Türkiye’de sağlıkta dönüşüm ile birlikte bir paradigma değişikliğine gidildi. Altyapı ve tıbbi cihaz donanımı bakımından son yirmi yılda önemli gelişmeler yaşandı. Kısa vadede vatandaşın sağlık hizmetlerine ve doktora ulaşımı kolaylaştı, tabiplerin bundan beş on yıl öncesine kadar ek ödemelerle birlikte Avrupa düzeyinde gelirleri oldu. Genel olarak sağlıkta olumlu gelişmeler olurken tabipler açısından durum özellikle son yıllarda hiç de öyle olmadı.
Malpraktis yasası ile birlikte tabiplerin üzerine orantısız bir yük yüklendi, artan şiddet vakaları ile birlikte sosyal baskılar arttı ve en son olarak da özlük haklarının yoksulluk sınırına dayanması ile birlikte tabipler, gelecek kaygısı ve korkusu yaşar bir duruma geldi. Son bir kaç yıllık döneme kadar aslında malpraktis baskısı ve şiddete rağmen özlük haklarının nispeten tatmin edici olması tabiplerin bireysel davranmasına sebep olurken bugün o direncin de kırıldığını görüyoruz.
Meselenin bir diğer boyutu da Türk Tabipleri Birliği ve sağlık sendikaları ile ilişkilidir. Tabiplerin mesleki kuruluşunun ve sağlık sendikalarının kendi amaçları dışında faaliyette bulunması ve ideolojik olarak araçsallaştırılması tabiplerin bir araya gelme ve birlikte hareket etme kabiliyetinin önündeki en büyük engel olarak görülüyordu.
Hobbes’un insanlık tarihi içerisinde doğa durumundan toplum hayatına geçişi ile ilgili ortaya attığı Toplum Sözleşmesi Düşüncesi’ne göre toplumun ortaya çıkışında itici gücün “korku ve gelecek kaygısı” olduğu ifade edilmektedir. Bugün tabip sendikalarının ortaya çıkışı da yaşanan gelecek kaygısı ve korku sebebiyle artık bir keyfiyet değil zorunluluktur. Ekonomik, hukuki ve sosyal baskılar altında ezilir durumda olan tabipler artık kendi kaderlerini kendileri tayin etmek istiyor.
Türkiye’de en başarılı öğrencilerin tıp fakültelerini tercih ettiği herkesin malumudur. Kitlesel hareket kabiliyeti kazanan nitelikli insan gücünün ülkemiz açısından önemli bir değer oluşturacağı aşikardır. Bu süreçte şikayet edenlere baktığınızda, çarpık düzende meslek kuruluşlarını ve sendikaları ideolojik rant aracı olarak kullananların olduğunu görebilirsiniz. Kişiler üzerinden tabip sendikalarının yıpratılmaya çalışıldığını, ideolojik mecraya çekilmeye çalışıldığını ama tabipler nezdinde bunun bir karşılığı olmadığını da görüyoruz.
Kuruluş sırasına göre Hekim-Sen, Hekim Birliği ve Tabip-Sen şu anda kamudaki tabiplerin halen çok az bir kısmını bünyesine katmış olsa da kamuoyunda ve sağlık politikalarındaki ağırlığı her geçen gün artmaktadır. Tabip-Sen Genel Başkanı Dr. Av. Ahmet ERÇEK’in ifadesi ile “bir sayı değil duruş sendikacılığı” söylemi bu noktada çok önemlidir. Tabipler, bugüne kadar tüm nüfus içerisindeki sayılarının azlığı üzerinden hep gözardı edilse de birlik olduklarında oluşacak güç ve etki şimdiden çoğusunun gözünü korkutmaktadır.
Dr. Nedim Uzun