Prof. Dr. Türkan Seylan’ın, 1976 yılında büyük özveriyle kurduğu, yıllarca emek verdiği; 1981 yılında Sağlık Bakanlığı, Cüzamla Savaş Derneği ve İstanbul Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi arasında imzalanan üçlü protokolle çalışan İstanbul Lepra Hastanesi, bilindiği gibi Ocak 2010’da “KAR ETMİYOR” gerekçesiyle kapatılarak Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanes i’ne cildiye servisi olarak bağlanmıştı.
Sağlık Bakanlığı’nın tek taraflı kararı, Cüzamla Savaş Derneği tarafından yargıya taşınmış ve Ankara 2. İdare Mahkemesi’nin kararı ile de bu durum iptal edilmiş; İstanbul Lepra Hastanesi önceki durumuna geri dönmüştü. Hastanenin cildiye servisi olarak çalıştırıldığı dönemde görev yapan 39 personelin çoğu ise başka hastanelere atandı. Mahkeme kararının uygulanmaması üzerine Sağlık Bakanlığı’na gönderilen ihtarname sonucunda Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanesi, sağlık çalışanlarını ve hastaları alarak hastaneyi boşalttı. Bugün gelinen noktada; 11 hemşire, 1 psikolog, 1 başhekim ve 5 idari görevli hastane binasında yalnız kalırken, geliri elde edilemediği için yemek ve temizlik hizmeti de alınamamaktadır.
Anadolu’nun değişik yörelerinden, evleri gibi benimsedikleri hastanelerine gelen “Lepradan etkilenmiş kişiler” sağlık sorunlarını çözecek doktor olmadığı için geri gönderilmekte ya da başka hastanelere sevk edilmektedir. “Biz başka hastaneye gitmek istemiyoruz” diyen hastalar bu durumu anlayamamaktadır. Diğer yandan hastanede görevli olan ama boşta kalan personel nedeniyle hastalar üzerinden de sağlık çalışanlarına "baskı uygulanmaya" çalışılmaktadır.
KURUMA YÖNELİK "MOBBİNG"
Kurumsal varlığını "kağıt üzerinde sürdüren" hastaneye gerekli hizmeti verecek hekimlerin atanmaması mobbingin temel unsurlarından birisi olan "işlevsizleştirme/işsizleştirme" nin çıkış noktasını oluşturmaktadır. Mevcut sağlık sisteminde sağlık kurumlarının işletilmesi için zorunlu kılınan "döner sermaye" ancak "çalışan hekimler" üzerinden işleyebilmektedir. Hekim olmadığı için hastanenin döner sermaye sistemi çalışmamakta, kurumun hizmetine ve varlığını sürdürmesine yönelik tüm işlemler de "döner sermaye" ye bağlı olduğu için hastanenin "resmen" hizmet vermesi mümkün olamamaktadır.
Mobbingin ikinci adımı ise Lepra’da çalışmayı seçmiş hemşirelere yönelik atılmaktadır.
Lepra Hastanesi’nin Cildiye Servisi olarak Dr. Sadi Konuk Hastanesi’ne bağlanması sürecinde bu kurumda görev yapan hemşirelerin bir bölümü, bağlanma kararının iptali ardından eski hastanelerine dönmeyi, önceden olduğu gibi çalışmayı tercih etmiştir. Ancak uzun süren bir bekleyişin ardından kendi kurumlarına atamaları yapılan hemşireler görev başında oldukları halde işlerini yapamamanın yarattığı baskıyla karşı karşıya bırakılmaktadır.
Kurumdaki bir diğer ve en önemli "mobbing uygulaması" ise mevcut sistem gereği belirli oranlarda verilmesi gereken döner sermaye paylarının ödenmemesidir. Bu durum personelin, geleceğine ve kurumuna sahip çıkma direncini kırmaya yönelik bir zorlama ve cezalandırmadan başka bir şey değildir.
BU KURUMA İHTİYAÇ VAR!
Her ne kadar cüzzam hastalığı kontrol altına alınmış olsa da bitmiş değildir ve en azından yeni hastaların erken tanıyla, doğru ve etkin tedavisi ve bakımı için bu kurum gereklidir.Türkan Saylan Hocamızın kurduğu, geliştirdiği; Dünya Sağlık Örgütü ve lepranın yaygın olduğu ülkeler tarafından örnek gösterilen bu hastanenin doktorsuz bırakılmasının hiçbir akılcı gerekçesi olamaz.
Bu hastaneyi "yoktan var eden" Türkan Saylan Hocamızın 2. ölüm yıldönümünde onun ve onunla birlikte çalışanların emeklerinin yok sayılması, ortadan kaldırılması son derece üzücü bir durumdur. Sağlık Bakanlığını ve sağlık yöneticilerini Lepra Hastanesi’ni işlevsizleştirerek yok etmeye dönük uygulama ve politikalardan vazgeçmeye çağırıyor, sağlık alanının kar-zarar hesabıyla yönetilemeyeceğini, hastaların ve sağlık çalışanlarının geleceğinin kar hırsına kurban edilemeyeceğini bir kez daha hatırlatıyoruz.
SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI BAKIRKÖY ŞUBESİ
İSTANBUL TABİP ODASI
CÜZAMLA SAVAŞ DERNEĞİ