Resmi Gazete'de yer alan karara göre, başvurucu H.Ö, eşi ile arasındaki boşanma davasında, migren ataklarının evlendikten sonra arttığını ileri sürerek bundan kocasının sorumlu olduğunu iddia etti.
Bunun üzerine doktor eşi, hastane kayıtlarından yaptığı araştırmada H.Ö'nün daha önce migren ve psikolojik tedavi gördüğünü öğrendi ve mahkemeden bu süreçlere ilişkin belgelerin hastaneden istenmesini talep etti.
Hakkındaki hastane kayıtlarının ele geçirilmesi nedeniyle görevi kötüye kullanma, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi ve verilerin paylaşılması suçlarının işlendiğini ileri süren H.Ö, eşi ve ilgili kayıtları hastaneden sorguladığı tespit edilen memur hakkında suç duyurusunda bulundu.
Soruşturma sonucu ilgili başsavcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi. Karara karşı yapılan itiraz sulh ceza hakimliğince reddedildi.
Yaptığı şikayette etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle hak ihlaline uğradığını ileri süren H.Ö, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru gerçekleştirdi.
Başvuruyu değerlendiren Yüksek Mahkeme, Anayasa'nın 20'nci maddesiyle güvenceye alınan "kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının" ihlal edildiğine hükmetti.
Yeniden soruşturma yapılması için ihlal kararının ilgili başsavcılığa gönderilmesi kararlaştırıldı.
Kararın gerekçesinden
Anayasa Mahkemesinin kararında, başvurucunun gördüğü tedavilerle sağlık durumuna ve geçirdiği hastalıklara ilişkin bilgilerin kişisel veri niteliğinde olduğu, kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesinin ve açıklanmasının da mevzuatta suç olarak düzenlendiği kaydedildi.
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun, işlenen kişisel verilerin aktarılmasını kişinin açık rızasının varlığına bağladığı belirtilen kararda, 6'ncı maddede de sağlık bilgilerinin "özel nitelikli kişisel veri" kapsamında olduğuna işaret edildi.
Kişiye özel hastane kayıtlarının açıklanması ve işlenmesinin sıkı şartlara bağlandığı kaydedilen kararda, "Başvurucunun şikayetlerine ilişkin ilgili mevzuat da gözetilerek etkili bir ceza soruşturması yapılması, bu bağlamda öncelikle olayın tüm yönleriyle açıklığa kavuşturularak ulaşılan sonucun olaya özgü gerekçelerle açıklanması gerektiği söylenebilir." denildi.
Başvurucunun şikayeti üzerine başsavcılık tarafından soruşturmaya başlandığı, ifade alma işlemlerinin ve ilgili kurumlarla gerekli yazışmaların yapıldığı bildirilen kararda, başvurucunun soruşturmanın genişletilmesi yönündeki talebinin ise karşılanmadığı, gerekli incelemenin yapılmadığı, olayın tam olarak aydınlatılmadığı aktarıldı.
Başvurucunun evlenmeden önceki tedavisiyle ilgili bilgileri eşine daha önce açıklamadığı, bununla birlikte kişisel veri mahiyetindeki bilgilerin eşi dahil üçüncü kişilere verilmesi yönünde açık rızasının da bulunmadığı vurgulanan kararda, başsavcılıkça kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin yasal olmadığı ifade edildi.
Olayın aydınlatılmasına yönelik esaslı iddiaların başsavcılık tarafından araştırılmamasıyla anayasal hakların güvence altına alınacak şekilde etkili ve özenli bir soruşturma yapıldığının söylenemeyeceği belirtilen kararda, şu tespitlere yer verildi:
"Gerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar gerekse bu karara karşı yapılan itiraz neticesinde verilen karar incelendiğinde yargı mercilerince ulaşılan sonuçların kişisel verileri ve hasta haklarını koruyacak şekilde ilgili ve yeterli gerekçeler içermediği sabittir. Sonuç olarak soruşturmanın etkili ve özenli şekilde yürütülmesi konusunda kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüğün gerektirdiği şartların somut olayda yerine getirilmediği değerlendirilmiştir.
Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır."