Medimagazin logo

Sağlıkta geleceğe damga vuracak 3 kilit kavram tartışıldı

Türkiye’de hastane ödeme modeli, global bütçe ve Teşhisle İlgili Gruplar (TİG) sistemine doğru giderken, çalışana ödeme modeli ise, üniversite hastanelerinin de katılmasıyla sabit maaştan performans maaşın verildiği sisteme doğru gidiyor
Kaynak: MEDİMAGAZİN
Sağlıkta geleceğe damga vuracak 3 kilit kavram tartışıldı
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Türkiye önümüzdeki yıllarda çalışanlara sabit maaş artı performans maaş sistemini, hastanelere de global bütçe ve Teşhisle İlgili Gruplar (TİG)’ın beraber kullanıldığı bir sistemi uygulamaya hazırlanırken, sağlık hizmetlerinde ödeme yöntemleri masaya yatırıldı.

 

Sağlık Ekonomisi ve Politikası Derneği (SEPD), “Sağlık hizmetlerinde ödeme yöntemleri” konulu panel düzenledi. Ankara Rixos Otel’de yapılan panelde, yeni ödeme sisteminin avantaj ve dezavantajları Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), üniversite ve özel hastane temsilcilerinin katılımıyla tartışıldı.

 

Bakanlık temsilcileri, önümüzdeki yıllarda üniversite ve özel hastanelerle ilaç sektörünün de global bütçe tekniği içinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederken, üniversite hastanesi temsilcisi global bütçeye geçilmesi gerektiğini, özel sektör temsilcisi ise global bütçenin kendilerine uymayacağını dile getirdi. İlaç sektörü ise Türkiye’ye özgü koşullar içinde bir değerlendirme modeli olması gerektiğini belirtti.

 

Mükemmel model yok

SEPD Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehtap Tatar, ödeme yöntemlerinin sağlık sektörü içinde sıcak ve önemli bir konu olduğunu belirtti.

 

Prof. Dr. Tatar, yaptığı sunumda SGK’nın ödeme kararlarında çok önemli bir kurum haline geldiğini ifade etti. Dünyada uygulanan ödeme yöntemlerinin 2003’te sağlıkta dönüşüm reformundan sonra Türkiye’ye hızla adapte edildiğini kaydeden Prof. Dr. Tatar, şunları dile getirdi:

 

“Türkiye’de de farklı hizmetler için farklı ödeme yöntemleri benimsenmiş durumda. Çünkü hizmetin niteliği, hizmetin nasıl ödeneceğinin de belirleyicisi. Birinci basamak ödeme yöntemi ikinci basamakta uygun olmayabilir.”

 

Sonuca dayalı finansman önemli

Sağlık Bakanlığı Danışmanı Dr. Mehmet Demir, “Türkiye’de Hastanelere Ödeme Yöntemleri” başlıklı bir sunum yaptı. Demir, aile hekimliğine geçiş süreci yaşanırken sağlık hizmetlerinin büyük çoğunluğunun hastanelerden karşılandığını belirtti.

 

Demir, 2010’da Türkiye’deki toplam kamu sağlık harcamalarının 48 milyar TL olarak gerçekleştiğini bildirdi. Bunun yüzde 50’sinin hastane harcamalarını, yüzde 32’sinin ilaç harcamalarını, yüzde 20’sinin Sağlık Bakanlığı bütçesini oluşturduğunu açıklayan Demir, tedavi harcamalarının yüzde 60’ını Sağlık Bakanlığı hastanelerinin, yüzde 25’ini özel hastanelerin ve yüzde 18’inide üniversite hastanelerinin paylaştığını ifade etti.

 

Türkiye’de hastane ödeme yöntemlerinde tarihsel sürece değinen Demir, Sağlık Bakanlığı kamu hastanelerinin 2006 itibariyle global bütçeden finanse edilmeye başlandığını hatırlattı.

 

Demir, DRG-TİG sistemine geçiş olduğunu belirterek, “Sonuca dayalı finansman sistemi önemli. Hedef olarak kendimize bunu koyduk. Hacim ve kalite şartlarını global bütçeyle kullanırken TİG sistemine geçildi ve en azından deneysel olarak sonuca dayalı finansmanı gündemimize aldık” diye konuştu.

 

TİG ve global bütçe

Hastane ödemeleri konusunda iki konunun gündemlerinde olduğunu söyleyen Demir, birincisinin DRG olarak ifade edilen TİG sistemi ve ikincisinin global bütçe olduğunu ifade etti.

 

Demir, TİG sisteminin Türkiye’deki hastanelerin yapısı itibariyle farklı algıladıklarını kaydederek, yatan hastalar için TİG ayaktan hastalar için branş bazlı ayaktan gruplama sistemi ve işlem bazlı ayaktan gruplama şeklinde değerlendirdiklerini anlattı.

 

Demir, global bütçenin ise ileriye yönelik bir mali yıl için harcama sınırını ifade ettiğini söyledi. Demir, global bütçenin etkili olması için hizmeti sunan, alan ve yararlanan açısından davranış ve yanıtları değiştirecek şekilde bir dizaynın gerekli olduğuna inandığını açıkladı.

 

Hastaneler gidere odaklandı

Dr. Mehmet Demir, Sağlık Bakanlığının geri ödeme kuruluşlarından aldığı global bütçeyi yıl içinde hizmetin hacmi, kalitesi, hastanenin rolleri, performansı, hastanelerin vaka dağılımı gibi kriterleri dikkate alarak hastanelere dağıttığını anlattı.

 

Demir, son birkaç yıldır Türkiye’deki global bütçe uygulamasının Sağlık Bakanlığı hastanelerinde önemli davranış değişikliği meydana getirdiğine dikkat çekti. Hastanelerin bu sistemden sonra gidere daha çok odaklanmaya başladıklarını ifade eden Demir, şunları söyledi:

 

“Eskiden gelirler takip edilirdi. Artık bu değişti. Hastanelerde bir verimlilik artışı görüldü. Hastaneler mal ve hizmet alımında bir araya gelemiyorlardı, artık bir araya gelmeye başladılar, borçluluklarını daha iyi takip eder hale geldiler. Sonuçta Sağlık Bakanlığı hastanelerinin bir davranış değişikliğine girdiğini, giderlere odaklandığını gördük. Rakamlar da bize onu gösteriyor. Sağlık hizmetlerinde Bakanlık hastanelerindeki talep ve hizmet artmasına rağmen o bütçe içinde kalabilmişlerdir. Bu da bu yöntemden istediğimiz sonuçtur, diyebiliriz.”

 

Global bütçe yaygınlaştırılacak

Demir, uyguladıkları global bütçenin katı olmaması gerektiğini belirterek, empoze edilen esnek bir bütçe olduğunu, yıl içinde hasta artışı gibi sebeplerle revize edildiğini ifade etti.

 

Sağlık Bakanlığı için uygulanan global bütçenin ileride diğer sektörler için de uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu söyleyen Demir, önümüzdeki yıllarda benzer şekilde, hem üniversite hem özel hastanelerin başka bir metot ile ilaç sektörünün de global bütçe tekniği içinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti.

 

Haziran’da tamamen TİG’e göre ödeme

Demir, ocak ayında Sağlık Bakanlığının 550 hastaneye TİG’e göre ödeme yaptığını ve  basamaklı geçiş yöntemi kullandıklarını belirtti. Ocak ayında hastanelere yüzde 90 eski SUT sistemine göre yüzde 10 oranında da TİG’e göre ödeme yaptıklarını ifade eden Demir, haziran ayında yüzde 100 TİG’e göre ödeme yapacaklarını kaydetti.

 

 

Demir, TİG sistemini kodlayan klinik kodlayıcıların sistemin en önemli ayağını teşkil ettiğini belirterek, geçen yılın onların eğitimiyle geçtiğini ifade etti. Demir, ilk  defa bu kadar kolay ve net analiz edebilen, hastanelerin ne yaptığını değerlendiren etkin veriyi görmeye başladıklarını dile getirdi.

 

Üniversite hastanelerinde TİG

Sisteme geçişin Bakanlık ayağının kolay gerçekleştiğini belirten Demir, sektörün diğer kısmının da hızlı şekilde TİG”e geçmesi gerektiğini ifade etti. Üniversitelere büyük bir kaynak aktarıldığını kaydeden Demir, üniversitelerin TİG konusunda bazı çalışmalar yapacaklarını anlattı. Demir, bu çalışmaların gerçekleşmesi halinde üniversitelerin yılın son yarısından itibaren sisteme veri göndermeye başlayacaklarını söyledi. 

 

Demir, özel sektör açısından da SUT’a göre tespit edilen hizmet dilim endeksinin TİG’e göre tespit edilmesini önerdiklerini belirtti. Demir, yılın son çeyreğinde tüm sektörler özel, üniversite, kamu ve Sağlık Bakanlığı aynı sisteme veri gönderebilirse 2012’de tüm sektörün hastane ödeme modeli olarak TİG’i kullanacağını ve bunun çok önemli olduğunu vurguladı.

 

İyi bir metodoloji

Sağlık Bakanlığı Performans Yönetimi ve Kalite Geliştirme Daire Başkanlığı TİG’den Sorumlu Şube Müdürü Dr. Ümit Başara yaptığı sunumda, TİG’in geri ödemelerde kullanmak için iyi bir metodoloji olduğunu belirtti. Karşılaştırma yapabildiklerini, benzer hastanelerin ne üretip üretemediğini tespit edebildiklerini kaydeden Başara, ihale politikalarını da ona göre gerçekleştirebileceklerini dile getirdi. Başara ayrıca, hastanelerin uzman bir maliyetlendiriciye ihtiyacı olduğunu da vurguladı.

 

Soldan sağa: Alp Sevindik, Dr. Ali Edizer, Prof. Dr. Mehtap Tatar, Turgut Tokgöz, Dr. Saim Kerman
 

 

Gerçekçi gelir tahmini sağlıyor

Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Genel Direktör Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Özmen yaptığı sunumda, SGK ile global bütçe görüşmeleri yaptıklarını belirterek, üniversite hastanelerinin bunu istediğini söyledi.

 

Prof. Dr. Özmen, global bütçenin gerçekçi gelir tahmini sağladığını ve üniversite hastanelerinin kendi içine dönerek birimlerinin harcamaları konusunda da gerçekçi yaklaşabileceklerini dile getirdi.

 

Gelirde dalgalanmaların minimize olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Özmen, kesintilerin global bütçe içinde devam etmesi halinde bunun ciddi bir sorun olacağını kaydetti.

 

Prof. Dr. Özmen, üniversite hastaneleri olarak global bütçe yönteminin uygulanması gerektiğini, ancak yapısının, kurallarının uygun olarak belirlenmesi gerektiğini vurguladı. Performans sisteminin de kişilerin davranışlarını değiştirecek şekilde olması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Özmen, kendilerinin ayarlayabileceği geneli belli bir performans sistemi olması gerektiğini, ancak kuralları son derece katı bir performans sistemiyle yol almak zorunda kaldıklarını dile getirdi.

 

Prof. Dr. Özmen, sorunu aile hekiminde çözülecek bir hastanın üniversite hastanesine gitmesinin bu ülkeye kaynak kaybettirdiğine dikkat çekerek, TİG’in bütün geri ödeme sistemi içinde bir an önce uygulanması gerektiğini vurguladı.

 

Eğitim ve AR-GE bütçesini ayırın

Üniversite hastanesinin fonksiyonunun eğitim ve araştırma geliştirme (AR-GE) olduğunun altını çizen Prof. Dr. Özmen, eğitim ve araştırma bütçesinin SGK’dan gelmesinin doğru bir model olmadığını söyledi.

 

Prof. Dr. Özmen, eğitim ve araştırma bütçesinin ayrı bütçeden karşılanması gerektiğini ifade ederek, şunları dile getirdi:

 

“Hastane içinde eğitim verme nedeniyle sağlık hizmeti sunumu sırasında çıkan ekstra bir maliyet var. Yüzde 30-35’lik bir bütçe ihtiyacı çıkıyor. Normalde eğitim ve araştırma bütçesinin başka kaynaktan gelmesi lazım. SGK’nın bununla uğraşmaması lazım. Bu doğru bir model değil, hesabı kitabı da çarpıtıyor, bunların ayrı bütçelerden olması lazım.”

 

Prof. Dr. Özmen, misyonuyla güncel arasında var olmaya çalışan üniversite hastanelerinin temel fonksiyonlarını yapması gerektiğini dile getirdi.

 

Özel sektör: “Global bütçe bize uymaz”

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği Genel Başkanı Dr. Reşat Bahat yaptığı sunumda, 496 özel hastane, bin 950 kurum, 21 bin doktor, 19 bin 500 uzman, 28 bin yatak, 200 bine yakın sağlık çalışanıyla hizmet verdiklerini belirtti.

 

SGK’ya sunulan sağlık hizmetlerinin yüzde 32-35 arasındaki kısmını özel sağlık sektörü olarak karşıladıklarını ifade eden Bahat, global bütçenin özel sektöre ve üniversitelere uymayacağını söyledi.

 

“Özel sektör birbirine girer”

TİG’e karşı çıkmanın mümkün olmadığını kaydeden Bahat, “Sahiplikleri aynı olmayan kurumların global bütçeyle idare edilmelerine imkân yok. Özel sektör global bütçeyle beraber birbirine girer” diye konuştu.

 

Bahat, anahtarın siyasetin elinde olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Bize 5.4 milyar tahmini bütçe ayrıldı. 5.3 milyar ile rakamı tutturduk, nedir bunun sırrı? Çünkü 2 TL’lik katılım bedelini 15 TL’ye çıkardılar. Konu çözüldü yetmiyor mu? 17 TL’ye çıkarırlar, yeter ki siyaset buna hükmetsin, bir şekilde ayarlar.”

 

Bahat, global bütçede müzakerenin önemli olduğunu, ancak hizmetin yüzde 35’ini üreten özel sektörün müzakere sürecinde hiçbir masada olmadığını belirtti. Beş yıldır hiç artmayan SUT fiyatıyla çalıştıklarını, 3 yıldır tek doktor alamadıklarını, tek branş ilave edemediklerine dikkat çeken Bahat, şunları söyledi:

“Eli kolu bağlanmış özel sektörün. Yüzde 30’dan yüzde 70’e kadar fark alın dediler, bununla geçinin, ancak hizmetlerin yüzde 50’sinden zaten fark alamıyoruz. Hastaneler gereksiz sınıflandırılmış, yüzde 30’la da 70’le de olmuyor, çünkü fiyatlar gerçekçi değil. Hangi ödeme model olursa olsun, para doğru işe verilsin. Devlet hastanesi, üniversite batmaz, zarar eder, ama biz batarız. Batmamak için ya bu parayı devlet verecek ya da vatandaş cepten verecek.”

 

Global bütçeyle 15 aylık ödeme yapılacak

SGK Sağlık Hizmetleri Daire Başkanı Dr. Ufuk Akdıkan ise, personel sıkıntısı nedeni ile ekibin yeterli olmamasından dolayı faturaları zamanında inceleyemediklerini belirtti. On dört ay önceden üniversite hastanelerine ödeme yaptıklarından, yersiz ödeme olduğundan faizini de aldıklarını söyleyen Akdıkan, avans ödeme yönteminde faiz olduğunu belirtti. Akdıkan, yeni bütçede böyle olmayacağını vurgulayarak, üniversitelerin tahakkuklarını 60 günü beklemeden ödeyeceklerini dile getirdi.

 

Akdıkan, global bütçeyle 15 aylık ödeme yapacaklarını kaydetti. Özel hastanelerle ilgili taslak çalışmalar yaptıklarını da belirten Akdıkan, “Yeni sözleşmede hastanelerde alınan ilave ücretlerin bize bildirilmesini istiyoruz” dedi. Akdıkan, bu fiyatları bir sonraki seneye fiyatlar revize edilirken kullanacaklarını da ekledi.

 

İlaç pazarında Türkiye önemli

SEPD ikinci oturumunda Türkiye’de ilaç ödemesi konusunda bir sunum yapan Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Gümüşel, Türkiye’nin dünya ilaç pazarındaki rolünün gün geçtikçe arttığını belirtti.

 

Prof. Dr. Gümüşel, Türkiye’nin 2004’te dünya pazarında bulunduğu noktadan Sağlıkta Dönüşüm Projesi’yle birlikte iki sıra birden yükseldiğini kaydetti.

 

Kişi başına 144 dolar ilaca harcıyoruz

Prof. Dr. Gümüşel, Türkiye’de kişi başına ilaç harcamasının ortalama 144 dolar civarında olduğunu, OECD ortalamasının ise 465 dolar civarında olduğunu açıkladı.

 

Kamu sağlık harcamalarında yaklaşık 47 milyar TL’ye gelindiğini belirten Prof. Dr. Gümüşel, ilaç tedavi masraflarını kendi karşılayanların yüzdesinde genel sağlık sigortasının devreye girmesiyle cepten ödemelerin yüzde 15’lere düştüğünün gözlendiğini anlattı.

 

Prof. Dr. Gümüşel, sağlıkta ilaç harcamalarının yıllar içindeki gelişimine bakıldığında, SGK tarafından ödenen ilaç ve sağlık harcamalarının 2001’den itibaren 4.5 milyar TL’den 28.8 milyar TL’ye çıktığını bildirdi.

 

Gümüşel, gayrisafi yurtiçi hasıla oranlarında sağlık harcamalarının 2000’li yıllardan itibaren oranın önce yüzde 4.9’dan 5.7’ye ve bugün 6.5 düzeyine yükseldiğini söyledi. Kişi başı toplam sağlık harcamalarında OECD ülkeleri içinde Türkiye’nin 767 dolarlık bir harcamayla en düşük miktara sahip ülkeler içinde olduğunu kaydeden Prof. Dr. Gümüşel, bu oranın OECD ülkelerinde ortalama 3060 dolar olduğunu belirtti.

 

Toplam ilaç harcamalarının toplam sağlık harcamaları içinde yüzde 25’lik bir orana sahip olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gümüşel, bu oranın OECD ortalamasından düşük olduğunu kaydetti.

 

Sağlık kalitesi harcama oranında artmıyor

Prof. Dr. Gümüşel, sağlık harcamalarındaki artıştan çok, sağlığa harcanılan paranın kaliteyi nasıl etkilediğinin önemli olduğunu vurguladı. ABD’nin sağlık harcamalarına en fazla yatırım yapan ülke olmasına rağmen en kötü sağlığın olduğu ülke olduğunun altını çizdi.

Türkiye’de sağlık harcamalarına belli bir pay harcandığını ancak sağlık kalitesinde ivmenin daha yavaş kazanıldığını belirten Prof. Dr. Gümüşel, İspanya, İtalya, Kanada, Avustralya gibi ülkelerin sağlık harcamalarına verdiğinden daha fazlasını alabilecek ülkeler olduğunu söyledi.

 

İlacın yüzde 80’i kamu kaynaklarından

2007’de sağlık harcamalarının yüzde 67.8’inin kamu kaynaklarından sağlandığını ifade eden Prof. Dr. Gümüşel, OECD ülkelerinde bu oranın yüzde 72.8 olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Gümüşel, kamu kaynaklarının ilaçta kullanımına bakıldığında ise bu oranın yüzde 80 olduğunu kaydetti.

Son 9 yılda tedavi harcamalarının 10 kat arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Gümüşel, ilaç harcamalarının ise bunun yarısı kadar arttığını söyledi.

 

Eczacılık ve ilaç sektöründe sıkıntı

Gümüşel, ilaçta geri ödeme sistemlerinin sektöre zarar verme noktasına geldiğini, global bütçe uygulamasının Türkiye’de eczacılık ve ilaç sektöründe büyük sıkıntı yarattığını söyledi. Türkiye’nin bugün Avrupa’da en ucuz ilaç fiyatlarına sahip ülke olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Gümüşel, şunları kaydetti:

“Global bütçe, bu sene bu kadar aştık, şu kadar para verin noktasına gelirse kimse ilacını bu ülkeye getirmeyecektir, bunun sağlık sistemine getireceği zararları düşünmemiz lazım.

Kamu kurum iskontolarının eczaneler üzerinden değil doğrudan SGK’ya aktarılmasıyla ilgili bir dönemin geldiğini düşünüyorum.”

geri ödeme
ti̇g
teşhis ilişkili gruplar
mehtap tatar
global bütçe
Yorum (7)
murat
neyi tartisiyorlar ki? nasil olsa gostere gostere bunlar cikacak. tig olsun,global butce olsun basli basina hayatimizi karartacak uygulamalar. maksat beyin yikama baska birsey degil..
0
Cevapla
ha
geçin bu sistemleri, sağlığın geleceği yok. 25 şubat 2011'de sayın emin çölaşan sağlığın durumunu özetleyen bir yazı yazmış onu okuyun ne demek istediğimi anlarsınız.
0
Cevapla
Fevzi Ersoy
Hem "ürettiğine göre ödeme yapacağım" (performans) deyip aynı anda "ne kadar üretirsen üret aynı parayı vereceğim" (global bütçe) demeyi aynı anda buna inanmamızı beklemeyi nasıl başardığınızı çok merak ediyorum. Kendiniz inanıyormusunuz? Bu iki muhteşem (!) "kilit kavramın" mantıksal toplamı şu: "Batıp kucağıma düşene kadar benim öngördüğüm gibi çalış, bana oy kazandır, verdiğim ücretle de yetin.Battıktan sonra zaten benim istediğim gibi çalışıp verdiğim ücretle de yetineceksin"
0
Cevapla
nec- tan.
Yanlış performans sisteminin reorganizasyonu ile ilgili tek bir satır bile yok. * Rakamsal performans ödemesi, döner olarak verilen ek gelirin % 20 sinden fazla olamaz. Hatta bu bile olmaması gerekir. % 80 gibi bir performans ödemesinin ne kadar kötü sonuçlar yarattığını herhalde artık görmeyen kalmadı. * Hasta sadece bir rakam olarak görülüyor. Tedavi ve takiple ilgili eğitim yapılmıyor. Gerekli tetkikler yapılmıyor, veya tam tersi, hemen hiç muayene edilmeden sadece tetkik isteniyor ve çalakalem tedavi veriliyor. * Gereğinden çok fazla ve yanlış şekilde antibiyotik kullanılıyor. * Önemli ameliyatlar yapılmak istenmiyor. Zaten önceden de çok zor kabul edilirdi ama şimdilerde birçok üniversite hastanesinde bile, örneğin, meningomyelosel ameliyatı yapılmıyor. Birçok riskli ameliyat için hasta top gibi dolaştırılıyor. * Birçok tetkikte makro hata yapılıyor. ( Ultrason, eko,vb) Fazla şikayet veya mahkeme durumu olmuyorsa, bunun nedeni; bunları anlayıp da şikayetçi olabilecek nitelikte sosyal ve eğitim durumu yüksek hastalar zaten özel hastanelere gidiyor. * Yukarda anlattığım nedenlerle, iyi hasta bakmaya çalışan, hastasına yeterli zaman ayıran, ciddi ameliyatları yapan , detaylı radyolojik tetkik,vb yapan hekimler, diğerlerinden daha da fazla çalıştıkları halde, çok az( bazen yok gibi) kazanç elde ediyorlar. Bu durum birçok değerli hekimin ileri düzeyde mutsuz çalışmalarına neden oluyor veya, niyetleri -tarzları bu değilken özele geçmek ve oradan oraya top gibi atılmak zorunda kalıyorlar. * Bir hastanede, hepsi birbirinin bütünleyicisi olarak çalışan branşların, risk oranlarını da hiç gözetmeksizin- hatta ters gözetilerek-yarı yarıya veya 3-4 misli farklı para almaları, " haksızlık duygusunu" perçinliyor. * Başarısız yöneticiler ( çoğunun atanmalarının ne yazık ki parti il teşkilatları tarafından sağlandığını da biliyoruz) de bu haksız uygulamaları düzeltmek bir yana ( yapabilecekleri düzenlemeler olabilir) olumsuzluklara katkıda bulunuyorlar. Hekimlerin mağdur olmaları bir yana; ayrıca birbirlerine düşmelerini kolaylaştırıyor, nerdeyse teşvik ediyorlar. * Ortalamadan alan branş grubu, o hastanenin ortalaması düşükse düşük, yüksekse yüksek ücret alıyor. Bu da, "değişik hastanelerde aynı işi yapan uzmanlar arasında gelir farkına; hatta biri diğerinden çok daha kaliteli ve fazla ve riskli çalışsa bile, çok daha az para kazanmasına" neden oluyor. * Hadi başhekimlere merkezden birazcık yaptırım var ( en azından psikolojik baskı) hemen tamamı torpille atanan, ehil olmayan başhekim yardımcıları' nın, müdür ve/veya müdür yard. nın , bazı başhemşire ve yard. nın çoğunun hemen hiçbir iş yapmadığını ve havadan para aldığını hepimiz biliyoruz. ( İstisnalar, değerli yöneticiler konu dışında) Bu şahıslara hiçbir denetim ve yaptırım uygulanmadığı, görevden alınmadıkları, uzun yıllar o koltuklarda kaldıkları kesin. * "Hastane alt yapısının eski ve yetersiz olması, veya haklı veya haksız nedenlerle yöneticilerin gelir gider dengesini sağlayamayarak, borç yapmış olmaları", da o hastanede hekimlerin eline geçen parayı haksız bir şekilde azaltıyor ve bu durum yıllarca değişmeden devam ediyor. Motivasyon kaybı ve depresyona, verim azalmasına neden oluyor. İyice batan hastaneler başkasına bağlanıyor ama batma durumuna karar verilmesi zaten yıllar alıyor ve bu arada insanlar çile çekiyorlar. *** Hastanenin maddi kazancı ( örn. ilçelerde veya illerdeki ufak hastaneler) veya yapısal olarak değiştirilmesi mümkün olmayan ( küçük eski tip hastanede tek kişilik,özel banyo- tuvaletli, buzdolaplı, rahat refakatçi koltuk- yataklı geniş odaların oluşturulma olanaksızlığı gibi) veya **bakanlık tarafından kaynak verilmeden düzeltme istenen önemli yapısal eksikliklerle ile ilgili ** ve aynı branş ve kariyerdeki hekimlerin 8 saate bakılabileceğinden çok fazla ( örn.40-50 hastadan fazla) poliklinik yaparak fazla para almasını sağlayan “performans katsayılarını” ; ve hasta-hekim-sistem açısından diğer tüm yanlış ve haksız kriterleri ortadan kaldırdıktan sonra= bir uzman hekimin eline, "bakanın dediği gibi", maaş + döner olarak 7 bin, bir doçentin eline örneğin 8-10 bin, bir profesörün eline-örneğin- 10-12 bin geçmesinin sağlanması gerekir. ( bu rakamlar elbette bir aşağı bir yukarı değişebilir) ( TC devleti daha fazlasını veremeyebilir, ama bu kadarını verir- "zaten bazen fazlasını bile veriyor-maaş + döner 10 bine yakın kazanan uzmanlar var-ve bu kazancın şimdiki koşullarda iyi hasta bakılarak elde edilmesi mümkün değil ve diğerleri bunun üçte birini alıyor “ ) Daha çok kazanç elde etmek isteyenler de zaten özele geçer veya kendisi ticari kurum açar. Kamuda çalışma saatleri ve izinler sıkı denetlenebilir. ( şu an benim çalıştığım hastanede belli saatlerde bir imza kağıdı konup kalkıyor ama denetim hiç yok. Herkes canının istediği saatte gelip gidiyor veya arada izinsiz ayrılıyor, imzayı ertesi gün atıyor, vs.) “Etik-bilimsel komiteler “ sıkı çalıştırılabilir ; yanlış ve eksik çalışmalar, vb her şey çeşitli sistemlerle denetlenebilir. Bakanlık isterse bunu sağlar; sağlamak zorundadır. Şimdiki haksız performans kriterleri, bakanlık açısından,“kolaycılığa kaçmak” tır. EĞİTİM HAST. VE ÜNİVERSİTELERDE *Bir öğretim görevlisi , min şu kadar sayıda derse girmek zorunda bırakılabilir.* Şu kadar sayıda yayın yapabilir (ve hatta bundan da ziyade, --şu kadar saatini bilimsel çalışmada geçirdiğini ( o gün veya ay elde edilen sonuç verilerle )kanıtlaması istenebilir) vb…;* eğitim hastanesi veya üniversitede yapılan her ameliyata primer olarak bir öğretim üyesinin girme şartı konabilir ve imza ile, vb. kanıtlanabilir. Bir öğretim üyesi “primer görevi olan bu görevleri yapmazsa”, ancak o zaman değişik “yaptırımlar” uygulanır. * Bilimsellikle ilgisi olmayan uygulamalar , asistan- uzmanlara araştırma yaptırıp hiçbir katkı yapmadan isim yazma, hiçbir çalışma organize etmeme, ameliyat-derslere girmeme, asisten eğitmeme,vb. hepsi tam gün görev yapan ana bilim dalı başkanı ve öğr. üyeleri tarafından, dekanlık ve daha üst kurumlar tarafından değişik şekillerde engellenebilir, yaptırım uygulanabilir. Bunun çaresi kamudaki berbat performans uygulamasını üniversiteye de taşımak değildir. * Bizde pek yok ama, “ sadece Araştırma Enstitüleri’nde “ çalışan öğretim üyeleri daha değişik kriterlerle denetlenir. Ana Bilim Dalı Başkanlarına önemli denetim yükümlülükleri verilir. Ayrıca, kendisi de değişik şekillerde denetlenebilir. Yani, çok sıkı çalışma denetimi ve bilimsel denetim yapılır; ama hasta kafası başına performans yazılamaz. “Kaç hastaya baktı veya kaç ameliyat yaptı” falan diye performans yazılamaz. “Bölümün değişik açılardan risk oranı” da gözetilmelidir. Riskli bölümde görev yapan hekimler elbette bu risk oranı ölçüsünde katkı payı almalıdırlar. Kamu ve eğitim kurumlarında çalışan hekimlerin “hepsi” kariyerlerine göre, TC devletinin onlara ödeyebileceği ( Sağlık Bakanı’nın söylediği ve benim de aynısını yazdığım) geliri alır; risk oranı, vb bazı ufak oynamalar olabilir. Hasta verimliliği ve bilimsel verimlilik de, azalmak yerine, artar. Kaynak nasıl mı sağlanır= Nasıl ki," üniversitelere, bir önceki yılın özel muayene geliri açıktan para olarak verilmesi planlandıysa "( sizce bu ne kadar mantıklı olabilir?? ) ; kamu ve üniversitelerde hekimlere çeşitli denetim kıstasları ile takip edilecek çalışmaları sonrası, “kariyere göre sabit tutulacak ek ödeme gelirlerini sağlayacak kadar döner sermaye geliri gelir elde edilemiyorsa= biraz eksiklik varsa” : Hekimlere ek ödeme katkısı için gereken extra para " bakanlık veya SGK tarafından" ödenmesi gerekir. Yönetici denetimi ve istatistiksel takip ve denetimler ne kadar sıkı yapılır ve TIG ve diğer iyi sistemler uygulanırsa, bakanlığın istediği ekonomik rantabiliteye yine ulaşılır. Başka türlü değişken uygulama ve ödeme sistemi; göz göre göre haksızlığa prim vermek, emekten çalmak anlamına gelir ; ve insanların güven duygusunu zedeler, değerli çalışmalar yapma azmini ortadan kaldırır, üçkağıtçılığa prim verir. ***İstenen rantabilite; “ keyfi harcamalar, israf ve denetimsizlik, tembellik, takipsizlik “ nedeniyle sağlanamıyorsa: bunlar kanıtlandıktan sonra; üniversite veya kamu hastanesinin ekonomik rantabilite başarı veya başarısızlığı konusunda, YÖK veya Sağlık Bakanlığı’nın “kendi atadıkları yöneticilerden” hesap sormaları gerekir. Hata veya başarısızlıkları kanıtlanan tüm yöneticilere ( sadece başhekim değil) önemli maaş kesintisi uygulanmalı ,idari cezalar verilmeli ve görevden alınabilmelidir. Ki, olur olmaz kişiler bu görevlere gelmeyi istemesinler ve/veya getirilmesinler ! ** Onların başarısızlığının ceremesini neden öğretim üyeleri veya hekimler çeksin! Ayrıca, yanlış anlaşılmasın, eski sistemi savunmak söz konusu bile olamaz. Üniversite bağlantılı özel muayenehane” , “hastane içi özel muayeneler” ve kamuda “ kamu bağlantılı muayenehane çalışması” gibi ilkel uygulamaların doğru olduğunu hangi hür vicdan iddia edebilir? Özel – kamu ayrımı bilimsel ve hakkaniyetli bir çalışma sistemi için, şarttır. Ayrıca, bu olmadıkça, ilgili hekimlerin bulundukları hastanenin iyiliği için çalışması , buna zaman ayırması beklenemez. Zaten, yasa uygulanmaya başlanamadı. ( Önce anayasa mahkemesi kararı ve nerdeyse 6 ay sonra yapılan açıklama, sonra danıştay ve bir türlü yapamadığı açıklama! , ne biçim hukuk sistemi? her şeyin çorba olduğu görülmüyor mu?) Sadece, yasanın en yanlış kısmı olan PERFORMANS bölümü uygulanıyor. Hekimlerin çoğunun muayenehanelerini kapatmış durumda olmaları (= çok minik azınlığın kamu hastaları üzerinden her tür extra kazancı elde etmeye devam etmesi ) + bakanlığın yukarda anlattığım uygunsuz performans sistemi aynen devam ederse, iyi bir şeylerin olmasını bırakın; yanlışlık ve haksızlıklar doruğa çıkmış olur. Oldukça uzun olan bu yazıda detaylı olarak yapmaya çalıştığım yorumların çoğunun –belki son paragraf bazılarının hoşuna gitmese de - doğru olduğunu biliyorum. Ancak, “ümidin var mı?” derseniz, pek yok. Saygılarımla.
0
Cevapla
mazlum okumuş
Oy makinesine dönüştürdükleri sağlık sisteminin gittikçe artan maliyetini sistemin belkemiğini oluşturan hekim-eczacı-sağlık personeli ve ilaç firmalarına ödettirme politikasını nasıl, daha ne kadar, nereye kadar devam ettirebiliriz, ne zaman yıkılır, altında kalırmıyızsorularının cevabını arayan bazı adamların toplantısı ile ilgili bir haber okudunuz. Haberiniz olsun, belkemiği yakında kırılacak ve sisteminiz çökecek! Bakın ne diyorlar: "Prof. Dr. Gümüşel, ilaç tedavi masraflarını kendi karşılayanların yüzdesinde genel sağlık sigortasının devreye girmesiyle cepten ödemelerin yüzde 15’lere düştüğünün gözlendiğini anlattı." Kimsenin genel sağlık sigortası PRİMİ ödemediği bir sistemde nasıl oluyor da "genel sağlık sigortası devreye giriyor Profesör Bey? Sigortanın ne anlama geldiğine sözlükten bir zahmet bakıverin. Şu anki sistemde herkesin primini bir avuç (%24) gelir vergisi mükellefine ödetiyorsunuz, hizmeti alanlar ise bedavaya en iyi hizmeti, en tanınmış profesörden bekliyor, alamazsa Sağlık Bakanlığına şikayet ediyor: Aldığınız, alacağınız oylar oy politikalarınıza kurban ettiğiniz profesyonellerin, en yüksek oranlarda vergi veren ama asla size yaranamayan okumuşların yani bizim alın terimize bulaşmıştır haberiniz olsun!
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir