Medimagazin logo

Hotamışlıgil: Evrim artık laboratuvarda

Meral Tamer'in MİLLİYET'teki yazısı...
Hotamışlıgil: Evrim artık laboratuvarda
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Bu yılki Vehbi Koç ödülünün sahibi Harvard Üniversitesi Genetik ve Karmaşık Hastalıklar Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’le ufuk turumuzun son bölümünde, bilimin olmazsa olmazı sınırsız özgürlüklerle muhafazakârlaşan bir dünyanın çelişkilerini, ‘evrim’ gün gibi aşikârken, bilimin hızından korkan insanların ‘yaradılış’a sığınışlarını konuştuk.

* Özgürlük ortamının, bilim için adeta nefes almak kadar önemli olduğunun sürekli altını çiziyorsunuz. AKP hükümeti 2 yıl önce Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA’ya müdahale ederek kurumu darmadağın etti. Çok sayıda saygın akademisyen istifa ederek yeni bir çatı altında toplanırken siz, ne düşünerek TÜBA’da kalmaya karar verdiniz?

TÜBA’da olanlar beni aşırı derecede rahatsız etti ve bu görüşlerimi de tüm yetkililerle paylaştım. Ama ben içeride kalarak hâlâ faydalı olabileceğimi düşünüyorum. Açıkçası çok düşündüm hükümetin bu müdahalesi bilgi eksikliğinden mi, yoksa her şeyi kontrol altına alma içgüdüsünden mi kaynaklandı diye...
Bilgi yetersizliğinden olduğuna inanmak bana daha masum geldi, o yüzden de şu ana kadar ayrılmadım, belki hâlâ bir katkım olabilir diye. Çünkü aksini düşünmek mantığıma uymuyor. Düşünün, prestiji ve gücü olmayan bir kurumu kontrol altında tutmanın ne manası olabilir ki? Aslında bu hükümette teknolojik ilerlemeye yönelik şiddetli bir arzu ve destek olduğunu net olarak görüyorum. Bu ivmeyi doğru kullanabilirsek bizi kimse tutamaz. Bakanlıklardaki yeniden yapılanmanın nedeni de bu. Bakanlığın adının bile bu hedeften hareketle Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı koyulduğunu düşünüyorum. Bilim teknolojiyi, teknoloji de endüstriyi geliştirecek. TÜBA’nın da bu çatının altına sokulması, bu ilişkiyi akışkan hale getirmek amacıyla yapılmış olabilir. Ama ne yazık ki TÜBA’nın tamamen özgür ve bağımsız olması şartı gözden kaçmış durumda. Bilim geleneğinden gelmeyen kişiler için TÜBA, kapalı bir kulüp gibi görünebiliyor ve işte orada filin saçı kopuyor.

AMERİKA ÖNDE GİDER

* Türkiye’den Amerika’ya uzanacak olursak... Sizce son dönemde gemi iyice azıya alan muhafazakârlar, işi Amerika’nın bilimdeki öncülüğüne fren koyma noktasına kadar vardırırlar mı?

Evet, muhafazakârlar son dönemde işi iyice azıtarak kutuplaşmayı körüklediler, ancak diğer yanda da Amerikan tarihinin en ilerici Başkanı olan Barack Obama’nın Beyaz Saray’da oturduğunu unutmamak lazım. Kaldı ki en parlak zihinsel güçler hâlâ orada yığılmış durumda. Konservatif güçler iyice çığırından çıktığı için bilim-eğitim-araştırma bazen gözden kaçabiliyor ve hasar verici uygulamalar gündeme gelebiliyor. Ama ben inovasyondan soğutacak bir iklimin hâkim olacağını sanmıyorum. Amerika varolan sıkıntılarını aşar; hatta yeni bir sıçramanın eşiğinde olduğunu bile söyleyebiliriz.

EVRİM ARTIK MUTFAKTA

* Konu bilimde yeni bir sıçramaya gelmişken... Genetikteki ve diğer bilim alanlarındaki baş döndürücü gelişmeler, insanlığın geleceği için umut mu, yoksa endişe kaynağı mı? Çünkü bilim adamları da insan. Ve insanların tarih boyunca ellerindeki gücü kötüye kullandığını hatırladığımızda ister istemez, bilimin yarattığı müthiş güç, insana emanet edilebilir mi sorusu akla geliyor...

Çok ilginç bir soru. Türkiye’de bugüne kadar konuşulduğunu hiç duymadım. Bu sorunun cevabı da yine bilimde. Bilim artık insanların en kökte yatan inançlarıyla rekabet halinde...

* Nasıl yani?
Biyoloji mutfağa girecek yakında. 15-20 yıl sonra garsona “Oğlum getir şuradan tuz-biber” deyip, şu oturduğumuz masada bir hayatı gözünüzün önünde oluşturabileceğiz; ama öte yandan da bilimin merkezi Amerika’da bile metafizik tartışmalar, insanlarla dinozorların aynı dönemde yaşadığını öğretmeye çalışan programlar almış yürümüş durumda. Yukarıda daha güvenilir bir otorite olduğu düşüncesi var. Ben bu korkunun nedenini anlayabiliyorum. Bilimin her şeyiyle insanları kontrol eder hale gelmesi fikrinden korkuyorlar. Oysa evrim artık laboratuvarda, gözümüzün önünde, en önemlisi yakında bizim kontrolümüzde olacak. Vücudumuzda neandertal genleri olduğu bile artık bilimsel olarak kanıtlandı. Ama hâlâ “Evrim diye bir şey yok, insan bu haliyle yaratılmıştır, tasarlanmıştır” düşüncelerini duyabiliyoruz.

YARADILIŞIN YILDIZI

* Yaradılış teorisini savunanların seslerinin her geçen gün daha fazla çıkması, sadece korkudan ve insanların sığınacak güvenilir bir dal aramasından mı?
Bilim insanları olarak bizim de hatamız var tabii. Kendimizi iyi anlatamadığımız için bu tartışmalara fırsat veriyoruz. Televizyon kanallarında evrim var mı, yok mu diye bir tartışma programını yayınlatabilmek bile, evrim karşıtları için zaferdir. Ama maalesef medya da bazen izleyicinin olduğu yere gidiyor ve bu anlamsız tartışmalar sürüyor. Hayret ediyorum, insanlar iklim değişikliğine inanmakta bile sıkıntı çekiyorlar. Oysa bunu destekleyen, kuşku götürmeyecek o kadar çok bilimsel delil var ki... İklimi, okyanusları, ormanları, suları mahvediyoruz. Bir tarafta dağ gibi deliller varken, diğer tarafta bir sinek vızıldıyor ve insanlar onun peşinden gitmeyi tercih ediyor. İnsanların zihinleri komplo teorileri, aşırı güvensizlik ve temelsiz korkularla dumura uğratılıyor.




Hotamışlıgil, korkulması gereken şeyin
cahillik olduğunu söylüyor.

CEHALETTEN KORKALIM

* Peki size göre en çok korkulması gereken şey nedir?
Aslında en çok korkulması gereken canavarlar, baş döndürücü bilimsel gelişmeler değil cahillik, hoşgörüsüzlük, adaletsizlik ve kaynakların insanlara dağıtımındaki eşitsizliktir. Bunlar da düşünce özgürlüğünün olmadığı ortamlarda yeşeriyor. Gerek Türkiye’de, gerekse dünyada endişelenmemiz ve kafa yormamız gereken şey budur. Haa, bir de internet!

* Siz internetten korkuyor musunuz?
İnternetin korkutucu yönü bilgi kirliliği. Bir konuda 1 milyon arama sonucu varsa bunun 950 bininde gerçek bilgi yok. Diyorlar ki internet ortamında herkes eşit; eşit de doğru bilgiyi ayırt edebilecek kaç insan var? İnternet ortamında maalesef bilgiyi doğru veren değil, ikna kabiliyeti en yüksek olan ve en çok tıklanan, doğrunun tapusunu eline alabiliyor. Dolayısıyla da kaybeden taraf doğrunun peşinde koşan oluyor.
* Bu geniş ufuk turu için çok teşekkür ederiz Gökhan Bey.

hotamışlıgil:
evrim
artık
laboratuvarda
Yorum (10)
hasan ekim
Bildiğim kadar evrim teorisi kesin ispatlanmış bir teori değildir. Gökhan beyin %100 gerçekmiş gibi anlatması ve kendine karşı olanları suçlaması garip. Tabiatıyla laboratuvarda araştırmalar yaparak bilimin gelişmesi, gelişen bilimin teknolojiye ve tıpa uygulanmasıyla insan yaşamının uzaması ve kaliteleşmesi herkesin yararınadır. Değişik görüşteki insanlara ön yargıyla yaklaşmak tehlikelidir. Darwin'in Türkleri dünyadan kalkması gereken bir ırk olarak değerlendirmesi, İngilizlerin tutsak askerlerimizi havuza atarak kör etmesi ABD'nin Irak, Afgan vs esirlerine işkenceyle kampta sorgu yapması evrimse evrim onların olsun, bizden uzak dursunlar.
0
Cevapla
doktor
Harvard da hoca olmuşsunuz ama hala evrime inanıyorsunuz yazık ne olursanız olun ALLAH ı tanıyamamışsanız kocaman bir SIFIR başka anlamı yok.. bir şeyin kendi kendine olacağına nasıl inanabiliyorsunuz aklım ermiyor...
0
Cevapla
Yasar Bulent
Evrim teorisinin yuzde yuz dogru olması icin ne gerekir ? ilk tek hucreli canlinin olusumundan insana kadar giden surecin hizlandirilmis bir filmini mi gormeniz gerekir ikna olmak icin ya da yanlis demek icin her canlinin ayni anda olduguna dair baska bir filmi mi gozlerimizle gormeliyiz.Bu mumkun olmadigina gore! Eger dinazorlarla ayni yasta olan gunumuz insaninin bir fosili bulunursa elbette evrim teorisinin dogrulugu tartisilir ama bu olmadigi surece ve deliller evrimin ve dogal secimin oldugu yonundeyse yeni deliller bulunana kadar evrim teorisini dogru kabul etmek gerekir bilimsel dusunce bunu gerektirir..
0
Cevapla
galip
adı üstünde teori yani ispatlanmamış demek.ispatlanmamışsa ne konuşuyorsun..
0
Cevapla
ERCAN ER
Neandertal genleri nedir? hangi biyolojik fonksiyonlar için gereken proteini kodlamaktadır? peki bunun dışındaki genler evrim sırasında azar azar değişitiyse, bu ara genlerin kodladığı proteinlerin fonksiyonları nelerdir, vücudun ihtiyaçlarını görebiliyorlar mıydı? Nerede bunların laboratuvar ortamındaki sonuçları? Neandertal genleri değişmedi de diğerleri niye değişti? bu değişiklik kararını nasıl verildi, hangi genetik mekanizmalar tetiklendi? bütün bunların laboratuvar ortamındaki delilleri nerede? Neden laboratuvar ortamında basit bir hücre organeli dahi geliştirilemez? Bırakın basit bir hücre organelini basit bir protein molekülü dahi. İnsan rabbine dönecektir.
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir