Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlıkta Kalite Geliştirme ve Akreditasyon Ana Bilim Dalı Başkanı Kalite ve Mükemmellik Merkezi Müdürü Prof. Dr. Özkan Tütüncü, sağlıkta akreditasyonun önemini anlattı
Sağlık hizmetlerinde akreditasyon dünyada giderek yaygınlaşıyor. 2010 yılında dünya genelinde 44 örgütün akreditasyon sağladığı biliniyor. JCI olarak bilinen Sağlık Organizasyonları Akreditasyonu Birleşik Komisyonu, bugüne kadar 46’sı Türkiye’de olmak üzere 500’ün üzerinde hastaneyi akredite etti.
Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlıkta Kalite Geliştirme ve Akreditasyon Ana Bilim Dalı Başkanı Kalite ve Mükemmellik Merkezi Müdürü Prof. Dr. Özkan Tütüncü, akreditasyonun dünyada ve Türkiye’de uygulanışı ile ilgili bilgiler verdi. Hastanelerde kalite standartlarını yayımlamak kadar, uygulanabilirliğinin ve sürdürülebilirliğinin de sağlanması gerektiğini dile getiren Tütüncü, “Hastanelerde atanan kalite yönetim direktörlerinin, hizmet kalite standartları (HKS) konusunda yeterli seviyede eğitim almış olması sistemin başarısı için önemli bir şarttır. Hatta, kalite yönetim direktörlerine eğitim verecek eğitimcilerin de sıkı bir eğitimden geçmesi ve daha sonra direktörleri eğitmesi gerekmektedir. Bunların aceleye getirilmesi, sistemin başarısını olumsuz yönde etkileyebilecektir” dedi.
Prof. Dr. Tütüncü ile yaptığımız söyleşi şöyle:
Uluslararası standardizasyon, sertifikasyon ve akreditasyona ilgi neden artmaktadır?
Dünyada var olan ticaretin uluslararasılaşması (küreselleşmesi) ve karşılıklı etkileşimlerin artması, üretilen ürün ve hizmetlerde belirli standartların aranmasını beraberinde getirmektedir. Ulaşım sistemlerinin gelişmesine bağlı olarak, insanlar çok rahatlıkla seyahat edebilmekte ve kendi ülkelerinde yaşadıkları konfor ve standartları diğer ülkelerde istemektedirler. Buna bağlı olarak, hem mesleki örgütler kendi alanlarına özgü hizmetler için standartlar ve akreditasyonlar geliştirmekte hem de uluslar üstü örgütler bu sistemleri hızla geliştirmektedir. Bu standartlara uygunluk ise ya ilgili mesleki ya da uluslararası örgütler tarafından denetlenmektedir.
Sağlık sektöründe de benzer bir durum söz konusudur ve dünyada sağlık hizmetlerinde bir standardizasyona gidilmektedir. Sağlıkta akreditasyonun gönüllü, yarı gönüllü veya zorunlu olarak gerçekleştirildiğini belirtmekte fayda vardır. Diğer bir ifadeyle, bazen ülkeler belirli uygulamaları dayatmakta bazen yapılmasında fayda olduğunu vurgulamakta bazen de kurumların serbest iradesine bırakmaktadır.
Dünyada sağlıkta bu alanda gerçekleştirilen çalışmalar nelerdir?
2000 yılında sağlık hizmetleri alanında dünyada 25 örgüt akreditasyon sağlar iken, 2010 yılında 44 örgüt akreditasyon sağlamıştır. Bunlara kısaca değinecek olursak, öncelikle Uluslararası Standartlar Örgütü (ISO)’nün hem genel hem de sağlık sektörüne özgü oluşturduğu birçok standart vardır. Ülkemizde en çok bilinen, ISO 9001 standardıdır. Genel olarak sağlık sektörümüzün bilmediği, ama yurt dışında hızlı bir şekilde yaygınlığı artan sistem standartları da bulunmaktadır. Örneğin; risk yönetimine özgü ISO 14971, ISO 31000 veya sağlıkta bilgi güvenliğine yönelik ISO 27799 bu kapsamda değerlendirilebilir. Öyle ki, ISO’nun sadece sterilizasyon birimlerine yönelik 50 adet standardı bulunmaktadır. Ancak bunlar ülkemizde pek takip edilmemektedir. Öte yandan, sağlıktaki mesleki örgütler de standartlarını oluşturmakta ve bir üst şemsiye olan Uluslararası Sağlık Hizmetlerinde Kalite Örgütü (ISQUA) tarafından akredite edilerek akreditasyonlar sağlamaktadır. Örneğin; ülkemizde faaliyet gösteren ve JCI olarak bilinen Sağlık Organizasyonları Akreditasyonu Birleşik Komisyonu [Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde JCAHO] bu kapsamda sağlık kurumlarını akredite etmektedir. Dünyada, mesleki alanda sağlıkta yurt dışında en çok belgelendirmeyi JCI yapmaktadır ve bugün itibariyle 500’ün üzerinde hastaneyi akredite etmiştir (Ülkemizde 46 adet). JCI’nın dışında, sağlık hizmetlerinde akreditasyon sağlayan başka mesleki örgütler de bulunmaktadır. Kanada’da AC, Avustralya’da ACHS, Danimarka’da IKAS, Avusturya ve Almanya’da ise KTQ akreditasyonları bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu mesleki akreditasyon örgütlerine, ISO tabanlı ve çok önemli bir denetim geçmişi olan yeni bir firma daha katılmıştır. Bu firma şu an ABD’de önemli bir atağa geçmiş olan Norveç kökenli DNV firmasıdır.
