumu fark etmek için düzenli görüşmelerle hastanın ayaktan kontrole çağrılması önemli.
Son 10 yılda ülkemizde sayıları giderek artan Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri bu konuda önemli bir eksiği gidermekte. Bu merkezlere devam eden hasta hastaneye başvurmadan, kendisini daha iyi tanıyan, daha çok zaman ayıran, ilaç tedavisiyle psikoterapiyi bir arada uygulamayı hedefleyen tedavi ekibi tarafından değerlendiriliyor. Gerekirse tedavi ekibi hastayı evinde ziyaret edip önerilerde bulunabiliyor ya da tedavisini uyguluyor. Son pandemi döneminde de gördüğümüz gibi şizofreni hastaları toplumdan izole olduklarında, hayata karışamadıklarında bu durumdan olumsuz etkileniyor ve ortaya çıkan kısır döngü hastanın işlevselliğinin giderek bozulmasına yol açıyor.
Bir yandan yeni ilaçların kullanıma girmesi ümit verici olmakla beraber, şizofreni tedavisinin sadece ilaç vermekten ibaret olmadığını biliyoruz. İlaçlar, özellikle hastanın çevreyle ilişki kurmasını engelleyen düşünce ve algı bozukluklarını gidererek sosyal ilişkiye girmeye hazır hale getiriyor. Şizofreni, gerek kişiye gerekse aileye maliyeti yüksek bir hastalık. Dolayısıyla sadece hastanın, ailesinin ya da ruh sağlığı çalışanlarının çabasıyla çözülecek bir sorun değil maalesef. Kamunun farklı kurumları ve yerel yönetimlerin olanakları geliştirilerek, hastaların çalışarak var olabilecekleri ortam ve kurumların yaratılması için seferber edilmesi lazım. Ama öncelikle toplumda var olan farklı olanı dışlama, ayrımcılığa maruz bırakma hastalığının tedavi edilmesi gerekiyor.
Çağatay Keleş & Özgür Şahincioğlu
Sorumlu olduğunuz tedavi alanları hakkında neler söylemek istersiniz? Janssen bu alanlarda nasıl konumlanıyor?
136 yıllık köklü geçmişiyle dünyanın en büyük sağlık hizmetleri üreticilerinden biri olan Johnson & Johnson’ın ilaç şirketi Janssen olarak, 23 yıldır Türkiye’de faaliyet gösteriyoruz. Şizofreni tedavisinin seyrini değiştiren molekülü keşfeden bilim insanı Dr. Paul Janssen tarafından kurulan şirketimiz ile “Merkezi Sinir Sistemi” alanında ilk günden bu yana gerçekleştirdiğimiz araştırmalar ile yenilikçi sağlık çözümleri sunmaya devam ediyoruz.
Janssen olarak, hastalıkların geçmişte kaldığı bir gelecek yaratmak üzere, bilimden aldığımız güç ve hasta odaklılık vizyonumuzla çalışıyoruz. Hiçbir hastayı geride bırakmama hedefimiz, şizofreni hastalığı gibi toplumda doğru bilinen yanlışların oldukça fazla olduğu alanlarla çok iyi bir şekilde örtüşüyor. Kuruluşumuzdan bu yana birçok ilki gerçekleştirdiğimiz şizofreni hastalığı kapsamında, yenilikçi tedavi yöntemleriyle hastalığa ve hastalara dair katkıda bulunmayı sürdürüyoruz.
Janssen’in şizofreni hastalığı kapsamında vizyonundan bahseder misiniz? Bu alanda gerçekleştirdiğiniz yenilikçi tedavi çözümleri nelerdir?
150’den fazla ülkedeki 142 bin çalışanı ve 25 Ar-Ge merkeziyle dünyanın en büyük sağlık hizmetleri üreticilerinden biri olan Johnson & Johnson’ın ilaç şirketiyiz. Hasta odaklı bir şirket olarak her bireyin, sevdikleriyle geçireceği her günün ne kadar değerli olduğunun bilincindeyiz ve yaptığımız her işi bu sorumlulukla yapıyoruz. Bilimi hastaların yararına kullanarak insanların yaşamlarını iyileştirmeyi hedefliyoruz. Dünya çapında ilaca erişimi genişletme çabalarımızın yansıması olarak, Johnson & Johnson’ın, 2022 İlaca Erişim Endeksi’nde 2. sırada yer alıyoruz.
Türkiye’de 12 yıldır, hastalığın takibini kolaylaştıran, hastalar ve bakım verenleri için yaşamı iyileştiren ve tüm toplumda şizofreninin yanlış algısıyla mücadele eden projeler gerçekleştiriyoruz. Şimdiye dek tedavi ve iş birliklerimizle 10 binlerce hasta ve hasta yakınının hayatında fark yaratmanın gururuyla çalışmalarımıza devam ediyoruz. Hiçbir hastayı geride bırakmamak adına çıktığımız bu yolda, özellikle son 10 yılda yenilikçi tedavi çözümleri kapsamında oldukça başarılı çalışmalara imza attık.
Şizofreni tedavisinde hastaların tedavi devamlılığı sağladıklarında hayata karışabildiklerini göstermek ve yenilikçi ilaç çözümleriyle hayat kalitelerini artırmayı hedefliyoruz. Bu yüzden son dönemde remisyon devamlılığı çözümlerinde ürettiğimiz yenilikçi enjeksiyonlarımız ile hastalarımızın tedavi süreçlerini iyileştirdik. Şizofreni tedavisi ve şizofreni belirtilerinin tekrarının önlenmesinde kullanılan tedavilerimizle binlerce hastaya dokunduk.
2023 yılı içinde odaklanacağınız konu başlıklarını öğrenebilir miyiz?
Janssen olarak hedefimiz, tüm hastalara en etkili tedavi olanaklarını sunarak yaşam kalitelerini iyileştirmek. Her zaman olduğu gibi tedavi alanındaki derneklerle omuz omuza çalışmayı ve sağlık ekosistemini geliştirecek, hastalık süreçlerini pozitif yönde dönüştürecek çözümleri uygulamayı sürdüreceğiz. Global bilgi birikimimizle daha çok insanın yaşamını iyileştirmeye odaklanacağız.