Açlık grevlerine yapılacak bir tıbbi müdahale, tıbbi müdahalenin genel koşullarına tabidir. Böylece, müdahalenin bir hekim tarafından yapılması, endikasyonun bulunması ve hastanın rızası gereklidir. Açlık grevlerinde bu şartlardan “rıza” şartı gerçekleşmediğinden, hekimler kural olarak tıbbi müdahalede bulunamaz.
Burada akla şu soru gelebilir, mahkum bilincini kaybettikten sonra müdahalede bulunulabilir mi? Burada mahkum artık iradesini izhar edecek durumda değildir, o nedenle varsayılan rızasından yola çıkmak gerekir. Fakat bu takdirde de o ana kadar beslenmeyi reddetmiş bir kimsenin varsayılan iradesinin de “tıbbi müdahalenin reddi” yönünde olduğu söylenebilir. Bununla beraber, tıp hukukunda “şüpheden yaşam hakkı yararlanır” kuralını tatbik etmek gerekir. Bu kuralın anlamı, şüpheli durumlarda, yaşam hakkına üstünlük tanımaktır. Cezaevlerindeki açlık grevlerinde örgüt baskısı gibi unsurların varlığı nedeniyle, hükümlünün serbest iradesini izharda zorluk çektiği, aslında ölmek istemediği de iddia olunabilir. O nedenle, bu tür bir şüpheli durumda bilincin kaybı ile beraber tıbbi müdahalede bulunulabilir.
Bunun dışında rızasız bir tıbbi müdahale için mutlak olarak yasal bir dayanağa ihtiyaç vardır.
Hukukumuzda daha önceki dönemlerde hekimlerin açlık grevlerine müdahalede çekinceli davranmaları nedeniyle, bu yasal dayanak Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile getirilmiş bulunmaktadır.
Kanunun 82.maddesi şöyledir:
(1) Hükümlüler, hangi nedenle olursa olsun, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri sürekli olarak reddettikleri takdirde; bu hareketlerinin kötü sonuçları ile bırakacağı bedensel ve ruhsal hasarlar konusunda ceza infaz kurumu hekimince bilgilendirilirler. Psiko-sosyal hizmet birimince de bu hareketlerinden vazgeçmeleri yolunda çalışmalar yapılır ve sonuç alınamaması halinde, beslenmelerine kurum hekimince belirlenen rejime göre uygun ortamda başlanır.
(2) Beslenmeyi reddederek açlık grevi veya ölüm orucunda bulunan hükümlülerden, birinci fıkra gereğince alınan tedbirlere ve yapılan çalışmalara rağmen hayatî tehlikeye girdiği veya bilincinin bozulduğu hekimce belirlenenler hakkında, isteklerine bakılmaksızın kurumda, olanak bulunmadığı takdirde derhal hastaneye kaldırılmak suretiyle muayene ve teşhise yönelik tıbbî araştırma, tedavi ve beslenme gibi tedbirler, sağlık ve hayatları için tehlike oluşturmamak şartıyla uygulanır.
Benzer hükümler, yabancı ülkelerde de bulunmaktadır[1]. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de önüne gelen bir çok olayda, açlık grevi durumunda zorla tıbbi müdahale konusunda bir ihlal kararı vermemiştir[2].
Bu yasal durum karşısında, hükümlünün rızasının yerine yasal hüküm geçtiğinden, hekimlerin böyle bir durumda yasal şartlara uygun olarak rıza olmaksızın yapacağı tıbbi müdahale nedeniyle herhangi bir sorumluluğu olmayacaktır. Elbette malpraktise ilişkin hükümler saklıdır.