Prof. Dr. Peyami CİNAZ
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Performans sistemi hala gündemde önemli yer tutan konular arasında bulunuyor. Çok tartışıldı, çok konuşuldu, eleştirildi, beğenildi, birçok değişik yorumlar yapıldı. Aslında bu tartışmaların önemli bir bölümü, sistemi anlamamaktan veya yöneticilerin sistemi iyi uygulayamaması nedeniyle çalışanların mağdur olmasından kaynaklanıyor.
Bir sistemin başarılı olabilmesi için kurallarının doğru tanımlanmış olması, ama esnekliklere de izin vermesi, hakkaniyetli olması, ve iyi uygulanması gerekir. Bugünkü performansla ilgili kanunlar ve yönetmelikler bu ihtiyacı karşılayabilecek düzeydedir. Günümüzde karşılaşılan sorunların çok önemli bir kısmı uygulayıcılar, yani, yöneticilerin bu konuyu iyi anlamamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Biz Gazi’ye performansı ilk getirdiğimizde o günkü mevzuat oldukça kısıtlı idi. Örneğin “Gelir getirici işlemler” tanımı nedeniyle karşılığı para olmayan eğitim, bilimsel faaliyetler gibi kalemlere geri ödeme yapamıyorduk. Oysa bugünkü mevzuat her türlü faaliyete ödeme yapabilme yolunu açmıştır. Bu sayede gelir getirici işlemi olmayan, ama şu ya da bu biçimde katkısı olan tüm öğretim üyelerimizde hak ettikleri geri ödemeleri alabilir hale gelmişlerdir.
Peki mevcut mevzuatta o kadar da ciddi sorun yoksa, neden halen bazı birimlerimiz performans sisteminden memnun değil. İşte burada meselenin esas püf noktası ortaya çıkıyor; işin sırrı yönetimdedir. Yönetici eğer akademik ruhu özümsemiş, gelir getirici işlemlerle akademik faaliyetlerin dengesini iyi ayarlayabilen, gelir getirici faaliyetleri sadece parayla değil zorluk dereceleriyle de ölçebilen bir sistem kurabilmiş ise, şikayet etmek için ortada hiçbir neden kalmaz.
Tabii bir ödemeyi yapabilmeniz için kaynağınızın da olması gerekir. Bu konu apayrı ele alınması gereken detaylar içermekle birlikte; yıllara dayanan yöneticilik deneyimimle, gerek kendi hastanemde, gerekse diğer hastanelerde karşımıza çıkan örnekleriyle şunu rahatlıkla söyleyebilirim; kötü gelir yoktur, kötü yönetici vardır. Aynı hastane kimi yönetim altında ayda 8 milyon TL kazanıp SGK’dan %25 kesintiyle net geliri 6 milyon TL olur, doğru bir yönetimle ayda 15 milyon TL kazanıp SGK’dan %2 kesintiyle net geliri 14.7 milyon TL olur. Aradaki fark, bırakınız çalışanlara tatminkar geri ödeme yapmayı, devlete hiç yük olmadan bütün hastaneyi kendi içinde çevirmek için bile yeterli olur.
Peki hastane para kazandı, bunu hakkaniyetli olarak dağıtmak gerçekten bu kadar kolay mı? Emin olun kolay. Yeter ki sisteminiz şeffaf, akademik değerlere saygılı, temel felsefesi çalışanını korumak olan bir sistem olsun. İddia ediyorum; iyi bir sistemle bugün, örneğin Gazi’de, gelir getirici faaliyeti olsun ya da olmasın, herhangi bir öğretim üyesinin en az hak edişi 3000 TL olacak şekilde bir ayarlama yapılabilir. Bunun üzerine, her öğretim üyesi için, yaptığı faaliyetlere göre; eğitim, bilimsel faaliyetler ve gelir getirici faaliyetler eklenerek bu en taban değeri çok daha yüksek meblağlara taşınabilecektir. Tabii burada temel bir soru ortaya çıkıyor; 1000 TL gelir getiren bir faaliyetin karşısında 1 saatlik teorik dersin değeri nedir? Bu sorunun tüm birimlere uygulanabilir tek bir cevabı yoktur. Zaten doğru bir sistemin, iyi yöneticiliğin altında da bu tür tanımlamaların ince ayarlarının doğru biçimde yapılması yatar. Her birimin eğitim, bilim ve gelir getirici faaliyet yükü başkadır. Kimi yerde bilimsel faaliyetler ağır basar, kimi yerde gelir getirici olanlar. Yöneticinin görevi, bu hassas dengeleri korumak; öncelikli olarak kimseyi mağdur etmeyecek biçimde bir baz geliri garanti etmek, üzerine de yine kimseyi küstürmeyecek biçimde pastanın dilimlerini uygun biçimde bölmektir. Öyle bir dağıtım yapılır ki; hiç kimse “ben bu işi yapıyorum ama bunun yerine şunu yapsaydım daha çok kazanırdım” demez, herkes kendi işini doğru biçimde yaptığında hak ettiğini alacağını, mağdur olmayacağını bilir.
Performans sisteminin getirdiği en önemli sorun, öğretim üyelerimizin para konusunun içine bu kadar yoğun biçimde yönlendirilmiş olmasıdır. Çözümün tek yolu vardır; öğretim üyesine “daha fazla nasıl kazanabilirim” endişesini yaşatmayacak, ona hangi faaliyeti yaparsa yapsın karşılığını en tatminkar biçimde alacağının garantilendiği bir sistemi kuracak yöneticilerin işbaşına gelmesidir.