Atriyal Fibrilasyon Derneği Başkanı Prof. Dr. Erdem Diker, son yıllarda yaşanan gelişmelerle birlikte atriyal fibrilasyonda tedavi seçeneklerinin de arttığını, öncelikli amaçlarının dünyada hastalık ile ilgili yayımlanmış kılavuzları hekimlere öğretmek ve hastaların kılavuzlara uygun şekilde tedavi edilmelerini sağlamak olduğunu ifade etti.
Toplumda sık görülen bu hastalıkla ilgili aile hekimlerini, pratisyenleri, acil hekimlerini ve dâhiliye hekimlerini hangi hastalar kendileri tarafından tedavi edilebilir, daha ileri aşamada hangileri yönlendirilir bunlarla ilgili olarak bilinçlendirmeye çalıştıklarını söyleyen Diken, kardiyologların hastalıkla ilgili bilgi düzeylerinin yüksek olduğuna, ancak tedavi yaklaşımlarının standardize edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Diker, “Her kardiyoloğun benzer vakalarda, aynı ilaç aynı yöntem aynı öneri şeklinde benzer tepkiyi vermesini sağlamayı hedefliyoruz. Bunun standardize edilmesi lazım” dedi.
Prof. Dr. Erdem Diken, Medimagazin’e şu açıklamaları yaptı:
Atriyal Fibrilasyon Derneği kurma ihtiyacı nereden kaynaklandı? Derneği ne zaman kurdunuz?
Atriyal Fibrilasyon Derneğini 2008 yılında kurduk. Atriyal fibrilasyon, toplumda en sık görülen aritmidir. Yüz yıldır da bilinen bir hastalık olmasına karşın tedavisiyle ilgili son zamanlara kadar bir gelişme olmamıştı. Ortada kötü bir hastalık vardı, ama hastalığın tedavisiyle ilgili yapacak çok bir şey de yoktu. Herkes hastalığı kabullenmişti ama, son 10 yılda tedavisiyle ilgili önemli gelişmeler oldu. Atriyal fibrilasyonda ilaç dışı ablasyon tedavileri çok ümit vaat eden bir gelişme olarak ortaya çıktı. Ayrıca, atriyal fibrilasyon tedavisinde hem antiaritmik anlamında hem de beyin felcini önleme anlamında yeni ilaçlar çıkmaya başladı. Böylece hastalıkla ilgili dikkat çekme ihtiyacı meydana geldi. Derneği ilk kurduğumuzda tek düşüncemiz genel anlamda hekimleri aritmi ile ilgili bilinçlendirmek, farkındalık yaratmak, tedavi alternatifleri hakkında bilgi vermek, hangi hastayı kendileri tedavi edebilirler, hangi hastada yardım isterler bunlarla ilgili yardımcı olabilmekti.
Diyelim ki, bir hasta yirmi yıldır panik atak nedeniyle takip ediliyor. ‘Çarpıntım var’ diyerek doktora gidiyor. Doktor, ‘Sende panik atak olabilir’ diyor, hastaya antidepresan verip gönderiyor.
Hasta yıllarca panik atak nedeniyle izlenmiş, ama supraventriküler taşikardisi var. Nedeni panik atak değil, gereksiz yere antidepresan kullanılmış. Bu hastalara ablasyon yapıyorsunuz ya da tedaviyi ona göre düzenliyorsunuz, şikâyetleri bitiyor.
Derneği 2008 yılında kurduktan sonra küçük toplantılar yaptık. Karabük’te, Trabzon’da hekimlerle toplandık. Bu işi küçük toplantılarla tam yürütemeyeceğimize kanaat getirdik. “Büyük bir toplantı yapalım, herkesi toplayıp görüş alışverişinde bulunalım” diye bu yıl bu zirveyi planladık.
Bu zirvedeki hekim dağılımı nasıl? Aslında bu tür vakalar sadece kardiyologların önüne gelmiyor.
Çok haklısınız. Bu zirvede iki günlük program yaptık. İlk günkü program sadece kardiyologlara yönelikti. İkinci günkü program ise aile hekimi, pratisyen hekim ve dâhiliye uzmanlarına yönelik oldu. Fakat dâhiliye uzmanları ve aile hekimleri, hem izinle ilgili hem de finansmanla ilgili sorunları nedeniyle toplantıya beklediğimiz şekilde katılamadılar. Onun için bu toplantıya daha çok aritmiyle ilgilenen kardiyologlar katıldı.
Atriyal fibrilasyon ile ilgili bilgi düzeyi değerlendirildiğinde tanıda kardiyologlar açısından çok fazla sorun yoktur. Ama bu sorun genel cerrahın da, aile hekiminin de önüne gelebiliyor. Siz hekimlerde ne tür bir farkındalık gözlemlediniz?
Kardiyologlar bu konuyu biliyorlar, onlar açısından sorun yok. Kardiyologlarla ilgili sorun, bu tip toplantılarda tedavi yaklaşımlarını standardize etmek. Her kardiyoloğun benzer vakalarda, aynı ilaç aynı yöntem aynı öneri şeklinde benzer tepkiyi vermesini sağlamayı hedefliyoruz. Bunun standardize edilmesi lazım. Genel olarak hastalıkla ilgili farkındalık var, ama uygulamada farklılıklar var.
Birinci hedef, dünyada bununla ilgili yayımlanmış kılavuzları öğretmek ve hastaların kılavuzlara uygun şekilde tedavi edilmelerini sağlamak. Bu toplantıda bununla ilgili bir şeyler kat ettik. Ama kardiyologlar dışında olan hekimlerin farkındalıkları ve yaklaşımlarındaki standartla ilgili henüz çok bir ilerleme kaydedemedik. Çünkü o hekimlere tamamen ulaşamadık. İleride o hekimlere daha iyi ulaşabileceğimizi düşünüyoruz.
Dernek olarak bölgesel toplantılar yapmayı düşünüyor musunuz?
Evet, kesinlikle düşünüyoruz. Birtakım lojistik sorunlar var. Yeni uygulamalardan sonra bütün hekimleri bir yerde toplamak ve onları 2-3 gün konaklatmak teknik olarak pek mümkün değil. Eğer onlar gelemiyorsa biz gideriz. Toplantıları günübirlik yaparız, konaklama olmaz, biz orada anlatırız. Bu yeni dönemde bizim yapacağımız yeni iş bu.
O hekimlerden beklentilerimiz ne? Birincisi bu hastaların tanınmasını sağlamak. Bu hastalarda birtakım riskli gruplar var. Atriyal fibrilasyonlu hastalarda inme riski yüksektir. İnme riski yılda yüzde 2-18 arasında değişiyor. Bu hastalarda, özel risk gruplarında her 5 kişiden biri bir yıl içinde felç olabilir. Bunun için hekimin bu hastaları tanıması, ilaç veya diğer tedavi yöntemleriyle hastayı yönlendirmesi gerekir.
Bu dünyanın da sorunu. Birçok Avrupa ülkesinde de aynı sorunlar var. Hekimler kılavuzları çok iyi takip etmiyorlar ya da bu hastaları takip etmekten kaçınıyorlar. Bütün dünyada bu hastaları uygun şekilde yönetmekle ilgili farkındalık ve eğitim verme süreci devam ediyor. “Şimdiye kadar niye yapılmıyordu?” derseniz, bununla ilgili bir yöntem geliştirilmemişti. On yıl önce yapacak bir şey yoktu, ama şimdi var. Hem ilaç hem de ilaç dışı tedavi yöntemleri gelişti. Aile hekimlerini, pratisyenleri, acil hekimlerini ve dâhiliye hekimlerini, hangi hastalar kendileri tarafından tedavi edilebilir, daha ileri aşamada hangileri yönlendirilir bunlarla ilgili bilinçlendirmeye çalışıyoruz.
Şu anda gördüğünüz kötü uygulama var mı? On yıl öncesinin bilgisiyle hareket eden hekimler var mı?
Kötü uygulama, hastayı tedavisiz bırakmaktır. Hastanın felç riski varsa, buna karşın hastayı tedavisiz bırakırsanız, hiçbir şey yapmazsanız hastaya kötülüğünüz dokunmuş olur. Hastanın çarpıntısı varsa, yıllarca hastayı panik atak diye izlerseniz, o rahatsızlıktan hastanın kurtulmasını sağlamazsanız bu kötü uygulamadır. Kötü uygulamalar kötülük olsun diye yapılan şeyler değil tabii ki, ama sonuçta hekim tedavi yöntemlerini bilmiyorsa hastaya yardım edememiş oluyor.
Bu konuda Dernek olarak bu tür toplantılarla bilinçlendirme yaratmaya çalışıyorsunuz.
Direkt olarak amacımız, hem kardiyologların ve kardiyolog dışındaki hekimlerin hem de halkın tedavilerle ilgili bilgi sahibi olmasını sağlamak. Düşünün, 50-60 yaşlarında bir hasta var ve bir gün hastanın yüzü uyuşuyor, konuşması bozuluyor. Birkaç saat sonra düzeliyor. Bu sorunun bir yıl içinde başına daha ciddi olarak gelme ihtimali yüzde 30-40. Yani bir yıl içinde bu hastanın tamamen yatağa bağlı, çevrenin desteği olmadan yaşayamayacak hale gelme ihtimali yüzde 30-40 oluyor.
Dolayısıyla hastanın da bunu bilmesi ve doktorundan talep etmesi gerekir. Eski kullanılan yöntemler hem hasta hem de hekim için eziyetliydi. Ama şimdi değişti. Farklı şeyler olabiliyor. Kumadin dışında ilaç var, farklı tedavi yöntemleri var, risk belirleme var, daha standardize yaklaşım var. Eskiden hastalar iyi sınıflandırılamıyordu. Düşük ve yüksek riskli hastalar var. Bununla ilgili kılavuzlar yeni yayımlandı. Bu bilgiler yeni oluştu. Sadece ilaç vermek değil, hastayı tanımlamak, riski belirlemek, hastaya nasıl yardımcı olacağını belirlemek ve ileriye yönelik nasıl yönetileceğiyle ilgili bilgiler vermek önemli. Amacımız da bu.