Hastane önlerindeki çaresiz kuyruklarla hafızalarımıza kazınan sağlıktaki skandal günlerimizi geride bırakalı epey oldu. İlaç fiyatlarının el yakan tarifeleri de mazide kaldı. Memuru, emeklisi, işçisi artık aynı çatı altından hiçbir ayrıma tabi tutulmadan hizmet alabiliyor. Sağlık kurumlarının nitelik ve niceliği açısından epey mesafe kat ettik.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altındaki tüm çalışanların gelir/gider rakamları, sarfiyatları da daha kontrol edilebilir durumda. Peki ilaç sanayiinde son 10 yılda fiyatları aşağı çekmekten başka ne yaptık? AK Parti hükümetleri ve özellikle Sağlık Bakanı Recep Akdağ‘ın ciddi gayretleriyle sosyal devletin sağlık tarafında tahayyülden öte iyileşmeleri yakalamamıza rağmen, ilaç sanayiinde, sağlık endüstrisinin bütününde tam anlamıyla başarıyı henüz yakalayabilmiş değiliz. Emirle, yaptırımla ilaçların fiyatlarını aşağıya çekerek iş bitmiyor. Türkiye’nin ilaç sanayiinin üssü olabilmesi için yapısal adımlar atılmalı, devlet müteşebbisleri teşvik edecek düzenlemeler yapmalı. Son 5 yılda ilaç endüstrimizin önemli oyuncularından bazılarının kapandığı, bir kısmının da hesapsız düzenlemeler yüzünden yabancılara satıldığı biliniyor.
Demek ki bu tarafta durum vahim. Türkiye eşdeğer ilaç pazarında büyük potansiyel taşımasına rağmen bu gerçek niçin değerlendirilmiyor? Başka türlü birinci lige çıkma, referans ilaca adım atma şansı da yok. 2010 yılı verileriyle 9.2 milyar dolar büyüklüğe ulaşan Türk ilaç pazarı, dünyanın 14’üncü, Avrupa’nın 6’ncı, Orta ve Doğu Avrupa’nın ise en büyük 2’nci pazarı konumunda. Birazcık dokunuşla nitelikli istihdam sağlayacak, ihracata ciddi katkı yaparak ithalatı azaltacak fırsatlar da sunabilir. Yeter ki bu gerçeği görelim. Ayrıca Türk ilaç sanayiinin yüzde 7.8 pazar payı (2011) ile lideri konumundaki Abdi İbrahim de dünyanın en büyük 20. eşdeğer ilaç şirketi. Hasılı bir vizyon konabilirse ilaç endüstrisinde mesafe kat edebilir, ilk ona rahatlıkla girebiliriz. neden eksik?
İLAÇ TRÖSTLERİNE YEM OLMAYALIM
Milli ve yerli ilaç sanayiinin gelişmesi için ortada olmayan politikaların artık gündeme getirilmesi gerekir. Almanya/Frankfurt’ta düzenlenen 21. Uluslararası İlaç Endüstrisi Fuar ve Konferansı’nda (CPhI) dolaşırken, 2010 rakamlarıyla 675 milyar dolar büyüklüğe erişmiş ve son beş yılda yüzde 6 büyümüş ilaç sanayiinde Türkiye’nin neden geri kaldığını ister istemez sorguladım. Bu fuara Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim de göğsümüzü kabartacak büyüklük ve güzel bir stant tasarımıyla katılmış. Yoğun bir ziyaretçisi vardı.
Dünyanın önde gelen ilaç üreticileri, alıcıları ve tedarikçilerini bir araya getiren ve her sene farklı ülkede yapılan bu fuarın ülkemize getirilmesi için de Bakan Akdağ‘ın isteği üzerine bir çalışma yapılıyormuş. Ancak bu fuar ülkemize gelmeden önce ilaç sanayii için düzenlemelerin, teşviklerin, ilgili yasaların hazırlanması lazım. Yoksa fuarın Türkiye’de yapılmasının bir anlamı olmaz. Fuarda ortada ilaç, ürün gibi pek bir şey yok. İnsanlar masalarda oturup görüşüyor, el sıkışıp ayrılıyor. Ayrıca fuarı, Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut ve CEO’su Candan Karabağlı‘yla beraber gezdim. Edindiğim bilgilere göre, zor olan bu sektörde daha ilerlememiz için özellikle insan gücümüz ve tesislerimiz büyük avantaj olarak görülüyor.
İLAÇTA VERGİ ADALETSİZLİĞİ HAD SAFHADA
Sağlık Bakanlığı, hasta ve doktorlardan sonra ilaç sanayiinde düzenlemeler için bir sıralama yapmamalı. Çünkü yapılan iyileştirmelerin, çıkarılan kanunların sürdürülebilir olması için milli ve yerli ilaç endüstrisine ihtiyaç var. Kendi şirketlerimizin sayısının az olması demek, kısa sürede tekrar yabancıların kucağına itileceğimiz anlamına geliyor. Öyle tuhaflıklar var ki, anlam vermek mümkün değil. Düzenleme yapmak için bir gün bile beklememek gerekir. Mesela vergi adaletsizliği. Yabancı ilaca yüzde 8, yerliye yüzde 18 KDV uygulamanın nasıl bir mantığı olabilir? Herhalde kendi şirketlerimiz batsın isteniyor.