Dr. Seyfullah Dağıstanlı
VATAN
Şeker hastalığının ileri evrede yol açtığı önemli bir problem de ayak yaraları. Buna diyabetik ayak ülseri deniyor. Mevcut tıbbi tedavilerden sonuç alınamayan hastalarda yayılmayı önlemek için ayak operasyonla kesilmek zorunda kalınıyor.
Ülkemizde gerçekleştirilen kapsamlı bir çalışmaya göre her yıl 30.000 ayak amputasyonu yapılıyor. Şeker hastalarında yara iyileşmesi de problemli. Ameliyat sonrası enfeksiyon ve kan şekerinin kontrol altına alınması handikap oluşturuyor. Şekere bağlı amputasyon geçiren hastaların önemli bir bölümünde hadise tekrarlıyor. Bir bölümü 5 yıl içinde kaybediliyor.
Bu tür diyabetik ayak yaralarına EBF (Epidermal Büyüme Faktörü) denilen Küba çıkışlı bir tedavi yöntemi uygulanıyor. Diğer tüm yöntemlerin denendiği ve artık kesilmesine karar verilen bacakta iyileşme oranının EBF tedavisi ile yüzde 70’lere kadar yükseldiğini belirten yayınlar var.
Küba ekonomik durumuna rağmen şaşırtıcı şekilde iyi sağlık verilerine sahip. Biyoteknoloji konusunda ise ABD ile başabaş gidiyor. EBF aslında vücudumuzda hücrelerin çoğalmasında rol alan bir salgı. Bazı tümörlerde tümör hücresinin çoğalması artmasın diye vücudun EBF üretimini engelleyen tedaviler uygulanıyor. Bu da akla EBF tedavisinin deride tümöre yol açabileceği sorusunu getiriyor. Nitekim EBF’nin benzeri sayılabilecek, küçük ve basit yaralarda kullanılan PDGF’nin krem formlarına FDA (Gıda ve İlaç Dairesi) “aşırı tüketimi deri tümöründe artışa yol açabilir” ibaresi koyma gereği hissetti.
EBF ile yapılan klinik çalışmalarda 11 yıl izlenen hastalarda deri tümörü oranında sağlıklı bireylere göre bir fark görünmüyor. Halen Avrupa İlaç Ajansı (EMEA) onayı ile EBF’nin küçük ve basit yaralardaki tedavisi ile ilgili klinik çalışmalar da sürüyor.
Benim değerlendirmem
Diyabet aslında kontrol edilebilir bir hastalık. Ödevini iyi yapan hasta sağlıklı biriymiş gibi yaşamını devam ettirebilir. Disiplin gerektiriyor. AB’de yüzde 1-5 düzeylerine indirilmiş olan DAÜ’ne (diyabetik ayak ülseri) bağlı ayak amputasyonları, maalesef bizim ülkemizde hala yüzde 9’larda seyrediyor. En önemlisi hasta bilinci, irade, sağlıklı bir beslenme ile hiç o noktalara gelmemektir.
EBF tedavisi için her zaman yaptığımı yapıyorum, terazinin bir kefesine yararı, diğer kefesine riski koyuyorum: Bir tarafta bacağın kesilmesi, sonrasında enfeksiyon, yara iyileşmesinde bir yığın problem, hastalığın yeniden diğer bacakta nüksetmesi, 5 yıl içinde hastanın kaybedilme riski... Diğer kefede bütün biyoteknolojik ürünlerde olduğu gibi ciddi alerjik reaksiyon ve deri tümörü gelişme riski...
Diğer tedavileri denemiş, yarar görememiş ve artık bacak kesilmesine giden hasta söz konusu olduğunda, bırakın yayınlarda yer alan yüzde 70 oranını, yüzde 10’luk bir başarı bile ülkemizde her yıl birkaç bin ayağın kesilmekten kurtulması demektir. 11 yıl izlenmiş hastalarda şu ana kadar görünmeyen deri tümörü ise tedavi edilebilir bir tümördür, yaşamsal değildir. EBF bu hastalarda yeni bir umuttur.
Küçük ve basit yaralarda ise AB’de halen yürütülmekte olan klinik araştırma sonucunu beklemekte fayda var.