Op. Dr. Gökhan Güvener, Meniere hastalığıyla ilgili önemli konulara dikkat çekti. Hastalığın genellikle 40-60 yaş arasında görüldüğünü kaydeden Güvener, “Hastalığın görülme sıklığı çeşitli çalışmalara göre 100 binde 10-150 arasında değişmektedir. Genellikle tek bir kulağı tutar ve kadın-erkek dağılımı eşittir. Hastalığın ortaya çıkış nedenleri tam olarak bilinmemektedir. İmmünolojik, alerjik, enfeksiyona bağlı, genetik ve anatomik nedenler ileri sürülmüştür. Genel olarak iç kulak sıvılarındaki miktar ve dağılım sorunlarının; iç kulaktan beyine yollanan denge ve işitme sinyallerini etkilediği ve semptomları ortaya çıkardığı kabul edilir.” İfadelerini kullandı.
Hastalığın ataklar halinde ortaya çıktığını ifade eden Güvener, “Bunlar genellikle 20 dakika ile 2 saat arasında süren, bazen 24 saati de bulabilen ataklardır. Sık ve tekrarlayıcı ataklar olabileceği gibi uzun süre semptomsuz veya çok hafif semptomlarla geçen sağlıklı dönemler de olabilir. Tipik bir atak, kulakta dolgunluk hissi ve artan uğultuyla birlikte, işitmenin kötüleşmesi ve genellikle bulantı kusmanın eşlik ettiği baş dönmesiyle seyreder. Ataktan sonra 3-4 gün sürebilen bir halsizlik izlenebilir. Meniere hastalığı, hayatı tehdit etmeyen ve ciddi komplikasyonları olmayan bir hastalık olmasına rağmen, ne zaman ortaya çıkacağı ön görülemeyen ataklar kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilemektedir. Hastalığın yaş dönemi genellikle insanların iş hayatlarındaki en olgun ve üretken dönemleridir. Bazı olgularda sosyal yaşam ve iş performansı daha belirgin etkilenmekte, yine bazı olgularda anksiyete ve depresyon gibi psikolojik sorunlar ortaya çıkabilmektedir.” şeklinde konuştu.
SİGARANIN BIRAKILMASI, TEDAVİDE ÖNEMLİ
“Hastalığın spesifik bir tedavisi yoktur.” diyen Güvener, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tedavi temelde işitmeye zarar vermeden baş dönmesi ataklarının sayısını ve şiddetini azaltmaya yöneliktir. Uzun dönemli takiplerde kendiliğinden veya sadece destekleyici tedaviyle baş dönmesi ataklarının azaldığı ve hafiflediği, işitme kayıplarının ise orta-ileri seviyede kalıcı hale geldiği gözlenmiştir. Bazı hastalar diyette kafein, alkol ve çikolata gibi kısıtlamalardan yarar görmektedir. Tuz kısıtlayıcı bir diyet de, sıvı retansiyonuna karşı önerilmektedir. Düzenli ve dengeli beslenme, alerjenlerden uzak durma, sigaranın bırakılması ve stres kontrolü de önerilen yaşam tarzı değişiklikleri arasındadır. Tedavide diüretikler (idrar söktürücüler) ve iç kulağı baskılayan çeşitli ilaçlar kullanılır. Bunun yanısıra iç kulakta işitme ve dengeden sorumlu hücrelere (aslında bir yan etki olarak) zarar veren Gentamisin adlı antibiyotiğin iç kulağa enjeksiyonu ile oldukça başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Çeşitli çalışmalarda bir çok doz ve uygulama protokolü tarif edilmiştir. Ancak bu uygulamadaki işitme kaybı riski önemli bir problem oluşturmaktadır. Yine kulak içine kortikosteroid enjeksiyonu da önerilen alternatif tedavi yöntemleri arasındadır. Medikal tedavilerle kontrol altına alınamayan olgularda iç kula kese cerrahisi, denge sinirinin kesilmesi ve labirentektomi gibi cerrahi yöntemler uygulanabilmektedir. Tedavide ne yazık ki uzun yıllardan beri kabul edilebilir bir ilerleme sağlanamamıştır. Baş dönmesini kontrol altına alacak ve işitmeye en az zararı verecek Gentamisin dozu ve uygulama yöntemi ile ilgili bir çok araştırmalar yapılmaktadır.”