Medimagazin logo

Amerika'da ameliyathanede İbrahim Tatlıses dinlettim

Yaşam boyu profesörlük aldığı Amerika'daki Wisconsin Üniversitesi'nin ardından İstanbul'da Memorial Hastanesi'nde Organ Nakli Merkezi'nin başına geçen Prof.Dr. Kalayoğlu'nun Wisconsin eyaletinde gerçekleştirdiği birçok ilk var.
Amerika'da ameliyathanede İbrahim Tatlıses dinlettim
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Yaşam boyu profesörlük aldığı Amerika'daki Wisconsin Üniversitesi'nin ardından İstanbul'da Memorial Hastanesi'nde Organ Nakli Merkezi'nin başına geçen Prof.Dr. Kalayoğlu'nun Wisconsin eyaletinde gerçekleştirdiği birçok ilk var.

İlk karaciğer naklini, ilk çocuk karaciğer naklini, ilk bağırsak naklini yapan, ilk kez mide, pankreas, on iki parmak bağırsağı, ince bağırsak ve karaciğerinden oluşan karın organlarının beş tanesini birden değiştiren Kalayoğlu, aynı zamanda ilk kez yapışık doğan ikizleri ayırdığı gibi, ilk kez domuz karaciğeri kullanarak komadaki hastayı iki-üç gün hayatta tutmuş. Dünyanın sayılı organ nakli doktorlarından olan Kalayoğlu, kullanılamaz haldeki insan karaciğerini bir maymuna takmasının yanında dünyada bir ilke de sahip. Ünlü cerrahımız karaciğeri vücuttan çıkardıktan sonra 24 saat vücut dışında muhafaza etmeye olanak sağlayan bir sıvıyı da icat ederek dünyanın kullanımına sokmuş. Evine konuk olduğumuz Münci Bey ve eşi Belkıs Hanım'la muhabbete keyif nakli yaptık.

O adamı hakikaten ciğerinden tanıyan biri. Çünkü fotoğrafını çektiği hastaların isimlerini bilmiyor ama karaciğerinin fotoğrafını görür görmez bütün şeceresini sayıyor. Organ nakli alanında dünyanın sayılı doktorlarından olan ve bugüne dek 50 bin ameliyat yapan Prof.Dr Münci Kalayoğlu, Amerika'daki hastanede ameliyat ederken doktorlara İbrahim Tatlıses dinlettiğini söylüyor. Hayatı ciğerlerle geçen Kayaoğlu'nun evinde hiç ama hiç ciğer pişmemiş. Eşi Belkıs Hanım "35 sene sonra ilk kez Edirne ciğeri yedik. Benim çocuklarım ciğer tatmadı. Evde otomatik olarak sürekli karaciğerle uğrayan birisine ciğer yapamıyorsunuz." diyor.

Binlerce aileye şifa dağıtan bir aile olarak, biz nasıl bir ailesiniz?

Münci Kalayoğlu: İki kişilik bir aile olarak kaldık tabii. Çocuklar ve torunlar ABD'de. Annem babam öldü, Belkıs'ın babası öldü, ailemiz bu kadar, bir de hastalarımız var.

Belkıs Kalayoğlu: Ben tek çocuğum. (Gülüşmeler) Hiç Türkiye'de büyümedim. Babam diplomattı, ilk konuştuğum lisan İspanyolca. Üç sene sonra Türkiye'ye gelmişiz, anneannem 'Allah bana torun verdi, onunla da konuşamıyoruz' demiş. İlkokulu ve üniversiteyi burada okudum. Onun dışında hep yurtdışında idim. 11 okul değiştirdim. Evler devletin eviydi hep geçiciydi. Küçükken hep odama 'Allahaısmarladık' der, yatağıma sarılırdım. (Gülüşmeler) Robert Koleji son mezunuyum ben. Mastar'ımı evlendikten sonra Ankara Hacettepe'de yaptım, sonra çocuklar oldu. 'ABD'de bitiririm' dedim ama böyle kolaylık yok. Akademiyi yarım bıraktım.

Münci Bey, dünyanın sayılı organ nakli doktorlarından. Birbirinize kalp nakli nasıl oldu? (Gülüşmeler)

Belkıs K.: 37. yılımızı kutladık Haziran'da. Büyük oğlum, 'Anneciğim nasıl böyle bir riske girdin?' diyor. 11 Şubat'ta tanıştık, 2 Haziran'da evlendik. Sebebi de anne ve babam Brezilya'ya tayin olmuşlardı. Beni de götüreceklerdi, haliyle biz de evlendik. İnsan bir çatı altına girmeden zaten göstermiyor sahici karakterini. Baktım efendi adam, iyi yetiştirmişler, o da hanımına öyle davranır diye düşündüm. (Gülüşmeler)

Münci K.: Benim arkadaşım golf kulübünün üyesiydi, oraya yemeğe gitmiştim. Orada Belkıs dikkatimi çekti ve tanışmak istedim. Birkaç sefer görüştük. 31 Mart 1972'de doçentlik tezimi vedim. 1 Nisan günü evlenme teklif ettim.

Belkıs K.: 1 Nisan şakası zannettim. (Gülüşmeler) Ama 'Ben doktorum, cerrahım, davette/sinemada oluruz ama telefon geldiği an anında giderim.' dedi. Bende 22 yaşındayım, gayet rahatım, 'Aaa tabii falan filan' dedim. Sonra bir baktım ciddiymiş.

Münci K.: Biz çıkarken hastaneden çağırdılar, Belkıs'la gittim ve onu da ameliyata soktum, nelerle karşılaşacağını bilmesini istedim.

Belkıs K.: Şak diye düştüm bayıldım! (Gülüşmeler) Almışlar üç aylık bebeği kesiyorlar, hayatta kan göremem. Buna rağmen evlendim.

Münci Bey, diyelim tam evlenme teklifini yaptınız ve o sırada hastaneden ameliyat için aradılar. Cevabı bekler misiniz?

Münci K.: Giderim. (Gülüşmeler) Bunun tartışması olmaz, organ beklemez.

Belkıs K.: Bu hafta sonu arkadaşlar çağırdı, tekne ile gezecektik. Bavulumuz hazır, çıkmak üzereydik. Telefon etti, 'organ nakli var.' dedi. Bütün bavulu açıp geri yerleştirdim.

Hiç pişman oldunuz mu?

Belkıs K.: 37 sene diyorum Salih Bey. Pişman olsam devam eder miydi? (Gülüşmeler) Gene bugün dünyaya gelsem Münci ile evlenirim.

Münci Bey evde sürekli ameliyatlarını mı anlatıyor?

Belkıs K.: Sürekli değil ama kafasına takılan bir ameliyatsa anlatıyor, ben tabii çoğunu anlamıyorum. Anlıyormuş gibi dinliyorum. Karaciğer hakkında bir şey sorduklarında o olmadığı zaman bir anlatıyorum ki! (Gülüşmeler)

Ameliyathaneye girseniz yapabilir misiniz?

Belkıs K.: Neredeyse... Münci olmasa yaparım. (Gülüşmeler) Münci olunca biraz ayıp olur.

Evde ciğer tava, Arnavut ciğeri yapıyor musunuz hiç? (Gülüşmeler)

Belkıs T.: 2007'de Edirne'ye gitmiştik. Orada ilk defa 35 sene sonra Edirne ciğeri yedik. Benim çocuklarım ciğer tatmadı. Evde otomatik olarak sürekli karaciğerle uğrayan birisine ciğer yapamıyorsunuz.

Münci K.: Valla Edirne'de yedik. (Gülüşmeler) Bol soğanlısını severim.

Tek hobiniz aileniz mi Münci Bey?

Münci K.: Bir bakıma üzülüyorum, isterim ki karımla daha çok vakit geçireyim. Yazık oluyor geçen zamana. Allah izin verirse, ölmez sağ kalırsak iki sene daha Memorial Hastanesi'nde çalışıp, orada Organ Nakil Merkezi'ni kurumsal olarak kurup başarılı hale getirdikten sonra az aktif bir hayata başlamak istiyorum.

Mümkün mü bu? İş sizi takip edecektir.

Belkıs K.: Bence de öyle yani. (Gülüşmeler)

Münci K.: Ben Belkıs'ı bırakmayacağım diyorum ama o inanmıyor. Bilmiyorum ama çok istiyorum. Torunlarımı bilgisayar kamerasında görüyorum. İki gün önce baktık, Erol Münci kamerada yürüyor ve ben gidip sarılıp öpemedim. Çok şey kaçırıyorum. Çok büyük tatmin var ama kaybettiğimiz de çok şey var. Ameliyat ettiğimiz hastalar, yüzde yüz ölebilecek hastalar. Bu demek ki, ameliyat etmediğimiz zaman ölüyorlar, ettiğimiz zaman bile ölüyorlar. Ya siyah ya beyaz, gri yok. Biri öldüğü zaman tahammülü zor üzüntüler çekiyoruz. Ayrıca ne sevinmek için ne üzülmek için zaman var. Onun için sağlam olmak lazım. Ama bu benim işim, ne yapayım? Bazen benim elimde de ölüyor, benim elimde de ölüyor.

