Medimagazin logo

Türkiye tıp bilimlerinde neden ileri (ve diğerlerinde neden öyle değil)?

Murat Yülek'in ZAMAN'daki yazısı....
Türkiye tıp bilimlerinde neden ileri (ve diğerlerinde neden öyle değil)?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ömer Özkan ve ekibi, dünyanın ilk yüz naklini gerçekleştirdi. Nakillerin sayısı artıyor.

 

Türkiye yakında bu alanda ciddi bir ‘yetenek’ oluşturacak; Türkiye belki de dünyanın önemli merkezlerinden birisi olarak hem kendi halkına hizmet verecek hem de önemli bir ihraç kaynağı elde etmiş olacak. Doktorlarımızı darp edip bıçaklıyor olsak da Türkiye, tıp alanında dünyanın muhtemelen en iyi birkaç ülkesi arasında. Neden böyle?

Neden mühendislik dahil diğer alanlarda (iktisat, sosyoloji, felsefe vs.) dünya sıralamalarında tıp alanında olduğumuz noktada değiliz? Bu sorunun cevabı eğitim sistemimiz ve ekonomimizi doğrudan ilgilendiriyor. Zira, tıpta geldiğimiz noktaya diğer alanlarda gelebilmiş olsak belki de ilk on ekonomi hedefini 2023’e bırakmamıza gerek kalmayacaktı.

Türkiye’nin tıpta diğer alanlardan daha ileri olmasının üç ana cevabı olabilir:

Kaliteli insan kaynakları: Tıp okumaya hak kazanması için, bir öğrencinin milli seviyedeki sınavlarda en üst sıralarda yer alması gerekiyor. Bir başka deyişle, doktorlarımız en başarılı, potansiyeli yüksek öğrencilerden seçiliyor.

Kaliteli öğretim üyeleri: Tabii olarak, tıp fakültelerindeki akademisyenler de aynı seçme kaynaklardan geliyor.

Üniversite-sanayi işbirliği: Doktorlar devamlı surette hasta üzerinde çalışıyorlar. Pratikle iç içeler. Bir doktor, edindiği bilgileri her an uygulamak, denemek, geliştirmek zorunda. Akademisyen doktorlar da öyle; akademisyen doktorlar bir taraftan makale yazmak, diğer taraftan da bizzat muayenelerde bulunmak zorunda.

Eğer tıp alanında Türkiye başarılıysa bu üç faktörün aynı anda geçerli olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Nitelikli insan gücü, nitelikli insan gücünden eğitim alıyor ve bilgisini her an uygulamaya koymak zorunda.

Bunu tıbba nispeten yakın sayılabilecek ve yine nispeten başarılı olan mühendislik fakülteleriyle karşılaştıralım. Öğrenci ve öğretim üyesi kalitesi tıpla aynı olsa dahi mühendisliklerde uygulama (sanayi-üniversite işbirliği) imkânı çok daha düşük ülkemizde. Mühendislik öğrencileri de öğretim üyeleri de sanayi kuruluşları ve uygulamadan oldukça uzaklar.

Bilgi var bilgi var

Bu köşede daha önce de verilen bir örneği hatırlayalım. Türkiye’nin en iyi motor kürsüsünün olduğu mühendislik fakültesindeki öğretim üyelerinden birinden, bozulmuş Murat 131’inizin motorunu tamir etmesini isteyin. Hoca, en iyi ihtimalle, motorun arızasının nerede olabileceğini ve nasıl tamir edilebileceğini ‘teorik’ olarak söyleyebilecektir. Türkiye’nin sayılı zekâlarından olan profesöre arabanızı tamir ettirmeniz pek de kolay olmayacaktır. Üniversite hocalarına yeni bir modeli tasarlatıp çalışır bir prototip elde ettirmeniz de zor olabilir.

Ancak aynı otomobilinizi, sanayide ilkokul mezunu ustanıza götürürseniz; ustanın arabanız daha atölyeye girerken sesinden arızayı anlayıp kısa sürede tamir etmesi muhtemeldir.

Bu durum, üniversitedeki bilginin değersiz olduğu manasına gelmiyor. Ancak pratiğe indirgenmediği sürece faydasının kısıtlı olduğunu gösteriyor. Dahası, pratikte elde edilen bilginin akademik bilgi kadar, hatta bazen daha değerli olabileceğini de söylüyor bize.

Ve diğerlerinde neden o kadar başarılı değil?

Tıp dışındaki teknoloji alanlarında geride kalmamızın en önemli sebebi, pratik ile teori arasında yer alan ‘Çin Seddi’ olabilir mi?

Muhtemelen evet. Ülkemizde, siyasi iradenin yerli otomobil çağrısına bir babayiğidin cevap veremeyişinin sebebi sadece ölçek, pazar erişimi ve markanın kabulü gibi faktörler olmasa gerek.

Havacılık sektörünü hatırlayalım. Türkiye 1970’lerden beri uçak mühendisi yetiştiriyor. Ancak Nuri Demirağ’ın 1940’lı yıllardaki tecrübesinden sonra hâlâ kendi tasarladığı ve uçurduğu uçakları yok.

Sanayi ve eğitim sistemi

Eğitim sistemi ve sanayileşme düzeyi arasında bir ilişki var mıdır? Muhtemelen evet. Örneğin uygulamanın önemli yer tuttuğu Alman eğitim sistemini sanayileşme dönemindeki ekonomik zorunlulukların şekillendirdiği söylenebilir.

Alman sisteminde, tasarlandığı 19. yüzyıldan beri gençlere tek değil çoklu eğitim patikaları sunuluyor. Bununla birlikte patikalar tamamen kişisel tercihe bırakılmadı. Bunun yerine kabiliyetlere dayalı bir yönlendirme sistemi kuruldu. En önemli yanı ise sanayi ya da diğer sektörlerdeki pratik tecrübe K-12 eğitim sürecinin neredeyse tüm patikalarına yerleştirilmiş. Bu sistemin kökleri Alman sanayileşme sürecinde, Alman sanayisinin insan kaynağı ihtiyaçlarının Alman Eğitim Bakanlığı ve ticaret odalarının işbirliğine dayanıyor. Ayrıntıları ayrı bir yazının konusu olsa da burada, eğitim sisteminin hayatın içinden şekillendiği bir ülkenin ekonomik başarısının altını çizmek gerekiyor.

