Özdinler, akademik kariyerini ve son dönemde Türkiye'deki ALS merkezlerinin uluslararası çalışmalara katılmasını AA muhabirine anlattı.
Başarılı öğrencilik hayatında Boğaziçi Üniversitesi "Moleküler Biyoloji ve Genetik" bölümünü 3.'lükle bitiren ve aynı bölümde yüksek lisans yapan Özdinler, gen değişimi konusuna meraklı ve Türkiye'de ilk kez gen klonlayanlardan biri olduğunu, daha sonra doktora için ABD'ye gittiğini anlattı.
23 yaşında beyin kanamasından vefat eden kardeşi onu beyin alanına yönlendirdi
Özdinler, "Buraya gelirken amacım gen terapisi alanında çalışmaktı. İkinci senemi bitirdim, imtihanımı geçtim, her şey çok güzel. Bir haber geldi, kardeşimin vefat ettiğini söylediler. Henüz 23 yaşındaydı. Çok zordu. Güzel sanatlarda okuyordu ressamdı, heykel yapıyordu. Ailede ben bilimle ilgileniyordum o sanatla ilgileniyordu. Babamın kollarında beyin kanamasından vefat etmiş. Sonra Amerika'ya döndüm. Dedim bu beyin ne, beyin kanaması ne? Hücre, genetik falan biliyordum ama beyni hiç bilmiyordum, 'öğreneyim' dedim." diye konuştu.
Beyin alanında çalışmak için Türk profesör arayışına girdiğini belirten Özdinler, o dönem Louisiana'da çalışan Reha Erzurumlu'ya ulaştığını ve buradan kabul aldığını ardından da çalışmalarını Harvard Üniversitesinde dönemin ünlü hocalarından Jeff Macklis ile sürdürdüğünü söyledi.
Kariyerine birçok ödülü sığdıran Özdinler, Harvard'da yeni yöntemler geliştirdikten sonra Chicago'daki Northwestern Üniversitesinde kurulacak ALS Laboratuvarının başına geçmek için teklif aldığını ve şu anki konumuna geldiğini aktardı.
ALS hastalığına neden olan nöron dejenerasyonunu inceliyor
Özdinler, şöyle konuştu:
"Beyinde ölen motor nöronların neden öldüklerini bunun hücresel moleküler düzeyde anlaşılması üzerine çalışıyoruz. Çünkü ALS hastalığında hem beyindeki hem de omurilikteki sinir sistemi çöküyor. Beyinde ölen sinirlere de üst motor nöronlar deniliyor. Üst motor nöronlar neden dejenerasyon gösteriyor ama beyindeki diğer nöronlar dejenerasyon göstermiyor. Bunu anlamamız gerekiyor. işte bunu anlamak için de birçok yöntem bulmamız gerekiyor. Bu yöntemleri çalışıyoruz. Bu hücrelerin neden öldüklerini anladıktan sonra da onlara nasıl yardım edebiliriz, bunun tedavilerini bulmamız lazım. Bunun için ilaç olabilir, gen tedavisi olabilir."
Henüz ALS'ye tam çözüm bulunmadığını ancak her tıbbi gelişmenin arkasında uzun süren bilimsel çalışmaların olduğuna işaret eden Özdinler, "ALS çok bilinmeyenli denklem olduğu için ilaç çalışmaları hem çok yavaş gidiyordu hem de birçok negatif sonuç alınıyordu. Şimdi yavaş yavaş bilimsel ve teknik gelişmeler olunca bu sefer ilaç çalışmaları çok hızlandı. Bu olunca da bir ilacın herkesi iyileştirmeyeceği anlaşıldı. ALS hastalığı zaten az kişi de görünüyor, bir de alt gruplar olunca 3 kişiyle 5 kişiyle ilaç bulmak mümkün değil. Daha sonra ALS merkezleri birleşmeye başladı." ifadesini kullandı.
Beyinde bulunan bir maddenin ölen nöronlar üzerinde etkili olduğunu ve iyileşme yoluna götürdüğünü keşfeden Özdinler, Türkiye'de ALS merkezi açıp bu merkezi de uluslararası sisteme entegre etmek adına bir arayışa girdiğini ve bu konuda Türkiye ALS MNH Derneği Başkanı Dr. Alper Kaya ile çalışmalar yaptığını aktararak, görüşmeler sonrası Türkiye'de 1 değil, 3 ALS Merkezi açılabileceği kanaatine vardıklarını vurguladı.
İstanbul'da ÇAPA Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Yeşim Parman, Koç Üniversitesinden Prof. Dr. Piraye Oflazer'in yanı sıra Akdeniz Üniversitesi ve Çukurova Üniversitelerinin ortak girişimiyle Prof. Dr. Hilmi Uysal'ın öncülüğünde toplamda 3 merkez ile Northeast ALS Konsorsiyumuna (NEALS) başvuru yaptıklarını belirten Özdinler, "Her ülkenin 1 tane merkezi varken bir anda 3 tane merkez ile başvuru vermiş olduk. Kazanmama şansımız vardı. Ama Türk doktorları o kadar iyi, o kadar iyi ki CV'lerine bir bakıyorsunuz 45 sayfa. Bu doktorlar 'biz yaparız' dediler. Başvurumuzu yaptık ve 3'te 3 kazandık. Ben ağladım sevinçten." diye konuştu.
Özdinler, Türkiye'nin bu platforma girmiş olmasının çok büyük önemi olduğunun altını çizerek, "İleride bir bilimsel çalışma sonucu diyelim ki Türkiye'de bir ilaç bulunsa, bu sefer Türkiye de Almanya'ya, İtalya'ya, Japonya'ya diyebilecek ki 'Biz bir ilaç bulduk. Faz 1'i geçtik, faz 2'de sizin hastalarınızla çalışabilir miyiz?' Bu sadece 'Amerika'da bir ilaç bulundu hadi bunu Türkiye'de deneyelim' değil. Türkiye'de bir ilaç bulunduğu zaman o da dünyaya açılmış oluyor. İlaç konusunda özellikle de nörodejeneratif hastalıklardaki ilaç konusunda Türkiye dünyayla entegre olmuş oldu." değerlendirmesini yaptı.
"Bir ilaç herkesi iyileştirmeyecek ama bir ilaç bazılarını iyileştirecek"
Bu gelişmenin ALS hastaları için de çok önemli olduğunu belirten Özdinler, ilaçların bilimsel araştırmadan tüm onaylarını almasına kadar neredeyse 5-10 yıl geçtiğine işaret ederek, şöyle devam etti:
"Şimdi Türkiye bunun bir parçası olunca, bu sefer Amerika'da Washington'daki, Teksas'taki bir hasta daha bir ilacı alırken, Ağrı'daki hasta da aynı ilaca aynı anda sahip olabilecek. Bir ilaç herkesi iyileştirmeyecek ama bir ilaç bazılarını iyileştirecek. Farklı mekanizmalarda olan hastaları iyileştirmeye başlayacağız. Ve böyle yavaş yavaş 3 kişi 5 kişi derken bir bakacağız herkes iyileşmiş. 1 ilaç herkesi iyileştirmeyecek ama her tedavide iyileşen alt gruplar olacak. Bu çok önemli."
Özdinler, süreç devam ettiğinde tüm hastaların aynı oranda iyileşmese bile iyiye giden hastaların olacağını tahmin ettiğini aktararak, "Türkiye'de, Sağlık Bakanlığı yetkilileri ile de görüşmelerimiz oldu ve Türkiye'de sağlık sisteminin aslında ne kadar iyi işlediğini de öğrenmiş oldum. E-Nabız diye bir sistem burada Türkiye'nin neresinde olursa olsun tüm hastaların tüm belgeleri tek merkezde görülebiliyor. Bu da takibi kolaylaştırıyor." diye konuştu.
Türkiye'de sağlığın bir vatandaşlık hakkı olduğunu ve böyle bir şeyin ABD'de olmadığını vurgulayan Özdinler, ancak bir tedavi bulunduğunda ve bunun da yüksek maliyetli olduğunda bunun devlet üzerindeki yükü de arttırdığına işaret etti.
Dr. Hande Özdinler, sözlerini, "Ama Türkiye, bilime destek verirse bu bütün bilimsel gelişmelerde müşteri konumunda değil, üretici bilimi geliştiren, bilimi destekleyen, bilim ışığında destekleyen bir ülke konumuna geldiği zaman hem kendisine hem dünyaya ışık olacak. Bizim amacımız da bu." diye tamamladı.