Gezi Parkı protestoları sırasında 112 Acil Servis çalışanları ara vermeksizin çalıştı. ancak yoğunluk o kadar fazlaydı ki acil servis numarası uzun süre kilitlendi. Yaralılar, çağrı karşılayıcı 112 personeline ulaşmak için en az 8-10 dakika telefonda beklemek zorunda kaldı. Acil Servis ekiplerinin canla başla çalışmasına rağmen sistem tıkanmıştı. Şiddet, sağlık ekiplerini de hedef aldı. 45 ambulans darp edildi, bunlardan 15 tanesi kullanılamaz hale geldi. Dört Acil Servis çalışanı da yaralandı. Durumun vahameti, 112 Acil Servis merkezindeki nöbet çizelgesine de yansımıştı. 1 Haziran’dan sonra tutulan çizelgelere göz gezdirdiğimizde, ambulans çalışanları için, “Saldırıya uğradı, darp edildi” şeklinde notlar düşüldüğünü gördük. Peki sistem, Sağlık Bakanlığı’nın İstanbul’da yeterli çağrı karşılayıcısı olmadığı için mi tıkanmıştı? Çağrı merkezleriyle ambulanslar arasında iletişim kopukluğu mu vardı? Normal zamanlarda da 112’yi arayanlar anında çağrı karşılayıcılara ulaşabiliyor muydu?
Önceleri, 112 Acil Servis birimi, doktorlar arasında ‘sürgün yeri’ olarak adlandırılıyordu. Son 10 yılda ise yapılan yatırımlarla birlikte bu algı değişmeye başladı. 2000’lerin hemen başında, İstanbul’da, Acil Servis’e ait sadece 20 ambulans görev yapıyordu. Bu rakam zamanla 262’ye yükseldi. Ayrıca İstanbul için helikopter ambulanslar alındı. Hemen her ilçede belediyelerin verdiği destekle Amerika’dakine benzer Acil Servis noktaları oluşturuldu. İstanbul içerisinde hastaya ulaşma süresi ortalama 10 dakikanın altına kadar geriledi. Ama yapılan tüm bu iyileştirmeler nüfusu ve trafik yoğunluğu her geçen gün biraz daha artan İstanbul için yeterli gelmiyor.
Daha iyi hizmet verebilmek için 112 Acil Servis yetkilileri, önümüzdeki dönem için birtakım atılımlar yapacak. İstanbul genelinde toplamda 60 olan çağrı karşılayıcı sayısı 80’e çıkarılacak. Çünkü toplumsal olayların yaşanmadığı normal zamanlarda bile 112 hattında bekleme süresi 2-3 dakikaya çıkabiliyor. Bu da vatandaşları mağdur ediyor. Sadece çağrı karşılayıcı personelin sayısını artırmak da başlı başına yeterli olmuyor zira vatandaşların birçoğu 112 Acil Servis’i bilinçsizce arıyor. Bu bilinçsizlik, protestolar sırasında da kendisini gösterdi. Yaralanan bir kişi için en az 4-5 kişi telefona sarılıp 112’yi aradı. Ortaya böyle bir tablo çıkınca servis hattı kilitlenerek neredeyse kullanılamaz hale geldi. Sağlık Bakanlığı yetkilileri bu olaydan ders çıkartmasını bildi. Halkı bilinçlendirmek için harekete geçti. Önümüzdeki günlerde 112 Acil Servis’in nasıl ve hangi şartlar altında aranması gerektiğini anlatan kamu spotları televizyon ekranlarında yayınlanacak.
Şoförler 1 dakika içerisinde harekete geçmezse ceza alıyor
Hasta yakını, 112’yi aradıktan sonra çağrı karşılayıcı telefonu açıyor. İlk iş olarak hastanın genel durumuyla ilgili bilgi alındıktan sonra cep telefonundan aranıyorsa şarjın bitme ihtimaline karşı varsa ev telefonu isteniyor. Durumun aciliyetine göre merkezdeki doktorla iletişim kuruluyor. Bu arada, çağrı karşılayıcı, uydudan takip edilen ambulansların nerede olduğunu önündeki bilgisayar ekranından görüyor, en yakın aracı, verilen adrese yönlendiriyor. Bir dakika içerisinde harekete geçmeyen ambulans şoförlerine büyük cezalar veriliyor. Ambulans ne zaman hareket etmiş, vakaya saat kaçta ulaşmış, kaç kilometre yol yapmış, hastaneye kaç dakikada gelmiş bu bilgiler kayıt altına alınıyor. Şoför, adrese, önündeki dijital harita sayesinde gidiyor. Bir ambulansın hastayı alıp hastaneye ulaşması İstanbul şartlarında ortalama bir saati buluyor. Her şoför günde 5 ile 10 arasında hastaya acil yardım hizmeti veriyor. Gündüz şoförleri, trafiği yarıp hastaya ulaşmak için adeta ecel terleri döküyor.
‘Gerçek hastayı sesinden tanırım!’
