Doktorların hayatında unutul(a)mayan bir dönem.. Ne temel bilimlerdeki öğrencilik ne de stajyerlik kıyaslanabilir intörn olmayla. Çünkü artık ne öğrencisinizdir, ne de büsbütün doktor. Tarifi pek de kolay olmayan bir kavramın içerisindesinizdir. 'İntörn' olmuşunuzdur nihayetinde. E daha doktor olmadınız, öğrenci desek olmuyor, bir sınıfa sokamadığımız 'intörn'ler ne işe yarar o zaman?
"An itibariyle 'intörn'lük:
* 'Doktor' ünvanına sadece görevli oldukları hastanede sahip oldukları, dışarıda 'doktor' olmadıkları için 'intörn' denilen,
* Hastalar tarafından herhangi bir sınıfa konulamayan, doktorum dediklerinde şaşkınlıkla karşılaşılan,
* Hekime şiddetin ilk basamağı olan,
* Kan alan, sonda takan,
* Üniversite hastanelerinde eksik personel ihtiyacını karşılayan,
* Asistan abilerinin, ablalarının dediklerini 'gönüllülük' esasıyla yapan ( buna tost, dürüm getirmek dahil olsa da ),
* Sabaha kadar evdeyse ders çalışan, hastanedeyse nöbet tutan,
* '24 yaşında dersaneye gitme' eyleminin uygulayıcısı olan,
* %50 hemşire, %20 tıbbi sekreter, %25 personel dediğimiz getir-götür işi yapan görevli, %5 tıp doktoru, kısaca ucuz iş gücü. (Tıp doktorluğu yüzdesi hariç diğer yüzdeler fakülteden fakülteye değişkenlik gösterebilir.)"
Yukarıdaki cümleler intörnlük tecrübesini yaşamış kişilerin çeşitli sitelerde yaptığı yorumlardan bir derlemedir. Konuyu daha iyi anlatabilmek için bir de soru yazan 'emekli intörn'ünümüzün yorumu;
* "Soru:
Aşağıdakilerden hangisi intörnlüğün kesin tanısını koydurur?
a) merkez laboratuarına kan taşımak
b) acil serviste hemşire tarafından azarlanmak
c) hasta yakınlarının hışımına uğramak
d) özlük haklarından yoksun ve maaşcıkla çalışan tek sağlık çalışanı olmak
e) her konuda fikir sahibi olmak
Çözüm:
a, b, c ve e seçeneklerindeki bulgular intörnlüğün minör bulguları olup herkesin başına gelebilecek durumlardır. Ancak d seçeneğindeki ifade intörnlüğün major bulgusu olup intörnlere spesifik bir durumdur. Aynı zamanda tek başına tanı koydurucu bir bulgudur."
'İntörn arkadaşlar'ın yaptıkları bu yorumlar biraz mizah içerse de, gözardı edemiyeceğimiz gerçekleri de içinde barındırmaktadır. Sistemin daha iyi hekimler çıkarabilmesi ve intörnlüğün sağlam bir zemine oturabilmesi için bazı adımların atılması gerekmektedir.
İdeal 'intörn'lük için nasıl adımlar atılmalı?
İntörnlüğün görev talimatları 'bize ne lazımsa onu yapar' modunda değil de bir doktorun görev süresince ihtiyacını duyacağı pratik donanımlara yönelik olmalı. (Aksi halde sadece iyi kan alıp, sonda takan bir teknisyen yetiştirmiş oluyoruz.)
Hastanelerimizin iş yükü oldukça fazla. Eğer bu yük intörnlerle hafifletilmeye çalışılıyorsa, karşılığınında hak ettikleri ücreti almalılar.
Yok sayamıyacağımız, aynı sistemimin ürünü olan TUS'a hazırlanabilmeleri için anlayışlı bir haftalık çalışma saati sınırlaması getirilmeli. (Bu dönemde bir acil intörnlüğü kadar yoran dersane maratonu ise başlı başına bir konu. Dersaneler ne kadar gerekli, olmalı mı, olmamalı mı konusuna hiç girmeden, ilerdeki bir yazıma havale ediyorum.)
Durumu kendi lehine çevirmek amaçlı bazen 'Sen bir öğrencisin' bazen de 'Sen bir doktorsun' ikazlarında bulunmak yerine bu ara formun mahiyetinin farkında olunmalı.
İntörne 'ayak işi' diye tabir ettiğimiz işlerin yaptırılması gerçekten rahatsız edici bir durum. Burada sınırlama yok maalesef. Yemek siparişlerinden başlayıp giden uzun bir liste var karşımızda. 5 yıl eğitim alıp gelen bir kişi böyle bir duruma sokulmamalı.
Seçmeli stajlar 'zorunlu seçmeli' değil, gerçekten seçmeli olmalı, süresi uzatılmalı. Amerika'da birçok tıp öğrencisinin yaptığı gibi gitmeyi istediği uzmanlık ve üniversitelere rotasyon hakkı tanınmalı. Hedefindeki yerde çalışma imkanı olan bir intörnün motivasyonu artacak ve öğrenmeye daha istekli olacaktır. Seçmek istediği uzmanlık hakkında sahip olacağı bilgiler, doğru karar açısından da büyük katkı sağlayacaktır.
Farkındalık dileğiyle...
KORAY GÖRKEM SAÇINTI