Medimagazin logo

“Aile hekimleri haklarını savunamıyor”

İstanbul Aile Hekimleri Derneği (İSTAHED) BaşkanıDr.Esin Şenerveİzmir Aile Hekimleri Derneği(İZAHED) Başkanı Dr. Murat Bolat, aile hekimlerinin dernekleşme süreci, şu an içinde bulundukları durum ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
- Dr. İbrahim Ersoy
“Aile hekimleri haklarını savunamıyor”
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Genel olarak aile hekimliği konusundaki sivil toplum yapılanmasını nasıl görüyorsunuz?

 

Murat Bolat: Sivil toplum yapılanması deyince, aile hekimlerinin örgütlülüğü manasında anlıyorsak eğer, bu bilincin büyük şehirler dışında çok da yaygınlaşmış olduğu düşüncesinde değilim. Birkaç nedeni var; birincisi hekim kitlesi genel olarak örgütlülüğe sıcak bakan bir kitle olmadı bugüne kadar. Belli tarihsel dönüşümlerin dışında yoğun bir örgütlülük anlayışına girilmedi. Her hekimin kendi yapısında barındırdığı bir grandiyöz yapı da var; bu, bir araya gelmeyi, birlikte bir şeyler yapmayı zorlaştırıyor. Üstüne üstlük aile hekimliği uygulamasının hekimler üzerinde yarattığı tahribat da var. Nedir bu? Uygulama başladıktan itibaren her bir hekim toplamda 10-12 m2 olan odaların içerisine hapsedildi ve sabah 08.00 akşam 17.00 arasında sadece kapıdan içeriye giren vatandaş ve önündeki bilgisayardan başka bir şeye bakamaz hale getirildi. Bu, zaten hekimin kendi yapısında var olan yalnızlaşma durumunu daha da arttırdı. Büyük hastanelerde hekimlerin verdiği toplumsal tepkilere katılım oranıyla aile hekimlerinin kendi konularıyla ilgili toplumsal tepki verme katılım oranlarının farklılığının, bu yalnız ve kendi odasına hapsedilmiş çalışma tarzıyla alakalı olduğu çok net görülüyor.

 

Peki, aile hekimlerinin bu sivil toplum yapılanmalarına, örgütlenmelerine katılmamalarının nedeni sizce iş yükü mü?

 

Esin Şener: Sağlık ocağı döneminde devlet memuru olarak çalıştık, birçoğumuz devlet memurluğundan geçtik. Dolayısıyla idarenin her söylediği haklıydı, gelen her yazıya uyulur ve her resmi yazıya cevap verilirdi. Evet, başta odalarda çok yalnız kaldığımızı düşündük, sonra örgütlenmeler, sosyal ağlar sayesinde birbirimizi duyar olduk. Artık örgütlenme korkusu yavaş yavaş kırılıyor diye düşünüyorum. Çünkü İstanbul adına konuşacak olursam, Kâğıthane’ye gelen bir resmi yazıya Sultanbeyli’nin verdiği cevap Kâğıthane’yi güçlendiriyor. Dolayısıyla biz artık birbirimizle daha çok iletişim içinde oluyoruz; bir resmi yazı tek bir kişiye değil, üç bin beş yüze gelmiş oluyor İstanbul’da. Bu da bizi, sivil toplum kuruluşunun gücünü arttırmış oluyor. Bunu gören aile hekimi de örgütlenmenin değerini anlıyor.

 

Aile hekimliğinde bir TAHUD var, bir AHEF var, ayrıca illerde birçok dernek var. Genel olarak bu sivil yapılanmalarla ilgili düşünceleriniz neler?

 

Murat Bolat: Bu dernekler aslında bir değişim geçirdi. Hâlâ da bu değişim bir yönüyle sürüyor. Nedir bu? Özellikle illerdeki aile hekimleri dernekleri ilk kuruluş itibariyle aile hekimliği uygulamasının hekimler içindeki altyapısını hazırlamak üzere kuruldu. Hekimlerin diğer örgütlülüklerinden gelecek tepkileri kompanse etme, ayrı bir kompartıman haline getirme üzerine kurulmuştu. Güncel tabirle, il derneklerinin aslında önemli bir kısmı standart bir sivil toplum örgütü şeklinde değil, yandaş yapılar şeklinde inşa edilmişti. Ancak, uygulamanın ilerlemesiyle; işte, İstanbul’da üç yıla yakın oldu, İzmir’de yedinci yılına girdi, uygulamanın kendi içinde barındırdığı sorunlar insanların örgütlü oldukları bu birimlerin içeriğini, yönelimini sorgulamaya başlamasına sebep oldu ve aile hekimleri her ilde değişik seviyelerde olmakla birlikte değişim geçirmeye başladı.  Fakat süreç ilerleyip mağduriyetler, ortamdaki belirsizlikler arttıkça, hekimlerin öz örgütlerinin biraz daha bir araya gelmesi ihtiyacı doğdu. Bu ihtiyaç kendini ilk önce merkezi anlamda Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF)’nun kuruluşu sırasında gösterdi. Ancak, bu değişim süreci az önce de söylediğim gibi halen devam etmekte.  İl dernekleri bulunduğu ilin sosyokültürel yapısına göre bir değişim geçiriyor. Bunlara bağlı olarak da federasyon veya başka örgütler de değişim geçiriyor. Hangi noktadalar diye sorarsanız, bu kadar önemli ve kritik bir görevi yapan insanların oluşturduğu örgütlenmeler olarak son derece geri düzeyde durduklarını söyleyebilirim. Çünkü aile hekimliğinin yapısı gereği aile hekiminin belki farkında olmadan eline çok ciddi bir güç verilmiş durumda. Verilen üç dört bin nüfus, ailenizin bir parçası haline geliyor ve siz o insanlarla sadece hastalık-sağlık ilişkisinin ifadesinden oluşan bir ilişki içinde değilsiniz artık. Yani kim karısıyla kavga ediyor, kim karısını dövdü, kim düşük yaptı vs. siz o üç dört bin kişilik topluluğun -eğer becerebilirseniz- doğal lideri haline geliyorsunuz.

 

 

Sizler, iki büyük ilin aile hekimleri derneklerinin başkanlarısınız. Esin Hanım, siz İZAHED olarak AHEF’e üye misiniz, değilseniz sebebi nedir?

 

Esin Şener: Değiliz. Federasyon tüzük gereği her ilden bir dernek alıyor. Tüzük, belki de kendi iç kaygılarından dolayı değiştirilemiyor. Değiştirilse, “İkinci bir dernek ya da her aile hekimliği ile uğraşan dernek bizim üyemizdir.” dense biz de gireceğiz, ama bizden üç beş ay önce kurulmuş bir dernek Federasyona başvuru yaptığı için o kabul edildi. Kurulmuş ikinci dernek olduğumuz için biz kabul edilmiyoruz, bin üç yüzü aşan da üye sayımız var.

 

Peki, sizden önce kurulmuş bir dernek varken neden ikinci bir dernek kurma ihtiyacı hissettiniz?

 

Esin Şener: Biz o derneğin açılışından haberdar değildik. Dernek açmak için başvurduğumuzda fark ettik. Kurmaktan da vazgeçmedik. Aslında 39 ilçeye sahip İstanbul ikinci, üçüncü dernek için çok uygun. Hem nüfus hem de aile hekimi sayısı olarak çok kalabalık. Tabii ki tek çatıyı öneriyoruz her zaman. Diğer dernekle de herhangi bir sıkıntımız yok. Sıkıntımız koltuk değil, aile hekimlerinin huzurlu bir ortamda çalışabilmeleri.

 

 

 

Murat Bey, siz AHEF’e üye misiniz, İzmir’de kaç dernek var?

 

Murat Bolat: Evet, AHEF’e üyeyiz. İzmir’de tek dernek var.

 

Peki, AHEF’in çalışmalarından memnun musunuz?

 

Murat Bolat: Memnun olduğumuzu söylemek mümkün değil. Aslında toplumsal yaşam içindeki yerimize bakıldığında, hem aile hekimlerinin hem aile sağlığı çalışanlarının genel refahı açısından hem de sağlık hizmetinin kaliteli bir şekilde verilebilmesi anlamında bağlı olduğumuz Federasyonun yeterince görev almadığını, yeterli etkinlikte rol oynamadığını düşünüyoruz. Bu anlamda belli eleştirilerimiz var.

 

Bunun nedeni ne sizce? Çünkü biliyorsunuz, Türkiye’de aile hekimleri en büyük branş durumunda. Yani siz bu kadar fazla olmalarına rağmen aile hekimlerinin sesinin çıkmadığını mı söylemeye çalışıyorsunuz?

 

Murat Bolat: Evet, bir bakıma öyle diyebiliriz.

 

 

Aile hekimleri ile ilgili “Nasıl olsa ücretleri yüksek, çok da dertleri yok.” şeklinde bir kanı var. 

 

Murat Bolat: Aile hekimlerinin çok kazandığını yıllardır biz de işitiyoruz. Yaptıkları işe göre aldıkları paranın çok fazla olduğu dillendiriliyor.  Burada açıkçası, siyasi otoritenin yarattığı bir illüstrasyondan söz etmek gerekiyor. Gerçekte aile hekimlerinin kazancı geçmişte sağlık ocağı hekimlerinin ya da pratisyen hekimlerin kazandığı miktardan çok da farklı değil. Yani ben 2007’de aile hekimliğine geçmeden önce bin 100 lira alıyordum, döner sermaye ile bu rakam bin 700-bin 800 idi. Evet, hesabımıza beş-altı bin liralar yattı, ancak bu rakamların 2 bin-2 bin 500 lirası o hekimin çalıştığı aile sağlığı merkezinin masraflarına harcanmak üzere yatırılan miktarlardı. Kaldı ki, sağ olsun Bakanlık 2011 Ocak’tan itibaren verdiği bu rakamın yarısını kesti. Dolayısıyla ortada öyle çok ballı maaşlar söz konusu değil, daha da vahim olanı, bize maaş olarak yatırıldığı söylenen paraların aynı oran üzerinden emeklilik maaş ve ikramiyelerimize yansıması söz konusu değil. Bunlar, taban üzerinden veriliyor. Neden aile hekimlerinin sesinin çok çıkmadığını soracak olursak, aslında çok çıkan iller var. Bunlar arasında İstanbul, İzmir, Trabzon, Mersin, Çorum’u sayabiliriz. Bu iller kendi başlarına kendi tepkilerini oluşturuyorlar. Ancak bunu senkronize olarak ortaya koymayı tercih etmeyen ya da beceremeyen -hangi ifade daha doğrudur bilemiyorum ama- bir yönetim anlayışından bahsediyoruz. Aslında bu bir tercih durumu da olabilir; hayata bakışları o şekildedir o arkadaşlarımızın ve yaptıkları çalışmaları onlar üzerinden formüle etmeyi düşünüyor olabilirler. Bu bizim kabul ettiğimiz bir anlayış tarzı değildir. Çünkü İzmir 2007 yılında aile hekimliğine geçti. O zamandan bu yana meslektaşlarımı gözlüyorum, kendi durumumu biliyorum; alındığı söylenen bu ballı paralara rağmen insanların borçlanma oranlarında çok ciddi bir artış var.

 

Esin Şener: İstanbul bu paraların hiçbirini almadı. İstanbul 2010 yılının son ayında geçti aile hekimliğine. İki ay sonra bu cari giderlerin sınıflandırılmasına dair bir yönetmelik çıkardılar. İstanbul belki birçok Anadolu ilinden daha sıkıntılı, çünkü yaklaşık üçte bir oranında sanal ASM’ler çıktı. Yani kamu binasında olmayan, kiralama yöntemiyle kira ve stopaj ödenen binalarda hizmet verildi. İstanbul bu cari giderin çok daha fazlasını cepten harcayan aile hekimleri sayesinde hizmet veriyor.

 

Peki, AHEF daha çok uzlaşmacı ve iş bitirici tarzda davranıp, Bakanlıkla iş birliğine giderek aile hekimlerine çok daha yararlı olmayı seçiyor olabilir mi?

 

Murat Bolat: Olabilir tabii. Bu da bir tarzdır ve belki de iyi niyetle konuşmak gerekirse, bu tarz benimsedikleri tarzın gerçek adıdır. Ancak ne yazık ki son iki yıldır pratikte gördüğümüz, bu kadar iyi niyetle gidildiğinde belli yerlerde tıkanıldığını gösteriyor. Biz belki de amatörce “3M: Müzakere, müdahale ve mücadele” diye adlandırabileceğimiz bir tarz izliyoruz. Bunların hepsi bir arada olmak zorunda. Sonuç itibariyle biz birkaç yıl öncesine kadar Esin Başkanımın da dediği gibi Sağlık Bakanlığının memuruyduk, ancak şu anda değiliz. Biz, Maliye Bakanlığının tanımlamasına göre, dışarıdan hizmet satın alınan kişiler, taşeron işletmeler pozisyonundayız. Dolayısıyla bu ilişki içerisinde eski tip memuriyet döneminde olduğu gibi aidiyet ve biat duygularıyla yürümek mümkün değildir. Burada, bazı yerleri açıkça tanımlanmış bazı yerleri de açıkça tanımlanmamış karşılıklı bir ticari ilişki söz konusudur. Bu nedenle gücünüz oranında itiraz edersiniz, kabul edersiniz, pazarlık edersiniz. Ancak pazarlık yapacak gücü kendi altınızda oluşturamıyorsanız burada Bakanlık değil, siz hatalısınızdır. Diğer yandan bu gücü oluşturdunuz, ancak pazarlık yapma iradesine sahip değilseniz yine siz hatalısınızdır. Burada tıkanan, aile hekimliğinin örgütlülüğü ve geleceği konusunda endişeye sevk eden durum maalesef bunlardan kaynaklanmaktadır.

 

Teşekkürler.

“aile
hekimleri
haklarını
savunamıyor”
Yorum (2)
DR İSMAİL İLDAN
Doğrusu aile hekimliği uygulaması pratikte reçete yazmanın ötesine geçemedi.Aile hekimliği merkezlerine uğradığımızda hiç bir hastanın olmadığını görmekteyiz.Bir an önce ya bu uygulama revize edilip işlevsel hale getirilmeli ya da lağv edilmeli.Zira hatalar hala hastaneler dışında bir yere gitmiyorlar.Bol para al ve yat uygulaması ister istemez insanlardaki adalet duygusunu sarsmaktadır
0
Cevapla
Kasabalı
Günde 80-90 poliklinik başvurum oluyor,bir kısmı devamlı kullandığı ilaçları repete ama en az yarısı muayene olmaya gelenler,danışmaya gelenlerde var repete için gelen kronik hastalığı olanlara da her gelişinde bir şeyler verebilmeye çabalıyoruz,ve daha bir çok yaptığımız iş var Bir kişinin Hastaneye gitmesi yerine ASM de tedavisini sağladığımda o kişinin bir iki yıl bana ödenen parasını devlet tasarruf ediyor gereksiz tetkik,gereksiz ilaç kullanımın önleyerek tasarruf sağlatıyoruz Bütün bunlar Aynı ASM Sağlık Ocağı iken 20 kişi ile yapılıyorken şimdi 8 kişi ile yapılıyor
0
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir