Medimagazin logo

Profesörler bilim adamı değildir

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın HABERTÜRK'teki yazısı..
Profesörler bilim adamı değildir
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Bilim adamı, profesör, öğretim üyesi çoğu zaman birbiriyle karıştırılan, birbirinin yerine de kullanılan tabirlerdir. Gelin bugün bunların esasında ne manaya geldiğine bakalım; sıkça duyduğumuz  “Bu adam nasıl profesör olmuş?” veya “Bu adamı kim profesör yapmış?” gibi sorulara cevaplar arayalım.

 

Bilim adamı herhangi bir bilim dalında bilimle uğraşan kişilere verilen geniş kapsamlı bir isimdir. Bu bilim dalı fizik, kimya, astronomi, biyoloji, tıp ya da başka bir şey olabilir.

 

Yukarıdaki tarife göre de üniversitelerimizin tıp fakültelerinde bir tıp dalında öğretim üyesi olanlara vazifeleri, unvanları, kaliteleri, başarıları ne olursa olsun bilim adamı denebilir ama bu hepsi tarafından hak edilmiş bir isim değildir.

 

Her yardımcı doçent, doçent veya hatta profesör “gerçek manada” bilim adamı olmadığı gibi, bilim adamı olmak için illâ profesör veya doçent olmak da icap etmez. Hiçbir akademik unvanı olmayan bir kişi ise pek âlâ bilim adamı olabilir.

 

Bilim adamı kime denir?

Bir üniversitede çalışmak, bilim öğretmek, hatta bilimsel yöntemleri kullanarak araştırmalar yapmak da bilim adamı olmak için yeterli değildir. Gerçek bir bilim adamı olabilmek için ille de “bilim üretmek” gerekir.

 

Buna göre de ülkemizde belki başka bilim dallarında olabilir ama tıp alanında bilim adamı olması bence pek mümkün değildir. Çünkü bilim adamı diyince asıl anlaşılması gereken kendini bilime vakfetmiş, sabahtan akşama kadar bilimle uğraşan; bilimden başka hiçbir şey düşünmeyen; bu alanda kaynak gösterilen araştırmaları, icatları, keşifleri olan kişileri anlamak gerekir. Bunların işleri güçleri gerçekten ve sadece araştırma yapmak ve bilim üretmektir.

 

Evet, tıp bilim adamları hasta bakmaz, nöbet tutmaz, muayenehaneye veya özel hastaneye gitmez, öğrencilere pratik yaptırmaz veya ders anlatmaz, idari işlere de karışmazlar. Ülkenin veya dünyanın sağlık sorunları da onların ilgi alanında değildir.

 

Emirlerinde özel araştırma laboratuarları, elemanları ve çoğu zaman da sınırsız maddi imkânlar vardır. Araştırmaları daima belirli bir konudadır ve belirli yöntemlerle yapılır. Mesela sadece hücrelerle veya sadece genlerle veya sadece belirli bir hastalıkla ilgilidir ve bunlar laboratuar şartlarında veya hayvanlar ya da insanlar üzerinde olabilir.

 

Bunlar birbirini izleyen araştırmalardır; birinden alınan sonuca göre yeni araştırmalar düzenlenir ve araştırmalar böylece zincirleme olarak uzayıp gider.

 

Bu araştırmalar sonucunda o güne kadar bilinmeyen bir şey ortaya çıkabileceği gibi doğru bilinen bir şeyin yanlış olduğu da gösterilmiş olabilir veya hiçbir şey de çıkmayabilir ama bu araştırmalardan biri eksik olduğunda bilim dünyasında bir boşluk olur.

 

Ben bir bilim adamı değilim

Mesela ben emekli bir profesörüm; tıp fakültesi göğüs hastalıkları bölümünde 30 seneye yakın bir süre çeşitli unvanlarla öğretim üyeliği yaptım, hasta baktım. Benden medyada zaman zaman bilim adamı olarak söz edilse de işte açıkça söylüyorum: “Ben bir bilim adamı değilim”.

 

Bizim tıp fakültelerindeki profesörlerin, doçentlerin neredeyse hiçbiri de bilim adamı değildir; bunlar da tıpkı benim gibi tıbbın belli bir alanında bilgi ve tecrübeye sahip olan, bu birikimlerini başkalarına öğreten ve hastalar üzerinde uygulayan kişilerdir. Bu kişilerin bilimsel yöntemleri kullanarak araştırmalar yapıyor olmaları da bunların bilim adamı olduğunu göstermez.

 

Doçentlik, profesörlük akademik unvanlardır. Bunun için önce bir tıp fakültesinde bir bilim dalında asistan olmak, belirli bir süre çalışıp uzman unvanını almak ve daha sonra da belirli “prosedürleri” yani işlemleri yerine getirmek gerekir. Bunlar tamamlanınca yardımcı doçent, doçent ve profesör olunur. Bunlar atla-deve değildir; bir yolunu bulup üniversiteye girmiş olan hemen herkesin başarabileceği şeylerdir.

 

Profesör mutlaka konusunu en iyi bilen veya tıbbi bir girişimi, bir ameliyatı en iyi yapan değil, belirli prosedürleri yerine getirmiş olan bir kişidir. Profesörlük kısaca bir prosedür yerine getirme işidir; çok da başka bir şey değildir.

 

Türk Dil Kurumu da profesör kelimesini “yükseköğretim kuruluşlarında en üst aşamada olan öğretim üyesi” şeklinde tarif etmektedir.

 

Bu prosedürlerin ne olduğu ayrı bir konudur ama bunların içinde “iyi hekim” olmak ve “iyi öğretim üyesi” olmak gibi unsurların bulunması da şart değildir.

 

İyi hekim ve iyi öğretim üyesi olmak

Elbette, doçent veya profesör gibi bir akademik unvana sahip olan biri aynı zamanda iyi bir öğretim üyesi ve iyi bir hekim de olabilir ama iyi öğretim üyesi ve iyi hekim olmak profesör, doçent gibi unvanlara sahip olmakla doğrudan alâkalı değildir.

 

İyi öğretim üyesi olmak için öğrenme ve öğretme konusunda bilgi, kabiliyet ve heves sahibi olmak ve bu işten zevk almak gerekir.

 

İyi hekimlik için de tıbbın sadece bir bilim değil aynı zamanda sanat olduğunu da kavramış olmak ve tıp ahlâkına sahip bulunmak icap eder.

 

Tıp profesörleri, doçentleri ve uzmanlarının bilim adamları olmaması bunlara ihtiyacı olan kişiler yani hastalar için hiç de kötü bir şey değildir; hatta daha iyi bile olabilir. Çünkü gerçek manada bir bilim adamı için “hasta” değil “araştırma” daha önemlidir.

 

İyi bir doktor olmak için –başka bir deyişle bir hastaya en iyi sağlık hizmetini verebilmek için- akademik bir unvan kesinlikle şart değildir. Herhangi bir uzman doktor hatta herhangi bir pratisyen doktor yeri geldiğinde bir hastaya bir profesörden daha faydalı da olabilir.

 

Dünya çapında bir bilim adamı olmak, buluşlar yapmak başka bir şeydir bir hastayla baş başa kalınca yapılacak olanlar yani “icra-i tababet” bambaşka bir şeydir.

 

Gelelim neticeye

“Bu adam nasıl profesör olmuş?” veya “Bu adamı kim profesör yapmış?” gibi soruların cevabını bulduysanız beni ve yazıyı anlamışınız demektir.

profesörler
bilim
adamı
değildir
Yorum (16)
f.s.
Son zamanlarda periferde bir sürü üniversite açıldı ve hepsindede tornadan çıkmış gibi birbirinin aynı,liselerde bile ders verme yeteneği olmayan,prof.lar türedi ve düşünün bunlar öğrenci yetiştirecek ! Yazık oluyor ülkeme !
0
Cevapla
dr erkil
profesorlar hem bilim adamlardır hemde bilimadamı yetiştirirler. Amerikada üniversitelerde senede belli sayıda makale yazamayan profesorlerin ilişiği kesilir. Bilimadamı olmak istemeyenler üniversitelerin bu kontenjanlarını doldurmamalı. İşte o yüzde dünya derecelendirmelerinde üniversitelerimizin durumu içler acısı. Hocamızın bahsettiği bütün çalışma labaratuvarları amerikada zaten ünversteler bünyesindedir
0
Cevapla
Hasan Ekim
Tıp bilimi insan sağlığı ile ilgili bir bilim olduğundan tarih boyunca önemini korumuştur. Laboratuvarda bir araştırma yapmak tabiatıyla bilimdir. Ama hastayı muayene ederken bulguları değerlendirerek sonuca varmak isteyen hekimin faaliyeti de bilim sınırları dışına taşınamaz.Ameliyatı yaparken değişik teknikleri kullanmak, kalp akciğer makinasının veya benzerlerinin icadına götürecek gelişmelere yol açmak zannedersem bilimsel faaliyettir. Bence insanın bilim için yapılan her çabası bilimsel faaliyettir. Tesadüfler önemlidir. Ama akademik hiyerarşi de bilimsel faaliyetler için şarttır. ABD ikinci dünya savaşını bilimsel faaliyetleri sonucu kazanmıştır.Bilime ve onun temsilcilerine önem verilmeyen bir ülke ne yazık ki gelişmiş ülke olamıyor. Ancak,gizlice sömürülen ve başına gelişmekte olan tabiri eklenen bir ülke oluyor. Bu ülkelerde de kim nasıl olmuş ve kim yapmış gibi tabirler malesef prim yapıyor.
0
Cevapla
gölgelice
Sayın Hocam bu ülkede kongre yapabilecek var mı?
0
Cevapla
baran ince
sözün özü bizim iacdımız bulusumuz yok herseyımız kopya
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir