MEDİMAGAZİN - COVID-19 Klinik Nörobilim Çalışmasının (COVID-CNS) bir parçası olan çalışma, COVID-19'un nörolojik sağlık üzerindeki etkisinin anlaşılmasını derinleştirmeyi amaçladı. Hastanede yatan 351 COVID-19 hastası ile 2.927 sağlıklı kontrol grubu karşılaştırılarak bilişsel performans ve beyin yapısı değişikliklerine odaklanıldı.
16 yaş ve üzeri katılımcılar, beş temel bilişsel alanı değerlendiren Cognitron değerlendirme bataryası kullanılarak titiz bilişsel değerlendirmelerden geçirildi. Ayrıca, beyin hasarı biyobelirteçlerini ölçmek için serum örnekleri toplandı. Yüksek çözünürlüklü 3T MRI taramaları, parahipokampal girus ve anterior singulat korteks dahil olmak üzere çeşitli beyin bölgelerindeki değişiklikleri analiz etti.
Anahtar bulgular
Bilişsel bozukluklar: Çalışma, COVID-19 hastalarında beş bilişsel alanın tamamında önemli bilişsel eksiklikler olduğunu bildirdi. Ensefalopatisi olan hastalar en ciddi bozuklukları gösterdi.
Biyomarker analizi: Beyin hasarının göstergeleri olan nörofilament hafif zincir ve glial fibriler asidik protein seviyeleri COVID-19 hastalarında belirgin şekilde daha yüksekti. Tau protein seviyeleri de artmış ve bilişsel bozukluğun ciddiyeti ile korelasyon gösterdi.
Nörogörüntüleme sonuçları: MRG taramaları, COVID-19 hastalarında özellikle singulat kortekste beyin kalınlığı ve hacminde azalma olduğunu gösterdi. Bu değişiklikler, COVID-19'dan kaynaklanan beyin hasarının muhtemelen bağışıklık aracılı olduğunu gösterdi.
Uzun vadeli etki: Çalışma, bilişsel işlevler için uzun iyileşme sürelerinin altını çizmiş ve bazı hastaların, özellikle de pandeminin erken dönemlerinde enfekte olanların tam iyileşme göstermediğini ortaya koydu.
Çıkarımlar ve sonuçlar
Araştırma, COVID-19'un nörolojik sonuçları hakkında kritik bilgiler sağladı. Virüsün ölçülebilir beyin hasarına ve önemli bilişsel düşüşlere neden olabileceğini ve beyin yapısı ve işlevi üzerinde potansiyel uzun vadeli etkileri olabileceğini gösterdi. Bu bulgular, özellikle akut enfeksiyon aşamalarında kortikosteroidlerin koruyucu etkileri göz önünde bulundurulduğunda, terapötik müdahalelere yönelik araştırmaların sürdürülmesi gerektiğini vurguluyor.