Medimagazin logo

Genç kızın yanlış tedavi sonucu öldüğü iddiası

Nusaybin'de yaşayan 23 yaşındaki Sevgi Dilmen'in götürüldüğü hastanede yanlış uygulanan tedavi sonucu yaşamını yitirdiği ileri sürüldü.
Genç kızın yanlış tedavi sonucu öldüğü iddiası
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

MARDİN-İddiaya göre, Dilmen, 2 Şubat'ta soğuk algınlığı ve zehirlenme şüphesiyle Nusaybin Devlet Hastanesine başvurdu.

Yapılan tetkiklerin ardından iç hastalıkları polikliniğinde tedavisine başlanan Dilmen'e acil serviste serumla penisilin verildi.

Bir süre sonra rahatsızlanan Dilmen, kendisini kötü hissettiğini belirterek tedaviye son verilmesini istedi.

Hastane personelinin serum bitmeden tedaviye son veremeyeceklerini belirtmesi üzerine serum bitikten sonra Dilmen taburcu edildi.

Evde fenalaşan ve midesi bulanan Dilmen'in, yeniden kaldırıldığı Nusaybin Devlet Hastanesinde kalbi durdu. Bunun üzerine Mardin'deki özel bir hastaneye sevkedilen Dilmen, bir hafta yoğun bakım ünitesinde gördüğü tedavinin ardından dün hayatını kaybetti.

Dilmen'in cenazesi Nusaybin Devlet Hastanesindeki ilk incelemenin ardından sevkedildiği Diyarbakır Adli Tıp Kurumundaki otopsinin ardından ilçedeki Veysike Mezarlığında toprağa verildi.

 

yanlış teşhis


- Savcılığa suç duyurusu

Sevgi Dilmen'in ağabeyi Selçuk Dilmen, yaptığı açıklamada, kardeşinin soğuk algınlığı şikayetiyle götürdükleri hastanede yanlış tedavi sonucu yaşamını yitirdiğini iddia etti.

"Hayatının baharındaki bir insanın basit bir iğne veya tedavi sonrası yaşamını yitirmesi hiçbir vicdana sığmaz" diyen Dilmen, olayda sorumluluğu bulunan hastane personelinden şikayetçi olduklarını belirtti.

Ailenin avukatı Cüneyt Alkandemir de ailenin, Dilmen'in ölümüyle ilgili Nusaybin Devlet Hastanesinde görevli doktor ve hemşireler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu ifade etti.

Savcılıkça bu nedenle cenazenin otopsi için Diyarbakır Adli Tıp Kurumuna gönderildiğini dile getiren Alkandemir, "Dilmen'in yanlış teşhis ve tedavi sonucu yaşamını yitirmesi adalete intikal etti. Aynı hastanede buna benzer birçok olay yaşandı. Suçluları ortaya çıkarmak için elimizden geleni yapacağız" şeklinde konuştu.

Hastane yetkilileri ise olayın adliyeye intikal etmesi nedeniyle herhangi bir açıklama yapmak istemediklerini belirtti.

genç
kızın
yanlış
tedavi
sonucu
öldüğü
iddiası
Yorum (3)
postenflamatuar
acilleri acil konusunda uzman olamyan doktorlara teslim eden sağlık bakanlığı, bu duruma fiili olarak itiraz etmeyen TTB ve tabip odaları her türlü vebalin altındadır. 6 yıllık tıp fakültesini bitiren herkes acilde hastaları yönetebilir diyen sivri zekalı meslektaşlarımız bu tür haberleri bir daha okusun. Bu vakada durum nedir bilmiyoruz ancak sistem kaynaklı sorumluluğun doktorlara yüklenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
0
Cevapla
postenflamatuar
Derya-Yılmaz Seçilmiş isimli arkadaşlarımız napsın devlet her ilçeye, her ile sabah akşam acil uzmanı mı diksin. Ne kadar lüks takılıyorsunuz öyle? diye sormuş. Evet aynen öyle olacak. Ya her önüne gelen ilçe merkezine, 5 bin kişilik te olsa o bölge , acil poliklinik açmayacak ya da acil de malpraktis tazminatlarını kendisi ödeyecek. Yoksa Acil eğitimi olmayan, acil deneyimi fazla olmayan doktorların ellerinde bombalar patlayacak. Hem doktor ve hem de hastalar mağdur olacaktır. Mesela mardinde tek bir acil servis olsa ve orada her uzmanlık alanından 24 saat fiili nöbet tutulsa bu tür vakalar oldukça azalır. Ayrıca her sayı az olunca azil uzmanı sıkıntısı da olmaz. Diğer ilçe kasaba merkezlerinde Aile hekimleri 24 saat esasına göre görev yapar ve acil durumlar için mardindeki merkez etkin sevk yapacak ATT ve iyi ambulanslarla sevk yapılır. Durum bu şekilde daha iyi olur. Böyle buna benzer bir sistem ancak etkin bir TTB ve tabipodaları ile faaliye sokulabilir.
0
Cevapla
RKTR
Amerika'da bazı eyaletlerde tıp doktorlarına dava açılmasını tamamen engelleyen yasa tasarıları hazırlandı ve yakında yerel meclislere sunulacak: Finally: An End to Malpractice Litigation http://www.medscape.com/viewarticle/840337_print Diğer eyaletlerin çoğunda da benzeri çalışmalar var. Amerikan resmi ve özel hukuk birimleri, bilhassa da Adalet Bakanlığı, tıbbi bilimsel derneklerle birlikte çeşitli araştırmalar yapmışlar: Amerika'da doktorların meslek hayatları boyunca % 70-80'ine dava açıldığı, açılan davaların en az % 85-90'ının haksız olduğu, bu tür davalarda dönen paranın % 60-70'inin avukatların cebine girdiği, avukatların hastaların ve yakınlarının telefonlarını arayıp dava açmaya ikna ettikleri (bana da öyle yapmışlardı) ve tıbbi davalardan muazzam gelirler elde ettikleri (ülkemizde de “X-5’li genç avukatlar” söylemlerini hatırlayın), doktorların dava korkusuyla yaptıkları gereksiz tetkikler ve diğer Defansif Tıp pratikleri nedeniyle her sene en az 200 milyar dolar fazladan masraf olduğu, aşırı sayıda çekilen tomografiler sebebiyle kanser oranlarının artmaya başlayabileceği, ağır vakalardan artık kaçınıldığı ve bunların sevk edildiği (aynısını Türkiye'de de yapıyorlar artık, ben annemin ameliyatını yapacak adamı zor buldum), tıp mesleğinden kaçış olduğu, Amerikalı hekimlerin % 8-10'unun bu tür davalar nedeniyle mesleği tamamen terk ettikleri, yapılan haksız hukuki girişimler nedeniyle doktorların büyük stres altında çalıştıkları, -inanılacak gibi değil ama- bazı küçük yerlerde Ortopedi, Kadın-Doğum, Onkoloji ve Beyin Cerrahisi uzmanlarının bulunamadığı ve daha pek çok faktör saptanmış, ve SONUÇTA DAVA OLAYINA TAMAMEN SON VERİLMESİ PLANLANMIŞ. Bizzat Obama da bunun için uğraşıyormuş. Yeni kanunlar geçince, hatalı bile olsa hiçbir hekime dava açılamayacak. Hekimlerin iyi niyetli oldukları, ve kusur işleseler bile bunun kasıtsız olduğu temel prensip olarak kabul edilmiş. Bakımından şikayetçi olan hasta hakkını bu iş için kurulmuş olan resmi birimler aracılığıyla arayacak. Devletin tayin ettiği bağımsız tıbbi otoritelerden oluşan heyetler vakayı inceleyecek. TABİİ ÇOĞU VAKADA KUSUR-MUSUR BULUNMAYACAK. Ki, zaten de bulunmuyordu. Ayrıca bir olayın "tıbbi kusur" olarak kabul edilme kriterleri de, metni okursanız, son derece ağır. Doktor, -eğer isterse- inceleme kuruluna haklılığını belirten bir yazı ve tıbbi deliller verebilir, ama buna hiçbir şekilde mecbur değil. Zaten kendisine yönelik bir şikayet asla olmayacak. Ve eğer hekimin verdiği tıbbi karar o anki mevcut klinik koşullar içerisinde akla ve mantığa uygun ise, sonuç olumsuz bile olsa hekim kusurlu sayılmayacak. Şayet tüm incelemeler sonucunda majör bir tıbbi kusurun cidden var olduğuna karar verilirse, bu işler için kurulmuş özel bir fondan hastanın zararı ödenecek, ama öyle korkunç tazminatlar olmayacak. Hekim için hapis, tazminat, meslekten men yok. Yani Amerika’da “Milli Tıp Hukuku Formülü” yok. YENİ SİSTEMDE AVUKAT - SORGU - İFADE - SAVUNMA OLAYLARI TAMAMEN KALKIYOR. ASLINDA MAHKEME OLAYI TAMAMEN KALKIYOR. Doktorlara ve hastanelere maliyetleri korkunç boyutlara ulaşan malpraktis sigortası da kalkıyor. Bu da Amerika'nın kanayan yaralarından biriydi. Akla hayale gelmeyecek bir şey, ama doktorlara dava açılma oranının yüksek olduğu bazı küçük Amerikan şehirlerinde son uzmanlar da kaçmasın diye hastaların aralarında para toplayıp doktorun tıbbi sigorta primini ödedikleri durumlar olmuş ! Bir örnek vereyim: Orta Amerika'da bir şehirde onkologlara açılan davalar nedeniyle sigorta primleri masif boyutlara ulaşmış ve zamanla tüm onkologlar kaçmış, geride tek bir kişi kalmış. O da ofisini kapatıp koşulların daha hafif olduğu başka bir eyalete gitmek üzereyken, takip ettiği kanser hastaları aralarında 50.000 dolar para toplayıp sigortasını ödemesi için doktora vermişler, sırf gitmesin, kendilerini ortada bırakmasın diye. Malpraktis sigortası yerine, hekimler genel "compensation" fon sistemini desteklemek için para ödeyecekler. Eskiden ödediklerine göre çok daha cüzi olan meblağlar verecekler ve ödedikleri para zamanla daha da azalacak. Devlet de para verecek, çünkü defansif tıbbın azalması ile birlikte büyük tasarruflar bekleniyormuş. Şikayetçi hastaların jüri ve temyiz hakları da kaldırılacak. Nadiren çok ağır bir tıbbi hata yapıldıysa, doğal olarak bunu işleyen hekim meslek kuruluşlarına bildirilecek ve gerekli önlemler alınacak. Elbette bu konuda da haksızlık yapmayacaklar, nadir de olsa gerçekten kifayetsiz insanlar olabilir, bunlar tabii ki elenmeli veya çok sıkı eğitime ve kontrole tabi tutulmalı. Yeni kanunlarla birlikte hataların azaltılması için açık ve verimli tartışmaların yapılacağı, yapıcı önerilerin geliştirileceği de öngörülmüş. "Sonuçta daha iyi tıbbi bakım sistemleri kurulacak, eğitim artacak" deniyor, bundan eminler. En önemlisi de, “Artık Defansif Tıp’a gerek kalmayacak” deniyor. Metni okursanız, bir Acil hekimi aynen şöyle demiş: “Mahkemede tek bir gün geçrimektense, tüm hastalara geceleri ışık saçar hale gelene dek dek BT çekerim”. Türkiye’de de hekimler benzer bir noktaya yaklaşıyorlar, farkında mısınız ? İşte, Amerikalılar yeni yasalarla birlikte basit ve önemsiz travmalara gereksiz filmler çekilmesini engellemek istiyorlar. “Gereksiz ışın, gereksiz girişim, lüzumsuz harcama ve vakit kaybı olmasın, tüm imkanlar gerçek khastalara yönelsin” diyorlar. Yasa tasarılarının Amerikan Anayasası’na uygun olduğu da inceleyen uzmanlar tarafından teyit edilmiş. DOĞAL OLARAK AVUKATLAR BU KANUNLARIN GEÇMEMESİ İÇİN UĞRAŞMAYA BAŞLAMIŞLAR. Sigorta şirketleri de hiç memnun değilmiş. Benim okuduğum kaynaklar, "Avukatlar 60 senedir kaymağını yedikleri böyle muazzam bir nemayı bırakmak istemiyorlar, niye bıraksınlar ki !" diye yazıyordu. Ama anketlerde halkın çoğunluğunun bu tasarıları desteklediği görülmüş. Halk artık avukatlar tarafından kışkırtıldıklarını ve kötü bir şekilde kullanıldıklarını anlamış. Amerikan devleti de bu kanunların geçmesini istiyormuş. Aslında Amerika'da doktorlara dava açılmasını zorlaştırıcı uygulamalar önceden de vardı: bir şikayet olduğu zaman öyle hemen Savcılığa, mahkemeye filan gidilemiyordu. Bu işlerle uğraşan özel tıp hukuku bürolarına 10-15.000 dolara varan bir para ödeniyor, bunlar da önde gelen tıp hocalarına ücretiyle vakayı inceletip, ŞİKAYETİN HAKLI OLUP OLMADIĞINI TESPİT EDİYORLARDI. YALNIZCA HAKLI OLMA İHTİMALİ OLAN ŞİKAYETLER KABUL EDİLİP YARGISAL SÜREÇLER BAŞLATILIYORDU. Haksız şikayetler ve açık iftiralar asla kabul edilmiyor, alınan para da iade edilmiyordu. Araştırmalara göre bu şekilde şikayetlerin % 75-80'i baştan eleniyormuş. Kalan % 20-25’in de büyük bölümü doktorlar lehine sonuçlanıyordu. Ayrıca Obama'nın girişimleri ile tıbbi tazminatlara ciddi sınırlamalar gelmişti. Buna "capping" diyorlardı. Muhteşem ülkemizde ise, İstanbul’da geçen sene bir özel hastaneden 23 trilyon istendiğini hatırlatırım. Hem de tamamen haksız yere. Uzatmamak için yazmıyorum, Avrupa'da da doktorları koruyan kanunlar çıktı ya da çıkmak üzere. Örneğin Hollanda'da tazminatlar süper düşük miktarlara indirildi. Hapis filan zaten hiçbir Batı ülkesinde yoktu. Almanya’da da hekimlerin haksızlıklara karşı gayet iyi korunduklarını biliyorum, Dr. Sinal’den de kaç kere rica etmiştim bunları yazması için. Ama sağolsun hiçbir cevap vermemişti. Evet .. Orası Amerika. Burası da Türkiye. İleri bir ülke ile geri bir ülke arasındaki milyonlarca farktan sadece bir tanesini yazdım. Türkiye ne yazık ki gerinin gerisi bir ülke. Amerika'da Obama ve Devlet kendileri için çok kıymetli olan hekimlerini korumak için uğraşırken, burada miting meydanlarında "Doktor Efendiler, çekin elinizi halkımın cebinden !", "Bunlar hiçbir şey bilmezler, bir iğne yapmayı bile beceremezler !", "Ayağınıza kadar gelecekler !" diye bağırılıyordu. Tabip Odaları derseniz, etnik milliyetçilik ve terörist haklarından başka bir şeyi gözleri görmüyordu. SONUÇ: her Allah’ın günü doktorlara binlerce hakaret, aşağılama ve dayak, bitmek bilmeyen şikayetler, Milli Tıp Hukuku Formülü .. İsimleri lazım değil, "Türkiye ile Amerika arasında tam 300 sene var" demişlerdi. Çok haklılarmış ..
1
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir