Yurtdışında çalışan Türk doktorları genelde iki şekilde oraya giderler. Ya o ülke için gerekli olan dil ve tıp sınavlarını geçerek (USMLE, IELTS, PLAB vs) veya çoğunlukla devlet veya bir üniversite tarafından yollanarak. Bunların arasında oldukça önemli farklar vardır ve Türkiye`de bunu yanlış algılayan hatta tıp mesleğinden olan birçok arkadaşlar da vardır.
İkinci yolla gidenler yani devlet veya üniversite aracılığıyla, birçok kendi ülkelerinden masraflarına dair para alırlar ama gittikleri ülkelerden maaş almazlar ve oradaki tıp konseyine veya tabipler odası gibi yerlere kayıt olma hakları yoktur. Dolayısıyla, hastayla temasta çok bulunamazlar veya çok sınırlı şartlarda olur. Bunlar genellikle gözlemci (observer) statüsündedirler. Bazen araştırmalara katılabilirler ama klinik katılımcılık sadece gözlemleme seviyesindedir. Sonuçta bu iyi bir tecrübe ve farklı yaklaşımları öğrenme imkanı sağlar.
İlk yolla gidip de sınavları geçenler ise, orada çalışma hakkına ve tıp kurullarına kayıtlı olma hakkına sahiptirler. Bu gruptaki kişiler, iş bulabildiklerinde (ki bazen oldukça zor olabilir) ülkenin diğer doktorları gibi maaş da alırlar, her türlü klinik aktiviteye katılıp, muayene, tetkik, tedavi ve gerektiğinde tecrübelerine göre ameliyat da yapma yetkisine ve sorumluluğuna sahiptirler.
İkinci yolla gitmek daha kısa ve kolay bir yoldur (yine de çok kolay olmamakla beraber), özellikle ülkende belli noktalara gelip yabancı dil biliyorsan. Çünkü, bu kişiyi kabul eden kurumun herhangi bir kaynak ayırması gerekmez, ve onlara belki faydalı bile olur. Ama ikinci gruptaki kişilere karşı hem maddi hem de yasal sorumlulukları bulunmaktadır, hastalarla temaslarından dolayı.
Büyük ihtimalle yurtdışı ile bağlantılı doktorlar bu farkları zaten biliyordur ama, bazen bu sitede ve başka yazılarda çıkan yorumlardan, birçok kişinin bunları çok iyi bilmedikleri anlaşılmaktadır.
Saygılarımla.
Dr. L Bayam, MRCS(Ed)
Manchester, U.K