Türkiye’de sertifikasyon ve akreditasyon ile ilgili genel durum nedir?
Ülkemizde Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) dâhilinde birçok değişim yaşanmaktadır. Bir zamanlar sadece gönüllü olarak yapılan sertifikasyon ve akreditasyonlar, Sağlık Bakanlığının bir ara teşviki ile yarı gönüllü olarak ISO 9001 tabanlı sertifikasyonlara kaymıştır. Ancak, sağlık hizmetlerinde kaliteyi artırmak yerine sertifikasyonu bir an önce elde etmek düşüncesinin ön plana çıkması, ISO 9001 tabanlı çalışmaların amacına ulaşmasını birçok örgütte engellemiştir. Öyle ki, üçüncü basamakta yer alan bazı hastaneler üç aydan kısa bir süre içinde kalite yönetim sistemi belgesine ulaşmışlardır. Sağlık Bakanlığının 2005 yılından itibaren üzerinde durduğu ve geliştirdiği JCI tabanlı çalışmalar, yayınlanan HKS ile şu anki aşamasına ulaşmıştır. Oluşturulan bu standartlar performansa dayalı ödeme sistemi içinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu bağlamda kamu hastaneleri için uygulanması zorunlu bir hale gelmiştir. ABD’de neredeyse bir ruhsatlandırma gibi gerçekleşen ve uygulanan JCAHO akreditasyonu ile 19 binden fazla sağlık hizmetleri kuruluşu ve programı akredite edilmiştir. Ülkemiz de, diğer ülkelerin yaşadığı tecrübelerden yararlanmakta ve bu standart ve akreditasyonları kendine uyarlamaktadır.
Sağlık Bakanlığı Hastane Hizmet Kalite Standartları hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Sadece ülkemizde değil, neredeyse tüm dünyada sağlık hizmetlerinde yeni bir yapılanmaya doğru gidilmektedir. Bu bağlamda, diğer ülkelerin tecrübelerinden ve birikimlerinden yararlanmak doğru sonuçlar doğurabilecektir. HKS bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılmasına yönelik önemli bir sıçrama olarak değerlendirilebilir. Diğer taraftan, standartları yayımlamak kadar uygulanabilirliğinin ve sürdürülebilirliğinin de sağlanması gerekmektedir. Hastanelerde atanan kalite yönetim direktörlerinin HKS konusunda yeterli seviyede eğitim almış olması, sistemin başarısı için önemli bir şarttır. Hatta, kalite yönetim direktörlerine eğitim verecek eğitimcilerin de sıkı bir eğitimden geçmesi ve daha sonra direktörleri eğitmesi gerekmektedir. Bu çalışmaların aceleye getirilmesi sistemin başarısını olumsuz yönde etkileyebilecektir. Ek olarak, ülkemizin kendine has durumu ve yapısal özellikleri göz ardı edilmeden, bu çalışmaların yapılmasında fayda bulunmaktadır. Küçük bir örnek olarak; HKS’de acil çıkışlara yönelik düzenleme yapılması vurgulanmaktadır. Ancak, bazı hastanelerde ne yazık ki yapısal olarak bu mümkün değildir. Çünkü hastanelerimiz, hastane mimarisi ve mühendisliğinde uzmanlaşmış kişiler tarafından yapılmadığından, fiziksel olarak bazı eksikliklere sahiptir. Bu ve benzeri eksiklikler çok basit arama toplantıları ile belirlenebilir ve her zaman olduğu gibi bu uygulamalar ve standartlar güncellenebilir. Gerçekçi bir şekilde uygulanması dâhilinde, HKS çalışmalarının hastanelerimize katkı sağlayacağı söylenebilir.
Türkiye’de sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılmasına yönelik gerçekleştirilen çalışmaların genel durumu hakkında neler düşünüyorsunuz?
Kaliteyi artırmaya yönelik çabaları gönüllü, yarı gönüllü ve zorunlu düzenlemeler kapsamında ele almakta fayda bulunmaktadır. Özel sektör evvelden gönüllü ve yarı gönüllü çabalar içinde iken, şimdi Sağlık Bakanlığının getirdiği standartlar çerçevesinde zorunlu olarak bazı uygulamalara girebilmektedir. Kamu ise yarı gönüllü yaptığı çalışmalarını, Sağlık Bakanlığının politikaları çerçevesinde zorunlu olarak uygulamaya başlamıştır. Ancak ilginç olan durum, daha evvelden özel sektör var olan düzenlemelerin gelişmesine ön ayak olur iken, artık Sağlık Bakanlığı etkin bir konuma geçerek standartlarını ortaya koymaktadır. Tabii ki burada, hem alternatif sistemleri oluşturamayan bir iç yapının hem de uluslararası yapıların rolü bulunmaktadır.
Yapılan kalite çalışmalarını kamu ve özel sektör bazında ele almak daha doğru olacaktır. Özel sektör koşulları itibariyle daha esnek olduğundan, kalite çalışmalarını burada uygulamak daha kolay olabilmektedir. En azından insan kaynağının seçiminde daha özenli olabilme yetisine sahiptir ve sistemine göre kaynaklarını biçimlendirebilmektedir. Öte yandan, var olan rekabet şartları kurumsal bir yapıyı oluşturmalarına engel olabilmektedir. Ayrıca özel sektördeki belirsiz yapılar, burada çalışan sağlık çalışanlarının daha güvenli bir yapı olarak gördüğü kamuya kayma eğilimini artırmaktadır. Kamu sektöründe ise özellikle insan kaynağı, yöneticilerin taleplerine göre pek şekillenememekte, bu da kaliteli sistemlerin kurulmasını ve engelleri beraberinde getirebilmektedir. Ağır bürokratik yapılardan dolayı, kamuda kalite çalışmalarını yürütmek, özel sektöre oranla daha zor olmaktadır. Öte yandan kamudaki kurumsallaşmış yapılar, işlerin ağır da olsa yürümesini sağlamaktadır.
Sağlık Bakanlığı, Hıfzıssıhha Mektebi (TUSAK) üzerinden önemli araştırmalar ve çalışmalar yürütmektedir. Bu kapsamda sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesini, geliştirilmesini ve verimliliğinin artırılmasını sağlamak amacıyla çalışanların yetkinliğini artırmaya yönelik eğitimleri planlamakta, uygulamakta, izlemekte, koordinasyonunu ve akreditasyonunu gerçekleştirmektedir. Ayrıca sağlık hizmeti sunan, sağlık için araştırma yapan ve bilgi üreten kamu ve özel sektör kuruluşlarının üretkenlik, etkinlik ve hizmet kalitelerini artırmaları için iş birliğine gitmekte ve gerekli alanlarda destek vererek, Bakanlık kapasitesi ve ülke sağlık hizmetlerinin gelişmesine katkı sağlamak için araştırmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların sonuçlarını tüm paydaşları ile paylaşmaktadır. Bütün bunlar çok önemli katkılardır. Bunların yayılımının sağlanması ve sonuçlarının bütün paydaşlar ile paylaşılması, daha kaliteli sağlık hizmetlerinin sunumunu beraberinde getirebilecektir.
Sağlık hizmetlerinde kaliteyi geliştirmek için önerileriniz ve eklemek istediğiniz diğer hususlar nelerdir?
Ülkemizde sağlık hizmetlerinin kalitesinin artırılmasında, uluslararası standartlar ve akreditasyonlar birer kaldıraç olarak kullanılmaktadır. Aslında bu kaldıraçlar incelendiğinde, temel yapılarının birbirlerine benzedikleri görülmektedir. Zaten sağlıktaki mesleki akreditasyon kuruluşlarını akredite eden ISQUA da aynı yaklaşımları ifade etmekte; kendi oluşturdukları yapıların EFQM, Malcolm Baldridge ve Deming Mükemmellik modelleri ile uyumlu olduğunu belirtmektedir. Buradan hareketle, kurumların sadece bir standardizasyon (sertifikasyon) veya akreditasyon sistemine odaklanmaları yerine, kalite geliştirmeye odaklanmaları daha doğru olacaktır. Kaliteyle ilgili çalışan üstatlar, standardizasyonun aslında kalite merdiveninin ilk basamağı olduğunu vurgulamaktadır. Herhangi bir standardı uygulamış olmak demek, kaliteyi geliştirmiş olmak değildir. Bu sadece, merdivenin ilk basamağının aşıldığı anlamına gelmektedir. Kalite, süreklilik arz eden bir çabadır.
