Sevgili anne babalar, öncelikle şunu bilmelisiniz: Çocukların hastalanması, özellikle de sosyalleşmeye başladıkları kreş ve okul dönemlerinde, hayatın son derece normal bir parçasıdır. Onların bağışıklık sistemleri, karşılaştıkları her yeni virüs ve bakteriyle adeta bir antrenman yapar, güçlenir ve geleceğe hazırlanır. Bizim görevimiz ise bu antrenman sahasını olabildiğince güvenli hale getirmek, onları olası ciddi darbelerden korumak ve bu süreci en hafif şekilde atlatmalarını sağlamaktır.
Peki, bu koruma kalkanını nasıl oluşturacağız? Hangi adımlar gerçekten işe yarar? Hangi belirtiler normaldir, hangileri ise bir tehlike işareti olabilir?
Bu kış rehberinde, size ezbere bilgiler veya internetten kopyalanmış soğuk tavsiyeler sunmayacağız. Bunun yerine, alanlarının en iyisi olan üç değerli profesörle bir sohbet gerçekleştireceğiz. Genel Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Durgül Yılmaz, koruma kalkanının temellerini atacak. Çocuk Nöroloji uzmanı Prof. Dr. Ilknur Erol, ateş ve havale gibi en korkulan anlarda bize rehberlik edecek. Çocuk Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Selman Vefa Yıldırım ise enfeksiyonların görünmeyen yüzünü, o minicik kalpler üzerindeki etkilerini anlatacak.
Prof. Dr. Durgül Yılmaz - Genel Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Bağışıklık Sistemini Bir Kale Gibi Düşünürsek, Duvarları Nasıl Sağlamlaştırırız?
Vücudumuzun savunma sistemini, etrafı yüksek duvarlarla çevrili, içinde askerlerin nöbet tuttuğu bir kale gibi hayal edin. Bu kalenin amacı, dışarıdan gelen işgalci orduları (yani virüsleri ve bakterileri) içeri sokmamaktır. Bazen bu işgalciler çok güçlü olur ve duvarlardan sızmayı başarır. İşte o zaman içerideki askerlerimiz (bağışıklık hücrelerimiz) savaşa başlar. Hastalık belirtileri dediğimiz ateş, öksürük, halsizlik gibi durumlar aslında kalemizin içinde çetin bir savaş verildiğinin işaretidir.
Prof. Dr. Durgül Yılmaz, bizim ebeveyn olarak görevimizin, bu kalenin duvarlarını mümkün olduğunca kalın ve sağlam inşa etmek, askerlerimizi ise her zaman dinç, iyi beslenmiş ve savaşa hazır tutmak olduğunu söylüyor. Bunu başarmak için sihirli bir formül yok, ancak bilime dayalı, tutarlı ve sabırla uygulanması gereken temel adımlar var. Bu adımları günlük hayatımızın bir parçası haline getirdiğimizde, kalemiz kışın en çetin saldırılarına bile direnecek güce kavuşur.
Sofradaki Renkler Çocuğumuzun Sağlık Sigortası Olabilir Mi?
Kesinlikle evet. Çocuğunuzun tabağına koyduğunuz her besin, kalenin duvarına eklediğiniz bir tuğla ya da askerlerinize verdiğiniz bir zırh gibidir. Tek tip beslenme, ordumuzu zayıf ve hazırlıksız bırakır. Prof. Dr. Durgül Yılmaz, özellikle bazı vitamin ve minerallerin kış aylarında savunma sistemimiz için olmazsa olmaz olduğunu belirtiyor.
C Vitamini, savunma hücrelerimizin üretimini artıran ve onlara savaşma gücü veren en önemli komutanlardan biridir. Vücutta depolanmadığı için her gün düzenli alınması gerekir. Sofranızdan eksik etmemeniz gereken C vitamini kaynakları şunlardır:
Mandalina
Portakal
Kivi
Brokoli
Karnabahar
Yeşil ve kırmızı biber
Maydanoz
D Vitamini, adeta ordunun genel komutanıdır. Tüm savunma sisteminin organize ve düzgün çalışmasını sağlar. En büyük kaynağı güneş olduğu için kış aylarında eksikliği sıkça görülür. Bu nedenle doktor kontrolünde D vitamini takviyesi kullanmak, özellikle kapalı alanlarda daha çok vakit geçiren çocuklar için kritik öneme sahiptir.
Çinko, savunma sistemimizin haberleşme ağıdır. Hücrelerin birbirini tanımasını, tehlike sinyallerini doğru iletmesini ve doğru hedefe saldırmasını sağlar. Çinko bakımından zengin besinler.
Kırmızı et
Tavuk ve hindi eti
Yoğurt
Nohut
Fasulye
Badem
Bir de bağırsaklarımızdaki görünmez kahramanlar var: Probiyotikler. Bağırsaklarımız, bağışıklık kalemizin ana kapısıdır. Bu kapıda ne kadar çok dost bakteri (probiyotik) nöbet tutarsa, düşmanların içeri sızması o kadar zorlaşır. Çocuğunuzun beslenmesine ekleyebileceğiniz doğal probiyotik kaynakları ise şöyle.
Ev yapımı yoğurt
Kefir
Ev yapımı sirke
Tarhana çorbası
Uyku Gerçekten En İyi İlaç Mıdır?
Modern hayatın koşuşturmacasında en çok ihmal ettiğimiz şeylerden biri olan uyku, aslında bağışıklık sisteminin en güçlü müttefikidir. Gündüz saatlerinde sürekli savaşan, yorulan ve hasar gören savunma hücrelerimiz, biz uyurken tamir edilir, yenilenir ve sayıları artırılır. Yeterli ve kaliteli uyumayan bir çocuk, ordusunu dinlendirmeden ertesi gün tekrar savaşa süren bir komutan gibidir; yenilgi kaçınılmaz olur.
Çocuğunuzun yaşına uygun uyku süresini aldığından emin olun. Bu süreler yaklaşık olarak şöyledir.
1-2 yaş arası çocuklar için günde 11-14 saat
3-5 yaş arası çocuklar için günde 10-13 saat
6-12 yaş arası çocuklar için günde 9-12 saat
Çocuğunuz hastalandığında ise vücudu tüm enerjisini iyileşmeye harcamak ister. Onu dinlenmeye ve normalden daha fazla uyumaya teşvik etmek, iyileşme sürecini doğrudan hızlandıracaktır.
Prof. Dr. Ilknur Erol - Çocuk Nöroloji
Ateş Yükseldiğinde Beyin Etkilenir Mi?
Bir ebeveynin en temel korkularından biri, ateşin çocuğunun beynine zarar vereceği endişesidir. Prof. Dr. Ilknur Erol, bu konudaki endişeleri anladığını ancak aileleri rahatlatacak önemli bir bilgiyi paylaşıyor: Ateş, bir hastalık değil vücudun enfeksiyonla savaştığının bir göstergesidir ve beynimizde bulunan doğal termostat sayesinde, enfeksiyon kaynaklı ateşler genellikle vücuda zarar verecek seviyelere (41-42°C) kendiliğinden çıkmaz. Ateş, virüslerin ve bakterilerin üremesini yavaşlatan, vücudun doğal bir savunma mekanizmasıdır. Amacımız ateşi tamamen ortadan kaldırmak değil 38.5°C ve üzerine çıktığında, çocuğun konforunu sağlamak ve onu rahatlatmak için doktorumuzun önerdiği ateş düşürücülerle ateşi kontrol altına almaktır.
Korkulu Rüyamız Olan Ateşli Havale Anında Ne Yapmalıyız?
Bu teorik olarak bilsek bile yaşandığı anda insanı çaresiz hissettiren, son derece korkutucu bir durumdur. Genellikle 6 ay ile 5 yaş arasındaki, genetik olarak yatkınlığı olan çocuklarda ateşin çok hızlı yükselmesiyle ortaya çıkar. Çocuk aniden bilincini kaybeder ve vücudunda kasılmalar başlar. O an geldiğinde, panik yapmak yerine doğru adımları bilmek her şeyi değiştirir. Prof. Dr. Ilknur Erol, o kritik anlar için net bir yol haritası çiziyor.
O Anda Yapılması Gerekenler:
Sakin kalmaya çalışın ve hemen saatinize bakın.
Çocuğu güvenli bir zemine, yan çevirerek yatırın.
Başının altına yumuşak bir destek koyun.
Etrafındaki sert veya keskin nesneleri uzaklaştırın.
Sıkı giysilerini, özellikle boyun çevresindekileri gevşetin.
Kesinlikle Yapılmaması Gerekenler:
Çocuğu sarsmayın, üzerine soğuk su dökmeyin.
Kollarını ve bacaklarını tutarak kasılmalarını durdurmaya çalışmayın.
Ağzını açmaya çalışmayın; kaşık, parmak gibi nesneleri asla sokmayın.
Ateş düşürücü fitil veya şurup vermeye çalışmayın, yutkunamadığı için soluk borusuna kaçabilir.
Basit ateşli havaleler genellikle birkaç dakika içinde kendiliğinden sona erer ve beyinde kalıcı bir hasar bırakmaz. Eğer havale 5 dakikadan uzun sürerse, hiç beklemeden 112 Acil Servis'i arayın. Her havale sonrasında, durum normale dönse bile, mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekir.
Hangi Durumlar "Sadece Yorgunluk" Değil Ciddi Bir Nörolojik Sorunun Habercisidir?
Hasta bir çocuğun halsiz olması, sürekli uyumak istemesi ve huysuz olması doğaldır. Ancak bazı belirtiler vardır ki bunlar enfeksiyonun artık sadece basit bir hastalık olmaktan çıkıp, beyin ve sinir sistemini etkileyen menenjit gibi ciddi bir duruma evrildiğinin habercisi olabilir. Prof. Dr. Ilknur Erol, aşağıdaki alarm belirtilerine karşı tüm ailelerin dikkatli olması gerektiğini vurguluyor.
Sürekli ve şiddetli baş ağrısı
Ensesinde sertlik (çenesini göğsüne değdirememesi)
Fışkırır tarzda ve inatçı kusmalar
Işığa bakamama, sesten aşırı rahatsız olma
Bilinç bulanıklığı, uykuya aşırı meyil veya uyandırılamama
Anlamsız konuşmalar veya davranışlar
Vücutta beliren ve üzerine basınca solmayan mor lekeler
Bu belirtilerden herhangi birini fark ederseniz, "biraz daha bekleyelim" demeden derhal en yakın sağlık kuruluşuna başvurun.
Prof. Dr. Selman Vefa Yıldırım - Çocuk Kardiyoloji
Sıradan Bir Enfeksiyon, Kalp İçin Neden Ekstra Bir Yük Anlamına Gelir?
Vücudumuz bir enfeksiyonla savaşırken, kalbimiz de bu savaşın en önemli destek gücüdür. Prof. Dr. Selman Vefa Yıldırım, bu süreci şöyle özetliyor: "Ateş yükseldiğinde vücudun metabolizması ve dolayısıyla oksijen ihtiyacı artar. Kalp, artan bu talebi karşılamak için daha fazla kanı, daha hızlı bir şekilde pompalamak zorunda kalır. Bu sağlıklı bir kalp için genellikle yönetilebilir bir durumdur. Ancak bu kalbin normalden daha fazla çalıştığı ve yorulduğu bir süreçtir." Bu nedenle hastalık sırasında yeterli sıvı alımını sağlamak ve çocuğun dinlenmesine izin vermek, kalbin bu geçici ekstra yükünü hafifletir.
Enfeksiyon Sonrası Geçmeyen Halsizliğin Altında Miyokardit Olabilir Mi?
Bazen, özellikle grip gibi bazı viral enfeksiyonlar sırasında veya hemen sonrasında, vücudun savunma sistemi kalp kası hücrelerine de saldırabilir ve burada bir iltihaplanmaya (inflamasyon) neden olabilir. Bu duruma miyokardit adı verilir. Nadir görülmekle birlikte teşhis edilmediğinde ciddi sonuçlar doğurabilecek önemli bir durumdur. Prof. Dr. Selman Vefa Yıldırımn, ailelerin genellikle "hastalığın yorgunluğu devam ediyor" diyerek gözden kaçırabileceği bazı önemli ipuçlarına dikkat çekiyor.
Çocuğunuz bir enfeksiyon atlattıktan sonra haftalar geçmesine rağmen aşağıdaki belirtiler devam ediyorsa, bir çocuk kardiyoloğuna danışmakta fayda var.
Yaşıtları gibi koşup oynayamama, en ufak bir eforda bile aşırı yorulma
Nefes nefese kalma, özellikle geceleri yatarken artan nefes darlığı
Göğüs ağrısından şikayet etme
Kalbinin çok hızlı attığını veya "kuş gibi çırpındığını" söylemesi
Bebeklerde emerken yorulup sık sık bırakma, terleme
Ayak bileklerinde veya göz kapaklarında şişlik
Erken teşhis, miyokardit tedavisinin en önemli anahtarıdır. Bu belirtileri bilmek ve şüphelendiğinizde harekete geçmek, çocuğunuzun kalp sağlığını korumak adına atacağınız en önemli adımdır.
En İyi Doktor, Çocuğunu Tanıyan Anne Babadır
Sevgili anne babalar, bu rehberimizin sonunda aklınızda kalmasını istediğimiz en önemli mesaj şudur: Bilgi güçtür. Çocuklarımızı hastalıklardan korumak, onları bir fanus içinde büyütmekle değil onların bağışıklık sistemini en doğru şekilde desteklemekle ve hastalık anında ne yapacağını bilmenin getirdiği o sakin güce sahip olmakla mümkündür.
Prof. Dr. Durgül Yılmaz'ın beslenme ve hijyen temelleri, Prof. Dr. Ilknur Erol'un en korkulan anlardaki soğukkanlı rehberliği ve Prof. Dr. Selman Vefa Yıldırım'ın hayati uyarıları, bir araya geldiğinde size 360 derecelik bir koruma planı sunuyor.