Medimagazin logo

'Yenidoğan çetesi' davasının altıncı gününde neler yaşandı?

İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın duruşması, 6. gününde devam etti. Duruşma, tutuksuz sanıkların savunmaları alınmak üzere 26 Kasım Salı günü saat 10.00'a ertelendi.
Kaynak: AA
'Yenidoğan çetesi' davasının altıncı gününde neler yaşandı?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmaya, organize suç örgütü elebaşı Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık ve bazı tutuksuz sanıklar ile tarafların avukatları katıldı. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.

Duruşmaya çok sayıda avukat ve basın mensubu da izleyici olarak katıldı.

Pazartesi gününden bu yana 21 sanığın savunmasının alındığı duruşma, iddianamede organize suç örgütünün elebaşı olarak nitelendirilen Fırat Sarı'nın savunmasının alınmasıyla başladı.

Öte yandan davanın görüldüğü salon ve önünde, polis ekiplerince yoğun güvenlik önlemi alındı.

Fırat Sarı'nın savunması alındı

Fırat Sarı, fezlekeyi hazırlayan soruşturma savcısı Yavuz Engin'in iki ay önce tehdit edilmesinin ardından kamuoyunda tepkiler üzerine avukatlarının vekilliğinden ayrıldığını söyledi.

Sarı, memleketinden akrabalarının avukatlığını yapmak için geldiğini, ancak hazırlanamadıkları için savunma yapmayı ertelemek istediklerini anlatarak, "Olaylar olduğundan beri tek amacım, maddi gerçeğin ortaya çıkması için savunmamı yapmaktı. Savunmamı yapmak istiyorum." dedi.

Savcının tehdit edilmesinin ardından kamuoyunda gelişen infialden toplumun etkilendiğini aktaran Sarı, "Hayatta beklentim, umudum kalmadı. Mahkemeye gelip, gördüğüm, duyduğum, yaptığım her şeyi anlatmak istedim. Benim bir şeyim yok." ifadelerini kullandı.

Sarı, 17-18 yaşlarında tıp fakültesine başladığını, üniversite ikinci sınıftayken İstanbul'da gösteriye katılmasının ardından "örgüt üyeliği"nden ceza aldığını ve 4-5 yıl cezaevinde kaldığını belirterek, "Ben örgüt şeyini görünce ayrı tilt oldum. Ölüm oruçları döneminde 16 yaşındaki çocuklar ölüme gittiler. Her şeyi gördüm, örgütten ayrıldım. Örgüt denen yapıyı kimse benim gibi bilemez, iliklerimde hissettim. Bu benim gizlimdi, sırrımdı, kimse bilsin istemiyordum." diye konuştu.

FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminden önce devletle bağı olduğunu, güvenlik güçleriyle görüşüp, çalıştığını söyleyen Sarı, "FETÖ kalkışmasından sonra devletteki o bağım koptu. Hekim olarak, insan olarak yaşadığım toplumu, mesleğimi çok seviyorum. Ben onlara hizmet etmek istedim. Bu benim için çok önemliydi. Duyulmasını istemiyorum çünkü terör örgütü deyince hedef haline geliyorsunuz. Kariyerimi kaybettim. İnsan onurum, insanlığım, insanı varlık yapan ne kadar değer varsa üzerimden söküldü. Söküle söküle bir hiç kaldım. Her şeyi içtenlikle söyleyeceğim." şeklinde konuştu.

"Hastalara hekim olarak da baktık, sadece işletmeci olarak bakmadık"

Sarı, tıp fakültesini bitirdikten sonra zorunlu hizmetini Esenyurt Devlet Hastanesi'nde yaptığını ancak medyada söylendiği gibi hiçbir şeyin kolay olmadığını ifade ederek, "Zorunlu hizmetleri yaptım ama kamu istediğimde olmadı. Ben askerliğimi uzun dönem er olarak yaptım. Askerliği sakıncalı er olarak yaptım Uğur Mumcu gibi." dedi.

Zorunlu hizmeti sırasında başarılarından dolayı medyaya çıktığını söyleyen Fırat Sarı, sonrasında 2018'de Esenyurt'taki Reyap Hastanesi'nde çalışmaya başladığını anlattı.

Sarı, Esenyurt'taki hastaların sosyoekonomik durumunun düşük olduğunu, doğumların büyük oranda tıp merkezlerinde gerçekleştiğini, hamilelikte takibi yapılmayan gebenin sancısı başlayınca tıp merkezine giderek doğum yaptığını aktardı.

Doğan bebeğin de sağlık durumunun önceden anlaşılamayacağını dile getiren Sarı, "Her türlü bebek doğar. 112 nakil birimi ekibi çok yetersiz. Hastaya bakmayı bile bilmiyorlar. Sevk süresi 4-6 saat sürer ve yenidoğan çok kritik. Tıp merkezinden bebek almamız, usulsüz sevk dedikleri bu." şeklinde konuştu.

Sarı, Reyap Hastanesi'nde iyi çalıştığı için bazı hastanelerden işletme teklifi aldığını anlatarak, "Bu yapıyı ben keşfetmedim. Onların işletmesi vardı daha önce. Bu yapıyı gördüm, yapabilir miyim diye düşündüm. Reyap'taki mesailerimi aksatmadan bu işe el attım. Aslında işletmede benim tıbbi destek yüküm yoktu. Bu hastanelerin gece nöbetçi doktoru oluyor. Ama insani olarak, oranın hekimi nöbetçi doktordan çok bana güveniyor. Hastalara hekim olarak da baktık, sadece işletmeci olarak bakmadık." diye konuştu.

Davada, bir diğer örgüt elebaşı olarak değerlendirilen tutuklu sanık doktor İlker Gönen'le tanışma sürecini de anlatan Sarı, "İlker o sırada zorunlu hizmete ara vermişti. Kafamız uyuştu, o da benim gibi çalışmayı seven biriydi. Sonra sayımız arttı. Hep teklif geldi çünkü işimizi iyi yaptığımıza inanıyorlardı. İşletme denilen yapı böyle başladı. İşletme teklifi bana başka hastanelerden de geldi, ben kabul etmedim sayı fazlaydı diye. İşletme özel sağlıkta çok olan bir şey." değerlendirmesini yaptı.

"O çocuk sevk edilmese zaten orada ölecek"

Sarı, "112 dışı sevk" denilen olayın, tıp merkezindeki hekimlerin kendisine güvenip hasta göndermesi olduğunu savunarak, şöyle konuştu:

"O dönemde ben hiçbirinden para almadım. Sadece hızlı geliyordu, daha iyi bakıyordum, bana güveniyorlardı. Birinin hasta bulması gerekiyordu. Hastaneler neden işletme istiyor onu da anlatayım. Yenidoğan gibi özellikli yerlerde çalışan bulmakta zorlanıyorlar, bunların bulunmasını istiyorlar. Hastanelerde yaptığımız sözleşmelerde her şey hastanelere aittir. Hastanelerin kendi kurumsal sistemleri aynen çalışır. Bizim o birimlere müdahalemiz olmaz. 112 dışı sevkleri tıp merkezlerinden öyle aldım. 112'ye rüşvet vererek hasta almadım. Öyle bir şey mümkün değil. 112'den uygunsuz sevk alma durumu yok. Bizim tıp merkezinden aldığımız sevkler, sevki uzun süren ve ailelerinin onayladığı sevklerdir. İl dışı sevkte,112'nin sevk zincirini aksatan bir şey mümkün değil. 112 gerçekten özverili yapıyor işi. Uygun yerimiz varsa biz hastayı alıyoruz. O çocuk sevk edilmese zaten orada ölecek. İstanbul için söylüyorum, çok iyi bir sistem değil. 4 tane yenidoğan nakil ambulansıyla siz ne yapabilirsiniz?"

Sarı, tapelere itirazı olduğunu belirterek, özel hayatındaki konuşmaların kamuya yansıtıldığını, tıbbi konuların çoğunun yanlış çevrildiğini savundu.

Özel sağlığın İstanbul'un yükünü kaldırdığını ileri süren Sarı, "Kovid-19 geldi mesela Avrupa yıkıldı ama biz Türkiye'de bunu çok kolay aştık. Sevk sistemi için beni milletvekili de aradı. Çünkü yer bulmak çok büyük bir problem. Sağlık sistemi iyi işleyen bir sistem. Hastane ciddi bir birim, organizasyon. Doktorlar ateşe atıldı. Hastanelerin binlerce çalışanı işsiz kaldı. Bu operasyondan sonra yenidoğan ölümlerini de karşılaştırsınlar. Biz kötüysek bizi aldıktan sonra yenidoğan ölümlerin azalması gerekir ama ben tam tersi olacağını düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

Sarı, geceleri çok az uyuduğunu, hastanelerde acil bir şey olursa hemen gittiğini, zaten kendisini takip eden polisin de "Hiç yerinizde durmuyorsunuz." dediğini söyledi.

SGK'nin dolandırıldığı iddiası

Hakkındaki SGK dolandırıcılığı iddialarına ilişkin Sarı, şunları kaydetti:

"Reyap Hastanesi hekimiyim ben. Yatış süreleri uzun değil. Olay infial olunca, toplumsal kıyamet kopunca herkes saldırıya geçti. Yaklaşık 15-20 bin yoğun bakım hastası baktım. Benim ölüm oranlarım, Türkiye'deki ölüm oranlarının altında. On binlerce sağlıklı çocuğu taburcu ettim. SGK dolandırıcılığında hastaları uzun yatırdığımız, epikrizleri düzelttiğimiz ve ölümlere neden olduğumuz gibi iddialar var. Böyle bir şey yok."

Sarı, kendisine tepki gösteren anne babaları yargılamadığını dile getirerek, "Bebeğini yoğun bakıma yatırmış milyonlarca anne var. Anne için çok büyük bir travma. Bu tramvayı yaşamış annelere, bu haberlerle travmalarını yeniden yaşatıyorsunuz. Anneler öfkeliler, haklılar bir şey demiyorum onlara." diye konuştu.

İddianamedeki ilaç satma suçlamasının hayatını kararttığını, bu işi sanıklar Hasan Basri Gök ile Hakan Doğukan Taşçı'nın yaptığını öne süren Sarı, zaten bu durumu polise şikayet ettiğini söyledi.

Soruşturmayı yürüten savcının ilk aşamada ölümlerden kendisini suçlamadığını söyleyen Sarı, savcının tavrının, tehdit edilmesinden sonra değiştiğini iddia etti.

"Örgüte bulaşırsa dağa gidecek, ölecek, diye yanımızda tuttuğumuz biri"

Sanık, soruşturmanın başlatılmasına neden olan CİMER şikayetini yapan tutuklu sanık hemşire Deniz Korkmaz'la ilgili de şunları söyledi:

"Deniz, Deniz Gezmiş parkası giyer, nöbette Karl Marx, Mao okur. Deniz, aşırı solcudur. Üslup, Deniz'in üslubu değil. Gözünün önünde bir sürü bebeğin öldüğünü söylüyor. Öldüyse sen niye bizimle çalışmaya devam ettin? Deniz, vatan millet kaygısı taşıyan birisi değil. Deniz'in bunu siyasi bir eylem olarak yaptığını düşünüyorum. Bu çocuk örgüte bulaşırsa dağa gidecek, ölecek, diye sürekli nasihat verdiğimiz, yanımızda tuttuğumuz biri. Ama sonu böyle oldu."

Sarı, kendisinin kaleminin kırıldığını, cezayı aldığını söyledi.

Fırat Sarı savunmasının ardından çapraz sorguya alındı

Savunmasının ardından çapraz sorguda Fırat Sarı'ya, kendisinin ve diğer sanıkların tape kayıtlarına ilişkin sorular yöneltildi.

Sanık Hakan Doğukan Taşçı'yla olan bir telefon görüşmesinin sorulması üzerine Sarı, "Doğukan'ın klasik tahrik edici konuşmaları. Gıyasettin Mert Özdemir'le herhalde bir tartışması var. Gerçeği yansıtmıyor. Siz Doğukan ve Hasan Basri'nin tapelerini biliyorsunuz. Onların gerçek dışı konuşmaları çoktur. Agresif konuşuyordu. Mizacım gereği sakinleşsin diye bir şey dememişimdir." dedi.

Sarı, bebeğin kuvözden düşmesiyle ilgili arandığı konuşmaya ilişkin, "O bebek kuvözden sarkmış, yakalamışlar çocuğu. Gidip muayenesini yaptım, hiçbir şeyi yoktu. 'Çocuğun ailesine söylemeyelim, panik olmasın.' Doğru prosedür değildi. Şimdi aileye 'Bebeğin düştü.' desek huzursuz olacaklar." ifadelerini kullandı.

Sanık Hasan Basri Gök'ün bazı tape kayıtlarına ilişkin Sarı, "Hasan Basri hemşirelik bile yapmadı. Şoförlüğümü yapıyordu. Hasan Basri epikriz yazmaz, yazamaz. Patavatsızca konuşmaları çoktur. Öyle bir yetkisi yoktur. O her konuda konuşur." savunmasını yaptı.

"Espri yapmış kendince"

Sanık hemşire Bahar Kanık'la olan konuşmasında Sarıkaya bebekle ilgili "Haha dedemin fişi." demesinin sorulması üzerine Sarı, "Sarıkaya orada kötü giden, oksijensiz kalmış bir bebek. Tekirdağ'dan hastaneden aldığım bebek. Onun için çok mücadele ettim. Siz duyunca irite oluyorsunuz ama bunlar muhabbet. Bir hastanın fişini nasıl, niye çekeyim? İnsan olarak mümkün mü? Espri yapıyor, yapılmaması gerekiyor ama. Dinlenmiş yayınlanmış. Keşke yayınlanmasaymış. Siz kendi aranızda hiç konuşmuyor musunuz? 'Birinin kellesini aldım.' gibi. Espri yapmış kendince. Yapmaması gerekirdi." ifadelerini kullandı.

Duruşma savcısı bunun üzerine, "Bizim üzerimizden, en azından benim üzerimden savunmanı verme." dedi.

Sanık Sarı ayrıca, sanık Hakan Doğukan Taşçı'nın kendisini doktor olarak tanıtmasıyla ilgili bilgisinin olmadığını öne sürdü.

İşletmelerini aldığı hastanelerle anlaşmasına ilişkin, tıbbi bütün yükümlülüklerin hastanelerin sorumluluğunda olduğunu dile getiren Sarı, "Biz burada danışman olduğumuz için aracıyız. Bize hastane yöneticileri başvurur genelde. Beni daha çok aksaklık olduğunda hastane yöneticileri arar. Doktor ayrılacaksa yeni bir doktor önermemiz için ararlar. Bizim hastanelerle anlaşmamızda aslında hastalara tıbbi müdahale yok." diye konuştu.

Cumhuriyet savcısının, "'Bizim sistemi denetliyor olabilirler' diyorsun, bu sistem nedir ?" sorusu üzerine Sarı, sistemin danışmanlık sistemi olduğunu, hastanelerle anlaştıklarını ve hastanelerden para aldıklarını, burada örgütsel bir sistem olmadığını, ticari ilişkiden bahsettiğini iddia etti.

Sarı, epikrizlerin bebeklere uygun mu, yoksa SGK'den yüksek para almak için farklı şekilde mi doldurulduğu sorusunu ise uygun olduğunu söyleyerek yanıtladı.

Çalışanlarının üstüne neden şirket kurmaya çalıştığının sorulması üzerine ise Sarı, "Çalışan doktorlarımızı ortak edecektim. Medisense benimdi. Oraya ortak almak istemedim. Yani bir şirket kurup oradan ödeme yapmak istedim." dedi.

Sarı, savcının, "Sağlıklı çocuklara ilaç verilip yoğun bakıma alındığı oldu mu?" sorusuna karşılık, "Asla öyle bir şey olmaz. Onu bir insan yapmaz." yanıtını verdi.

Bazı tape kayıtlarında, telefonla konuşulurken Whatsapp'a geçilmesine yönelik sözlerin sorulması üzerine Sarı, "Telefonla ilgilidir. Bir suç işlemedim. Hep telefonda konuştum. En az Whatsapp görüşmesi yapan benim. Whatsapp'a geçmek gizlilik nedeniyle değil." ifadesini kullandı.

Sarı, boş ilaç kutularının evinden çıkmasına ilişkin soruyu ise "Benim haberim yok." şeklinde yanıtladı.

"Ailelerinden özür diliyorum, bu kelimeleri kullandığım için"

Sarı'nın avukatı ise geçmişe dönük hangi tapede ölüm bahsi geçiyorsa suçlama konusu yapıldığını söyledi. Örgüt suçlamasıyla ilgili konuşan sanık avukatı, "Tabii ki bir hekim hemşirelere talimat verecek, normal olan bu." dedi.

İddianamede sanıkların kamuya verdikleri zararın yer almadığını belirten avukat, "Eğer kamuya verilen bir zarar varsa eylem bazlı dosyaya bildirilmesi lazım. Zaten bunu en başta savcının istemesi lazımdı." diye konuştu.

Sanık avukatı, Sarı'nın gelirleriyle ilgili, "Fırat Bey, 'Gelirim 400 bin.' dediği için dışarıdan yanlış anlaşıldı. Evet 400 bin geliri var ama 500 bin lira da gideri var. Bunu nasıl tamamlıyor, ailesinden, ağabeyinden istiyor. Hepimiz insanız, bazen paramız olmayabilir ve arkadaşlarımızdan borç alabiliriz." şeklinde savunma yaptı.

Davayla ilgili bazı hususlar netliğe kavuşmadan sanıkların "örgüt üyesi" ve "bebek katilleri" olarak lanse edildiğini söyleyen avukat, "Sanki hemşire arkadaşlar nöbet tutarken gözlerine bir bebek kestirmişler. Ailelerinden özür diliyorum, bu kelimeleri kullandığım için." ifadelerini kullandı.

Şirketin kuruluş amacı doğrultusunda soruşturmada örgütsel anlamda suç teşkil edecek hiçbir şey olmadığını savunan avukat, "Burada örgütün varlığına ilişkin bir delil olmadığından müvekkillere yöneltilen suçlamanın düşürülmesini talep ediyoruz." dedi.

"Bu iddianamede bir tane somut delil yok"

Sanığın diğer avukatı ise sadece müvekkillerin değil kendilerinin de toplum baskısı yaşadıklarını belirterek, "80 milyon sadece onlara değil, bizlere bile 'bebek katillerini savunan caniler' diye baskı yapıyor. Sadece tapeleri sordunuz. Böyle bir sorgulamayı ilk kez gördüm. Bu iddianamede bir tane somut delil yok." diye konuştu.

Yaklaşık 8 saat süren duruşma sonunda ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, tutuklu tüm sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verdi.

Mahkeme başkanı, gelecek duruşmada savunması alınacak sanıkların sıralamasını okurken, aynı hastanede çalışan sanıkları peş peşe konuşacak şekilde sıralamaya çalıştıklarını söyledi.

Duruşma, tutuksuz sanıkların savunmaları alınmak üzere 26 Kasım Salı günü saat 10.00'a ertelendi.

Bu arada, dava kapsamında 22 tutuklu sanığın savunması alınmış oldu.

İddianameden

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı'nın elebaşı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sanık doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtiliyor.

İddianamede, suç örgütünün esas amacının, işletmesini devraldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.

Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK'den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.

Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı aktarılan iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.

Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil, maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede bildiriliyor.

Ceza istemleri

İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.

Sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. 8'i kadın 44 sanık hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.

İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.

Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.

Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.

yenidogan cetesi
dava
firat sari
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir