Medimagazin logo

Genç hekimlerin sesi duyulmuyor

İster üniversite isterse Sağlık Bakanlığı hastanesi olsun genç hekimler, çalıştıkları ortamlarda söz sahibi olamamaktan şikâyetçiler. Çoğu zaman bürokrasi ve kıdemli hekimlerin tavrı, genç hekimlerin sesinin daha az duyulmasına neden oluyor.
Genç hekimlerin sesi duyulmuyor
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Yazı dizimizin bu haftaki bölümünde, genç hekimlerin sağlık organizasyonlarındaki karar süreçlerine katkısı ele alınıyor

İdealist Hekimler Yazı Dizisi’nin ilk bölümünde hekim ve hekimlik temel kavramları üzerinde yaptığımız röportaj sonrası, geçen hafta da hekimler arası kuşak farkının getirdiği sorunları  ve çözüm önerilerimizi paylaşmıştık. Bu hafta ise genç hekimlerin sağlık organizasyonlarındaki karar süreçlerine katkısı üzerinde konuşacağız.

Konuklarımız; İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Kliniğinden Uzm. Dr. M. Özgür Niflioğlu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Ana Bilim Dalından Doç. Dr. İlkan Tatar ve Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniğinden Doç. Dr. Emre Huri.

 

Özgür Bey,  sizinle başlamak isterim.  Genel olarak,  genç hekimlerin çalıştıkları ortamda  karar süreçlerine etkisi oluyor mu? Olmuyorsa sizce bunlar neden kaynaklanıyor?

Uzm. Dr. M. Özgür Niflioğlu: Tıp fakültesindeydim. Kaçıncı sınıftım, hatırlamıyorum. Bildiğim tek şey, elimde o gün içerisinde “acele postaya” yetiştirilmesi gereken bir evrağım olduğu idi. Son bir imza kalmıştı. Yirmi küsur kişinin onay verdiği bir belgeyi fakülte sekreterine imzalatacak, sonrasında da rüzgâr gibi uçarak postaneye yetişecektim. Sekreter ne dese beğenirsiniz? “Bürokraside acil iş olmaz.”  Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ancak kararlılığım sekreterin üstesinden geldi; sekreterin yanından, kapısını açık gördüğüm dekanın odasına hızlıca girdim, imzayı aldım ve çıktım. Ama unutmadım.

O zamanlar öğrenciydim. Hekim olduğumda gördüm ki,  bürokrasi daha da yavaş işliyor. Olması gerektiği gibi ve size sorulmadan gerçekleşiyor her şey. Sizin fikrinizin hiçbir değeri yok. Çünkü ortada bürokrasi var(!) ve önemli olan “nişancının” ne düşündüğü. Sizin ne istediğiniz değil!

Genç hekimler ne yazık ki çalıştıkları ortamlarda genellikle söz sahibi değiller. Bu durum, karar veremediklerinden ya da kararsız olmalarından kaynaklanmıyor. Nedense böyle bir anlayış, böyle bir “teamül” yerleşmiş sisteme. “Büyüklerimiz nasıl buyurursa, o doğrudur” denilmiş ve üzerine bir söz bile söylenmemiş.

Oysa ki tarihi pratiğimize baktığımızda, durum hiç de böyle değil. Kanuni Sultan Süleyman bir işe kalkışacağı zaman, fikrini mutlaka aldığı Pargalı İbrahim Paşa, sadrazam olduğunda yirmi dokuz yaşındaymış. Halep’te Melik Nurettin Zengi, Sultan Selahaddin’e fikir danıştığında, Selahaddin, nam-ı diğer Yusuf gayet gençmiş. Ancak ne oldu da gençleri önemsemez hale geldik, esas merak edilmesi gereken konu bu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’na  göre ortanca yaşı yirmi dokuz olan toplumumuzda, genç hekimler, geleceklerini tesis eden kararlarda  çoğu kez söz sahibi değiller. Bu durumun temelde birçok önemli nedeni var:

İlk neden, hekimlerin ölümle yaşam arasında oynadığı ciddi rol ve bunun getirdiği sarsılmaz özgüven. Bu özgüven doğal olarak, yaş ve rekabet arttıkça “Ben en iyisini bilirim” buhranına dönüşüyor. Bu buhran, genç hekimlerin “değerli” fikirlerini, kıdemlilerinin gözünde kendiliğinden değersiz kılıyor.

İkinci nedenin temelinde, tababette usta-çırak ilişkisinin doğurduğu “mutlak otoriter” anlayış yatıyor. Hata kaldırmaz bir iş yapıldığından, tek seslilik ve emre itaat, askeri bir mantıkla, bir bölümün her tarafına yansıyor.

Üçüncü neden ise “Bir kere ipleri kaptırırsam, bir daha beni dinlemezler” diyen anlayıştan kaynaklanıyor. Bilimsel olarak “yeterli” olmayan bazı yöneticiler, bu açıklarını “yönetimsel eziyetle” tamamlama gayreti içerisine giriyor. Aslına bakarsak, yöneticilik ve bilimsel yeterlilik birbirinden çok ayrı kavramlar. İyi bir yöneticinin illa ki çok iyi bir bilimsel altyapısının olması gerekmiyor, ama ilk sırada  izah ettiğimiz “Ben bilirim” anlayışı,  “ipleri kaptırmamak psikolojisi uğruna”  bu noktada tekrar egemen oluyor.

Esasında, kimsenin ne ipleri kapmaya  ne ustasına saygıda kusur etmeye ne de herhangi birinin özgüvenini sarsmaya niyeti var. Herkesin tek amacı diyalog zemininde, verimli ve mutlu bir çalışma ortaya koyabilmek. Genç hekimlerin isteklerine ve fikirlerine bu açıdan yaklaşılması ve meselenin bu şekilde irdelenmesi, her “taraf” için ciddi bir kazanç olacaktır. Unutmamak gerekir ki, tecrübe pranga gibidir, bir süre sonra doğru karar vermeyi “çok bilmekten ötürü” imkânsız hale getirir.

 

Emre Bey, aslında Özgür Bey’in anlattıklarını  gençliklerinde  belki birçok kıdemli hocamız da yaşamıştır. Siz genç hekimlerin  karar süreçlerine etkisi konusunda ne düşünüyorsunuz?

 

Doç. Dr. Emre Huri: Genç hekim denildiği zaman ne anlıyoruz, öncelikle bunun açıklanması gerekir. Bugün pratisyenlikten başlayan, asistanlık ile devam edip genç uzmanlık süreci ile sonlanan fiili “genç hekim” kavramı,  gerçekten bakıldığı zaman uzun bir süreci içeriyor. Esasında “genç” kavramı daha önceleri meslekte yeni, tecrübesi olmayan ve yola henüz çıkmış bir hekimi anlatırken, bugün benzer yakıştırmalardan çok,  hekimlik mesleğinin ülkemizdeki geleceği, planlamaların temel odağı ve fikri sorulması gereken bir topluluk olarak anılmaya başlamıştır. Burada önemle vurgulamak istediğim konu, genç hekimlerin bu özelliklerle diğer hekimlerden grup olarak ayrıştırılmaması gerektiğidir.

 

Gençlik kavramının ne denli önemli olduğu,  yüzyıllardan beri farklı düşünürler ve devlet adamları tarafından dile getirilmiştir. Gençlik ile ilgili hep övgüler hep güzel sözler söylenmiş ve dünya barışının devamı, ülkelerin geleceği hep gençlerle özdeşleştirilmiştir. Peki ya sağlık ve hekimlikte nasıl?

Genç hekimlerin çalıştıkları ortamlar ülkemizdeki sağlık kurumlarıdır. Bence, burada ayrışması gereken en önemli konum  “asistanlık”tır. Çünkü Dünya Tıp Federasyonu, asistanı  “Tıp fakültesi sonrasında eğitimine devam eden hekim”  olarak tanımlamış ve asistan hekimin çalıştığı yerde esas amacının “eğitim almak” olduğunu vurgulamıştır. Pratisyen ve genç uzman hekimlerin ise tamamen hizmete yönelik bir çalışma sürecinde oldukları da diğer bilinen gerçektir. Ancak tüm genç hekimler için ortak paydanın,  bulundukları yerlerde “karar verme süreçlerindeki eksiklik” olduğunu düşünüyorum. “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” derler,  ancak genç hekimlerin karar sürecine olan katkısı  edinmiş oldukları bilgilerden çok,  talep ettikleri, eksikliklerini duydukları konulara odaklı olacaktır. Bugün genç bir hekimseniz,  talep edilmesi gereken o kadar çok kavram var ki; iyi, standart bir tıpta uzmanlık eğitimi, aile bütünlüğü, mecburi hizmet ve getirdiği sorumluluklar, kariyer planlama konusu, mesleki ve kişisel gelişim çabaları… Geleceğe umutla bakan, hekimliğin ülkemizdeki geleceği olan bu topluluğun hekimliğin geleceğini planlama noktasındaki eksikliği bu sistemin en önemli konusudur. Karar verme sürecine neden dâhil edilmedikleri konusu çok tartışılabilir,  ama “Böyle gelmiş böyle gider” düşüncesinden çok uzakta olduğumuz şu günlerde genç hekimlerin dinamik, istekli, yenilikçi ve bir o  kadar vizyon sahibi olmaya yatkın fikirleri bedenlerinin hareketi ile beraber karar sürecine mutlaka girecektir,  diye umuyorum.

İlkan Bey, aslında gençlerin çok da söz sahibi olmadığı ortada, sizce bunun nedenleri neler?

Doç. Dr. İlkan Tatar: Genç hekimlerin gerek uzmanlık eğitimi sürecinde gerekse pratisyen ya da aile hekimi olarak çalıştıkları yerlerdeki karar sürecine katılamama nedenlerinin başında,  birlikte çalıştıkları kişilerce (hoca, kıdemli doktor ya da sağlık personeli) yeterli tecrübeye sahip bulunmuyor olmalarıdır. Burada,  hekimlik uygulaması içerisinde net bir şekilde yeri olan çömezlik ve kıdemlilik müessesesi kendini göstermektedir. Diğer bir neden de,  genç hekimlerin bilhassa son 20-30 yıldaki tüm eğitim süreçlerinde sorgulamayan, konuşmayan ve etliye sütlüye karışmayan bir düstur ile yetiştirilmiş olmalarıdır. Ama belki de en önemli ve üçüncü  neden,  karar sürecine katkı verseler bile bunun sonuç itibariyle içinde bulundukları sistemi ve buna ait koşulları değiştirmeyeceğine dair olan inançlarıdır. 

 

İdari açıdan aslında genç hekimlere çok da itibar edilmediği ortada. Peki uzmanlık eğitiminde yapılan düzenlemelerde genç hekimlere ne kadar söz hakkı veriliyor?

Uzm. Dr. M. Özgür Niflioğlu: Uzmanlık eğitimi,  doğası gereği oldukça edilgen bir süreç. Asistanlığa başlar başlamaz belirgin bir çizginin içerisinde hareket etmekle mükellef olunan bir durum. Nihayetinde de eşsiz bir kabullenme. Dilerseniz,  bu yazıyı okuduktan beş dakika sonra herhangi bir kliniğe gidin ve asistanlara  eğitim süreçlerine ilişkin bir soru sorun. Ne sorarsanız sorun,  genç hekimlerde “durumu kabullenmişliğin” ruhlarının derinliklerine işlediğini göreceksiniz.

Hizmeti alanın, aldığı hizmeti değerlendirmesi oldukça çağdaş bir kavram. Ancak genç hekimler ne aldıkları hizmeti değerlendirebiliyorlar  ne de hizmetin veriliş şeklini sorgulayabiliyorlar. Oluşan kaotik durum, eğitim sorumlusunun vasfı çerçevesinde ya bir hüsrana ve istifaya ya da “mobbing”in  hakim olduğu huzursuz bir ortama sebep olabiliyor.

2011 yılındaki asistan hekim hareketlenmesi sonucunda, birtakım yönetmelik değişiklikleri olması ve bunların uygulanması yönünde adımlar atılması oldukça umut verici. Ancak Türkiye’de eğitimin hem Sağlık Bakanlığı hem de Yükseköğretim Kurumu tarafından verilmesi, iki ayrı kurumda yer alan asistan hekimlerin farklı yönetmelik maddelerine tabi olması standardizasyon ve uygulama anlamında ciddi sorun yaratıyor. Birine verilen bir hak, hukuki, teknik sebepler dolayısıyla bir diğerine verilemiyor. Önümüzdeki dönemde eğitim  ve ulusal tıpta uzmanlık eğitimi müfredatının oluşması bu sorunun çözümünün ilk adımı olabilir. Ancak eğitimdeki mevcut “ikibaşlılık”,  yapılacak ya da yapılması planlanan düzenlemelerin “adaletli” uygulanması anlamında ciddi sıkıntılar yaratacaktır. Bu sebeple genç hekimlere, eğitimlerine ilişkin söz hakkı verirken, onlar tarafından yapılan geri bildirimleri alacak; bu çerçevede uygulayacak ve değerlendirecek “paralel akademik bir sistem”in  hayata geçirilmesi şarttır.

Toparlamak gerekirse, Türkiye’de uzmanlık eğitimi konusunda çeşitli kurumlar tarafından adımlar atıldığı veya en azından atılmaya niyet edildiği su götürmez bir gerçek. Ancak, Tıpta Uzmanlık Kurulunda asistan ve genç uzman hekimlerin “şeklen de olsa” temsiliyetinin olmaması  ilginç bir nokta. İhtiyaç olan, küçük-büyük demeden herkesin fikrini alan “eğitimde yeniden yapılanma”.

 

Emre Bey,  siz bu konuda neler söylersiniz?

Doç. Dr. Emre Huri: Tıpta uzmanlık eğitim müfredatının hazırlanması konusunda bugüne kadar edinmiş olduğumuz bilgiler ışığında genç hekimlerin sürece katkısı fazla olmamıştır. Veya organize bir katkısı olamamıştır. Yurt dışında, bizim de üroloji alanında içerisinde bulunduğumuz çalışmalarda,  eğitilenlere yönelik geri bildirim anket çalışmaları düzenli olarak yapılmakta ve buna göre sistemdeki eksiklikler giderilmeye çalışılmaktadır. Bugün ülkemizde asistan eğitimi müfredat hazırlama çalışmaları bildiğim kadarıyla Sağlık Bakanlığı Tıpta Uzmanlık Kurulu tarafından yapılmaktadır. Ancak yine iyi bildiğim bir şey daha var ki, o da  uzmanlık dernekleri bünyesinde oluşturulmuş yeterlilik kurullarının da bu konuda uluslararası standartlara uygun benzer müfredatlar hazırladığıdır. Bu noktada kanunlar çerçevesinde yetkili olan mercilerin uzmanlık dernekleri ile korele bir biçimde çalışması,  bu noktada ortak müfredat çalışmaları ve uygulamaları açısından son derece önemlidir. Eğitim kişiye veya kuruma özel standartlara göre verilmemelidir. Genç hekimlerin, talep ettikleri standart bir eğitim sistemine doğrudan dâhil edilerek katkı sağlamaları değerli olacaktır. Eğitilen genç hekimlerin nasıl bir eğitim almak istedikleri konusunda genç hekimlerin bu komisyonlarda yer alması kritik bir önem arz etmektedir. Peki kimler yer alacaktır? Bu ise çok daha önemli bir konu.

 

İlkan Bey,  üniversite hastaneleri açısından değerlendirildiğinde uzmanlık eğitiminde yapılan düzenlemelerde genç hekimlere ne kadar söz hakkı veriliyor?

Doç. Dr. İlkan Tatar: Son 10 seneye bakıldığında,  bilhassa üniversite hastanelerinde uzmanlık eğitiminin standardizasyonuna yönelik gerek üniversitelerin gerekse Sağlık Bakanlığının asistan karnesi, rotasyonların süre ve içeriklerinin değiştirilmesi gibi bir dizi çalışmaları olumlu bir gelişme olarak yorumlanabilir, ama yine de bu süreçte süreci yaşayacak olan araştırma görevlisi genç hekimlerin çok belirleyici katkısı olduğunu düşünmemekteyim. Yine bazı üniversitelerimizin tıp fakültesi ve fakülteye bağlı hastanelerde yönetici kadroya oy hakkı olmamakla birlikte gözlemci sıfatında araştırma görevlisi ve öğrenci temsilcilerini dâhil etmeleri de olumlu bir gelişme olarak yorumlanabilir. Bunun bir adım ötesi,  lisans ve yüksek lisans eğitim süreçlerini akredite eden fakültelerimizin, gerek akreditasyon kurullarında gerekse fakülte ve hastane yönetimlerinde araştırma görevlisi ve uzman genç hekim temsilcilerini sürece tam katkı veren, yapılacak geliştirme ve değişikliklerde oy hakkı olan üyeler olarak sisteme dâhil etmeleridir.

 

Peki uzmanlık derneklerinin yönetiminde genç hekimlere ne kadar söz hakkı veriliyor?

Doç. Dr. İlkan Tatar: Ülkemizde son yıllarda sayısı giderek artan bir şekilde gerçekleştirilen uluslararası katılımlı toplantılar,  uzmanlık derneklerinin mezuniyet sonrası eğitim sürecindeki önemini arttırmış ve genç hekimlerin bu sürece katkı vermeleri için önemli birer fırsat oluşturmuşlardır. Uzmanlık derneklerinin yönetim basamakları daha henüz tam olarak genç hekimlere açık gözükmese de,  dernekler bünyesinde oluşturulan uzman ve araştırma görevlilerini kapsayan çalışma grupları ve bu gruplara yönelik olarak yapılan eğitim ve bilgilendirme kursları bu süreci hızlandırmaktadır. Yine bu kursların başlangıcında ve bitiminde yapılan geri bildirim değerlendirmeleriyle kursun içeriği ve uygulamasına yönelik genç hekimlerin katkı ve önerileri göz önünde bulundurularak,  bir sonraki kurs ya da eğitim toplantısı bu öneriler ışığında yeniden şekillendirilmektedir. Meslek örgütleri (TTB vb.) ve uluslararası dernekler de sadece genç hekimleri kapsayan çalışma grupları kurarak ya da mevcut olanların bünyelerinde çalışmalarını destekleyerek bu sürece katkı vermektedirler.

Özgür Bey,  siz bu konuda neler söylersiniz?

Uzm. Dr. M. Özgür Niflioğlu: Türkiye’de pek çok uzmanlık derneği, o uzmanlık alanında asistanlık yapan hekimleri derneklerine kayıt etmemektedir. Bu durumun geçerli bir sebebi de hâlihazırda yoktur. Genç bir uzman hekim olarak, derneğe kayıt olduğunuzda ise ne kadar söz hakkınız olduğu ayrı bir tartışma konusudur.

Demokrasinin yansıması olan dernekleşmede bile, akademik hegemonyayı görmek, oligarşik yönetim yapılarının çoğunlukla değişmediğini fark etmek  her genç hekim için gerçekten acı bir deneyim. Belki de bu yüzden Türkiye’de, aynı uzmanlık dalında pek çok itilaflı dernek mevcut.

 

Temelde görevi, ilgili uzmanlık dalındaki sorunları ve çözüm önerilerini yürütmeye iletmek olması gereken derneklerin  bir kısmı, kongre düzenleme kuruluşları haline gelmiş durumdadır. Bu derneklerde yönetim yapıları neye göre belirlenmektedir, dernek içi demokrasi mevcut mudur, yeni isimlere ve gençlere neden izin verilmemektedir, cidden tartışılmalı ve irdelenmelidir.

Türkiye’de şu gerçek net olarak algılanmalıdır:  “Akıl akıldan üstündür.”,  “Akıl yaşta değil, baştadır.” Akademisyenlik, bir bilimsel yetkinliktir. Akademisyenler her şeyden anlamakla yükümlü değildir. fiüphesiz hem idareci  hem akademisyen olanlar olabilir. Akademisyenlik idarecilik değildir, idarecilik de akademisyenlik değildir. En nihayetinde genç bir hekim de bir uzmanlık derneğini çok iyi bir biçimde idare edebilir.

 

Emre Bey,  sizin bu tür bir çalışmanız da oldu sanırım. Uzmanlık derneklerinin yönetiminde genç hekimlere ne kadar söz hakkı veriliyor?

Doç. Dr. Emre Huri: Ülkemizde 90’dan fazla uzmanlık derneği olduğunu düşünüyorum. Tüm dernekleri genellemek çok doğru olmaz. Ancak bugüne kadar genç hekimlere yönelik ülke genelinde yapmış olduğumuz çalışmalarda,  genç hekimlerin dernek yönetimlerinde olmadığını ve ana derneklerde asil üyelik haklarının olmadığını gözlemledik. Uzmanlık derneklerinin çoğunda genç uzman hekimlerin asil üyelikleri kabul edilmekte,  asistanların üyelikleri farklı bir üyelik statüsünde değerlendirilmektedir. Ayrıca,  ülkemizde yaptığımız çalışmalarla da,  dernekler bünyesinde asistan ve genç uzman hekim komisyonları oluştuğunu görüyoruz. Esasında bu konu için derneklerin yönetimlerinin gerçekten önemli destekleri var. Bu nedenle ben yakın dönemde genç hekimlerin de dernek yönetiminde temsilen yer alacağına inanıyorum.

 

Peki, hastanelerde idari karar süreçlerinde genç hekimlere ne kadar söz hakkı veriliyor?

Doç. Dr. Emre Huri: Hastanelerde idari karar merci başhekim ve başhekim yardımcılarına aittir. Devlet hastanelerinde idari süreç doğrudan Sağlık Bakanlığı,   üniversitelerde ise Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından belirlenmektedir. Peki genç hekimler bu sürecin neresinde olabilir veya olmalı mıdır? Genç hekimlerin hastanelerde daha etkin olmaları için birliktelik göstermeleri ve ortak hedefler için ortak hareket etmeleri önemlidir, diye düşünüyorum. Özellikle hastanelerde oluşturulacak genç hekim (asistan veya genç uzman) temsilcileri,  bu popülasyonun sosyal, akademik, bilimsel ve diğer özlük hakları konusundaki ihtiyaçlarını belirleme noktasında etkili olabilir. Önemli bir konu da,  eğitilenler olan asistanların eğitim alma noktasındaki durumun bir “ödül” değil,  “hak” olduğu gerçeğidir. Bu nedenle sistemin bu noktada geri bildirimlere çok daha fazla önem vermesi ve yıllardır ailesiyle beraber büyük bir emekle hekim olma yolunda gayret göstermiş genç hekimlere daha fazla önem vermesi değerlidir.

Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? 

Uzm. Dr. M. Özgür Niflioğlu: Hastaneler bir anlamda küçük köyler. Bu soruyu biraz değiştirip şöyle de sorabiliriz: Köylerde gençlere ne kadar söz hakkı veriliyor? Cevap basit: Hiç verilmiyor. Hadi diyelim, genç bir cengâver çıktı, muhtarlığa aday oldu kazandı. Bu sefer ne oluyor? Ona alacağı kararlarda kim destek oluyor? Ekibi kimlerden oluşuyor? “İhtiyar Heyeti”(!).

Kısacası, Türkiye’de gençler karar mekanizmalarından daha en başından çıkarılmış. Hatta kavramsal olarak bile yoklar. Ancak rakamlar böyle demiyor. TÜİK verilerine göre: İl ve ilçe merkezlerinde ikamet edenlerin ortanca yaşı 29.1; belde ve köylerde ikamet edenlerin ortanca yaşı ise 29.8 ve Türkiye’de nüfusun yarısı 29 yaşından küçük(!). Basit bir hesapla bu nüfusun yarısının seçme hakkı olsa, Meclis’te en az 150 genç vekil bulunmalı. Kaç vekilimizin yaşı 29’dan küçük?  Bildiğim kadarıyla bir(!).

Genç hekimlerin, hastanedeki idari süreçlere katılım noktasındaki  tek gelişme, asistan hekimlerin döner sermaye komisyonuna girebilmesi oldu. Fikri altyapısının oluşturulması noktasında şahsen çalıştığım bu konu, umarım yakın gelecekte, genç hekimlerin idari konularda daha fazla söz sahibi olduğu günlere ışık tutar.

 

İlkan Bey,  üniversite hastanelerinde durum nedir?

Doç. Dr. İlkan Tatar: Bir üniversite çalışanı olarak,  üniversite hastanesinin idari yönetiminin günümüz koşullarında kurum dışı yönetim şemasına (Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı vb.) çok bağımlı olduğu düşüncesindeyim. Bu süreçte akademik olarak (yüksek lisans ya da doktora derecesinde) hastane yönetimi eğitimi ve deneyimi olan genç hekimlerin kurumlarımızın idari yönetimlerine çok büyük katkıları olacağı düşüncesindeyim. Ülkemizde sağlık kurumu idareciliğinin sadece medikal ya da sadece işletmecilik akademik bilgisine sahip kişilerce çok iyi yapılamadığı her iki taraftan da  çokça örnekte izlenmiştir. Bu iki farklı daldaki akademik bilginin kazanımının bir kurum politikası olarak, klinik ve preklinik bilimlerden bu konuya istekli ve yönetim becerisi olan genç hekimlerin seçilerek eğitimlerinin yurt içinde ya da yurt dışında tamamlandırılmasında ve belirli bir süre asistan idareci ya da yönetici olarak deneyim kazanmaları sağlandıktan sonra kurumun ileriki yıllardaki yönetim projeksiyonlarında görev almalarının sağlanması gerektiğini düşünmekteyim.

 

Son olarak, her zaman yaptığımız gibi sorunları ortaya döküp, çözüm önerilerinizi almamazlık etmiyoruz. Özgür  Bey, yine sizden başlayalım. Genç hekimlerin eğitsel, bilimsel ve idari anlamda karar süreçlerinde daha etkin olabilmeleri ne tür yararlar sağlar, bunun için ne tür düzenlemeler yapılmalıdır? 

 

Uzm. Dr. M. Özgür Niflioğlu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti çağı yakalamak ve hatta geçmek istiyorsa, “atılıma” mani olan zihniyetlerden kurtularak, dinamik ve yaratıcı gençlerin önünü açmalıdır. Toplumsal refah ve kalkınma, ancak yeni fikirlerin hızla uygulamaya geçilmesi ile mümkün olabilir. Bu bilinçle, genç hekimler de sağlık alanında eğitsel, bilimsel ve idari anlamda, karar mercilerinin yetkin kişileri olmalıdır.

Özellikle bazı üniversitelerde yerleşen, nice genç hekimin akademisyenlik hayatını sadece kişisel menfaatleri sebebiyle engelleyen, ufukları hazır makaleyi tercüme etmekten ileri gitmemiş, taş üstüne taş koymamış, ilimde-bilimde memlekete katkı sağlamamış, statükocu oligarşik grup ya da grupların  genç hekimlerin geleceği ile daha fazla oynamalarına izin verilmemelidir.

Bilim yapmak isteyen genç hekimler, hatta öğrenciler teşvik edilmeli, kendini geliştirmek adına dünyanın her neresine gitmek isterse istesin, devlet tarafından karşılıksız bir şekilde desteklenmeli, yaratılan bilimsel çıktı alttan gelen genç nesli motive etmek için kullanılmalıdır. Bu temenniler gerçek olursa, Türkiye’nin birkaç on yıl içerisinde dünyanın bilim merkezi haline gelmesi işten değildir.

İdari anlamda da, Türkiye’nin sağlık alanında stratejik vizyonunun belirlenmesi, hizmet faktörlerinin değerlendirilmesi ve sağlık politikaları üretilmesi konularında  genç hekimlerin aktif rol oynaması elzemdir. Bunun en güzel örneği, kamuoyunda aylardır tartışılan yasal düzenlemelerde görülebilir. Bu düzenlemeler esasında, tartışmayı götüren muhataplarından çok, önümüzdeki yirmi-otuz  yıl bu düzenlemeler çerçevesinde hizmet edecek genç hekimleri etkileyecektir. Ancak, bu düzenlemeler yapılırken hiçbir genç hekimin görüşü alınmamıştır. Bu bağlamda, gerek Sağlık Bakanlığı  gerek YÖK  gerek üniversiteler  gerekse devletin tüm organlarının en stratejik noktaları, kıdemli hekim ve kişilerin rehberliğinde, genç hekim ve gençlere korkusuzca emanet edilmelidir. Gelecek, gençlerine güvenenlerin ve onlara yatırım yapanların olacaktır. 

 

Emre Bey, sizin bu konudaki çözüm önerileriniz neler?

Doç. Dr. Emre Huri: Eğitsel ve bilimsel faaliyetler, tıpta uzmanlık eğitimi sürecinde idari alanda yapılacak düzenlemelerle şekillenen hizmet kavramı ile uyumlu bir birliktelik sağlamalıdır. Bu sistemlerin oluşturulmasında ve karar süreçlerinde genç hekimlerin doğrudan aktif katkılarının birçok yarar sağlayacağı kanısındayım. Ancak burada vurgulanması gereken önemli bir konu var. Sistem oluşturma veya geliştirme konularında yorum yapabilecek ve katkı sağlayabilecek genç hekimlerin de kendilerini geliştirmesi, branş derneklerinde ulusal veya uluslararası genç hekim çalışmalarında aktif görev almış olmaları faydalı olacaktır. Geleceğin,  geleceği yaşayacak olan genç hekimlerin katkılarıyla planlanması doğru bir yaklaşım olacaktır,  diye düşünüyorum. Her türlü yapılanma sürecinde, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi çekirdekten yetişen gençlerin belirlenmesi ve bu kişilerin eğitim ve idari süreçler içerisinde yetiştirilmesi standardizasyon ve uluslararası kriterleri yakalamak açısından önemlidir. Bugün tıpta eğitim konusunda en önemli sorun,  “bireylere sunulan sağlık hizmeti” kriterlerini  iyileştirmeye yönelik  çalışma değişikliklerinin eğitim dengelerine paralel olmamasıdır. Bu nedenle, “eğitilenler” olan genç hekimler ve “eğitenler” olan kıdemli hocaların Dünya Tıp Federasyonu tarafından  tanımlanmış olan  bir eğitim modelini yakalama konusunda bazı sıkıntıları olmaktadır. Esasında, “tam günün” kıdemli hocaları, “mecburi hizmet konusunun” genç hekimleri ilgilendirmesi gibi hekim gruplarına spesifik olarak görülen, ama aslında öyle olmayan konular,  genç hekimlerin de doğrudan dâhil edildiği komisyonlarla çözümlenmelidir. Kısaca genç hekimler, bulundukları hastane, kurum, il, meslek örgütü ve tıp alanında faaliyet gösteren derneklerde organize olmalı, akılcı, yapıcı ve geleceğe dönük projelere katkı sağlamalı, mesleki gelişimlerini kişisel gelişimleri ile taçlandırmalı, makro düşünüp sorunları bu perspektifte değerlendirmeli ve hekimlik onurunu sadece hekimlerin değil,  toplumun da yüceltmesi için çalışmalara odaklanmalıdır. Bu noktada,  yapılması gereken düzenlemelerin bütün  hekimleri  kapsayacak  biçimde ele alınması faydalı olacaktır. Genç hekimlerin sağlık politikalarının belirlenmesi ve standardizasyonunda daha etkili olmasının,  hızlı düşünen ve dinamik bir bedene sahip  olan bu popülasyona  daha kıdemli olan hekimlerin tecrübe aktarımlarıyla değer katacağı inancındayım. Tıpta Uzmanlık Kurulu başta olmak üzere eğitim veren hastanelerde, üniversitelerde kurulacak genç hekim komisyonlarının üretim konusunda motor güç olacağını düşünüyorum. Bu bağlamda, özellikle Avrupa’nın birçok ülkesinde bugün yönetsel ve akademik anlamda güçlü genç hekimlerin eşdeğerlerini gelişmekte olan ülkelerde yaşları daha ileri bir grup almıştır. İdari, eğitsel ve bilimsel anlam ifade eden her türlü organizasyon  kişisel hizmet algısı ile değil, tamamen hedef gruba hizmet amacıyla yapılanmalı ve genç hekimler bu sürece doğrudan katılmalıdır. Genç hekimlerin en önemli hedefinin gelecek planlaması olduğu düşünülecek olursa, yapılacak düzenlemelerin, hatta kanunların dahi bu bağlamda düşünülmesi gerekmektedir. 

 

Üçünüze de teşekkür ederim.

 

2. Bölüm Hekimlikte kuşak farkı

Okumak için  TIKLAYINIZ

1. Bölüm - Hekimlik nereye gidiyor

Okumak için  TIKLAYINIZ

genç
hekimlerin
sesi
duyulmuyor
Yorum (8)
volkan
arkadaşlar siz böyle BOŞ kavramlarla uğraşmaya devam edin...Boş diyorum çünkü bu yıl içerisinde çıkarılacak olan kamu hastaneleri birliği yasası ile pabucumuz tamamen dama atılıyor.7 kişilik yönetim kurulunda tek dr olacağı için Genç-yaşlı hiçbir doktorun hastane işlerinde söz hakkı olmayacak.
0
Cevapla
Dr.MD
Volkan, muhtemelen sen çok dolu işlerle uğraşıyosundur, işlerini söyle biz de öyle yapalım. Ya da hiç bir iş yapmayalım, Ne dersin?
0
Cevapla
dr dobra
Sesi duyulmuyor,yakında Görüntüsü de görülmeyecek!
0
Cevapla
volkan
sayın dr MD burası herkesin fikirlerini ilettiği bir platform kimse kimseye en azından şimdilik kota koymuyor hastanelerin yönetimi ile ilgili varsa bir fikrin söyle varsa bir eleştirin yap yakında kamu hastaneleri birliği yasası çıkınca daha fazlasını istesen de yapamayacaksın.Ayrıca benim eleştirim sadece hastane idaresi ile ilgili bölüme çünkü yasa çıkınca yazılanların hiçbir geçerliliği kalmayacak.
0
Cevapla
Dr.MD
Benim söylemek istediğim maden bunları "boş işler" diye görüyosun, ya hiç bir şeyle ilgili konuşmicaz yada senin "dolu" gördüğün işlerle uğraşıcaz. Sadece eleştir eleştir... Var mı bir fikrin ? Yok... Durum budur.
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir