Ferhat Göçer, 4. albümü 'Biz Aşkımıza Bakalım' ile sevenlerinin karşısına çıktı.
Artık belli bir olgunluğa geldiğini ve sakin bir dönemde olduğunu belirten Göçer ile 'biz muhabbetimize bakalım' deyip evliliklerini, hatalarını, cerrahlıkla müzisyenlik arasındaki farkları konuştuk.
"Biz Aşkımıza Bakalım", 40 yaş olgunluğuna yakışır bir söz mü yoksa aşk dışındaki her şeyi boşvermekle mi ilgili?
Bence belli bir olgunluğa gelmiş bir cümle. 'Hadi bakalım her şeyi boşverelim, keyfimize bakalım.' cümlesi değil. Hayattan ne istediğini bilen, görmüş geçirmiş, bazı şeylerin karşısında durmasını bilebilen ya da kulak tıkayabilen bir cümle gibi geliyor.
Bu 4. albümünüze olgunluk albümü mü diyeceğiz?
Sakinlik albümü diyebiliriz. Olgunluk yaşa göre değişiyor. 15 yıllık koşturmaca döneminden sonra sakin bir döneme girişin başlangıcı. 50'li yaşlarda 40'lı yaşlara dönüp 'Ya ne kadar aptalca şeyler yapıyor muşum?' diyebilirim.
30'lu yaşlara bakınca ne diyorsunuz?
İlk albüm tam bir başlangıç albümü, şimdi bakınca yapmamam gereken bir sürü şeyi fark edebildiğim albüm. Bugünkü aklım ve vizyonum o gün olmuş olsaydı yapmayacağım şeyler vardı içinde.
Hırslı bir kişilik gibi görünüyorsunuz. Oysa hırs birçok felsefede dengeli kullanılmadığında karakter bozukluğu olarak nitelendirilir. Öyle misiniz?
Ne yani siz bana karakteri bozuk bir adam mı diyorsunuz! (Gülüşmeler) Hırslı değilim. Hiç olmadım da. İçinde bulunduğum iş disiplinine hırs demem. Bu, birçok insana yüksek doz gelebilir, ama biz hekim olarak böyle yetiştik. Kalan zamanda müzik yapacak vakit ayırıyordum. Şu an kendimi bir şey yapıyormuş da hissetmiyorum. 10 yıl öncesine kadar devede kulak kalıyor. Hırslı olmak birilerinin işini baltalayarak kendini ön plana almaksa ben kesinlikle hırslı değilim. Ama kendinle mücadele edip, kendini aşmaya çalışmaksa evet hırslıyım.
İçinizde tenor olunca hekimlik error mu verdi?
Hekimlik biraz yoksun kaldı, doğru. Hekimlikte ilerlemeyi tercih etmediğim için eleştiri alıyorsam, 'Ya doktorluğunda yükselmiyor, müzisyenlik yapıyor.' deniyorsa kusura bakmayın yani.
Bundan dolayı da hekimliği boşladığınız, işe gitmediğiniz filan yazılıp çizildi...
Devlet memurusunuz ve sabahları imza atmanız gerekir. Pozisyonundan dolayı herkesten daha çok takip edilen birisiyim. Bazen mesaiden 20 dakika önce otoparktan çıktığımda geri döndürüldüğümü bilirim. Tam tersine herkesten daha az hata ve komplikasyon yapmak durumundasınız. Ben ne kadar hekimlik yapmak istersem o kadar yaparım, yapmak istemezsem bırakırım, kişisel bir şeydir bu. Başkasının ne dediği önemli değil.
Tam Gün Yasası geldiğinde ne yapacaksınız?
Belki bu sebepten hekimlikten uzaklaşmak durumunda kalacağım. Emekli olmama 7 yıl kaldı, belki emekli olurum ya da özel kurumda yönetici olarak devam edebilirim.
Müzik, hekimlikten daha büyük bir aşk mıdır?
Kesinlikle! Hekimliğe rağmen müzisyenliği devam ettirip bu noktaya gelmişsem demek ki içimdeki büyük bir aşk! Bunun adı da hırs değil aşk!
Hipokrat yemini ettiniz doktor olarak. Peki kendinize ait bir müzisyenlik yemininiz var mı?
(Düşünüyor) İlginç bir soru... Nasıl idare ederim, nasıl cevap veririm diye düşünüyorum. (Gülüşmeler) Aşkın yemini var mı? Varsa vermişimdir. Hayatta var oluş sebebimin bu olduğunu düşündüğüm bir meslekle uğraşıyorum. Kimine göre de saçma sapan bir iş. Bu dünyaya şarkı söylemek için geldim. Müziğimde geldiğim kariyere hekimliğimde gelmek için ne kadar mücadele etmem gerekirdi? Hangisinde daha kolay ilerleyebilirim diye düşündüğümde yeteneğimin ağır bastığı müziği seçtim.
Zordan kaçtınız yani?
Evet. Yetenekli olduğunuzu düşündüğünüz bir alan varsa, burada ilerlemek daha kolay. Hekimlikle ilerlemek için büyük fedakarlık gerekiyor.
Paranın hiç mi etkisi yok yani?
Etkili değil dersem yalan olur. Müzisyen olarak kazandığım ile hekim olarak kazandığım aynı değil. Aynı emeği hekimliğe verdiğinizde de aynı parayı kazanma şansınız vardır, ama uzun vadede! Ama asıl önemli olan psikolojik olarak kendinizi nerede iyi hissettiğinizdir.
Çocukluğunuzdan beri üstlendiğiniz bir misyon muydu bu?
Lisede müzik kolunda hep vardım. Aile tarafım amatör olarak müzisyendi, herkesin bir enstrümanı vardı. Üniversite hayatımın üçüncü yılında başladım konservatuvara. O dakikaya kadar şarkı söyleyeceğim aklımın ucundan bile geçmedi.
Hekim olarak bir sürü hastanız vardı şimdi de müzisyen olarak hastalarınız var. İki hasta arasındaki fark ne? (Gülüşmeler)
Bu biraz daha sahiplenen ve aidiyet duygusu içinde olan hastalar diyelim. Öteki tarafta sizin yardımınıza ihtiyacı olan hastalar var. İyileşen hasta minnet duygusu içerisinde ayrılıyor ama bir daha karşılaşma şansınız olmayabiliyor. Diğeri uzun soluklu.
Ameliyattan çıkmakla konserden çıkma anındaki ruh hali farklı mı?
Neredeyse aynı. Başarılı ameliyatla, iyi bir konserden sonraki tatmin duygusu birbirine çok yakın.
Ego mu bu?
İşini düzgün yapmış olmanın verdiği tatmin duygusu diyelim. Sürekli ağır cerrahi operasyonlar yapan bir insanın yüksek egolu görünmesi kadar doğal bir şey olamaz. Konserden sonra ise sahnedeki ruh halinden hemen sıyrılırım. Aslında bu hekimliğe göre çok büyük bir şey değil, bir insanın hayatını kurtarmakla binlerce insana konser vermek arasında dağlar kadar fark var.
Ameliyatta iken sizin şarkılarınızı çalarlar mı?
Radyodan zaman zaman duyarım, rahatsız olurum. Kendi sesini dinlemekten hoşlanan bir insan değilim.
"Kızım" isimli parçada kendi kızınıza zaman ayıramama ile ilgili bir vicdan azabı mı var?
Bu şarkı benim değil, şarkıyı çok sevip yorumladım. Çocuk denilince insan bütün kapılarını açar. Şimdi küçük oğlanın biraz ateşi çıkınca elimiz ayağımız birbirine dolaşıyor. O kadar yıldır doktorum acayip tedirgin oluyorum. Bir dönem 10 yıl kadar cidden yoğun bir iş dönemi geçirdim ve vicdani olarak noksanlıklarım oldu. Bazı hatalar yapmış olabilirim ama gelecekte onlara daha çok yardım edecek bir pozisyonda olduğumu düşünüyorum.
Epeyce düet yaptınız. İçinizde ukde olan bir isim var mı?
Neredeyse kalmadı, artık yaşayamayanlar var yani. Yaşasalardı Tanju Okan, Cem Karaca ve Zeki Müren ile aynı sahneyi paylaşmak isterdim.
Parçaları belirlerken sağ omzuma daha çok itimat ederim
Müzikte sesinize mi itibar ediyorsunuz, sağ omzunuza mı?
Parçaları belirlerken sağ omzuma daha çok itimat ederim. Bir parça dinlerken hafifçe uyuşmaya başlar, karıncalanır. O şarkıda bir pislik olduğunu hissederim. Sağ omzum hissetmezse öyle şarkıya bakarım. Yastayım, Cennet ve Biri Bana Gelsin'de öyle oldu hep. Son albümde 'Üzüm' ve Kızım'da onu hissettim.
Gündüz doktorluk, gece müzisyenlik. Kendinizi hiç Kurtadam gibi hissettiğiniz oluyor mu? (Gülüşmeler)
Bazen Clark Kent olarak düşünüyorum. Beyaz kıyafetinizle hasta bakıp, ardından kıyafet değiştirerek sahneye çıkıyorsunuz, Süpermen gibi.
Eskiden 'Kızımızı ne doktorlar, ne mühendisler istedi' denirdi, şimdi bu 'ne doktorlar ne müzisyenler istedi' moduna mı geçti?
Öyle mi oldu acaba? İşin maddi boyutunu bir kenara bırakın, hiçbir zaman hekimlikte aldığım insanî değerlerin daha üstünde bir duygu görmedim müzik camiasında. Hâlâ sosyal çevrem hekimlik çevremdir. Doktor odasında kendimi dünyanın en huzurlu adamı hissediyorum.
Seven kadar sevmeyen de var sizi. İnternette yazılıp çiziliyor. Sinirleniyor musunuz?
Hiç sinirlenmiyorum. Onların içerisinde zaman zaman haklı olabilir dediğim şeyleri de alıyorum. Zaten sürekli sizi pohpohlayan bir çevrenin içerisinde olmak çok doğru bir şey değil.
TRT'de konuk ağırlarken reyting kaygım yok
İlk eşiniz, kızınız Yağmur'u albüm fotoğrafı için almak istediğinizi söylemişti?
Böyle bir şey olabilir mi ya? Bunlar o dönemin hukuksal mücadelenin malzemeleridir. En büyük yanlışım o dönemdeki pozisyonumu iyi yönetemedim. Hekimlikte 'Komplikasyonsuz cerrah olmaz.' derler. Yani ne kadar operasyon yapıyorsanız, birkaç tane de komplikasyonunuz olur. Hiç yapmıyorsa o cerrah hiç operasyon yapmıyor demektir. Müzisyenlikte yaptığınız her hareketin medya malzemesi olma ihtimali yüksek.
Yaptığınız üç evlilik komplikasyon muydu?
Bu benden kaynaklanan bir sorun. Çok sık değişim gösterdim ben. Bu yaşam çizgisi aşırı farklılık gösterdi. Doğal olarak kabuk ve karakter değişimleri de çok farkı oldu. Ortak değerlerimizin olduğunu düşündüğüm karşı cinsle bir süre sonra yaşam tarzınız uyuşmuyor. Sonra kavga başlar. Bunları çok sık yaşadım ben. Emek veremedim diyelim. Kendimle mücadele etmekten ilişkilerimi kaybetmemek için çok mücadele edemedim. Tek meslekle uğraşsaydım belki bu kadar sık evlenip boşanma durumum olmazdı. O dönemde belki evlenmem hataydı.
TRT nasıl gidiyor?
Özel kanallarda reyting nedeniyle konuk almakta tereddüt ettiğim birçok sanatçıyı TRT'de konuk olarak ağırladım. Türk halk ve sanat müziği ile ilgili konuk aldığım sanatçıların karakter ve yapılarını gördükçe onlara saygım katbekat arttı.
Zaman