Medimagazin logo

“Zorunlu dansın” kahramanları

Kimi hasta, kimi hasta yakını, kiminin de hastalıkla uzaktan yakından alakası yok ama kanserle yapılan zorunlu dansı "katlanılabilir kılma" noktasında bir araya geliyorlar. Gönüllülük esasına dayanan grup terapisiyle kanserle savaşanlara yeni cepheler açmak için her hafta 2 saatlerini ayırıyorlar.
Kaynak: ntvmsnbc - TÜLAY KARABAĞ
“Zorunlu dansın” kahramanları
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

İSTANBUL - Kanserle Dans Derneği’nin katkısıyla, Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Arıkan önderliğinde ve Onkolog Prof. Dr. Bülent Berkarda’nın desteği ile ücretsiz yapılan grup psikoterapide kanserle yüzleşenler ve onlara destek vermek isteyenler, her cuma saat 10-12 arası Şişli Fransız Lape Hastanesi’nde bir araya geliyor, akıllarından geçenleri, içlerine “çöreklenen duyguları”, korkularını ve ümitlerini paylaşıyor, rahatlıyorlar.

 

Kansere dair yaşanmışlıkları dinlemenin, hikayelere birebir şahit olmanın çok farklı bir deneyim olduğunu söyleyen Proje koordinatörlerinden Esra Çokçetin, “Terapi sonrası insanların yüzündeki rahatlığı görmek her şeye bedel” diyor.

 

Terapiye katılanlar; kanserle tanışmalarını, ilk tepkilerini, hastalıkla savaşabilmek için geliştirdikleri duygu durumlarını ve grup terapisinin kendilerine kattıklarını şöyle anlatıyor:

 

‘TEŞHİSİ ALDIĞIMDA KAFAMI DUVARA ÇARPMIŞ GİBİ OLDUM’

Meme kanseri tedavisi gören Demet Akıncı 45 yaşında, 2 çocuk annesi. Bakımını üstlendiği babasını ve iki arkadaşını kanser nedeniyle kaybetmiş.
“Kemoterapide, radyoterapide hep onların yanındaydım ama kanserin ne olduğunu ancak yakalanınca anladım, şimdi hastalara daha farklı bakıyorum” diye konuşuyor. Akıncı’nın kanserle tanışması ise bir hayli travmatik olmuş: “Doktor bana direkt, ‘Kansersin ve durumun çok kötü’ dedi. Şok geçirdim, kafamı duvara çarpmış gibiydim, doktorun yanından nasıl çıktığımı bilmiyorum ve evimin yolunu bulamadım, kayboldum, saatlerce sokaklarda yürümüşüm. Ama şoku kısa sürede atlattım ve tedaviye başladım. Yakınlarım çok destek oldu, özellikle eşim, elimi hiç bırakmadı. Ve ben hem sevdiklerimin hem de terapilerin sayesinde yine güçlüyüm ve yine gülebiliyorum.”

‘BİRBİRİMİZİ ÇOK SEVDİK’
29 yaşındaki Merve Aközcan ise “Biz çok sevdik, birbirimize ölesiye bağlıydık” diye bahsettiği eşini böbrek kanserinden kaybetmiş. 4 yaşında bir kızı olan Aközcan’ın, “Mükemmel bir eş, harika bir baba, dost canlısı ve yaşamayı çok seven bir insandı” sözleriyle eşinden bahsederken gözleri doluyor.

Eşini kaybettikten sonra ağır bir depresyon yaşayan ve o günlerde Kanserle Dans Derneği ile tanışan Aközcan aynı zamanda dernekte proje koordinatörü olarak çalışıyor. “Grup tedavileri adeta beni dipten çekip çıkardı” diyor ve terapinin zor günleri atlatmasına nasıl etki ettiğini şöyle aktarıyor:

“Çok ağladım, krizler geçirdim ama güçlü olmak zorundaydım. Yaram çok tazeydi çünkü eşimi en acı, en zor haliyle kaybedeli 45 gün olmuştu ama bir şeyler yapmalıydım, kızım için direnmeliydim. Bu düşünceyle terapiye başladım. Benim için çok faydalı oldu çünkü o içime yağan yağmur damlaları, terapide akmaya başladı, durmamacasına anlatıyordum ve kuruyan gözyaşlarım, beni uyuşturan ilaçlar o an yok olmuştu sanki. Terapi çıkışında orada yaşadıklarım, duyduğum hikayeler beni hayata umutla bağladı. Hem kızıma güçlü bir anne olmaya hem de kanser hastalarının acılarını paylaşmaya karar verdim.”

"ONLARI ÇOK ÖZLÜYORUM"
Kanser hastalarına gönüllü destek veren ve onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışan Merve Aközcan, aynı dönemde annesini de kaybetmiş. Büyük acılar çektiğini ama artık hayatın merkezine kızını koyduğunu söylüyor ve özlemini şöyle dile getiriyor: “Kızımızı eşim Engin’in bana kattıklarıyla büyütmeye çalışıyorum. Kızım için güçlü olmak zorundayım ama geri planda yaşanan güçsüzlükleri göstermeyip daima ayakta durmak yoruyor insanı. Annemi ve Engin’i çok özlüyorum, ikisi de hayatımda yeri dolmayacak en değerli varlıklarımdı… ”

Hastaların yaşam kalitesini yükseltmek istediklerini aktaran Prof. Dr. Kemal Arıkan grup terapisindeki amacı; “Duygularını kelimelerle anlatabilir hale gelmelerini, özgürleşmelerini ve hastalıkla mücadelede daha güçlü olmalarını sağlamayı hedefliyoruz. 1997’den beri bu işi yapıyorum ve hastalarım terapilerden çok olumlu sonuçlar alıyor” sözleriyle özetliyor.

‘ÖLÜM DEĞİL, OĞLUMU BIRAKIP GİTME KORKUSU YAŞADIM’
34 yaşındaki meme kanseri hastası Züleyha Yiğit ise hastalıkla yüzleştiğinde aklına gelen ilk şeyin oğlu ve annesi olduğunu söylüyor ve kaygılarını; “Ölüm korkusu yaşadım ama oğlumu bırakıp gitme korkusu daha ağır geldi. Bu korkuyu hala atmış değilim ancak terapilere geldikten sonra düşüncem değişti, artık hastalık beni değil, ben onu yeneceğim diye düşünüyorum” şeklinde anlatıyor.

‘HABERLERİ İZLEMEDİM’
Rektum kanseri tedavisi gören Mehmet Cengiz Palaz ise negatif motivasyon yaratacak her şeyden uzak durarak kanserle dans ettiğini söylüyor. Hastalıkla mücadeleyi kazanan insanları örnek aldığını belirten Palaz, bu süreçte haberleri de izlemekten vazgeçmiş. Nedenini şöyle açıklıyor: “Hep pozitif düşündüm, beni üzecek, sıkacak hiçbir çevreye girmedim, çok kitap okudum. Televizyonda da daha çok belgesel türü yayınları izledim, sinirlenip küfretmemek için haberleri izlemedim. Çünkü her şey beyinle ilgili ve beyni doğru kullanmak çok önemli. Hastalıktan önce hayatı hep ben yönlendirmeye çalıştım, bir arkadaşım; ‘Ara sıra arka koltuğa geç, yolculuğun keyfini çıkar, sürekli direksiyon başında olma’ demişti, ben şimdi bunu yapıyorum.”

‘KANSER DEĞİLİM AMA KANSER HASTASINI ANLAYABİLİYORUM’
Ebru Sitare Tontaş ile birlikte projeye imza atanlardan Esra Ürkmez, Amerika’da kanser teşhisiyle birlikte hastanın diyetisyen ve psikoonkoloğa yönlendirildiğini söylüyor.

Amerika’da bir firmanın üretim müdürü olarak görev yapan ve Kanserle Dans Derneği kurucularından olan Ürkmez, ABD’deki bu rutini Türkiye’ye de getirmek amacıyla yola çıktıklarını belirtiyor. Uygulamanın İstanbul ve Ankara’dan sonra diğer illerde de başlayacağını aktaran Ürkmez, iki hafta sonra projenin diyetisyenle ilgili ayağının da işlerlik kazanacağı müjdesini veriyor.

Psikoonkolojinin kanser tedavisinde önemli rol oynadığına vurgu yapan Ürkmez’i, hem Kanserle Dans Derneği’ne hem de psikoterapi seanslarına yönlendiren yolculuk, kanserden kaybettiği babasının yaşadığı zorlukları gözlemlemekle başlamış: “Ben kanser hastası değilim ama bu eksikliği kanserden kaybettiğim babam aracılığı ile gördüm. Tedavi sürecinde psikolojisinin ne kadar çöktüğünü ve kimsenin bunun farkında olmadığını, diyetisyen desteği almadığı için neler yemesi gerektiği hakkında bilgi verilmediğini gördüm. Bunların hepsinin onkologlar tarafından yapılmasına imkan yok ama onkologlar hastalarını doğru insanlara yönlendirdiğinde çok büyük faydaları olduğunu göstermek ve bu uygulamadan Türkiye’deki hastaların da yararlanmasını sağlamak istedik.”

‘HASTALIĞIMI ÖĞRENDİĞİMDE ŞAŞIRMADIM, ÜZÜLMEDİM’
54 yaşında meme kanseri olan Yasemin Yakar, hastalığa hazırlıklı yakalandığını, o yüzden çok normal karşıladığını belirtiyor: “Kanser olduğumu öğrendiğimde bir şey hissetmedim, bunu bekliyordum çünkü annemi ve teyzemi aynı hastalıktan kaybettim. O yüzden hiç şaşırmadım, üzülmedim. Hemen tedavi sürecini başlattım. Bu hastalıkla mücadelede moralin çok önemli olduğu unutulmamalı.”

 


‘İNTİHARIN EŞİĞİNDEN DÖNDÜM’
40 yaşında ve iki çocuk annesi A.S. ise kemoterapi sürecinde çok zorlandığını, intihar etmeyi düşündüğünü söylüyor: “İlaçların yan etkileri beni çok olumsuz etkiledi, dayanamayacak gibiydim ve intiharın eşiğine geldim, sonra çocuklarımı düşünüp vazgeçtim. Ama bu terapilerden sonra kendimi daha iyi ve pozitif hissediyorum.”

“zorunlu
dansın”
kahramanları
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir