Medimagazin logo

Her hekimin her hemşirenin okuması gereken bir 'Hastanelerdeki pratik buluşlar' yazısı!</b>

Her hekimin her hemşirenin okuması gereken bir 'Hastanelerdeki pratik buluşlar' yazısı!</b>
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Aşağıdaki yazı http://iktibas.net/metin.php?seri=1093 adresinden alınmıştır. Yazarın ismi sayfada belirtilmemiş. Eğer yazan kişi ismini bize gönderirse okuyucularımıza ismi de duyurmak isteriz.



Türk Tıbbî Buluşları

Anamnez alırken sorulan her soruya "ben mi?" diye yanıt veren hasta, mutlaka bir Türk'tür" (Bu örnek, biz hekimlere ait. Meraklı olanlar, anonim listelerine ekleyebilir.) Nitekim, biz hekimlerin sıklıkla karşılaştığı, "Hamili kart yakınımdır" deyişi, biz Türk hekimlerini kolayca ele verecektir.

Boşalmış serum şişeleri hiç bir zaman atılmaz.

Her birinin içerisine farklı sıvılar (alkol, tentürdiot, betadin, zefiran, v.b.) konularak görecekleri farklı farklı işlevler vardır. Üzerine flaster şeritleri üzerine yazılar yazılır, öylece kullanılır. Etiket işini plasterler çok güzel yerine getirecektir.

Flaster denilen bir yanı yapışkanlı kahverengi şeritler bizim baş kahramanımızdır.

Örneğin protokol defterine yanlış yazılmış kayıt, bu flasterin yapışkan yüzü, bir silgi, bir corrector gibi kullanılarak, o satır hiç karalanmadan, o satır iptal edilmeden, defter sayfası yırtılmadan düzeltilir.

Bir diğer kahraman; gazlı bezlerdir.

Rulo şeklindeki bir gazlı bez, ip gibi uzatılarak, her türlü çaresizliğe yetişecektir. Örneğin hastaların masada ayaklarının bağlanması gerekiyorsa, bu ayak bağları, çoğu zaman gazlı bezden yapılmış iplerden oluşur. Çok yoğun kullanımlarına bağlı olarak, siyah ve kirli görünmeleri dışında, oldukça işlevseldir.

Çekme halatı:

Bazı servislerde yine rulo gaz bezinden üretilmiş ip gibi uzayıp, demir somyanın ayak ucuna bağlanmış bir çekme halatı, hastaların yataklarından doğrulmalarına hizmet etmek üzere kullanılır. Hatta büyük adının önünde "Numune" sözü geçen hastanelerde bu tür kullanım çok yaygındır.

Çekme halatından ayak bağına, masa silmekten ameliyat ekibinin terinin alınmasına dek çok yönlü kullanımı olan gaz bezlerinin, yabancı dilde gause ve sponge olan karşılıklarının bizim dilimize neden gazlı bez, kare gaz ya da karagaz şeklinde geçtiği de ayrı bir yazı konusudur.

Sağlık sektöründe dayanışma hep ön planda olmuştur.

Nitekim serviste ayakta dolaşacak kadar iyi durumda olan hastaların, bu kare gazların üretilmesinde yardımları istenir. Zaten canları sıkılan bu hasta grubu hemşirelerin gösterdiği bu seri üretim işini hızla ve zevkle yerine getirirler.

Serum şişelerinin hemen yanında plastik paketten çıkan serum uygulama setleri:

Serum setinin plastik ince borusu hemen her türlü çılgın üretimi mümkün kılar. Örneğin, serum setinden özel bir örülme tekniği ile kolayca anahtarlık yapılması, servis anahtarlarının bu tip anahtarlıklarda takılı olması, çok yaygın bir gelenektir. Her türlü bağlama, yaklaştırma, uç-uca getirme işini, bu serum setleri üstlenir.

İdrar toplama işlemi:

Hastaya aldığı pet şişe su biter bitmez atmaması, bu boş şişelerin daha sonra idrar toplama işinde kullanılacağı servis hemşiresince söylenir. Tetkik istendiğinde, bir buçuk litrelik pet su şişeleri tepelerinden kesilerek, 24 saat sürecek olan idrar toplama işlemine başlanır. Düz idrar tetkiki için, kullanılıp atılan plastik su bardakları yeterli olacaktır. Dolayısıyla, hastalara mutlaka plastik su bardakları aldırılır, kullanınca da atmaması sıkı sıkı tembihlenir.

"Yerli malı - yurdun malı" geleneği:

Bu gelenek, ülke genelinde pek kullanılmasa da, servislerin şimdiki kıdemlileri, çocukluklarında yerli malı haftalarını görmüş yaşamış kişilerden oluşur. Bunun çok büyük önemi ve yararı vardır. Örneğin servisteki tüm protokol defterleri, battal boydaki çöp torbalarının naylonları kullanılarak kaplanmış, bu demirbaş defterlerin çabuk yıpranıp zarar görmeleri engellenmiştir. Bu defterlerin üzerindeki yazılı etiketler de hiç kuşkusuz koparılıp yapıştırılmış flasterlerden oluşur.

İlaç represantlarının bırakıp gittikleri kaliteli kağıt materyaller; ilaç firma yetkililerinin "mutlaka defalarca okunup yararlanılıyor" diye düşündükleri bu albenili kağıtlar, birkaç saniyelik göz atmanın sonrası, oldukça farklı, ama yine de yararlı işlerde değerlendirilir. Örneğin masa çekmeceleri bu kalın parlak kağıtlarla kaplanır, raflara bu kartonlar serilir. Hatta genç hemşirelerin pek sevdiği bir el-işi yöntemi ve de maharetiyle, kağıttan kül tablası, minik çöp sepetleri, hatta meyve koymaya yarayacak şekilde kağıttan mutfak setleri yapılır.

Anestezistlerin kullandığı flakon ilaçların boşalan şişeleri:

Bu şişeler atılmaz, biriktirilir. Şişenin büyüklüğüne göre, her biri patolojik spesmenin korunmasında ve ilgili yere ulaştırılmasında kullanılır. Boş şişelerin içine formol konulup bir köşede göreve hazır bekletilirler. Kullanıldıklarında bu şişelerin üzerlerine hastanın ismi, tarih, şişenin içeriği gibi ayrıntıların yazıldığı flasterler yapıştırılır. Aynı hastaya ait iki şişe, yine bir flaster marifetiyle yanyana kundaklanıp, öyle gönderilir.

Bazı hastaların, kötü sonuç çıktığında "kavanozlar karışmış olmasın!" gibi kuşku duydukları bu sistem, aslında oldukça güvenli ve de gelenekseldir. (Anestezi ilaçlarının spesmen için yetersiz kaldığı durumlarda, plastik pet şişelerin kesilerek hazırlanması da mümkündür. Kesik pet şişelerin üzerini kapama işi de, yine harika bir buluşla, şeffaf eldivenlerle sağlanır.)

Pastacı eldivenleri:

1980'li yıllarda naylon eldiven çok değerliydi. Sterilizasyon işlemleri, tekrar tekrar kullanılmalarını mümkün kılardı. 90'lı yıllarda tek kullanımlık kağıt paket içinde eldiven devrimi gerçekleştiğinde, bir yeni çözüm daha üretilmişti, o da tüm eli saran şeffaf eldivenler. Hem ucuz, hem pratik bir ürün olmalarına karşılık, içine su geçiriyor olmaları, steril olmamaları, olumsuz yönleriydi. Nitekim kısa süre içinde "pastaneci eldiveni" olarak anıldılar. Her ne kadar hastaya güvensizlik veriyor olsa bile, çoğu yerde ekonomik bir çözüm olması sebebiyle kullanılır.

En iyi Türk Kahvesi nasıl yapılır? Türk usûlü kısır yemenin keyfi nerdedir?

Kağıttan kül tablası, serum setinden anahtarlık, flasterden korrektör yapan zeka, bir Türk kahvesinin en iyi nasıl yapılabileceğini de buluvermiştir; elektrikli su kaynatma aletleri. Yeni yeni yaygınlaşan kettle'lar değil tabii ki, mahalle pazarlarında, plastik leğencilerde çok ucuza satılan elektrikli plastik su kaynatıcıları! Bu cihazlar, iki ya da üç kişiye türk kahvesi yapmada çok hünerlidir. Tarifi: ısıtıcıya üst çizgiye dek su konur, adam başı tepeleme birer tatlı kaşığı türk kahvesi ve arzu edildiğince kesme şeker eklenir, tümü karıştırılır, karıştırma işi biter bitmez, alet fişe takılır, alet fişteyken sakın ola metal kaşık suyun içinde tutulmamalıdır. Su tokurdamaya başladığı anda da alet fişten çekilip beklenmelidir. Sonuç: kahve alabildiğine köpüklü, içmeye hazırdır. Afiyet olsun. (Böyle bir kahveye, servis vizitini yeni bitirmiş şefler, şef muavinleri, uzman hekimler koşarak gelecektir elbet. Türk hemşirelik tarihinde, servisin orada çalışan hemşirenin kendi evi, hekimlerin ise oraya uğramış birer konuk kabul edilme geleneği vardır. Geleneksel anlamda en düzeyli servisler, genel temizlikleri ve hasta viziti sonrası gerçekleşen, hekimlere verilen kahve molaları ile tanınırlar. Öğle aralarında kahvenin yerini çok sıklıkla yapılmasa da, bulgurdan çabucak hazırlanan, olmazsa olmaz nar ekşili, kısır partileri alabilir. Kahve molasına göre, kısır ikramı çok özel bir durumdur; bir bakıma, söz konusu serviste hekim - hemşire - personel diyalogunun çok iyi kurulmuş olduğunun göstergesidir. Çok sevilen bir klinik şefi ya da hastane başhekiminin ender de olsa servisi ziyaret etmesi, çok yerinde bir kararla kısır partisine dönüşecektir.)

Hastane asansörleri:

Asansörün gelmesini sabırsızlıkla bekleyenler, yukarı yöne gidecek bile olsalar, hem aşağıyı hem de yukarıyı gösteren düğmelerin ikisine birden basarlar. Bunun sakıncaları hep yazılıdır ama yine bize özgü bir kuşku gereği, bunun doğru olmadığına, deneyimlere göre iki yöne birden basılırsa asansörün daha çabuk geleceğine inanılır. (Asansör içi yazılar tarihine geçebilecek bir söz de, bir hastanede gözümüze ilişen, "Ağır geldiğinde, en son binen insin!" sözüdür.)

Elektrik prizleri:

Hemen bir çok hastanede (buna özel hastaneler de dahil) elektrik priz yerleri, kullanım yerine hep uzakta kalır. Ara kablolar ise çoğu zaman üzerinden atlanmayı gerektirecek pozisyonlarda yapılandırılır. En sık rastlanan görüntü ise, bu prizlerin duvar sıvasından mutlaka dışarıya pırtlamış olmasıdır. (Bu pırtlama nedeni, fişin priz korunmaksızın, uzaktan çekilerek kolayca çıkacağının sanılmasıdır. Priz yeri, böyle bir zekaya ne yazık ki teslim olmamakta, prizin duvarın sıva yerinden sarkmasına neden olmaktadır.)

"Hastahane" mi, "hastane" mi, hala karar verilememiştir:

Biz hekimlerin kolayına kaçarak, "muayenehane" demek yerine "mua-yâne" demeyi yeğlememiz gibi, bir çok hastane "hastahane" mi, yoksa "hastane" mi demeli, karar verememekte, her ikisini birden kullanmakta, bir kısmı da sanki bu açmazdan kurtulmanın bir yolu gibi, "hastane" yerine "HOSPITAL" demektedir.

Birkaç küçük soru ile, buluşların ince yönlerine göz atalım:

S:Serum kapağı en kolay nasıl açılabilir?

C: Serum şisesi, kapının kilit dilinin girdiği oyuğuna yerleştirilir, şişe kapağı gazoz açar gibi kolayca açılır.

S: Kulpu kopmuş masa çekmecesine en kolay kulp nasıl yapılır?

C: Bir serum setinin plastik borucuğu kulpun olduğu yerdeki deliklerden geçirilerek, plastikten bir kulp yapılır.

S: Deprem öncesi haber alabilmenin yolu var mıdır?

C: Serum setinin plastik borucuğunun ucuna bir kan tüpü bağlanır, kan tüpü içine su konur ve pencerenin yarı açılan üst pervazına bağlanıp sarkıtılır, zaman zaman su dolu tüpün salınıp salınmadığına göz atılır.

Son söz;

Az'ı çok kılmak, az olanla yetinebilmek, başarısızlığı imkânsızlıklara yıkmaktansa; var olanla üretmek, biz tıp çalışanlarının çok yaygın yaşadığı bir özelliktir.

<b>her
hekimin
her
hemşirenin
okuması
gereken
bir
'hastanelerdeki
pratik
buluşlar'
yazısı!</b>
Yorum (1)
K. ATAKOĞLU
çok sıcak güzel bir yazı... benim hatırladıklarım; mesela bahar aylarında bir dal hanımeli, hüsnü yusuf, gül vb. bir çiçekle kliniğe gelinir ve o çiçek bir numune tüpüne az biraz suya konur ve tedavi odasında, hemşire deskinde bir yere asılır ya çok güzeldir...bu romantik görüntü çoğu kez huzurlu kliniklerde olur... bir de özellikle üniversite ve eğitim- araştırma hastanelerinde her ay başında giden asistan grubuna güle güle, yeni gelenlere klinikce hoşgeldin denir ve bu amaçlı gastronomik etkinlikler düzenlenirdi... bu çalışanları kaynaştıran, ekip ruhunu yaşatan güzel ananelerimizdendi... şimdi sağlıkçılar mesleki gruplaşmalar içinde çekişmeli çalışıp, kuruş hesabı yaparak yaşadıklarından eskisi gibi cömert ve kardeşcesine değiller ne yazık ki... sağlık hizmetleri, hastaneler, doktorlar, hemşireler, hizmetliler, yaptıkları işler bilmeyene gizemli şeyler gibi geliyor olmalı ki; ancak yakından tanıyınca sandığım gibi değilmişsiniz diyorlar çoğu kez.. saygılarımla,
5
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir