Bundan bir süre önce gazetemizde Türkiye’nin 2 buçuk trilyon lirayı geçen borç nedeniyle KKTC’li hastaları kabul etmediği haberi yer almıştı. Olayı yalanlamayan Sağlık Bakanlığı, Ankara, İstanbul ve İzmir’deki hastanelere 3 bin 451 hasta gönderildiğini ve birikmiş borçların ödenmemesi nedeniyle bazı hastanelerden hizmet alımının durdurulduğunu kabul etmişti.
Hastalar adına üzücü ve aşağılayıcı bir durum: “Devletinizin borcu var, önce onu ödesin, sonra hizmet…”
Hasta zamanla yarışırmış, canıyla uğraşırmış kimin umurunda…
Şimdi tekrar giriş paragrafına dönelim, Türkiye hastaneleri birikmiş alacaklarını alamadıkları için KKTC’li hasta kabul etmiyorlar!
Dile kolay 2 buçuk trilyon lira. Nasıl birikti bu kadar para demeyin, birikir. Ama nasıl birikir?
KKTC’de çalışma izniyle bulunan bir Türkiyelinin anlattıkları nasıl olup ta bu kadar borçlandığımızı açıklıyor;
Türkiyeli, tatil için memleketi olan Mersin’e gittiğinde aksilik ya, hastalanır. Özel bir hastaneye gider, tetkik, tahlil derken doktor kendisinden MR ister. Türkiyeli, KKTC sigortası olduğunu, orada geçip geçmeyeceğini sorunca, “yurtdışı tarifesinden geçer. Siz parayı ödeyeceksiniz, sonra ülkeye döndüğünüzde ödediğiniz parayı geri alacaksınız” yanıtını alır. Ne kadar ödeyeceğini sorar. Oradaki görevli “500 lira” yanıtını verir.
Ücreti çok fazla bulan hasta “peki sigortam olmasa ne kadar ödeyecektim” diye sorunca “100 lira” cevabı gelir.
Bu kez “niçin sigortaya 500” diye sorar hasta. Yanıt hayli ilginçtir: “ Siz yurtdışı sigorta kapsamındasınız!”
Hasta ne mi yapar? 100 lira öder ve sigortasını kullanmaz.
***
Devletin malının deniz olduğundan hareketle kurumlara normal ücretin çok üzerinde faturalar çıkarıldığını biliyoruz ancak yüzde 500’lük bir kaktırma aklın alacağı gibi değil.
“Nasıl olsa devlet ödeyecek” mantığının en bariz ve kokuşmuş örneği yaşanmış Mersin’de. Yurtdışı tarifesi diye bir tarife olduğuna göre Ankara’da, İstanbul’da ve İzmir’de de sağlık hizmeti almak için normal vatandaşın ödediğinin çok üzerinde paralar ödüyoruz demek ki. Her hastanın ödediği parayı 5’te bir oranında düşürürsek gerçek rakamı bulacağız.
İçler acısı bir durum. Yurtdışı tarifesi üçüncü ülkeler için belki kabul edilebilecek bir durum ancak, “Yavru Vatan” diye tabir edilen KKTC’nin sigortasının orada “yabancı” olarak adlandırılması “bu ne yaman çelişki” dedirtmekte.
Sağlık Bakanlığı yetkililerin bu konuda bir çalışma başlatması, reel hastane ücretleri hakkında bir araştırma yapması lazım. Ondan sonra da çıkarılan faturayı kalem kalem incelemesi. Şayet verilen rakamlar yukarıdaki örnekteki gibiyse bu konunun masaya yatırılması gerekiyor. Hastaneler ayak diretirse ki diretecek, o vakit Sağlık Bakanlığı’nın pazarlık zemininde yeni bir anlaşma yapması şart.
Sonuç olarak; Türkiye hastanelerine 2 buçuk trilyon liralık borcumuz olduğunu reddediyor, dünyada her tecrübenin sağlamasının (Ana-Yavru denklemi de olmak üzere!) para üzerinden yapıldığını savunuyorum.
Devleti bile bile zarara sokmanın hiçbir anlamı yok. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi gibi bir hastanemiz olduktan sonra ulaşım, konaklama, yeme-içme gibi giderlerinde üzerine ekleneceği bir fırsatlar silsilesine mahal vermek anlamsız. Para harcayacaksak oraya (YDÜ’ye) harcayalım, daha da büyütüp, Türkiye’den ve Avrupa’dan hasta çeker hale getirelim.