Üstat Crocby’e göre kalite bedavadır. Eğer siz kaliteye yatırım yapmaz iseniz, daha sonra doğacak zararlar çok daha fazla maliyetlere yol açacaktır. Kalite alanında önemli diğer üstatlar Deming, Juran ve Ishikawa, Japonya’yı İkinci Dünya Savaşı sonrası kalkındırmayı başarır iken, özellikle kalite çemberlerinin üzerinde durmuşlardır. Kalite çemberleri karşısına çıkan sorunları, sorun çözme teknikleri ve sistematik bir yaklaşım ile çözmeye odaklanmışlardır. Japonya’da 1950 yılında tüm radyo ve televizyonlardan sorun çözme teknikleri üzerine yayınlar yapılmıştır. Daha sonra alanda bu teknikler kullanılmış ve şu an Japon mal ve hizmetlerinin kaliteli imajı doğmuştur.
Yaptığımız son bir araştırmada, sağlık çalışanlarının hata türü etki analizi (HTEA) gibi bir uygulama hakkında bilgilerinin olmadığı saptanmıştır. Oysa ki, sağlık sektöründe ortaya çıkan sorunların analizinde HTEA ve benzeri birçok analiz yöntemi kullanılabilir. Ancak çalışanların bu konuda bilinçlendirilmeleri ve eğitim almaları gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı, bu alandaki eksikliği en kısa zamanda tamamlamak üzere yeni bir çalışma başlatmış ve TUSAK üzerinden bir projeyi gündeme getirmiştir.
Sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak için kurumların kıyaslama (benchmarking) yapmaları gerekmektedir. MIT ve Harvard, çocuk hastanelerindeki sağlık hizmetinin kalitesini artırmak için Boston’daki Ritz Carlton Oteli ile kıyaslama yapmaktadır. Kıyaslama için illa ki kendi sektörünüzde yer alan bir kurumu seçmek durumunda değilsiniz. “Hospital” ve “hospitality” aynı kökenden gelmektedir. Ağırlama yapan her iyi kurum, hatta daha farklı sektörlerdeki uygulamalar, “benchmarking” için çok iyi fırsatlar yaratmaktadır. Ülkemizde Eskişehir Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Avrupa Kalite Ödülü (EFQM) almıştır. Bu hastaneyi ziyaret etmeyi tüm sağlık çalışanlarına önermekteyim. Basit, bilimsel birtakım uygulamalar ile sistemlerimizi çok iyi yerlere getirebiliriz.
Özellikle kamu hastaneleri zaman zaman kendi güçlerini görememektedirler. Bugün birçok sağlık kurumu lisansüstü çalışma yapmış çalışanlarının farkında değildir. Yapılacak küçük bir tarama ile bu eğitimli kişiler saptanabilir ve kalite çalışmalarında onlara aktif roller verilebilir. Örgütler çalışanlarının eğitimlerini desteklemelidir. Sağlık Bakanlığının yaptığı eğitim çalışmalarına, örgütlerde fiilen alanıyla ilgili iş yapan kişilerin gitmelerine izin verilmelidir.
Son olarak, Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sağlıkta Kalite Geliştirme ve Akreditasyon Ana Bilim Dalının bu alanda bir yüksek lisans programının olduğunu belirtmek isterim. Bu program, sağlık sektöründe çalışan tüm lisans mezunlarına açıktır. Amacımız, tamamen “Hilal-i Ahmer” kapsamında, sağlıkta kalite konusunda eğitimli, yetişmiş iş gücü yaratmaya yardımcı olmaktır. Programımız disiplinler arası olup, tüm ilgililere açıktır. Sağlık Bakanlığının yakın bir gelecekte “Sağlıkta Kalite Yöneticiliği” meslek tanımını yapmasının ve buna yönelik eğitim programlarını desteklemesinin, sağlık hizmetlerinde kalitenin geliştirilmesine önemli katkılar yapacağını düşünmekteyim.