Bu kadar gelgitleri yaşayan birisi olarak hayata sarılmak zor değil mi?

Münci K.: Tek sebebi bu. (Eşini gösteriyor) İnsan sevdiği insanın yanında olunca rahat ediyor.

Bugüne kadar 2 bine yakın karaciğer nakli gerçekleştirdiniz. Hepsinin de fotoğraflarını saklıyormuşsunuz öyle mi?

Münci K.: Çıkardığım ciğerlerin hepsini saklıyorum. İsmini hatırlayamıyorum ama ciğerinden adamı tanırım. (Gülüşmeler) Yüzünü görünce unutmam, hepsinin de fotoğrafını çekerim. Herkesi ciğeri farklıdır.

Unutamadığınız bir hasta var mı?

Münci K.: İnanır mısınız her hasta bir kitap konusu olabilir. Hatta bir tanesini 50 sayfa yazdım. Onu tamamlamak istiyorum. Bizim yaptığımız iş sadece mekanik bir iş değil. Sadece bilim, ilim ve tıp bilgisiyle ilişkili bir işte değil. Bizim yaptığımız işte bazen şansta var: Buna şans mı, kısmet mi, Allah'ın lütfü mu dersin? Bazen öyle şeyler oluyor ki, büyük bir kuvvet o hastaya ve doktora yardım ediyor. Olmaz denilen şeyler olabilir. ABD'de iken bir doktorun karısı 5.çocuğunu doğruyor. Eve gidince karısı akşam karnı ağrıyor ve pat diye düşüyor. Hemen helikoptere telefon ediyor, karnı şişiyor, 10 şişe kan veriyorlar. Helikopterde üç kere kalbi duruyor. Sonra bizim hastanede yoğun bakıma alıyorlar. Bende tesadüfen hastanede idim, asansörde çıkarken ameliyata girecek doktorla beraber gittik. Sonra beni aradılar, ameliyathaneye çağırdılar, elimi karnına sokup baktım, 'karaciğer çürümüş' dedim. Bu milyonda bir doğumdan sonra görülen bir hastalık. 'Nerden çıktı bu' dedi filan eşi. Listeye koyduk, beş dakika sonra 70 km uzaklıktaki 15 yaşındaki bir çocuk kendini asmış. Tesadüfe bak, aynı kan grubundan üstelik. Olaylara bak: Bir. milyonda bir olay, kocası doktor iki, asansörde ben varım üç, beş dakika sonra biri asıyor kendisini, o sırada orada bulunan doktor benim arkadaşım, çık kısa sürede hazırladık ve ameliyat ettik. Dokuz gün sonra evine gitti. Bu normal bir iş mi, bu kadar tesadüf olur mu?

Türkiye'de yaşadığınız ilginç olay var mı?

Münci K.: Memorial Hastanesi'nde 12 yaşında bir kız çocuğunu ameliyat ettik. Hayatımda bu kadar güzel ameliyat yapmadım. Çocuk uyandı, 'Bana su verir misin?' dedi, kendi elimle verdim. Gece kız bir havale geçirmiş ve sabah gittiğimizde kız ölmüştü. Hiçbir sebep yok. Niye oldu hala bilmem? Burada otopsi yapamıyoruz, kimse izin vermiyor. ABD'de her ölen hastamı otopsi yapmışımdır. Burada hemen cenazesini götürüyorlar. En iyi hasta ertesi günü ölebilir. ABD'de bir Türk'e çok başarılı ameliyat yaptım 20 saat. Hasta 34 gün çok iyi yaşadı. Türkiye'ye gelecekken 12 saatte öldü. Takılan karaciğer vücudu reddetti, normalde vücut karaciğeri reddeder.

Bütün bunları görüp de inançsız olmak mümkün mü?

Münci K.: İnançsız bu iş olmaz. Herkesin inancı kendine bağlı ama ben inanıyorum. Yaptığım işin ne olduğunu biliyorum. Bazı izah edemediğim şeyler var. Muhakkak ve muhakkak ilahi bir kuvvet var. Mesela 10 ameliyat geçiren Baran bebek vardı. 20 saat çalıştık ameliyatı için, bağırsakları filan yapışmıştı. Arkadaşlara, 'Bu işi başarıyla halledersek hepimiz Eyüp Sultan'a dua etmeye gideceğiz' dedim. 'Yaşarsa gideceğiz' dediler. O çocuk yaşadı.

Gittiniz mi Eyüp Sultan'a?

Münci K.: Hepimiz arabaya atlayıp Eyüp Sultan'a gittik ve dua ettik.

Türkiye'de Eyüp Sultan var dua edebileceğiniz; ABD'de iken ne yapıyordunuz?

Münci K.: Anneme telefon eder 'Anne dua et' derdim. Belkıs'tan da dua isterdim. Toplam 50 bin ameliyat yapmışımdır. İlk 10 binden sonra bir güven geliyor insana ama megalomani olmayacaksın. Çünkü hala şaşırtan olaylar olur, her hasta değişiktir.

Belkıs K.: Münci'nin hastası olmadığı vakit bile arkadaşları sıkışınca 'Biz parasını verelim, annene söyle de bize dua etsin' derlerdi.

Türkiye'de çalışmanın avantajı ne ABD'den?

Münci K.: Türk cerrahları ile çalışabilmek büyük ayrıcalık. Lep demeden leblebiyi anlıyorlar. Zeki, pratik, sadık ve insancıllar. 'Bu hastanın başında bekleyin' deseniz, 60 saat olsa beklerler. ABD'de mümkün değil. Böyle bir grupla çalışacağımı tahmin edemezdim. Diğer profesör arkadaşım Koray Acar var yanımda. Biz adam yetiştiriyoruz, üniversite yok çünkü. Organ nakli için adam yetiştiren tek birim biziz. Bizim en büyük görevimizin bu olduğunu düşünüyorum. Yurtdışına adam göndermeye gerek kalmasın.

Ameliyata girerken yanınıza ne alıyorsunuz?

Münci K.: Gözlüklerimi, göremiyorum çünkü. (Gülüşmeler)

Belkıs K.: Benden daha iyi gözü ki, aramızda 9 yaş fark var yani.

Münci K.: Bunu da söyledin yani, gazetecilere anlatılır mı bu? (Gülüşmeler) ABD'de ameliyathane de müzik koyuyorlar, rock müzik koydular. Dinlenecek gibi değil. 'Ben de yarın başka müzik getireceğim siz de onu dinleyeceksiniz' dedim. İbrahim Tatlıses'i götürdüm. (Gülüşmeler) Ondan sonra hep klasik müzik koydular.

Amerika'dan dönme nedeniniz ne idi?

Münci K.: Ben giderken dönmeyeceğim diye gitmiştim, yoksa öyle gitmezseniz başarılı olamazsınız. Çocuklarımıza daha iyi bir yaşam sağlamak ve maddi olarak kazanmaktı. O dönemler Türkiye'de maddi imkân iyi değildi, bıçak parası filanla olurdu. Ben hayatta yapmış değilim bunu, yapamam da. Hastayla şimdiye kadar para konuşmadım. 'Ne kadar?' diyorlar, 'Bilmiyorum' diyorum. 'Ne biçim doktorsun?' diyorlar. Paran var mı yok mu bilmek istemiyorum. Zenginsen, fakirsen söyleme, ben sadece hastalığınla uğraşmak istiyorum. Onu söylersen ben etki altında kalırım. 65 yaşında bölüm başkanlığını bıraktım orada. Bizim orada işimiz bitti, hayatımın sonuna kadar çalışabilirdim ama Türkiye ile ilişkimi hiç kesmedim. Daima Türkiye'den adam götürdüm yetiştirdim, bildiklerimi öğrettim En iftihar ettiğim şey, mütevaziyim, hiçbir şeyi söylemek istemem ama Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde karaciğer naklini ben başlattım.

İnsanlar organ bağışlama noktasında neden endişe eder?

Münci K.: Bir insanın sebebi olması lazım. Türkiye'de organ bağışı kültürü yok. Eğitimsizlik yanında 'bana ne'cilik var. 'Ölüye eziyet edilmez' deniyor. Oysa öyle titiz çalışıp geri kapatıyoruz ki! Yoğun bakımlarda olur organ bağışı, solunum makinesine bağlı olması lazım. Onun için yoğun bakım doktorlarının bize yardım etmesi, duyarlı olmaları lazım. Ama son birkaç senede arttı. Geçen yıl 800 böbrek yapılıyordu, en son 1800 rakamına ulaştı. Yaptığımız nakillerin çoğu akraba, dost gibi canlıdan alınan akrabalarla oluyor. %75 canlı, %25 kadavra, ABD'de tam tersi. 30 yıl geriden gidiyoruz. Bir koordinatörler sistemi kurulması lazım, yeni yeni yapılıyor. Eski devlet büyüklerine kızıyorum. 1980'de bu işe başladığım zaman her geldiğimde söylüyordum, bezi hasta yollamayın diyordum. Özellikle politik yakınları olan, yolunu bulan insanlar için milyonlarca dolar para harcadık. Gariban vatandaşta ölür kalır. 50-60 tanesini ben ameliyat etmişimdir. Çok fazla hasta geldi Amerika'ya. Benim Türkiye'ye gelme nedenlerimden birisi de budur. Bir hasta için 1 milyon dolar harcandığını biliyorum. Bu parayla 20 tane adam yetiştirilir. 21. yüzyılın organ nakli olacağını söyledim ama görmek istemediler. Amerika'daki birçok kliniği klinik yapan Türk hastalardır. Sayın Özal Houston Kalp Merkezi'nde bypass oldu diye bütün hastalar oraya gitti. Türkiye'deki kadar güzel cerrah yok orada, inan olmadı.

Belkıs K.: İnsanlar sanıyor ki illa kağıt alıp imzalanacak zannediyor. Ailenin onayı şart. O imzalasa da ailesi 'hayır' dense alınmıyor.

Şimdi yurtdışından Türkiye'ye gelen hasta var mı karaciğer nakli için?

Münci K.: Biz 15 tane Azeri'ye karaciğer nakli yaptık. Kazakistan, Bulgaristan ve Iraklı hastaya yaptık.

Organ mafyası yıllardır konuşulur. Var mı böyle bir şey?

Münci K.: Mafya şöyle var. Mesela aranje edip planlar kuruyorlar. Organına para veriyor, kardeşim diye getiriyor.

Büyük paralar dönüyor mu bu işte?

Münci K.: Çünkü organ nakli ölecek insana yapılıyor.

Özel hastanelerle diğer hastanelerin farkı ne? Parası olan daha çabuk mu organ buluyor?

Münci K.: Organ naklinde devletle özel hastaneler arasında hiçbir fark yok. Bütün masraflar devlet tarafından ödeniyor. Özel hastanede sadece yatak farkı vardır. Devlet ilk kez bu konuda yardım elini uzattı. İstediğiniz kadar paranız olsun, sizden daha ağır hasta biri varsa, parası olmasa bile biz önce onu ameliyat ederiz. Para, politik güç de bunu değiştiremez. Sağlık Bakanlığı koordinasyon kurulu var, onlar gönderiyor.

Organ naklindeki başarı oranımız nasıl?

Münci K.: Türkiye'deki bütün meslektaşlarımın başarı oranları ABD ve Avrupa'dan iyi.

En rahat ve en zor bulunan organ hangisi?

Münci K.: Böbrek kolay akrabaları veriyor. Ama karaciğer, kalp, akciğer... Türkiye'de yapılan kalp nakli sayısı geçen yıl 50. En aşağı 500 yapmak lazım. 500 karaciğer yapıldı, en aşağı 4 bin yapmak lazım. 44 bin böbrek hastası diyalizde bekliyor.

Bir kişi ölürken bağışlarla kaç kişiye hayat verebilir?

Münci K.: 11 kişi olur. Ben hatırlıyorum. İki böbrek, karaciğeri ikiye böldük, iki akciğer, bir kalp, bir pankreas, bağırsaklar, iki tane kornea. Yeni ameliyathane aynı anda çalışıyordu.

Eşiniz için neyinizi verirdiniz Belkıs Hanım?

Belkıs K.: Eşim için her şeyimi veririm.

Münci K.: Veremez, onun kan grubuyla benim kan grubum uyuşmuyor. (Gülüşmeler)

Dinler açısından organ bağışı nasıl?

Organ nakli sevaptır. Maide Suresi'nde de 'Bir insanın hayatını kurtaran bütün insanlığın hayatını kurtarmış demektir' diye ayet var, Diyanet'te fetva yayınladı. İslam'da aykırı hiçbir şey yok. Belki sadece ölüye eziyet edilmez kısmı aykırı olabilir. Ama biz kesinlikle eziyet etmiyoruz. Üç saatlik bir iş yapıyoruz ve her cenazeye yetiştiririz. Şehir dışından geliyorlarsa da yardımcı oluruz. Organ bağışı yapılan hastanın bütün masrafları devlet tarafından ödeniyor zaten. Ama Japonlar istemiyor, organını vermiyorlar. Orada hep canlı nakiller yapıyor. İsrail'de de organlarının çıkarılmasını istemiyorlar. Nobel ödülü kazanan bir adamın karısının karaciğer naklini yaptım. Bir haham geldi, 'karaciğeri versene' dedi. 'Niye?' dedim. 'Biz onu mezarına koyacağız.' Dedi. Ben de 'patolojiye yollayacağım' filan diyerek vermedim. Kadın da sonra iyileşince 'İyi ettin vermedin' dedi. Hıristiyanlar, Kızılderililer, İspanyollar veriyor.

Bir de siz sürekli organ bağışı talep ediyorsunuz herkesten. Reddeden oluyor mu?

Münci K.: Hayır olmadı. Bütün gazeteleri dolaştım, bütün kamu kurum ve kuruluşlarına gittim. İstanbul Müftüsü'ne de gittim, muazzam bir adam. 'Bana yardım edin' dedim. Hala bize çocuk hasta gelmiyor, olacak şey değil. Sanıyorlar ki hastalıklar çocukların kaderidir ve karaciğer hastası olanlar ölür. Bütün Türkiye'de karaciğer nakli yapılan çocuk sayısı 50, ölen çocuk sayısı 600. Para pul artık problem değil, devlet veriyor. Bunları kurtarabiliriz. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen ekip bizde. Ben çocuk cerrahıyım, yanımdaki Koray Acar'da öyle. Bizimki kadar deneyimli ekip dünyada yok. Üç tane çocuk ameliyatı yapan adam yok, ama bize hasta gelmiyor. Cerrahpaşa'da en aşağı 30 tane hasta bekliyor, yollamıyorlar. Ölüyor çocuklar! Karaciğer naklinin olduğunu bilmiyorlar belki. Yalvarıyoruz biz ya, biz bakalım çocuklara. Dünyanın en büyük uzmanlar grubu bizde. Babalar Günü'nde sesleniyorum babalara: Çocuğunuz hasta ise getirin bizi babalar. Bir de bizi dinleyin. Keşke babam olsaydı da, konuşsaydık da bir şeyler sorsaydık da...

Siz nasıl bir babasınız?

Münci K.: Kendi babam gibi olmaya çok çalışıyorum. Benim eksikliğimi duyurmadık zaten. Önemli anlarında yanlarında oldum. İlk defa kırmızı kart alan bir seyirciyim. (Gülüşmeler)

Belkıs K.: Oğlunun maçına gitti, maça karıştı. Oğluna çelme taktılar diye bağırıp duruyor. Hakemden kırmızı kart yedi. Sert ve disiplinli bir babadır.

Mamak Mezarlığı'ndan kemik çaldım

Münci, 'toplulukları kurtaran insan' anlamına geliyor. Bu ismin üzerinize yüklediği anlam sizdeki sorumluluğu artırıyor mu?

Münci K.: Annemin dayısı,'Kur'an'da yazıyor bu isim demiş. Ablama da İnci demişler. Benim doktor olmam bir tesadüftür. Çocukluğumda ellerimle bir şey yapmaktan hoşlanırdım. Oturur taşları koyar ev yapardım, uçak yapardım. Mimar ya da mühendis olmak isterdim. Matematiğim de iyiydi. 1957'de Teknik Üniversite sınavlarına girdim ve bir hata yaptım, kaybettim. Hakim olan babam 'bir sene boş bekleyeceğine Tıbbiye'ye gir' dedi. Annem çok kızdı. Çünkü ben o zaman çok zayıftım. Anneme yolda yürürken 'Elinden tut, rüzgar çıkarsa uçurur' derdi. (Gülüşmeler) Babam istiyor diye girdim ve Ankara Tıp Fakültesi'ni kazandım. Annem itiraz etti, 'Kan filan görür hasta olur' dedi. Babam üzülmesin diye kaydoldum. İlk yıl ikmale kaldım. İkinci yıl insan anatomisini görünce hayatımda muazzam bir değişiklik oldu. 'Bu kadar mükemmel bir makine nasıl olur da çalışır' dedim. Mamak Mezarlığı'ndan kemik çaldım, kafa kemiklerini nohutla nasıl açılacağını filan öğrendim. Annem banyoda kemikleri görünce hepsini attırdı.

İnsanın mükemmel bir makine gibi yaratılması, yine içinizdeki mimarlık dürtüsü ile mi örtüştü?

Münci K.: Şöyle söyleyeyim. Benim Tıbbiye'ye başlamam 1952 yılı idi. Her şey değişikti. 17 yaşında meslek seçimi nedir bilmezdik. Büyük oğlum hem doktor, hem Harward'da göz ihtisası yaptı ama şimdi doktorluk yapmıyor. 'Ben hoşlanmıyorum' diyor, onun öyle bir lüksü var. Küçük oğlum Tıp Mühendisliği okudu, 'Ben yapmayacağım, coğrafya yapmak istiyorum.' dedi. İki sene de okulunu bitirdi, iki sene içerisinde hem Siyasal Bilgiler ve Siyasal Coğrafya üzerine uzmanlık yaptı. Sonra Almanya'da Hukuk Fakültesi giriş imtihanını kazandı, ABD'de Hukuk okudu. Şimdi de New York'ta iki yıldır avukatlık yapıyor. Bizim o zaman öyle bir lüksümüz yoktu. Şu andaki kafamla bu mesleğimden başka hiçbir şey düşünmem. Belki daha az çalışarak daha çok gelir elde edilebilir ama bu manevi tatmin hiçbir meslekte yok.



'Çocuklarım, babalarına karaciğerlerini vermek için adeta kavga ettiler'
Karaciğer nakli yapılan baba Celal Akın: Beş yıl önce ne olduğunu bilmezken bu hastalıkla tanıştım. Normal hayata dönebilirsin dediler ama yine de rahatsızlandım. Son üç aya gelinceye kadar iyiydim, iyice kötülemeye başladım. En son yapabilecekleri bir şey kalmadığını söyleyip, 'Durumunuz nasıl?' diye sorunca İsmail her yere götürebiliriz diyor. Bizi Münci Hoca'ya gönderdiler. Münci Hoca 'Celal Bey, durumun ağır, üç aylık ömrün var, karaciğer nakli gerekiyor' dedi. İki oğlum ve kızım karaciğerlerini vermek için adeta birbirleriyle kavga ettiler. Büyük çocuğumunki %90 uydu. Küçük oğlum İsmail'inki %100 oldu. Oğlumun ciğerini vermesiyle iyileştim, Allah'ın ve oğlumun sayesinde. Oğlumdan karaciğerini alırken tereddüt ettim. Çünkü 1,5 senede filan atlatacak sıkıntısını. Üniversitesinin son senesiydi. Diğer oğlumun düğünü vardı. Feda edemedim, ölüme razı geldim, onların sıkıntı çekmesine razı gelemedim. Doktorlarım ve hocalarımdan çok memnunum. Dört ay önce ameliyat oldum, çok şükür iyiyim. Kızım Ayşegül'de evli ve evini kapatıp babasına bakmak için geldi.

Karaciğerini babasına veren İsmail Akın: Ameliyattan önce karaciğerimi verip babamı kazanmamın yanı sıra, İsmail Peygamber'in adına yakışan biri olmayı düşündüm. Her evlat aynı şeyi de yapardı anne babası için sanırım. Hiçbir zaman tereddüt etmedim. İşin başından beri bu işin bana kalacağını biliyordum. Zaten babamla beni birbirimize benzetirlerdi, organlarımızın da benzeyeceğini tahmin ediyordum. Karaciğerimin %70'ini verdim, şimdi tekrar büyümeye başladı. Boşluğu hissediyorum karnımda. Güreş filan yapan birisiydim, şimdi daha yavaş hareket ediyorum. Organ bağışı konusunda herkesin duyarlı olması lazım, bağışlanmalı.

ZAMAN

H. Salih Zengin

amerika'da
ameliyathanede
i̇brahim
tatlıses
dinlettim
Bu habere ilk yorumu siz yapabilirsiniz...
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir