Tıp mesleği mensubunun bir hastaya nasıl davranması gerektiği, bu konuda kendisinden ne beklendiği, neleri yapması, neleri yapmaması gerektiği, ulusal ve uluslararası tıbbi etik ve deontoloji kurallar, sözleşmeler, bildirgeler, yasalar, yönetmelikler gibi yazılı metinlerin yanında, genel ahlak kuralları, örfler ve adetler gibi yazılı olmayan kurallarıyla da belirlenmiştir.
Hekimin yaptığı tıbbi müdahale ve girişimleri hukuka uygun hale getiren iki unsur vardır. Bunlardan birincisi; hekimin tıp sanatını uygulama hak ve yetkisine sahip olması, ikincisi ise; hastanın muayene için onamının, yapılacak her türlü diğer uygulama ve girişim için ise aydınlatılmış onamının bulunmasıdır.
Tıp sanatının uygulama hak ve yetkisi ilk olarak tıp fakültesinden alınan tıp diplomasıyla kayıt altına alınır. Akabinde ya devlete ait sağlık kurumlarında ya da özel sağlık kuruluşlarında mesleğin icrası mümkün olabilmektedir. Bu alanlarda çalışırken devletin ve meslek odalarının denetimine tabi olmamak elbette düşünülemez.
Neden denetim altında?
Öncelikle hasta, hekim karşısına geçip şikâyetini söylemeye, hekim de hastasını dinlemeye başladığından itibaren aralarında bir sözleşme imzalandığı varsayılır. Bu sözleşme de bir hukuk meydana getirir. Kelime anlamı “hatalı uygulama” olan malpraktis terimi, hukuk literatüründe “tıbbi girişimler nedeniyle hekimin ceza ve tazminat sorumluluğu” olarak yer alır. Olası bir durumda malpraktis iddialarının değerlendirilmesi için yer, zaman ve olay mahiyetinin detaylarıyla birlikte ispatlanması gerektiği unutulmamalıdır.
Önce zarar verme!
Gerek tıbbın babası olarak anılan İyonyalı hekim Hipokrates’e atfedilen (fakat araştırmaların bilakis bu sözün 1800’lerin sonunda kullanılmaya başlandığını gösterdiği) “önce zarar verme” ilkesi, gerek hukukun gerçekleşebilmesi için gereken şartlar dolayısı ile olsun; hasta müdahalesinin başıboş bırakılamayacağı açıktır.
Bu kadar uzun hasta hakları ve denetimi konusundaki girizgâhı niye yaptık?
Son günlerde medyada sık sık yer alan “İŞİD militanları Türkiye’de tedavi oluyorlar ve madem doktorlar, din, dil, ırk gözetmeden görevini yapabiliyorlar o zaman gezi olayları da aynı kapsamda sayılır ve gezi doktorlarına soruşturma açılmaması gerekir” tartışmaları yapılıyor.
Peki, bu tez doğru mu?
Elbette doğru değil ve iki olayı karıştırmamak gerekir. Daha doğrusu Gezi Olaylarına müdahale eden hekim dâhil herkesi hasta güvenliği için soruşturmak ve hastane kapısına gelen herkesi kimlik, din, dil gözetmeden tedavi etmek hastayı koruma merkezlidir.
Çünkü gösteri alanlarında, hiç bir kayıt tutulmadan, bir kaç yüz metre ötede bulunan donanımlı sağlık merkezlerine transfer etmek yerine, hijyen için asgari şartlar dahi oluşmamış derme çatma revirlerde müdahale elbette kabul edilemez. Mesaisini terk etmiş ve asıl hastalarını mağdur eden hekimler bir tarafta, oradaki hasta için olası bir malpraktis vakasının ardı arkasını araştırmak ve böylece hakkını aramak nasıl mümkün olacaktır?
Diğer taraftan kurtuluş savaşından da bildiğimiz tıbbiye alaylarının düşman askerlerini dahi tedavi etmesi, yüzyıllardan beri kabul görmüş “din, dil, ırk, cinsiyet gözetmeksizin her hastaya yardım etme” prensibinin gereğidir. Buna dayanarak her hasta ve yaralı tedaviyi savaşta dahi olsa layıkıyla hak eder.
Olası bir yanlış uygulamada; yapılan müdahaleler kayıt altında ve ruhsat dâhilinde olmasıyla hasta güvence altına alınır. Hasta en azından hak aramak için çalacağı bir “kapı” bulacaktır.
Ayrıca sağlık sistemini, düzenleme, denetleme yetki ve sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’ndadır. Hiç bir hekimin yaptıkları sorgulanamaz ve denetlenemez değildir. Son olarak bir konuda hatırlatma yapmak istiyorum; sağlık çalışanının haklarını korumadaki en büyük samimiyet, ayrımcılık yapmadan bütün çalışanların haklarını korumakla ve savunmakla kendini gösterir. Gezi olaylarında 28 ambulans, içinde sağlık personeli varken taşlandı ve kullanılamaz hale geldi, bazı sağlık çalışanları yaralandı. Meslek örgütlerinin hiçbiri insanımız için görev yaparken yaralanan bu personeller için sesini çıkarmadı.
Büyük bir samimiyet sorununuz varken sizlere inanmamı beklemeyin lütfen.