İlk okuduğum zaman "al sana nur topu gibi bir problem daha" dedim kendi kendime.
Yabancı bir ülkede hastanede çalışan Müslüman erkek hemşire, bayan bir hasta ile ilgilenmeyi reddetmiş. Ülke, şahıs, şahsın etnik kimliği ile o kişinin orijinal ülkesini yazmayacağım ama şu kadarını söyleyeyim, Amerika'da doğmuş-büyümüş ikinci veya üçüncü nesil bir Amerikalı Müslüman. Hadisenin yaşandığı eyaletin gazetelerinde ve TV haber programlarında çarşaf çarşaf yer alan bu haber, şahsın dini kimliği ve bu eylemi dini gerekçelerle yapması nedeniyle İslam ekseninde yeni tartışmaların kapısını araladı. Mesele eyalet sınırlarının dışına taştı, ülke geneli gazetelere konu oldu. Zaten bana "al nur topu gibi yeni problem" dedirten de bu.
Hadisenin birçok yönü var; öncelikle Amerika gibi gayrimüslim bir ülkede eğer adına dini hassasiyet diyeceksek bu hassasiyeti gösteren insanların varlığı sebebiyle Allah'a binlerce hamd ve sena olsun. O şahsın İslami çevre açısından Suudi Arabistan'la, Mısır'la, Yemen veya Endonezya ile mukayese dahi edilemeyecek şartlarda doğmuş büyümüş ve iş-güç sahibi olmuş olmasına rağmen dini kimliğini koruması da takdire şayan. Fakat bu davranış şekli dini midir? Esas irdelenmesi gereken konu bu.
Bir de resmin öbür tarafına bakalım; kadın-erkek ayrımının İslam ülkelerine nispetle neredeyse hiç olmadığı bir ülke ve kültür içinde yaşıyorsunuz. Öyle ki hayatın her bir köşesinde müspet ayrımcılık hariç, kadın-erkek ayrımcılığı yok. İstisnalar tabii ki var ama mevcut sistemi ve algıyı değiştirecek ölçüde değil. Bu kültür içinde yetişen ve İslam hakkında yeterli bilgi ve kültüre sahip olmayan insanın, hastanede işini yapmayı reddeden ve buna gerekçe olarak da cins farklılığı ile İslam'ı gösteren bir hemşireyi anlaması hangi ölçüde düşünülebilir? Anlamayı bırakın, söylenilen şey şu: "Muhatabı hasta ve hastane ortamında şehvet ha!" Lütfen yanlış anlaşılmasın, ne bu anlayışa hak veriyorum ne de meselenin dini veçhesi ile alakalı bir beyanda bulunuyorum; sadece muhatabın bakış açısını yansıtmaya çalışıyorum.
Kaldı ki resmin başka kareleri veya bu kareyi tamamlayan başka unsurları da var. Mesela Amerika'da Müslümanlar azınlık. Müslümanlar 320 milyonluk dev ülkede en iyimser tahminlere göre 9-10 milyon. 11 Eylül sonrası İslam'a ve Müslümanlara karşı alınan tavır meydanda. Dünyada belli odaklar tarafından üretilen ve medya vesilesi ile servis edilen İslamofobia taban kitlenin ister-istemez İslam ve Müslümanlar hakkındaki düşüncelerini belirliyor. İslam dünyasından da bu menfi propagandaya o ölçüde cevap verecek çalışmalar yok. Medyada sesi onlar kadar gür çıkmayan birkaç cılız açıklama, birkaç konferans yeterli olmuyor.
İş sözleşmesi diyebilirsiniz bana. Belki iş sözleşmesinde Müslüman erkek hemşire, bayan hastaya bakmayacağını şart koşmuş ve yönetim de kabul etmiştir. Böyle bir tercih hakkının olup olmadığını bilmiyorum; belki de vardır; ne de olsa demokratik bir ülke ama bu, bugün karşı karşıya olduğumuz problemi değiştirmiyor. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız onların kültürleri, hayat felsefeleri ve yaşam tarzları kurumsal manada resmen kabullenilen bu olguyu, tabanın kabullenmesini netice vermiyor. Hele medya işin içine girince iş sözleşmesi hak getire.
Yazının sonuna geldik; henüz dini veçhe ile alakalı bir şey demedik. Çünkü İslam ve Müslüman'ın imajı açısından ferdi olan, ferdi gibi görünen bu ve benzeri meseleler, büyük resmin karelerini dolduran unsurlar olması itibarıyla çok önemli ve ben bu yazıda ona işaret etmek istedim. Küreselleşen bir dünya içinde hiçbir Müslüman "aman canım sen de" dememeli; İslam'ı temsil makamında olduğunu unutmamalı. Dini kimliği ile yaptığı her bir hareketin dünyanın doğusunda ve batısında bütün Müslümanları etkileyeceğini unutmamalı. Örnek mi? İşte bu mesele. Haberiniz var mıydı sizin bu hadiseden?
Türkiye ile ne alakası var bunun da demeyin. Benzeri şeyleri ülkemizde de yaşamıyor muyuz?