Profesör Şebnem Korur Fincancı kurumsal olarak Cumhuriyet gazetesini saymazsak, birey olarak Ergenekon davasının tek müdahili. Yani kamu adına açılan bu davada iddianame hazırlayan savcılar dışında, sanıklar, tanıklar dışında tek aktör. Örgüt tarafından telefonlarının dinlendiği, kişisel bilgilerinin dosyalandığı gerekçeleriyle yaptığı müdahale başvurusu kabul edilmiş.
Koskoca Ergenekon örgütünün karşısında, Cumhuriyet Gazetesi avukatlarının dışında sadece o ve avukatları var. Fincancı, yaşamının birçok yerinde Ergenekon sanıklarıyla karşı karşıya gelmiş, kendi tabiriyle onlardan fazlasıyla zarar görmüş bir bilim insanı.
Sanıklar arasında yer alan İstanbul Üniversitesi eski rektörü Kemal Alemdaroğlu onu Adli Tıp Kurumu'ndaki başkanlık görevinden almış. Fincancı, eski Organize Suçlar Müdürü Adil Serdar Saçan'ın yaptığı işkenceleri kanıtlamış, Doğu Perinçek'in avukatı Ceyhan Mumcu ile yıllarca mahkemelerde mücadele etmiş, Veli Küçük'le iş ortağı eski İstanbul Valisi Erol Çakır münasebetiyle karşı karşıya gelmiş.
İddianamede Ergenekon örgütünün özel verilerini topladığını, telefonlarını dinlediğini öğrenince müdahil olmak için başvurmuş ve talebi kabul edilmiş. Ancak bir tek kendi talebinin kabul edilmesine de biraz şaşırmış elbette. Dava sürecinde avukatlarının soru sorması engellenen, neredeyse tamamı gönüllü olduğu halde bu kadar çok avukatı nasıl tuttuğu bile tartışma konusu haline gelen, mahkemede hakimi reddedecek kadar zorlu bir savunma yapan Fincancı, bütün Ergenekon mağdurlarının sorumluluğunu şimdilik tek başına sırtlanmış görünüyor.
20 yıl önce Adli Tıp alanında uzmanlaştıktan ve özel olarak da insan hakları alanında çalışmaya başladıktan sonra, devletle karşı karşıya geldiğini söyleyen Fincancı'yla nasıl olup da Ergenekon'un bu kadar dikkatini çektiğini, müdahillik sürecini ve sürece dair kaygılarını konuştuk.
- Neden müdahil olmak istediniz?
- Türkiye'de bu tür derinlemesine araştırmaların yön değiştirmesi ve üstünün örtülme kaygısı taşıyordum; o yüzden doğru soruları sorarak, toplumsal sorumluluğumu yerine getirmek istedim. Özel verilerimin toplanması bana kişisel olarak böyle bir hak verdi ama kişiselliğin ötesinde toplum adına bir araç kimliği taşıdığımı düşünüyorum.
DON KİŞOT'LUK YAPIYORUM
- Kendinizi yel değirmenlerine karşı savaşan Don Kişot gibi hissetmiyor musunuz?
- Valla cahil cesaretinden mi bilemiyorum ama yaptık bir kere (Gülümsüyor).
- Kaç avukatınız var?
- Doğrudan vekalet verdiğim üç avukatım var ama yetkilendirmelerle birlikte şu anda 40'ın üzerine çıktı, sürekli de artıyor. Ben Adli Tıp'ın altında insan hakları alanında çalışmaya başladığımdan beri, yaklaşık 20 yıldır Don Kişot'luktan öte bir şey yapmadım. Çünkü insan hakları ihlallerine yönelik çalışma yürütüyor olmak demek, bir biçimde devlet iradesine karşı çalışma yürütüyor olmak demek.
- Neler yaptınız da Ergenekon'un bu kadar dikkatini çektiniz?
- O dönemde Adli Tıp ana bilim dalının başkanıydım. Sonra görevden alındım ama sonuçta Adli Tıp alanında hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bilinen, tanınan, makaleleri okunan, görüşleri dinlenen ve makbul bulunan insanlardan biriyim. Türkiye için prestij sayılan birtakım işkence olgularında, işkencenin var olduğunu yüksek sesle ve kanıtlarıyla söylemek durumunda kaldım. Önce çeşitli iddia ve iftiralarla beni değersizleştirmek istediler, sonra da yok etmek.
- Devletle bire bir karşı karşıya geldiğiniz işkence davaları var değil mi?
- Evet kamuoyunun yakından bildiği Süleyman Yeter davası var, Aydın'da işkencede öldürülen Baki Erdoğan davası var. Bir de gündeme gelmeyen davalar var. AİHM kararlarının çoğu, bizim raporlarımız çerçevesinde verildi, yani Türkiye Cumhuriyeti devleti bize karşı savunma yapmak zorunda kaldı. Ergenekon denilen ama benim 'kontrgerilla' diye tanımladığım yapı açısından en rahatsızlık duydukları davalardan birisi de, Uğur Mumcu'yu öldürdükleri iddia edilen sanıklarla ilgili raporum.
- O rapordaki görüşünüz neydi?
- Benim görüşüm bu kişilerin işkence iddialarının değerlendirilmesi ve yeniden muayenelerinin gerektiğiydi. Ortada muayene falan olmamasına rağmen, bu kişilere darp ve cebir izleri olmadığına dair rapor verilmişti ama çok tipik yakınmaları vardı. Avukatı aracılığıyla yakınmaları dinledim ve 'bir nörolog, bir psikiyatrist muayenesi ve EMG tetkiki gerekir' diye rapor düzenledim.
- Bu rapordan sonra neler oldu?
- Mahkeme raporu ceza sorumluluğu açısından ele aldı. Buradan da hukuka aykırı bir sorgulama süreci ve delillerin de hukuka aykırı olarak toplandığına kadar yoruma açık bir durum oluştu. Bu rapor yüzünden Doğu Perinçek'in avukatı ve Uğur Mumcu'nun kardeşi Ceyhan Mumcu 2000 yılından beri benimle uğraşıyor. Tabip Odası'na suç duyurularında bulundu. 'Kardeş acısı yaşıyor' diye sağduyulu davrandım ama hakaratlerine dayanamayıp, 2006'da hakaret davası açtım.
- Ergenekon yargılamalarının yapıldığı duruşma salonuna gittiniz mi?
- Şimdiye kadar olabileceğim bir koşul gerekmedi. Fakat elbette gideceğim ve avukatlarıma destek vereceğim.
- Kişisel olarak Ergenekon denilen örgütü nasıl tanımlıyorsunuz?
- Kapitalizm kendi içinde, devlet erkini korumak ve sınıfları oldukları yerde tutabilmek için böyle yapılara gereksinim duyuyor. Bir burjuva devleti açıktan sınıflara karşı saldırgan tutum alamaz. O nedenle bunu daha üstü örtülü yapmak zorunda ve bundan da hiçbir biçimde vazgeçemez. Şimdiki tartışmalar da güç dengelerinin değişmesi ve bir restorasyon süreci.
- Yani bu Ergenekon bitse bile, bizim gibi ülkelerde Ergenekonlar hep olacak mı diyorsunuz?
- Bu Türkiye'ye özgü bir şey değil. Kapitalizm kendini korumak adına, sınıfsal çatışma alanlarını kuracak bütün araçları kullanmaya devam edecek. Türkiye'de denetimsizlik daha rahat sürdürülebilir bir durum, çünkü toplumun devlet iradesi üzerinde bir denetim hakkı yok.
- Peki Ergenekon'un deşifre edilmesi, yargılamaların olması Türkiye'ye nasıl bir fayda sağlayacak?
- Biz soru sorma alışkanlığı olan bir toplum değiliz. 60'lı yıllarda dünyada herkes ailesine başkaldırmışken bile biz başkaldırmadık. Dolayısıyla henüz ergenlik dönemine bile gelmiş değiliz, küçük çocuklarız. Bugün gelinen noktada ise devlet otoritesini olduğu gibi kabul eden bir toplum, o otoritenin kötüye kullanıldığını görüyor. İnanmak istemiyor ama kuşkular taşımaya başladı insanlar. En büyük yararlarından birisi bence insanların artık soru sormaya ve kuşku duymaya başlaması.
- Herkes mi kuşku duyuyor artık?
- Hayır henüz çok yaygınlaşmış değil. Örneğin sayısız insanın ölümünden sorumlu bir subay intihar ediyor ve intihar ettiği için toplumun gözünde bütün suçları affedilmeye çalışılıyor. Kuvvet komutanları ve genelkurmay devlet töreniyle bir katili gömüyor ve sonra 'sözde itirafçı' diye bir açıklama yapılıyor. Ne sözde itirafçısı? Onu siz itirafçı yapmışsınız ve ondan yararlanmışsınız. Yani bir çatışma kaçınılmaz ve bence bu doğru bir çatışma, safların yerine oturmasını sağlayacak.
- Aralarında Kürtlerin de olduğu birçok kişi müdahil olmayı talep etti ama kabul edilmedi. Bu durum size inanılmaz bir misyon yüklüyor. Bu nasıl bir yük?
- Ağırlıkla avukatlarım gerçekten çok ağır bir yük taşıyorlar. Ama bu zor görevi de kaldırabilecek kadar donanımlı insanlar. Müdahilliğimin kabul edilmesinin altında, 'bu kadınla nasılsa baş ederiz,' duygusunun yatıp yatmadığını da merak ediyorum. Yeni belgelerle ortaya çıkacak yeni bir iddianamede yeni müdahiller de olabilir. Umarım doğru adımlar atılır, Şemdinli davasındaki gibi apar topar savcının görevine son verilmez.
'Alemdaroğlu işkenceyi savundu'
- Siz kişisel hayatınızda da Ergenekon sanıklarının birkaçıyla gerginlikler yaşadınız değil mi?
- Kemal Alemdaroğlu Adalet Bakanlığı'na devlet düşmanı olduğuma dair yazı gönderdi ve Adli Tıp Kurumu başkanlığı görevinden alındım. Daha sonra anabilim dalı başkanlığı görevime de son verdi, maaş kesme cezası uyguladı ve polikliniğimizi kapattı. Polikliniğimizin kapatılma nedeni Uğur Mumcu sanıkları için düzenlediğim rapordu. O rapordan sonra beni makamına çağırıp, "Bazılarına işkence yapılabilir," dedi. Yıllar sonra sabaha karşı gözaltına alındığında insan haklarına onun bile ihtiyacı vardı. Adil Serdar Saçan'ın üniversite öğrencilerine elektrik işkencesi yaptığını kanıtladım.
İstanbul Valisi Erol Çakır hakkımda illegal örgütü mensubu diye suç duyurusunda bulunmuştu, bir süre sonra anladık ki Erol Çakır, Veli Küçük'ün ortağı. Doğu Perinçek'in avukatı Ceyhan Mumcu hakkımda yıllardır suç duyurularında bulunuyor.
Yani Ergenekon sanıklarının birçoğundan zarar gördüm.
- Korkmuyor musunuz?
- Ürkütücü bir şey, elbette ölmek istemem. Ama sonuçta korkarak da nereye kadar yaşanabilir, her attığınız geri adımda biraz daha yakınımıza gelecekler.
Sabah