18-24 Kasım Dünya Antimikrobiyal Farkındalık Haftası dolayısıyla, Sağlık Bakanlığı verilerinden derlenen bilgilere göre, bakterileri öldüren veya üremesini durduran ilaçlar "antibiyotik" olarak tanımlanıyor.
Bakterilerin neden olduğu enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde kullanılan bu ilaçlar, sağlığın korunmasında hayati önem taşıyor.
Antibiyotiklerle beraber, antiviraller, antifungaller ve antiparaziterler "antimikrobiyal ilaç" olarak tanımlanıyor.
Bu ilaçların varlığına rağmen bakterilerin, virüslerin, mantarların ve parazitlerin üreyebilmesi ve hastalık yapması ise "Antimikrobiyal Direnç (AMD)" olarak ifade ediliyor.
Dünyanın karşı karşıya olduğu küresel bir sağlık tehdidi olarak gösterilen antimikrobiyal direnç sonucu, tedavi süresi uzuyor, tedavi maliyetlerinde, hastalık ve ölüm oranlarında artış yaşanıyor.
2050'de her yıl 10 milyon kişinin hayatını kaybedeceği öngörülüyor
Dünya genelinde her yıl yaklaşık 700 bin kişinin antimikrobiyal dirence bağlı olarak hayatını kaybettiği belirtilirken, direnç oranının mevcut hızla artması halinde, 2050'de yıllık ölüm sayısının 10 milyona çıkacağı tahmin ediliyor.
Bu ölümlerin, 2050'de beklenen kansere bağlı ölümlerden daha fazla olacağına dikkat çekiliyor.
5 yaş altı için uyarı
Her yaş için tehdit oluşturan antimikrobiyal direncin, özellikle küçük çocuklarda yüksek risk taşıdığı vurgulanıyor.
Yaşanan her 5 ölümden birinin, 5 yaş altındaki çocuklarda görüldüğüne dikkat çekilirken, hekim tarafından reçete edilmedikçe ailelere, çocukları için antibiyotik kullanımından kaçınması uyarısı yapılıyor.
Antibiyotiklerin, yalnızca hekimin reçete ettiği durumlarda, eczacının danışmanlığında uygun dozda ve sürede kullanılması gerekiyor. Özellikle grip ya da nezle gibi virüslere bağlı solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisinde yeri olmayan antibiyotiklerin hekim tarafından reçete edilmedikçe kesinlikle kullanılmaması öneriliyor.
"Viral enfeksiyonlarda ebeveynlerin panik yapmasına gerek yok"
Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı ile İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği Başkanı olan Prof. Dr. İsmail Balık, antimikrobiyal direncin özellikle küçük yaş grubundaki etkisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Çocuklarda sık görülen solunum yolu enfeksiyonlarının yüzde 90'dan fazlasının grip, nezle, influenza gibi viral kaynaklı olduğunu belirten Balık, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu tür virüs kaynaklı hastalıklarda çocuklarda kesinlikle antibiyotiklerin kullanılmaması gerekiyor. Hastalık belirtilerinin 5 günden fazla sürmesi ya da 48 saatten sonra bulguların çok daha fazla artması halinde çocukların tekrar hekime götürülmesi önerilir. Hastanede yapılan incelemede, bir bakteriyel durumun tespit edilmesi halinde hekim reçetesi ile antibiyotik kullanılması gerekiyor. Bunun dışındaki durumlarda viral enfeksiyonlar, birkaç gün içinde geçeceğinden, ebeveynlerin panik yapmasına gerek yoktur."
Özellikle birinci basamakta görev yapan hekime de büyük sorumluluk düştüğü değerlendirmesinde bulunan Balık, "Ebeveynlerin baskısı ile asla antibiyotik yazılmamalı. Çünkü, bakteri kaynaklı enfeksiyondan emin olunmadıkça antibiyotik tedavisi söz konusu olamaz. Zaten, reçetesiz antibiyotik temin edilemiyor. Bu nedenle, hekime, eczacıya baskı yapılmamalı." dedi.
Türkiye antibiyotik direnci en yüksek ülkeler arasında
Prof. Dr. Balık, akılcı antibiyotik kullanımına ilişkin sağlık politikaları sayesinde gereksiz kullanım nedeniyle tedavi şansını ortadan kaldıran antibiyotik direnci oranında düşüş kaydedildiğinin altını çizdi.
Ancak bunun hala yeterli olmadığına dikkati çeken Balık, Türkiye'nin şu anda antibiyotik direnci en yüksek ülkeler arasında bulunduğunu belirtti.
Balık şöyle devam etti:
"Bu mücadelenin kazanılabilmesi için toplumsal bilinçle aile, hekim birlikte hareket etmeliyiz. Çünkü, bilim dünyası yaklaşık 30 yıldan bu yana hastalıkların tedavisinde etkili yeni bir antibiyotik grubu keşfedemedi. Dolayısıyla elimizdeki tek silah mevcut antibiyotikler, ve bunları da akılcı kullanarak, gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınarak, dirence bağlı ölümleri engellemeliyiz. Hem tarım ve hayvancılıkta hem de insanlarda yaygın ve gereksiz kullanımdan kaçınılması bugün ve gelecek için hayati önem taşıyor."