Sayın ..........................,
Sizlere 23 Şubat tarihinde yolladığım mektupta:
Bu mektubu size Çok Ses Tek Yürek mitingine “ÇAĞRI” amacıyla yazıyorum.
Dürüstçe söylemeliyim ki aslında bu “ÇAĞRI” sadece bir miting daveti değil, çok daha ötesinde bir ”şeye”, sürece, yüzleşmeye, değiştirmeye, zor ama mümkün olan ortak bir çabaya çağrı:
İktidardaki partiye, iktidara aday olan partilere
-sağlıkta “dönüşümü”, benzeri politikaları,
-hekimlere/sağlıkçılara hürmetsiz Bakan, yöneticileri istemediğimizi,
bütün sağlık çalışanlarıyla birlikte hakkımız olanı istediğimizi söylemeye, birlikteliğimizle herkese mesaj vermeye çağırıyorum.
Bütün hekimler olarak o gün, 13 Mart Pazar günü Ankara’da olmamız çok değerli.
Çok Ses Tek Yürek olmak mümkün, biz istersek…
demiştim.
Sizlere TTB Merkez Konseyi adına teşekkür ediyorum; çünkü bunun mümkün olduğunu gösterdiniz. Birçok eksiğimize rağmen hepimize moral veren bir buluşmayı gerçekleştirdik 13 Mart’ta, Ankara’da.
(…) 1 ay geçti, Sağlık Bakanı ile 8 Nisan’da yaptığımız görüşme –ne yazık ki, tahmin ettiğimiz gibi- Hükümet nezdinde arzu ettiğimiz, umut veren adımları –henüz- doğurmadı.
13 Mart bir başlangıç demiştik ve gerçekten de o günden bu yana birden fazla yerde asistanların başını çektiği etkinlikler/açıklamalar/grevler gündeme geldi, şimdi hep birlikte 19 Nisan’a yürüyoruz.
19–20 Nisan’da ne yapacağız?*
Yine dürüstçe söylemeliyim ki sizi 19–20 Nisan’da sıradan bir “iş”e değil, kendimize/mesleğimize, kendimiz dahil halkın sağlık hakkına sahip çıkmaya davet ediyorum. Bu “iş” nedeniyle 2 gün boyunca sağlık hizmeti sunmayacağız. Kuşkusuz bir disiplin içerisinde, kuşkusuz bize yakışan bir ağırbaşlılıkla ve o ölçüde kararlı.
Gerekçelerimiz çok haklı, taleplerimiz makul, bütünüyle karşılanabilir ve gerçekçi. Mesleğimizi bilimin gösterdiği çerçevede bilgisi ve tecrübesi ışığında, sadece ve sadece insanların yararını gözeterek özgürce uygulamak istiyoruz. Hizmete ulaşmayı engelleyen her türlü katkı-katılım payının kaldırılmasını bekliyoruz. Kendimiz için istediğimiz gibi bu ülkede herkese iş, güvenceli gelir, sağlıklı ve güvenli çalışma ortamları istiyoruz. Kısacası insandan/sağlığından daha değerli bir şey olamaz diyoruz ve herkes gibi değerimizin bilinmesini istiyoruz.
Her birimize görev düşüyor; kurum hekimi, öğretim üyesi, aile hekimi, özelde çalışan hekim, asistan hekim, 112 hekimi, muayenehane hekimi.. Hastalarımıza, herkese 19–20 Nisan’da sağlık hizmeti verilmeyeceğini duyurmalı, köşe yazarları ve basına bu kararımızı iletmeliyiz. Üyesi olduğumuz tabip odası, mesleki dernek, sendika vb. arayarak çabalarını desteklemeli, yer almaları için katkımızı sunmalıyız. Sağlık kuruluşlarında kendi aramızda toplantılar düzenleyerek kararlılığımızı birbirimizle paylaşmalı, yöneticilere bildirmeliyiz. Bu etkinliğin herhangi bir kişi/yöneticiye yönelik değil uygulanan politikalar karşısında kendimize ve geleceğimize sahip çıkmak olduğunu, hiç kimsenin bunun karşısına geçmemesini sakin ve kararlı bir üslupla paylaşmalıyız. Bu tutumumuzu 19–20 Nisan günlerinde korumamız çok önemlidir. Hastalarımızın kendilerince haklı gerekçelerle gösterebilecekleri tepkileri soğukkanlılıkla değerlendirmeli, hiçbir kargaşaya ortam yaratmaksızın meslek örgütünce açıklanan durumlar ve sizlerin acil olarak adlandıracağı durumlar dışında hizmet vermeme kararımızın desteklenmesini beklediğimizi söylemeliyiz. Bu “yapılanın” bütün demokratik ülkelerde bir hak olduğunu, bunun Türkiye’de (de) çok görülmemesini aktarmalıyız.
On binlerce hekimin, sağlık çalışanının kararlı tutumunun önünde hiçbir güç duramaz. Hastalarımızın, halkımızın desteğini, bu eylemimizde kendileri için yer almalarının sürecin kısalmasındaki kritik rolünü vurgulamalıyız.
Değerli meslektaşım,
Biz bu “iş”e yüreğimizi koyduk, koyacağız. Bu nedenle öfkeden uzak, hastalarımızın sıkıntı ve acılarına hürmet eden, insan sıcaklığıyla, sevgiyle, ağırbaşlı ama coşkulu, herhangi bilinen bir kalıba sığmayan çok etkili bir “iş” yapacağız.
Sağlık Bakanlığı’nın kampanyasında yazdığı gibi “sevgi ilaçtır”. Bize birbirimize olan sevgimizi unutturan, hastaları “puan” yerine koyan bu politikalar karşısında şarkıda dendiği gibi çözümün yolu da bellidir: “her şey sevgiyle başlar” ve “her şey anını bekler”:
Hadi gel senin zamanın artık**
Yürüsene benim ile
Hadi gel senin zamanın artık
Senin zamanın artık
Bugün tam zamanıdır, an’ı gelmiştir; hepimize kolay gelsin.
Dr. Eriş Bilaloğlu
TTB Merkez Konseyi Başkanı
**
HERŞEY SEVGİYLE BAŞLAR
Üstüme gece çökmüş
Ama içim ışıl ışıl
Beklerim ta sabaha kadar
Beklerim de
Geceyi değiştiremem
Gecenin gücü beni aşar
Her şey anını bekler
Hadi gel senin zamanın artık
Yürüsene benim ile
Hadi gel senin zamanın artık
Senin zamanın artık
Sessizlikte insan
Belki aradığını duyar
Ama her kulak işitmez
Bir kişi bulur
İkincisi tohum eker
Sonra yeşillenir çiçekler
Her şey zaman ister
Hadi gel senin zamanın artık
Yürüsene benim ile
Hadi gel senin zamanın artık
Senin zamanın artık
Yanımda dur
Usulca koluma dokun
Al ellerim senin olsun
Yüzüme bak
Sana anlatacak
Çekinme güven bana
Her şey sevgiyle başlar,her şey sevgiyle başlar
Hadi gel senin zamanın artık
Yürüsene benim ile
Hadi gel senin zamanın artık
Senin zamanın artık
(Bülent Ortaçgil)