ÇANAKKALE (A.A) - Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, ''Türkiye'de sağlık harcamalarını sürdürülebilir bir hale getirebildik ve bu dönüşümü gerçekleştirdik'' dedi.
Bakan Akdağ, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Anafartalar Yerleşkesi Süleyman Demirel Konferans Salonu'nda kentteki sağlık çalışanlarıyla bir araya geldi.
İllerde Sağlıkta Dönüşüm Programını değerlendirmek üzere toplantılar yaptıklarını belirten Akdağ, Türkiye'de 8 yıla yakın bir süredir sağlık hizmetlerinin çehresini değiştirmek, vatandaşın bu hizmetlere daha kolay ulaşmasını, bu arada sağlık çalışanlarının güvenli biçimde hizmet almasını sağlamak üzere çalışmalar yürüttüklerine işaret etti.
Toplantılarda iletilen bazı konuları değerlendirip, sistemde iyileştirmeler yapılan durumların çok olduğunu anlatan Akdağ, onun için bu toplantıları çok önemsediğini bildirdi.
Akdağ, büyük bir dönüşüm programını sağlık çalışanlarıyla birlikte gerçekleştirdiklerini belirterek, tüm çalışanların yapılan bu işin farkında olması gerektiğini vurguladı.
Bazen bir insanın kendi işinin içinde ne kadar ilerlediğini fark edemeyeceğini anlatan Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Aslında biraz hafızalarımızı yoklar ve geriye doğru gidersek hatırlayacaksınız. İçinizde 7-8 sene önce henüz sağlık personeli olmayanlar vardır. Ama onlar da bu sistemin hizmet alanı durumundaydı. Onlar da biliyordu. Türkiye'de nasıl bir sistemde sağlık hizmeti veriliyordu? Şöyle bir hatırlayalım. Koruyucu hizmetler iyi kötü veriliyordu. Ancak bu koruyucu hizmetler yetersizdi. Acil hizmetleri çok büyük ölçüde yetersizdi. Genellikle ambulans hizmeti almak oldukça zor bir işti. Köylerde ambulans hizmeti alamazdınız. Ambulansa hastanızı koyup, şehrin dışına göndermek istediğiniz zaman sizden para istenirdi. Sosyal güvenceniz yoksa sizi acil kapısında bekletir, perişan ederlerdi. Hastaneler birbirine hizmet vermezdi. Üniversite hastanesine gitmek için mutlaka sevk gerekir, özel hastanenin kapısından bile geçemezsiniz. Hastaneler ve sağlık ocakları alet, edevat ve donanım açısından ileri derecede yetersiz, bir MR çektirmek istersiniz 6 ay beklersiniz ya da cebinizden 300-500 lira vermek zorunda kalırsınız. Böyle bir karma karışık sistem...Gerek finansman gerekse hizmet tarafında bir çile sistemi vardı. Önemli bir hastalığınız varsa, doktora ilave bir para ödemeden muayeneye giderek hizmet alamazdınız.''
Konuşmasını sağlık çalışanlarına sorular sorarak sürdüren Akdağ, şunları kaydetti:
''Ben şimdi size bir soru soracağım. Bundan 7-8 yıl önce, Sağlıkta Dönüşüm Programını yapısal olarak gerçekleştirmeden önce, kendisinin ya da önemli bir yakınının hastası olanlar için soruyorum. Ağır bir hastanız var, ameliyat olması ya da ciddi bir tedavi alması gerekti. Böyle bir durumda muayeneye gidip ya da bir başka şekilde para vermek zorunda kalıp sağlık hizmeti alanlar ellerini kaldırsın? 2009 yılı içinde hastam vardı, ben para verip bu hizmeti satın almak zorunda kaldım diyenler ellerini kaldırsın. Bir el kalktı. İşte biz o bir elin bile kalkmaması için gayret gösteriyoruz.''
-''TÜRKİYE ÖRNEK GÖSTERİLİYOR''-
Sağlık Bakanı Akdağ, sağlıkta sistemin büyük ölçüde değiştiğini belirterek,bu yılın temmuz ayından itibaren muayenehanelerin, devlet ya da üniversite hastanelerinde çalışan doktor için tarihe karışacağını söyledi. Akdağ, ''Gerçi bu kanun, muhalefet partisi tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürüldü. Ama biz doğrusu mahkemenin burada halkın aleyhine bir karar vereceğine inanmıyoruz'' dedi.
Artık Türkiye'de tifodan, kızamıktan insanların ölmediğini, sıtmanın ortadan kalktığını, anne ölümlerinin tüm dünyada örnek gösterilecek şekilde hızla azaldığına işaret eden Bakan Akdağ, anne ölümlerinin yanı sıra bebek ölümlerinde de sayının hızla düştüğünü kaydetti. Akdağ, şöyle dedi:
''1998 yılında anne ölümleri yüzbinde 70 iken, 2010 yılında anne ölümlerini yüz binde 15 olarak bekliyoruz. Bu hususta Dünya Sağlık Örgütü'nün bin yılda kalkınma hedefleri var. 1990'dan 2015'e kadar, anne ölümlerinin 4'te 3 oranında azaltılması hedefini koymuşlardı. Bebek ölümlerinde 2010'da inşallah tek rakamın altına, binde 10'un altına iniyoruz. Bu konu, aşılamalarda da böyle. Biz çocuk felcini sizlerle birlikte Türkiye'de ortadan kaldırdık.
Ne zaman 2000 yılında. Ama Avrupa'da en son çocuk felcini ortadan kaldıran ülke biz olabildik. Yine de bununla iftihar ettik. Peki kızamıkta neredeyiz? Kızamıkta İskandinav ülkelerinin bir ikisiyle Avrupa'da ortadan kaldıran ilk ülkeler arasında yer alıyoruz. Bu sıtmada, veremde böyle. Veremle ilgili kamuoyuna yalan yanlış bir takım bilgiler çıkıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün son raporu açıkça ortaya koydu. Türkiye veremli hastalarını azaltma konusunda bugün Avrupa'nın önüne geçmiş bir ülkedir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Zaten sigara konusundaki başarıyı biliyorsunuz. Dünya Sağlık Örgütü, diğer dünya ülkelerine Türkiye'yi bu konuda örnek gösteriyor. Biz bütün bunları sizlerle birlikte yaptık. Onun için kucağınızda büyüyen o buzağıyı sizin fark etmenizi istiyorum.''
-''DOKTOR VE HEMŞİRE SAYISI YETERSİZ''-
Akdağ, Hükümet ve Sağlık Bakanlığının tamamen vatandaş odaklı hizmet planlamasına cesaretle karar verdiğini bildirdi.
''Türkiye'de ilaç fiyatlarının düşeceğine kim inanırdı?'' diye soran Akdağ, dünya devi ilaç firmalarını o noktada razı ettiklerini, Türkiye'de ilaç fiyatlarını ciddi oranda aşağıya çektiklerini söyledi.
Türkiye'de sağlık harcamalarını sürdürülebilir hale getirebildiklerini ve bu dönüşümü gerçekleştirdiklerini anlatan Akdağ, bu konuda Başbakan'ın, Hükümetin, Sağlık Bakanının, Sağlık Bakanlığı yönetiminin büyük emeği olduğunu, ancak gerçek kahramanların sağlık çalışanlarından oluştuğunu ifade etti.
Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye'de bir takım kısıtlarımız ve zorluklarımız da var. Türkiye'de doktor ve hemşire sayısı yetersiz. Bu, doktorların, hemşirelerin ve diğer benzer sağlık çalışanlarının üzerine çok büyük yük yüklüyor. Bundan rahatsızız. Ama gelin görün ki Türkiye'nin şartları böyle. Bugün Avrupa ile kıyasladığımız zaman Avrupa'da her 100 bin kişiye 700 civarında hemşire ve ebe düşüyor. Türkiye'de bu rakam 170 civarında. Doktor açısından da öyle. Avrupa'da her 100 bin kişiye 350 doktor düşerken, Türkiye'de bu rakam 150 civarındadır. Biz hastaları Yemen'e ya da Güney Afrika'ya gönderip tedavi ettiremeyiz ki... Onlar bizim insanımız, Türkiye'de hizmet alacaklar. Dolayısıyla bu dönüşümün en ağır yükü sonuçta sağlık çalışanlarının üzerinde.''
-''SAĞLIK ÇALIŞANLARI ADINA BÜYÜK MÜCADELE VERİYORUM''-
Basında sağlık çalışanlarıyla ilgili çıkan haberlerle mücadele ettiğini dile getiren Recep Akdağ, basın müşavirinin, ''İstanbul'da ambulans rezaleti'' başlığıyla bir haber yapıldığı yönünde bilgi verdiğini belirerek, şöyle konuştu:
''İki kaza olmuş. Bu iki kaza için ambulanslar olay mahalline 40 ve 20 dakikada ulaşmış. Bize gelen tüm kayıtlar dijital ortamda kayda alınır. Yaptığımız incelemede ambulanslardan biri olay yerine 5, diğeri ise 12 dakikada ulaşmış. Şimdi insaf yani. Konuştuk, bu haberi ne kadar düzeltebileceklerse düzeltecekler. Bundan sonra da buna benzer haberleri yapmadan lütfen teyit alın dedik. Bu kadar fedakarca çalışan bir camiaya öyle ön yargılı yaklaşılmamalıdır. Ben bunu büyük haksızlık olarak görüyorum.''
-''HEKİMLER GÖZALTINA ALINIYOR''-
Recep Akdağ, ilk defa bir konuyu kamuoyunun önünde ifade edeceğini ve konuyu kendisinin de araştırdığını belirterek, ''Sık olmasa da bazen değerli savcı ve hakimlerimiz, hastanede bir hekimle tartıştıklarında bu hekimleri gözaltına aldırdıkları oluyor'' dedi. Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Nadiren de olsa bununla karşılaşıyoruz. Bu şekilde gözaltına alınan hekimlerden bugüne kadar bir şekilde yargılanan ve hüküm giyeni ben işitmedim. Ama bir fiili durum oluşuyor ve o hekim belki bir kaç saat belki de bir gece gözaltında kalmış oluyor. Benim bizzat şahit olduğum olaylar var. Şimdi kamuoyunun önünde de soruyorum, iki insan tartıştığı zaman bazen biri haksızdır, öbürü mesela hakaret etmiştir. Hakaret de bir suçtur. Bazen de karşısındaki ona hakaret etmiştir.
İki insan tartıştığı zaman hakaretin bir tarafı olur. Acaba herhangi bir biçimde bu tartışmalardan dolayı bir savcı ya da hakim gözaltına alınmış mıdır Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde. Böyle bir ihtimal var mı, yok. O zaman neden bir doktor gözaltına alınabilir? Yanlış davrandığını, hakaret ettiğini varsayalım. Demek ki sistemde aksayan, istismar edilen bir şeyler var. Şuna emin olunuz, bu anlamda sağlık çalışanlarının vatandaşa hizmet etmesi için ben bugüne kadar çok mücadele ettim. Ama sağlık çalışanlarına karşı da ön yargılı, baştan suçlayıcı ya da onları töhmet altında bırakıcı ne olursa bundan sonra da onunla mücadele etmeye devam edeceğim.''
Sağlık Bakanı Akdağ, Sağlıkta Dönüşüm Programının 3 ana çıktısı bulunduğunu, bunlardan ilkinin vatandaş memnuniyeti, ikincisinin sağlık göstergelerinin değişimi, üçüncüsünün ise vatandaşın finansal açıdan sağlık hizmetleri için ne kadar korunduğu olduğunu kaydetti.
''Hani parası olmayan ölsün mü deniyor, yoksa bu hususta vatandaşa mümkün olduğunca arka mı çıkılıyor?'' diye konuşmasını sürdüren Akdağ, ''ABD'ye gitseniz bir felaketle karşılaşırsınız, paranız yoksa öldünüz. Onun için Obama, Türkiye'nin çoktan başardığı bu sağlık reformunu şimdi yapmaya çalışıyor. Demek ki iyi yoldayız'' diye konuştu.
Akdağ'ın konuşmasını tamamlamasının ardından toplantı basına kapalı devam etti.