Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Törüner, Crohn Hastalığıyla ilgili Türkiye’de de referans merkezleri oluşmaya başladığını söyledi.
Aynı zamanda İnflamatuvar Barsak Hastalıkları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi de olan Prof. Dr. Törüner, Türkiye’de Crohn hastalığı görülme sıklığının yüz binde 2,2 olduğunu ancak satılan ilaç sayısına bakıldığında bu sayının daha fazla olabileceğini kaydetti. Crohn hastalığı Yunanistan, Güney İtalya gibi Avrupa ülkelerinde ne kadar görülüyorsa Türkiye’de de o sıklıkta görüldüğünü belirten Törüner, “Hastalığın görülme sıklığı giderek artıyor. Türkiye’nin sosyoekonomik düzeyi arttıkça, daha çok işlenmiş gıdalar yendikçe, hastalık daha sık görülmeye başlandı. Bundan 10 yıl önce daha az komplike hastalıklar vardı ama artık giderek artan sayıda fistülizan Crohn hastalığı görülüyor. Daha komplike hastaları daha sık görmeye başladık” dedi.
Prof. Dr. Murat Törüner, Crohn hastalığının Türkiye’de az bilindiğini, bunun gastroenterelojide bile yakın zamana kadar çok üzerinde durulan bir hastalık olmadığını söyledi. Bu hastaların genel semptomlarına bakıldığında yüzde 80-90 oranında, üç aydan uzun süren ishal ve karın ağrısı olduğunu anlatan Törüner, “Ama ishali ve karın ağrısı olmadığı halde Crohn hastalığı olanlar da var. Tanısı da zor, şüphelenmek gerekiyor. Çünkü toplumda çok az görülüyor. Ama hem Türkiye’de ve hem de dünyada giderek artıyor” diye konuştu.
Bazı merkezler tecrübe biriktiriyor
Prof. Dr. Törüner, uygun merkezlere başvuran hastalara Avrupa standartlarında tedavi uygulanabildiğini dile getirdi.
ABD’de her merkezin Crohn hastalığını ve Ülseratif koliti tedavi edebildiğini ama bazı merkezlerin daha çok uzmanlaştığına dikkat çeken Törüner, şunları ifade etti:
“Mayo Clinic’e yılda bin Crohn hastası başvuruyor. Cleveland Clinic’e yılda 500-600 Crohn hastası geliyor. Buralar referans merkezlerine dönüşmüş durumda. O merkezler bu konuda daha çok uzmanlaşıyor, daha çok faz 2, faz 3, faz 4 çalışmalara katılıyor. Türkiye daha emekleme çağında, yeni yeni yürümeye başladık. Türkiye’deki bazı büyük merkezlerde, mesela Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde, ABD’de uygulanan tedavinin aynısı uygulanabiliyor. Türkiye’de de referans merkezleri oluşmaya başladı. Biz de bu merkezlerden birisiyiz. İstanbul, Ankara ve İzmir’de bu konuyla uğraşan, hastalarını biriktiren ve bunların tecrübelerini paylaşan klinikler var. Bunlara da ihtiyaç giderek artacak.”