türkiye
tıp
bilimlerinde
neden
ileri
(ve
diğerlerinde
neden
öyle
değil)?
Yorum (18)
aydin sinal
üzülerek söylerimki ben Türk tipbinin ileri ülkeler seviyesinde olduguna inanmiyorum,Belki yapilan birkac ameliyat veya teshiste kullanilan alet,laboratuar sayisinin artmasi Türk tipbini ilerlemis gibi gösterebilir,ama bunlar sadece vitrin süsüdür,iyi bir hekim taaa liseden yetisir,iyi bir fen bilgileri temeliyle fakülteye gelen talebe morfoloji hocalari tarafindan klinige hazirlanir,arastirma,incelemeye tesvik edilirler,klinik hocalarida para kazanma derdinden arinmis olarak talebeyi stajyer doktor olarak asistani seviyesinde pratisyen doktor yetistirirler,bu arada muhakkak bir doktora calismasi ve tezi verilir,doktor ünvani uydurma olmaz,hakkiyla kazanilir.calisma hayatindada bu arastirma ve inceleme aliskanligini sürdürür,yoksa ucuk-kacik birkac yüz ameliyati ile Türk tipbi dünya tip dünyasinda saygin bir yer kazanmaz,olsa,olsaSeda Sayin programlarinin konugu olur.Haaaa...yukarda yazdigim tip talebesi Almanyada ve diger bati ülkelerinde yetistirilir.Bu ülkelerin yaptigi tipbi arastirmalarida,buluslarida dogu ülkeleri montaj sanaiyisi gibi alir kendine mal eder.Yani "kagni gölgesinde yürüyen it kendi gölgem sanirmis"darb-i meseline uygun olarak.frankfurtan selamlar.
0
Cevapla
Mücahit Altuntaş
Sayın Murat Yülek Tıpta geldiğimiz nokta acil servise müracaatın bir ülkenin nüfusunu aştığı , poliklinik sayılarının sürekli katlandığı , ama halkın nedense doktoruna şiddet uyguladığı bir sistem.Böyle bir sistem dünyanın neresinde var ! Rezalettir. Aile hekimlerinin reçete yazmaktan hizmet veremediği açıklamalarının yapıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Sağlıkta kayıt , nitelikli birinci basamak hizmetinin olmadığı , herkesin uzman olma akılsızlığını gösterdiği , hekim hasta sürelerinin standardının olmadığı ve 5 dakika olabildiği , hekim hekime iletişimin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz. Öyle bir ülkede birden poliklinik sayıları , operasyonlar , işlemler , sağlık harcamaları katlanıyor.Neden ? Hastanın ve hekimin sağlık sisteminde neyi niçin yapamadığını bilmediği ama performans geliri adına sağlık harcama ve poliklinik müracaat sayılarının , operasyon sayılarının sürekli ve sağlık çalışanlarının nitelikli hizmet vermesini engelleyecek şekilde son 10 yılda 3-5 kat arttığı katlandığı bir ülkede yaşıyoruz.Ses çıkaran yok , sorgulayan yok , ne oluyor diyen yok.Neden?Bumu bilimsellik ! Ne oluyor da bu ülkede sağlık kapasitesini 3-5 kat artırıyor.Nitelik ! Etik ? Sağlıkta daha çok ihraçtan çok ithal eden bir ülkeyiz. İlaç , tıbbi malzeme , tıbbi teknoloji ithal ediliyor.Cumhuriyetin yetiştirdiği sağlık çalışan ve hekimler ise ucuz iş gücü olma yolunda sağlık pazarına sunuluyor. Anlıyormusunuz ! Olan budur.Sağlık sistemi pazarlanıyor , muaynane hekimleri bitiriliyor yeni büyük sermaye yatırımlarıyla pazarlanıyor.Umarım sağlık hizmeti verenlere , alanlara , toplumun büyük kesimine bu fayda getirir.O zman yapılan doğrudur.Ama öyle olduğunu sanmıyorum.Nedeni acilde hizmet kalitesidir.Acil bir sağlık sistemin mutfağıdır.Bunu unutmayın ! Acil ortamı , sağlıkta şiddet , bir hekimin hastasına kaç dakika ayırdığı konuları sizin konunuz olabilir. Buraları inceleyin. Ama buna karşılık hasta hakları ve malpraktis yasasıyla hekimin bunaldığı bir sağlık sistemi haline geldik. Hekimin ücretlerinin aşağıya düştüğü , hekimin ve sağlık çalışanlarının zor koşullarda çalıştığı bir sağlık sistemi. Sizin gördüğünüz kısım sağlık sisteminin sağlık turizmi adına pazarlanmaya çalışıldığı , ticarileştiği , pazar haline gelen kesim olmalı. "Doktorlarımızı darp edip bıçaklıyor olsak da Türkiye, tıp alanında dünyanın muhtemelen en iyi birkaç ülkesi arasında. Neden böyle?" Sanıyorum bunu araştırmanız gerekiyor.Doktara şiddet konusu hazımsız ve hiç iyi olmayan bir sağlık göstergesi olarak görmezden gelemeyeceğiniz ve geçiştiremeyeceğiniz konudur. Murat Yüleğ'e soruyorum.Sağlık hizmetinin ticarileşmiş pazara çıkmış kısmını değil , ülke boyutunda , yaygınlığı ile tüm göstergelerinin ele almanız gerekiyor.Övüneceksek onunla övünelim. Doktora uygulanan şiddette , ayrıca eğitimcinin ve sağlıkçının prestiji , saygınlığı , çalışma koşulları açısından Dünyada kaçıncı ülkeyiz. Lütfen araştıralım ! Verileri ortaya koyarak yazalım.Sanıyorum Medimagazin ve editörlerin de bu konuda bir ölçü oluşturması gerekiyor. Saygılarımı sunuyorum.
0
Cevapla
selim
cevap çok basit.2. dünya savaşında nazilerden kaçan ve türkiyeye yerleşen yahudi doktorlar türk tıbbının temellerini attı.şu anda hiç sevilmeyen masonik doktorlarda bu yahudilerden tıp bilimini alarak öğrencilerini yetiştirdi.böylece tıp bilimi aktarıla aktarıla gelişti.diğer bilim dallarından yahudi gelmedi.bu nedenlede gelişmedi.aynı şekilde sscb yıkıldığında çekirdek fizikçi rus bilim adamlarını türkiyeye topalayabilseydik çekirdek fiziğide gelişirdi.
0
Cevapla
Anat Galip
“Türkiye, tıp alanında dünyanın muhtemelen en iyi birkaç ülkesi arasında” gibi cok iddiali bir soz soylemek icin gercekten dunyayi taniyor olmak lazim. (Ama dunya bizi boyle goruyor mu?). Yakin zamanda Turkiye kaynakli yayin sayisi artti, ‘evet’ ve belki daha fazla doktor simdi yurtdisi ile baglantili ve belli seyleri iyi takip ediyor. Turkiye hizla gelismekte olan ulkeler arasinda. Gonul, yazi soylendigi gibi olmasini isterdi. Ama, bircok acidan sadece pratik yonuyle bir artis var. Tibbi Teknolojinin neredeyse tamami hala disaridan geliyor. Algorithmler ve tedavi prensipleri, hala yurtdisi orijinli. Daha yuksek oranda pratik imkani ve deneysel anlamda insanlar uzerinde yeni teknikler hala uygulanabiliyor, batiya kiyasla. Cunku, tip etigi ve kurallari cok siki denetlenmiyor. Eger bunlar, tazminat olaylari ve etik calismalar daha fazla kontrol altina alinirsa batidaki gibi, bu yollar da zorlasabilir. Evet, gonul saglikta Turkiye nin en iyi birkac ulkesinden birisini olmasini ve belli basli alanlarda otorite anlaminda prensipleri belirlemesini ister… Saygilarimla A G UK
0
Cevapla
doktor
merak etmeyin son zamanlardaki saçma sapan sağlık politikalarıyla 10 sene sonra sondan 3. oluruz.. üniversitelerde eğitim diye bir şey kalmadı. bu hükümet şimdiye birikmiş olan birikimleri yiyor ve maalesef bunuda çok iyi bir şey yapıyormuş gibi insanlara yutturuyor
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir