Medimagazin logo

Yüz, Kol, Bacak Nakli ve Hukuksal Sorunlar

Medimagazin Köşe Yazarı Prof.Dr.Hakan Hakeri yazdı...
Yüz, Kol, Bacak Nakli ve Hukuksal Sorunlar
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Organ ve doku nakli, önce Akdeniz Üniversitesinde gerçekleştirilen yüz nakli ve bilahare Hacettepe Üniversitesinde aynı anda yapılan kol ve bacak nakli ile kamuoyunun büyük ilgisini çekti ve basın da büyük ilgi gösterdi. Öncelikle bu ilgiyi eleştirmediğimi, nakil yapılan kişilerin rızası olduktan sonra da, basında haber yapılmasına hukuksal bir engel olmadığına dikkat çekmek isterim. Ancak bu yazımda ele almak istediğim husus, yüz ve ekstremite nakillerine ilişkin hukuksal durumun ne olduğu ve somut nakiller açısından herhangi bir hukuksal sorumluluğun doğup doğmadığıdır.

 

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Organ ve Doku Nakli Kanunu her türlü organ ve dokunun nakline izin vermiştir. Tıbben mümkün olduktan sonra, bunları engelleyici bir husus bulunmamaktadır. Ancak alt düzey hukuki metinlerle bazı sınırlamaların getirildiğini görmekteyiz.

 

Yine vurgulamak isterim ki, herhangi bir tıbbi müdahaleye ilişkin özel düzenlemeler genelde yapılmaz iken, organ ve doku nakline ilişkin bir kanun çıkarılmış ve yine ceza kanunları genel ve herkes tarafından işlenebilen suç tiplerini düzenlerken, 2005 yılında  yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu organ ve doku nakline ilişkin kimi hususları da özel olarak yaptırım altına almıştır.

 

Keza, hekimler ve hastanelerin genel olarak tıbbi müdahale yapma/yaptırma yetkisi varken ve bunun için kural olarak bir izne gerek yokken, organ ve doku nakline ilişkin yine özel düzenlemeler yapılmıştır. Organ ve doku nakli yapmak için izin alınması gerekmektedir. Ayrıca, verilen izin sadece hangi organ veya doku için verilmişse sadece o organ ve doku bakımından geçerlidir.

 

Bütün bu hususlar, organ ve doku naklinin özellik arz eden bir tıbbi müdahale türü olduğunu göstermektedir. Sadece tıbbi müdahale yönüyle özellik arz eden bir müdahale türü olmaktan öte, konunun sosyal yönü de, özel düzenlemeleri gerektirmiştir.  İster kadavradan  ister canlılardan nakil olsun, konu birçok hukuksal sorunun ortaya çıkmasına neden olmakta ve gerçekten de özel hukuksal düzenlemeleri gerektirmektedir.  Esasen hekimlerin de hukuksal güvence ihtiyacı, konunun ayrıca düzenlenmesini gerektirmektedir.

 

Kompozit doku nakli de bu özel durum içinde ayrı bir düzenlemeyi gerektiren nakil türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu özel düzenlemenin nedeni de, naklin yaşam kurtarıcı olmayan özelliği, hatta yerine göre endikasyon bakımından diğer tıbbi müdahalelerden ayrılmasıdır. Bu nedenle, Sağlık Bakanlığı Kompozit Doku Nakli Merkezleri Yönergesi çıkarmış bulunuyor. Bu Yönerge’nin konumuzu ilgilendiren bazı hükümlerine göz atmakta yarar görüyorum:

 

Öncelikle kompozit doku nakli tanımlanmalıdır:Vücut bütünlüğünü bozan ve fonksiyon kaybına yol açacak şekilde kompozit doku kaybı olan hastalara form ve fonksiyon restorasyonu amacı ile yapılan ve yaşam kalitesini artırmak amacıyla uygulanan kompozit doku nakli ameliyesi (md. 3/1-ğ).

 

Yönerge’nin 4. maddesine göre, Sağlık Bakanlığı bünyesinde Kompozit Doku Nakli Bilimsel Komisyonu kurulur. Ayrıca, her kompozit doku nakli merkezinin bulunduğu hastanede bir Kompozit Doku Nakli Konseyi kurulur. Bu konsey, nakil öncesinde naklin endikasyon listesine uygun olup olmadığını, alıcının rızasının usulüne uygun olarak alınıp alınmadığını ve yapılacak naklin sosyal ve etik açıdan uygun olup olmadığını değerlendirir. Yalnızca konseyin uygun bulduğu vakalarda nakil yapılabilir. Konsey kararları en az dörtte üç çoğunlukla alınır (md. 7 ve 8).

 

Yapılacak her nakil türüne ilişkin endikasyonlar, Bakanlık tarafından hazırlanan ve Bakanlık resmi internet sayfasında yayınlanan endikasyon listesinde belirtilir (md. 10/2).

 

Görüldüğü üzere, diğer tıbbi müdahalelerden farklı olarak kompozit doku açısından öncelikle endikasyon hususunun özellikle düzenlendiğini görüyoruz. Endikasyon konusu esasen hekimin belirleyeceği bir husus iken, Yönerge, bu konuda bir konseyin karar vermesini istemiştir. Bu noktada ortaya çıkabilecek sorun, hekimin tedavi özerkliği karşısında, Bakanlığın böyle bir sınırlama getirmesinin hukuken mümkün olup olmayacağıdır. Belirtmek gerekir ki, hastanın kendi geleceğini kendisinin belirlemesi hakkına, başka yöntemleri tercih etme, hatta bu yöntemlerde yanılma, genel olarak kabul edilen yöntemleri kabul etmeme ve dolayısıyla başarısızlık riskini üstlenme de dâhildir. Ancak kanun koyucu veya idari makamlar tehlikeyi önleme bakış açısıyla, hekim ve hastaların bu yöntemi tercihlerini engellemek amacıyla, tedavi yöntemlerinden bazılarını veya yüksek riskli bazı alanları kısıtlayabilir[1].

 

Kompozit Doku Nakli Bilimsel Komisyonu, endikasyon listesine göre konsey kararı ile yapılan nakillerde, nakil sonucunun endikasyon yönünden değerlendirilmesini yapar. Hacettepe Üniversitesinde gerçekleştirilen kol ve bacak nakillerini de bu komisyon endikasyon açısından değerlendirecektir. Komisyon endikasyon listesine uygun nakil yapılmadığını tespit ederse, hastane uyarılacak ve uyarıya rağmen tekrar endikasyon listesine aykırı nakil gerçekleştiren merkezin ruhsat ve faaliyet izin belgesi iptal edilecektir (md. 26/1).

 

Endikasyon dışında özellik arz eden bir husus da, aydınlatma ve rıza konusudur. Bu konu da Yönerge’de özel olarak düzenlenmiştir. Yönerge’nin 13/2. maddesine göre, sorumlu uzman, nakil işleminin yaşam kurtarıcı olmayan özelliğinden, alıcının yaşam boyu bağışıklık sistemini baskılayıcı bağlı yan etkilere ve nakil işlemlerine bağlı diğer tüm komplikasyonlara maruz kalacağı konularının hastaya bildirilmesinden ve hastayı aydınlatarak rızasını almaktan sorumludur.  Yönerge ayrıca, bir bilgilendirilmiş onam formu dahi hazırlamıştır. Bu özel düzenleme, yapılan tıbbi müdahalenin deneme niteliği arz etmesinin sonucudur. Gerçekten de, tıp hukukunda, standart tıbbi müdahaleler dışında bir müdahaleye de tıbbın gelişmesinin önünü tıkamamak bakımından müsaade edilmekte, ancak bunun için öncelikle hastanın olağandan daha geniş bir biçimde aydınlatılması gerektiğine işaret edilmektedir.

 

Endikasyon ve aydınlatma/rıza dışında bir üçüncü özel durum daha Yönerge’de düzenlenmiştir: Yönerge’nin 28/2. maddesine göre, kompozit doku nakil işleminin yaşam kurtarıcı olmayan özelliği ve alıcının yaşam boyu bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlara ve buna bağlı komplikasyon ve yan etkilere maruz kalacağı göz önüne alındığında; kompozit doku alıcı adayı nakil işlemi yapılmadan önce mekanik ve miyoelektrik protez veya ortez gibi mevcut diğer alternatifleri kullanmış olmasına rağmen veya doku veya organ kaybının düzeltilmesine yönelik yapılan ameliyatlara rağmen tatmin olmadığı kendisi veya yasal temsilcisi tarafından yazılı olarak beyan edilmiş olmalıdır.

 

Kol ve bacak nakilleri bakımından üzerinde durulması gereken bir başka husus da, aynı anda hem iki kol hem de iki bacak naklinin daha önce yapılmamış olmasıdır. Bu operasyon ilk defa yapıldığından, mevzuattaki deneme ile ilgili kurallara da uyulması gerektiğine dikkat çekmek isterim.

 

Son olarak, henüz net sonuçları bilinmeden yapılmış bir müdahale olması nedeniyle aynı anda dört uzvun naklinde, hekimler hakkında bir sorumluluk olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir:

 

Öncelikle tıbbın gelişmesi açısından, yeni yöntemlere, ilk defa yapılacak ameliyatlara müsaade edilmiştir. Ancak, hekim açısından riski artırma yasağı vardır. Bu itibarla, hekim mevcut metotlardan en az riskli olanı seçmek zorundadır. Türk Uygulaması’nda da bu görüş, hâkim görüştür: Hekim, riski en az, başarı şansı en yüksek yöntemi seçmelidir. Hekim, “çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini göz önünde tutmalı, onu gereksiz risk altına sokmamalı, en emin yolu seçmelidir”. Böylece, ameliyat dışındaki daha risksiz yöntemlerle tedavi edilebilecek bir hastalık için ameliyat yoluna başvurulması halinde hekim sorumlu olabilir. Bu kural, hekimin her zaman en güvenilir yöntemi seçmesi gerektiğini ifade etmemektedir. Hekim, somut olayın koşullarını ve güvenilir yönteme yönelik haklı eleştirileri göz önünde bulundurabilir. Daha yüksek bir risk, somut olayın gereklilikleri veya daha elverişli bir iyileşme tahminine dayanılarak üstlenilebilir[2]. Dolayısıyla orantısız bir riske neden olunmamalıdır.

 

Son olarak iki hususa daha temas ederek konuyu kapatmak istiyorum.

Birincisi, konunun kamuoyu gündemine gelmesiyle beraber tarafıma yöneltilen, nakil sonrası, kimlik ve parmak izi verilerinin ne olacağıdır. Sorun, Yönerge’nin 27. maddesinde çok açık ve net bir hükümle gayet isabetli bir şekilde çözümlenmiştir. Buna göre, kompozit doku nakli işlemi neticesinde alıcının parmak izleri veya yüz görünümü gibi teşhis bilgilerinin değişmesi halinde, hastane idaresince, nakil tarihinden itibaren 30 (otuz) gün içerisinde ilgili valilik ve emniyet müdürlüğüne değişiklik bildirilir.

 

İkincisi, çıkarılan organların ne olacağıdır? Belirtmek gerekir ki, organların takılmasıyla beraber, bunlar artık alıcının organı olmuştur. Organların çıkarılmasıyla beraber tekrar donör ailesinin tasarruf hakkı doğmaz. Ancak kullanılamayacak bu organların donörün ailesine verilmesinde de bir sakınca bulunmamaktadır. Konuya ilişkin olarak Din İşleri Yüksek Kurulunun da bir açıklaması basına yansıdı. İlgilenenler bakımından aktarmakta yarar görüyorum:“Otopsi yapmak, özel mülke defnedilmiş olmak, yol genişletmesi ve kamu yararının gerektirmesi gibi zorunluluklar söz konusu olmadıkça kapatılmış bir mezarın açılması caiz değildir. Başkasına nakledilmek üzere alınan organlar sahibinin defnedilmesi ile ondan bağımsız hale gelir.” “Bu tür organların mezarları açılmamak kaydıyla asıl sahibinin veya kendisine nakledilen kişinin mezarının kenarına ya da mezarlığın müsait bir yerine beze sarılarak gömülmesi uygundur”.

 

1 Bkz. Hakan Hakeri, Tıp Hukuku, 4. Baskı, Ankara 2012, s. 132.

[1] Hakeri, s. 136 vd.

 

 

 

 



yüz
kol
bacak
nakli
ve
hukuksal
sorunlar
Yorum (1)
aysel karaçam
Sayın Hakeri öncelikle bizi güncel tıp hukuku konularında bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim.Bence böyle henüz net sonuçları bilinmeyen ilk defa yapılan ameliyatlarda onam formu alırken kamera kaydı olmalı.ki çünkü dava konusu ihmaline karşı acaba yeterince aydınlatıldımı sorusuna başka türlü cevap alamayız.kaydın yapılması nakli yapan doktorlarıda koruyacaktır.ilk defa yapılan ameliyatlarda sonuçta bu kişiler üzerinde ilk defa bu türlü bir ameliyat uygulanacak kişilerdir.benim anladığım kilit nokta onam formudur.konuyuda onam videosu çözer.
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir