Son günlerde Sağlık Bakanlığının kanun hükmünde kararnamesi gündemdedir. Bu kararname içerisinde, bakanlık teşkilat yapısının bakanla gelip bakanla gitmesi düşünülmektedir. Bu kararname içeriğinde, Kamu Hastaneleri Birliği (KHB) yasa tasarısının varlığından söz edilmektedir. Teşkilat yasası, bürokratları ilgilendiren ve bir bakanın çalışma ekibini seçmesini sağlayacak makul bir uygulamadır. Ancak KHB yasası yarım milyon sağlık çalışanı ve ailesini ilgilendirmektedir ki, bu tasarı ile sağlıkta hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
KHB yasa tasarısı bir cümle ile özetlenecek olursa; her ilde bir Genel Sekreterin devlet hastanelerini özel bir işletme mantığı ile yönetmesidir. KHB yasa tasarısı sağlıkta ciddi bir dönemeçtir. Anlamakta güçlük çekilen şey, sağlıkta bu kadar ciddi bir değişimin neden gerektiği kadar tartışılmadan yapıldığıdır. Tartışılmasına gerek olmayan mükemmel bir sistem mi, yoksa ne pahasına olursa olsun uygulanması gereken bir sistem mi? Tasarı ile ilgili hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının görüşü alınmamıştır. Yeni anayasa tartışmalarında iktidarın göstermiş olduğu pozitif ve katılımcı yaklaşım, sağlıkta yeni bir anayasa olan bu tasarı için şu ana kadar yapılamamıştır.
Tasarı ile düşünülen yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, gelişmiş ülkelerin en önemli özelliklerinden. Bununla birlikte ülkemizin doğusunda aşiretlerin etkinliği bilinmektedir. Sosyoekonomik gelişmişliği belirli oranda kalan bu bölgelerde, sağlığı yerelden yönetme fikri her an aslanı kediye boğdurma politikasına dönüşebilir.
Bu sistemin en önemli özelliği sözleşmeli personel uygulamasına geçiştir. İş güvencesinin olmadığı bu durum hangi çalışan tarafından istenebilir ki. Hekimler ve sağlık çalışanları karayollarında çalışan mevsimlik işçi durumuna getirilmektedir. Hasta memnuniyetinin merkeze alındığı mevcut sistemde, bir de hekimin sözleşmeli olması, hekimlik mesleğinde kaygıları zirveye taşımaktadır. Ayrıca, sadece sağlık sisteminde çalışanların sözleşmeli olduğu bir durum, kamuoyunda sağlık çalışanlarını daha zor pozisyonlara getirecektir. Seçim dönemi öncesinde sözleşmeli personelin kadrolara alınıp, seçimden sonra tümden sözleşmeli sisteme geçilmek istenmesi ciddi bir çelişkidir. Kaliteden ziyade çok hasta bakmaya dayanan performans sistemi ile sözleşmeli sistemi birlikte düşündüğümüzde, ortaya çok sakıncalı manzaralar çıkacaktır. İşini iyi yapan değil, piyasaya uygun çalışan, daha çok gelir getiren hekimler sözleşmeli sistemin baş aktörleri olacaktır. Kamu hastanelerinde uzmanlaşmış, kalifiye hekimlerden ziyade, kısa sürede onlarca hasta bakabilen hekimler tercih edilecektir. Çünkü mevcut sistem bunu gerektirmektedir.
Sisteme ister özerkleşme, ister özelleşme denilsin, kamu hastaneleri bir işletme mantığına dönüştürülecektir. Tasarıya baktığımızda devlet hastanelerini işletmek, işlettirmek, kiraya vermek, maliye bakanlığına devredip satışını yaptırmak gibi kavramlar özel ticari alanın anahtar kelimeleridir. Sağlıkta hizmet alan kesimin memnuniyetinde ciddi artışlar sağlanmışken, hastaneleri devretme, elden çıkarma girişimlerini anlamak zordur. Ülkemizin artan terörle yeni bir mücadele dönemine girdiği bir dönemde yarım milyon sağlık çalışanının pozisyonları ile oynamak mantıklı değildir.
Sağlıkta ciddi bir değişiklik yapılmadan önce, özellikle KHB yasa tasarısından önce iyi düşünmek ve istişare mekanizmasını çalıştırmak gerekmektedir. Sağlık şûrası oluşturulmalı ve bu çeşit kararlar geniş katılımlı şûralarda alınmalıdır. Yoksa mevcut sosyoekonomik yapımızla sağlık; siyaset, aşiret, performans sistemi ve sigorta şirketleri arasında sıkışıp gidecektir.
Prof. Dr. Özkan ÜNAL
Van Hakkâri Tabip Odası Başkanı