Her 7-8 kadından birinde meme kanseri görülebiliyor ve meme kanserinin ailede görülme sıklığı en önemli risk faktörü olarak gösteriliyor. Anne, teyze ya da anneannesinde kanser görülen kadınlarda meme kanseri riskinin arttığına dikkat çeken Ankara Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr.Seher Demirer, Medimagazin’e yaptığı açıklamada, kişilerin baba tarafında yaşanan kanser öykülerinin de dikkate alınması gerektiğini söyledi.
Meme kanseri risk faktörleri neler?
Hiç gebe kalmamış, doğum yapmamış, hiç emzirmemiş ve ilk gebeliği 35 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri riskinin daha fazla olduğu bilgisini veren Demirer, ilk adetini erken gören ve menopoza geç giren kadınlarda da riskin arttığını belirtti. Meydana gelen bu risk faktörünün östrojen hormonuna bağlı olduğunu dile getiren Demirer, şunları kaydetti:
‘’Çünkü östrojen hormonu meme dokusundaki süt kanalı ve süt yapan üniteler üzerinde uyarıcı bir etki yapar. Bu nedenle ilk adetin geç, menopozun ise erken yaşta olması meme kanseri riskini azaltır. Ancak burada kastettiğimiz kişinin 30 yaşında menopoza girmesi değil tabii ki. Vücut sağlığı için 47-50 yaş arasında menopoza girmek önemlidir. Bizim kastettiğimiz erken menopoz yaşı da 42-45 arasıdır. Şunu da belirtmekte yarar var; östrojen kalp damar ve kas-iskelet sistemi için son derece gerekli bir hormondur.’’
Meme kanserinden nasıl korunmalı?
Kilo, yağlı diyetler ve hareketsiz yaşam meme kanserine neden olan risk faktörleri arasında gösteriliyor. Bunun yanı sıra alkol kullanımı da seks hormonunu bağlayan proteini bloke ettiği için lezyon oluşumuna neden olabiliyor.
‘’Meme kanserinde hala bilinmeyen risk faktörleri var’’
Meme kanserinde risk faktörlerinden korunmak önemli ancak yapılan çalışmalara göre meme kanserine yakalanan kadınların 4’te 3’ü risk faktörü taşımayan kadınlardan oluşuyor.
Demirer, ‘’Bu da bize tıpta hala bilmediğimiz başka risk faktörlerinin olduğunu gösteriyor. Bir de genetik yatkınlık oluşturan, Angelina Jolie’nin de ameliyat olma nedeni olan BRCA1 ve BRCA2 dediğimiz onkogenler var. Angeline Jolie’nin her iki meme dokusu da boşaltıldı ve koruyucu önlem alındı. Ancak bu gen pozitifliği çok yaygın değil ve bir tarama testi değil. Sadece çok yoğun aile öyküsü olan hastalarda, annesi çok erken yaşta meme kanserine yakalananlarda ve kendisinde erken yaşta agresif meme kanseri teşhisi konulmuşsa bu genin kontrolü yapılmalı.’’ dedi.
Uygun evrede teşhis konulan meme kanserlerinde cerrahi tedavi sonrası patoloji sonucuna göre tedavinin gidişatına karar verdiklerini belirten Demirer, ‘’Cerrahi sonrası gerekli durumlarda kemoterapi, ışın tedavisi ve hormonal tedaviler uyguluyoruz ya da patoloji sonucuna göre ortaya çıkan markerlara göre akıllı moleküller kullanılabiliyor.’’ açıklamasında bulundu.
Erkeklerde de meme kanseri görülebilir
Ailesinde kanser riski olan kişilerde taramanın önemine dikkat çeken Demirer, ‘’Bazı durumlarda babada ya da erkek kardeşte de meme kanseri görülebiliyor. Erkeklerde meme kanseri görülme sıklığı düşük olmakla birlikte kadınlara göre daha ağır ve kötü seyrediyor. Erkek meme dokusunun gelişmemiş olması nedeni ile erkeklerde meme kontrolü kadınlara göre daha kolay. Erkekte meme gelişmemiş bir organ olduğu için hemen fark edebilir.’’ ifadelerini kullandı.
‘’Tarama programı aile öyküsüne göre yapılmalı’’
Ailesinde kanser öyküsü bulunan 20-30 yaş aralığındaki kadınların adet kanamaları bittikten sonraki periyotta kendi kendini muayene etmesini, sıkıntılı durumlarda ise hekime başvurmalarını öneren Demirer,
‘’30-40 yaş arasında mutlaka yılda bir hekim muayenesinden geçilmesini, duruma göre 40 yaş sonrası da ilk mamografi çekimine başlamasını öneriyoruz. Çünkü meme dokusu 40 yaş öncesi çok yoğundur ve mamogrofide iyi görünmeyebilir ve boşuna ışın almış olursunuz. Ultrason ise her yaşta uygulanabilir.’’ açıklamasında bulundu.
Ailesinde kanser öyküsü olmayanlarda 40 yaş üstü kadınlara yılda biri, meme yapısı problemli değilse iki yılda bir tarama önerdiklerini belirten Demirer, ‘’Hastanın eline kitle gelip meme başı akıntısı veya ağrısı oluyorsa elbette bu hastalar 40 yaş öncesi de gelebilir. 40-60 yaş aralığında ise hastalık daha sık görülüyor. Kişi 70 yaşına geldiğinde hala bir bulgu yoksa takip bırakılabilir.’’ dedi.
‘’MR bir tarama programı değil’’
Mamografi ve ultrason sonrası belirlenen karmaşık yapılar olması durumunda MR çekildiğine dikkat çeken Demirer, ‘’Manyetik Rezonans (MR) teşhis konulamayan durumlarda ileri bir hakem tetkiktir ve kesinlikle taramada kullanılan bir yöntem değildir. Hastalar internetten öğrendikleri yanlış bilgilerle gelip MR istiyorlar.’’ ifadelerini kullandı.
‘’Meme cerrahisinde dünya ile aynı yerdeyiz’’
Türkiye’nin hem meme cerrahisi hem de yardımcı tedavilerde Avrupa ve Amerika ile aynı imkanlara sahip olduğunu dile getiren Demirer,
‘’Meme cerrahisi başlangıca göre çok değişti. Önceden eğilim memenin tamamının ya da memenin altında bulunan göğüs kasının alınması şeklindeydi. 1970’li yıllardan sonra meme cerrahisi çok gelişti ve günümüzde daha küçük çapta ve uygun evrede müdahaleler yapılıyor.’’ dedi.
Kanserin tekrarlamasından korkan hastalarda memenin tamamen boşaltılıp eş zamanlı olarak silikon ya da kişinin göbek ya da sırt kaslarından dokular yerleştirildiği bilgisini veren Demirer,
‘’Koltuk altı lenf düğümleri için ‘’Bekçi lenf düğümü biyopsisi’’ dediğimiz bir yöntem kullanıyoruz. Bu işlem sonrası herhangi bir kanser tutulumu görürsek koltuk altını temizliyoruz. Cerrahinin boyutu küçüldü ama etkinliği azalmadı. Etkin, hedefe odaklı ve güvenli cerrahi işlemler yapıyoruz.’’ açıklamasında bulundu.
‘’Kanser tedavisinde mucizevi bitki yok!’’
Kanser tedavisinde ‘’mucize bitki’’ adı altında alternatif tedavilere yönelen hastaların olduğunu ifade eden Demirer,
‘’Bütün kanser hastalarında bir grup insan bitkilere yöneliyor. ‘Mucize bir bitki vardır zaten ilaçlar da ondan yapılıyor’ diyorlar. O bitkilerin ilaç haline getirilmesini sağlayan Farmakoloji bilimi var. Her bulduğumuz ilacı bitki diye tüketemeyiz. Bunların bir kısmı kemoterapi ilaçları ile kullanıldığında o ilaçların etkisini azaltıcı ya da daha fazla etki oluşturup vücuda zarar verici olabiliyor. Biz hastalarımıza alternatif bitkileri kesinlikle kullanmamalarını öneriyoruz.’’