Medimagazin logo

Tıp eğitiminde darboğaz (2) Bir cerrahın ameliyat yapması nasıl yasaklanır?

Sedat Ergin'in HÜRRİYET'teki yazsısı...
Tıp eğitiminde darboğaz (2) Bir cerrahın ameliyat yapması nasıl yasaklanır?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

    Saat sabah 09.00 ile akşam 17.00 arasındaki bölümünü üniversitede geçiriyor, daha sonra da muayenehanenizde hasta kabul ediyorsunuz.

Ancak özel muayenehaneniz olduğu için üniversitedeki eğitmenlik faaliyetiniz sınırlı olmak zorunda. Öğrencilerinize kardiyolojiyi, örneğin tıkalı bir damarın balonla nasıl açılacağını yalnızca teorik olarak anlatabilirsiniz. Kardiyoloji ihtisası yapan bir öğrenciye uygulamalı olarak bir anjiyonun nasıl yapıldığını gösterebilmeniz mümkün değildir. Çünkü yasak.

* * *

Bu garip durumun gerisinde Anayasa Mahkemesi’nin 2010 yılı temmuz ayında Tam Gün Yasası’nın üniversite hocalarının dışarıda hasta görmelerini yasaklayan 3’üncü maddesini iptal etmesi üzerine hükümetin getirdiği bir düzenleme yatıyor. Hükümet, 26 Ağustos 2011 tarihinde “Madem öyle...” zihniyetiyle çıkarttığı 650 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile dışarıda mesai yapan üniversite hocalarının tıp fakültelerindeki çalışmalarına çok ciddi sınırlamalar getirmiştir.

İlginçtir ki, Anayasa Mahkemesi geçen temmuz ayında bu kararnamenin ilgili maddesini de iptal etmiş, ancak konunun yasayla düzenlemesi için hükümete süre tanımıştır. Bu süre haziran ayının ilk haftasında doluyor.

Söz konusu kararname, tıp fakültelerindeki hocaları fiilen iki kategoriye ayırıyor. Birinci grupta dışarıda çalışmayan, sınırlı bir maaş karşılığında bütün mesaisini üniversiteye ayıran hocalar var. Bu gruptakiler faaliyetlerini “tam yetkiyle” yürütüyor. Hasta görüp, her türlü tıbbi girişimde bulunabiliyorlar. En önemlisi, bütün bu çalışmalarını öğrencilerle, özellikle de ihtisas yapan asistanlarla birlikte yürütebiliyorlar.

İkinci grupta üniversitede çalışan ancak dışarıda muayenehanesi olan ya da özel hastanede ek iş yapan “iki şapkalı” hocalar var. Onların üniversitede yapabildiği yalnızca iki tür çalışma var: öğrenciye ve asistanlara teorik ders anlatmak ve -hastayla temas içermeden- araştırma yapabilmek... Hasta göremiyorlar, tanı koyamıyorlar, reçete yazamıyorlar, ameliyata giremiyorlar. Sonuçta özellikle büyük kentlerdeki tıp fakültelerinin önemli bir bölümünün öğretim üyesi envanterinde bu tür bir ikili yapının ortaya çıktığını söylemek mümkün. Örneğin, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ndeki profesörlerin 167’si dışarıda da çalışan sınırlı yetkili, 157’si ise tam yetkili hoca statüsündedir. Rektör Prof. Murat Tuncer’den aldığım bilgiye göre, Ankara’daki Hacettepe Üniversitesi’nde de benzer bir “yarı yarıya” tablo söz konusu.

* * *

Tıp, iktisat tarihi gibi yalnızca kürsüden anlatılarak öğretilebilecek bir bilim dalı olsaydı mesele yoktu. Ama tıp gibi öğretilmesi büyük ölçüde uygulama ve tecrübe paylaşımına dayalı bir alanda bazı hocaların akademik faaliyetinin yalnızca “teorik eğitim” vermekle sınırlanması ciddi bir israf olarak görülebilir. En basitinden, tıp eğitiminde var olan nitelikli insan sermayesinden istifade edilmemiş olunuyor.

Tıp eğitimi usta-çırak ilişkisine dayanıyor. Bunun için 6 yıllık temel tıp eğitimi dönemindeki klinik eğitimler, ama özellikle de mezuniyet sonrasındaki uzmanlık eğitimi sırasında öğrenci-asistan ile hoca arasında bire bir ilişki kurulması gerekiyor. Uzmanlığı kalp cerrahisi olan bir öğretim üyesi, bir baypas ameliyatının nasıl yapılacağı konusundaki tecrübesini asistanına ancak ameliyat masasında göstererek aktarabilir.

* * *

Buradaki sorun yalnızca eğitimle sınırlı değildir. Bu kategorideki hocaların hasta ile teması da yasak olduğu için bilimsel araştırma yapabilme imkânları da önemli ölçüde ortadan kalkmış oluyor.

Ve gözlenen çok ciddi bir sorun daha var. Üniversitelerin uygulamalarında farklılıklar söz konusu. Bazı tıp fakülteleri kararnameyi katı bir şekilde uygularken, pekâlâ hocaların ameliyatlara girmelerine göz yumulduğu durumlara da rastlanabiliyor. Bu durumda SGK’ya yapılan bildirimde hocanın değil, çoğunluk yanındaki asistanın adı yazılıyor.

Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Özdemir Aktan, “Bizce bu sakıncalı bir uygulama. Meslektaşlarımıza her vesileyle bunu yapmamalarını tavsiye ediyoruz. Birinci nedeni, SGK’ya başkasının adının bildirilmesi sahtecilik anlamına geliyor. İkincisi, ameliyat sonrası bir komplikasyonla karşılaşıldığında ve iş yargıya gittiğinde cerrah suçlu duruma düşecek olmasıdır. Bu durumda zorunlu mesleki sorumluluk sigortası da işlemeyecektir” diye konuşuyor.

Sonuçta nereden bakarsanız bakın, kararnamenin yol açtığı mahzurlar ve karışıklıklar hedeflenen yararların fazlasıyla üstüne çıkmış bulunuyor. Konuyu tartışmaya devam edeceğiz.
 

tıp
eğitiminde
darboğaz
(2)
bir
cerrahın
ameliyat
yapması
nasıl
yasaklanır?
Yorum (18)
A.K.
Hocaları sindirmeye çalıştılar ama baktılar olmadı,geri adım atmak zorunda kaldılar.Mesele bundan ibaret...
0
Cevapla
Dr.O
Sedat bey'in ifadelerinde bir eksiklik var onu hatırlatmak gerekir. Mesai dışında çalışan öğretim üyeleri aralarında para ilişkisi kurdukları hastaların gelir getirici işlemlerini hastanelerde yapamıyorlar. Yoksa dekanlıkların bilgisi ve onayı dahilinde bütün işlemleri yapmalarının önünde bir engel yok. Bir önceki bakan bu durumu birkaç kez açıkladı. Ancak dışarıda çalışan öğretm üyelerinin beklentisi eğitimi vermekten ziyade dışarıda gördükleri hastalarının işlemlerini içerde yapmak, reçetelerini yazabilmek, rapor çıkartabilmek ve melzeme tedarik edebilmek istiyorlar. Aksi halde bütün bu işlemleri hasta çok yüksek meblağlarda özel hastanelerde yaptırmak zorunda kalıyor. Keza özel hastanelerde de staf olmadıkları için bu hastalar sosyal güvencelerini kullanamıyorlar. Sonuçta tartışma akademik bir sorundan ziyade ekonomik bir sorundan kaynaklanıyor. Ancak akademik bir ortama taşınarak çözüm üretilmeye çalışılıyor. Aslına bakılırsa gelir adaleti sağlanması durumunda içerdekiler de dışarıdakilerde bu sprunların tamamını çözebilecek durumdalar. Sorun şu ki adaletli gelirin ne olduğu konusunda bir fikir birliği oluşamıyor.
0
Cevapla
murat celıkten
bak ne güzel anlatmışsınız üniversitede ki hocalar muayenehane açabilmeli eğitimde verebilmeli yani en eski sisteme dönüş yapılıyor. mantıklı şekilde olması gerekeni anlatmışsınız. Değerli kardeşlerim bende diyorum ki bu ülkede hekim sayısı eksik, 30000 hekime ihtiyaç var. zaten 120 bin hekim varki bunların 90-100 bini kamuda, kamudaki hekimlerin %30 u ediyor ihtiyaç ki telafisi 30 yılda mümkün olabilir. madem hekim sayımız eksik ne diye devlet hastanelerinde çalışan hekimlerinde saat 5 ten sonra dışarıda hizmet vermesine engel oluyorsunuz? bu ne lahana turşusu be ne perhiz? gayet güzel denetleyebilirsiniz muayehaneye hasta kaydıran hekimleri, bıçak parası alan hekimleri. Bu inat nedir? Tamam Recep AKDAĞ inattı ama gitti, yeni bakanımız ona göre çok çok daha makul bir insan, neden bunu görmezen geliyorsunuz? Tüm tabip odaları, sendikalar varsa yoksa üniversitedeki hocalarda hocalar diyor, devlette çalışan hekimlerin hiç kıymeti yokmu kardeşim? Tüm kamuoyunda tam gün sadece eğitim veren hastanelerde yumuşayacak beklentisi mevcut. Hekim sayısı az vazgeçin bu tam günden diyen kimse yokmu? bende muayenehane açmak istiyorum. zira eski bakanın kapatın muayenehanenizi ben size aynısını vereceğim lafı boşta kaldı. özel okuldan çocuğumuzu da aldık, nereye kadar? bu kafalarla sağlık sistemine çözüm falan bulamazsınız, sağlık çalışanlarını da memnun edemezsiniz. verin bana her ay 10 milyar net maaş (brüt değil) ben kendim adıma söz veriyorum muayenehane açmayacağım.
0
Cevapla
Dr. Aydın
Para puan peşinde koşan, giderek daha uzakta ve daha küçülen bir havuçu yakalamaya zorlanan deney tavşanlarına döndük. Yeter artık. Öneri: Devlette çalışan hekimlere en azından yaşça ve mesleki kariyerleri açısından eşkıdemli oldukları hakim - savcılar kadar sabit ve emekliliğe yansıyan maaş verin. Örnek: - Pratisyen Hekim ve Asistanlara, mesleğe yeni başlamış hakim-savcı maaşı - Uzman Hekim, Başasistan ve Yardımcı Doçentlere, 1. sınıfa ayrılmış hakim-savcı maaşı - Doçent ve Profesörlere, yüksek mahkemelere üye seçilmiş hakim-savcı maaşı İlla performansa dayalı ek ödeme yapılacaksa, bu gerçek maaşın % 50'sini aşmamalı. Hem maaş hem ek ödeme karşılığı prospektif ve retrospektif denetlemeler yapılıp, gerçekten maaşın hakedilip edilmediği, doğru endikasyonlarla çalışılıp çalışılmadığı kolaylıkla denetlenebilir. Bunun karşılığında da ya devlet ya özel seçimi zorunlu kılınabilir. Sevk zinciri acilen getirilmeli ve hastalıklar hem tıbbi hem de maddi açıdan olmaları gereken basamakta tedavi edilmeli. 2. ve 3. basamakta gerçekten gerekli hastalarla uğraşılabilmeli. Muayenehanelerle de hizmet alımı anlaşması yapılmalı. İsteyen hekim belli kısıtlama ve denetlemeler doğrultusunda SGK anlaşması yapabilmeli. İstemeyen de serbest muayenehanecilik yapabilmeli. Her iki halde de özel hastanelerle afiliye çalışabilmeli. Bunlar yapıldığında ve performans baskısı olmadan doğru tıp uygulamaları yapılabildiğinde, devletin sağlık harcamalarının ciddi anlamda düşmesi sağlanır. Ama bunu iyi sıhhatte olsunların da istemesi gerekiyor.
0
Cevapla
hasan kaçan
benim anlamadığım hocalara muayenehane serbset olupta devlette çalışan uzman ve doç. lara yasak olması en temelde anayasaya aykırı değilmi... bence muayenehaneler 17 00 den sonra serbest olmalıdır...ama butun hekımler için olmalı bu.. devlette çalışan doktorların suçu nedir peki????
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir