Prof. Dr. Akalın, TİHUD tarafından Antalya Side Starlight Otel Kongre Merkezi'nde düzenlenen 12. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi'nde, iç hastalıkları uzmanlık dalına ilişkin konularda ve kronik hastalıklar hakkında açıklamalarda bulundu.
Bugün hiçbir ülkede ideal bir sağlık sistemi olduğunun iddia edilemeyeceğini ifade eden Prof. Dr. Akalın, sağlık harcamalarının giderek artması ile sağlıkta yeni politikaların geliştirildiğini kaydetti.
Türkiye'de de 7 yıldır Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın uygulandığını belirten Prof. Dr. Akalın, programın hem olumlu hem de olumsuz yönlerinin olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Akalın, sağlık hizmeti sunumunda en önemli konunun sağlık hizmeti kalitesi olduğunu belirterek, iç hastalıkları uzmanlık eğitiminde, standardizasyon, uzmanların çalışma koşulları, yan dal konusu ve sağlık uygulama talimatında ve performans sistemi gibi konularda ciddi sorunlar bulunduğunu ifade etti.
Bu yılki kongrenin ana temasının kronik hastalıklar olduğunu belirten Prof. Dr. Akalın, şöyle konuştu:
''1900'den bugüne kadar ki dönemi 50'şerlik devrelere ayırırsanız, 1900-1950 yılları arasındaki dönem infeksiyon dönemidir. 1950'den sonra çeşitli tedavilerle infeksiyon hastalıklarını kontrol altına almayı öğrendik, ama akut problemler ortaya çıktı. 2000 yılından sonra ise dünyanın en büyük sorunu kronik hastalıklardır. Tanısını erken koymak, tedavisini erken yapmak ve bu kişileri sağlıklı bir şekilde hayata devam ettirmek zorundasınız. 2006 yılında Sağlık Bakanlığı Kronik Hastalıklar Daire Başkanlığı tarafından yapılan araştırmaya göre, Türkiye'de bir veya birden fazla kronik hastalığı olan 22 milyon erişkin var. Bu 22 milyon erişkinin içinde de de en fazla kronik hastalık grubu da 15 milyon hipertansiyon hastası.''
Prof. Dr. Akalın geçen senenin sonunda Türk Nefroloji Derneğinin yaptığı çalışmaya göre, kronik böbrek yetmezliği hastalarının da bu rakamın içine katıldığı takdirde, Türkiye'de 25 milyon civarında ciddi kronik hastalığı olan kişi bulunduğunu kaydetti.
Kronik hastalıkların sinsi seyrettiğini, bir çoğunun hiç bir belirti vermediğini anlatan Prof. Dr. Akalın, ''Yine Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneğinin yaptığı bir araştırmaya göre, hipertansiyon hastalarının yüzde 60'ı kan basınçlarının yüksek olduğunu bilmiyorlar. Yine Türk Endokronoloji ve Metabolizma Derneğinin 2002 yılında yaptığı çalışmaya göre, diyabetli hastaların yüzde 30'unun hastalıktan haberi olmadığını görüyoruz. Yani aşağı yukarı kronik hastalığı olanların yarısının hastalıklarından haberi olmadığını söyleyebiliriz'' dedi.
-RİSK FAKTÖRLERİ DEĞERLENDİRMESİ-
Kronik hastalıklarla mücadele konusunda Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği çok önemli 4 konu olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Akalın, şöyle devam etti:
''Bunlardan biri farkındalığı artırmak. Hem toplumda, hem de sağlık çalışanlarında böyle bir sorunun olduğunu farkında hale getirmek. Eğer siz hipertansiyonun, diyabetin, inmenin, kalp hastalıklarının ne kadar önemli olduğunu topluma anlatabilirseniz, öncelikle toplum bunun farkına varacak. İkincisi, bunlarla ilgili toplumu eğitmek gerekiyor. Üçüncü ve çok önemli konu da, erken tanı ve tedavi. Bu hastalıklara ne kadar erken tanı koyarsanız, hastalıkların daha kötü dönemleri o kadar azalır. Mesela, hipertansiyonu olan bir hastanın kan basınını kontrol altında tutabilirseniz, kalp krizi geçirmez, inme geçirmez, kronik böbrek hastalığı geçirmez. Bu nedenle biz risk faktörleri değerlendirmesinin erken yaştan itibaren yapılmasını, 40-50-60 yaşlarından sonra belli periyodik kontrollerin yapılmasını istiyoruz. Dördüncüsü ise rehabilitasyon. Yani, hastanın yaşam kalitesini yükseltebileceğimiz hale getirmemiz lazım.''
Prof. Dr. Akalın, kronik hastalıklarda 3 risk faktörünün azaltılması durumunda, çok şeyin değişebileceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
''Bu üç risk faktöründen birincisi, sağlıklı beslenme, obezite, Türkiye'de toplumun sorunu aslında yüzde 15.9 kişi obez. İkincisi egzersiz. Fiziksel aktivitemizi mutlaka artırmamız lazım. Üçüncüsü de tütün kullanımı. Tütün kullanımı ile ilgili Türkiye'de çok güzel şeyler yapıldı. Sigara kullanımının hakikaten sadece kapalı yerlerde değil, kamu alanlarında değil, daha ileriye götürerek açık alanda bile, engellemek gerekiyor. Bu üçünü yaparsanız, kalp hastalıkları, tipik diyabeti ve inmeyi yüzde 80 önlüyorsunuz. Kanseri de yüzde 40'ı engellenmiş oluyor.''
Prof. Dr. Erdal Akalın, konuşmasında, kronik hastalıkların koordinatörlüğünün iç hastalıkları uzmanlarına verilmesinin gerekliği üzerinde durdu.