Bakırköy’deki 112 Acil Servis merkezinde 30 civarında çağrı karşılayıcı çalışıyor. Bir o kadarı da Maltepe’deki merkezde hizmet veriyor. ‘Stresli meslek’ tanımlaması, yaptıkları işi tam olarak anlatmaya yetmiyor, eksik kalıyor. Büyükçe bir salonda telefonla konuşan onlarca kişi, kulakları tırmalayan bir uğultu... Önlerindeki dev ekrandan gelişmeleri anlık izliyorlar. Günde ortalama 600-700 telefona bakıyorlar. Bu yoğunluk onları profesyonelleştirmiş. 10 yıldır çağrı karşılayan Zehra Aşıcı, “Gerçek hastayı sesinden tanırım. Zaten birçoğu panikliyor, adresini bile veremiyor.” diyor. Küfür eden sapıklara bile alışmış. Onlarla hiç polemiğe girmiyor. Çünkü ne kadar fazla konuşursa hatta bekleyenlerin süresi daha da uzayacak. 2007 yılından bu yana çağrı karşılayan Acil Servis personeli Sezgin Akgün, 12 saat çalışıp 48 saat dinleniyor diğer arkadaşları gibi. Akgün, en çok 112’yi gereksiz yere arayan çocuklardan şikâyetçi. Anne ve babaların bu konuda çocuklarına gerekli telkinlerde bulunması gerektiğini söylüyor. Onu strese sokan diğer bir konu ise bilgisayar ekranına yansıyan bekleme sürelerinin uzaması. Bekleme süresi uzayınca terlemeye başlıyor. Kolay değil, telefonun diğer ucundaki hasta için belki de saniyeler bile çok önemli olabiliyor.
Yeniden aramak yerine, hatta kalmayı tercih edin
Acil Servis’i sadece durumu ciddi hastalar için soğukkanlı bir kişi aramalı. Hastanın şikâyeti, adı ve soyadı bildirildikten sonra eksiksiz bir şekilde adres bilgileri verilmeli. Eğer 112 Acil Servisi yoğun olduğu için cevap vermiyorsa telefonunuzu kapatmak yerine beklemeyi tercih edin çünkü kapatıp tekrar ararsanız sistem sizi otomatik olarak bekleyen kişilerin en sonuna atıyor. Toplumsal bir olay gerçekleşir ve çok sayıda kişi yaralanırsa orada bulunanlardan sadece bir kişi 112’yi aramalı. 112 Acil Servis’in geç gelmesi durumunda görevlilerle sözlü münakaşaya girmeyin çünkü her geçen süre hastanızın hayatından çalıyor. Acil Servis’te şoförlük yapan görevliler en çok da İstanbul trafiğinde araba kullanan bilinçsiz şoförlerden şikâyet ediyor. Sürücülerin fırsattan istifade ederek peşlerine takılmak istemesi ve bunun için adeta yarışması trafik kazalarına neden oluyor.
‘Avrupalılara 40 bin rakamını anlatamıyoruz!’
İstanbul’da her gün ortalama 40 bin kişi 112’yi arıyor. Bu rakam, 10 yıl öncesinde neredeyse 80 bindi. Toplum bilinçlendikçe sayı azaldı. 40 bin çağrının sadece 5 binini gerçekten sağlık sorunları yaşayan hastalar oluşturuyor. 5 bin kişi içerisinden ise yalnızca bin 500’ü acil servis hastası. Geriye kalan 35 bin kişi içerisinde telefonunun çalışıp çalışmadığını denemek için arayanlar, sapıklar, “Yemeği ocakta unuttum eşime haber verebilir misiniz?” diye soranlar var. Gereksiz yere aranan her 112 Acil telefonu, gerçek hastaların servise ulaşmasını zorlaştıracağı için ‘kul hakkı’na giriyor. İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. İlyas Bozkurt, en çok da 40 bin rakamını Avrupalı meslektaşlarına anlatmakta güçlük çekiyormuş. Avrupalılar, bir kişinin gereksiz yere 112’yi niçin aradığını idrak edemiyormuş! Sapıklar için hukuki süreç işlemiyor. Çağrı karşılayıcılar haklarını aramak için kişisel olarak dava açmak zorunda kalıyorlar. Hedef olabilecekleri gerekçesiyle böyle bir yola başvurmuyorlar.
Bozuk ambulanslar ve tıbbî cihazlar için neden ihale yapılamıyor?
İnsan sağlığı açısından hayati bir önem taşıyan ambulanslar maalesef bürokratik engellere takıldı. Edinilen bilgilere göre 112 Acil Servisi’nde görev yaptığı sırada bozulan ambulanslar ve tıbbi cihazlar uzun bir süredir tamir edilemiyor. İsmini açıklamak istemeyen bir yetkili, ocak ayından bu yana tamiratlar için bir ihale yapılamadığını söylüyor. Bozuk olan bu ambulanslar, diğer sağlık ekiplerinin yükünü artırıyor, vakaya ulaşma ortalamalarını uzatıyor. Bir de bunun üzerine yaz aylarıyla birlikte bazı personel tatile gidince 112 çalışanları hastaya gönderecek ambulans bulmakta zorlanıyor.112 Acil Servis’in merkezinde incelemeler yaparken ambulans sıkıntısına bizzat şahit olduk. Çağrı karşılayan operatörlerden biri, Esenyurt’ta iki kişinin bayıldığı ihbarını aldı ve bilgisayar ekranından o bölgedeki ambulansları tespit etmeye çalıştı. Ancak operatör o civarda müsait bir araç bulamadı. Telefonun diğer ucundaki hasta yakınına, “Size ambulansı Bahçeşehir’den yönlendirmek zorundayım çünkü size yakın bir ambulansım yok. Ambulans bayağı bir gecikecek, bilginiz olsun.” dedi. Ekrandaki siyah kutucuklar kullanılmayan ambulanslar anlamına geliyordu. O bölgedeki ambulansların üzerinde, ‘İzinde ya da bozuk’ şeklinde notlar düşülmüştü. Göz ucuyla ekrandaki siyah kutucukları saydım. 120’ye yakın ambulansın içerisinde 27 tanesi kullanılmıyordu. Bu rakam Allah’tan azdı! Çünkü çağrı karşılayıcılardan bir tanesi, “Ben bu ekrandaki kutucukların yarısının siyah olduğunu bilirim!” demez mi! Demek ki Avrupa yakasında bazen 60’a yakın ambulans kullanılamaz hale gelebiliyordu.