Dünyada şişman sayısı 1980’den bu yana 2 katına çıkarak ülke ekonomilerini, şirketleri ve iş gücü piyasalarını etkilemeye başladı. Dünya Sağlık Örgütü verileri, önlem alınmadığı taktirde yakın gelecekte bu problemin içinden çıkılmaz hal alacağına dikkat çekiyor. Uzmanlar ise obezitenin özellikle çocuklar açısından büyük bir risk olduğunu söylüyor.
Dünya Sağlık Örgü-tü’nün (DSÖ) tedavi edilebilir hastalıklar arasında gösterdiği obezite (vücutta aşırı yağ birikmesi ile oluşan hastalık) ülkeler için ekonomik açıdan ciddi maliyetler getirecek boyutlara vardı. DSÖ verileri, ülkelerin bu hastalıkla baş edemediklerini gösteriyor. Buna göre dünya genelinde şişman sayısı, 1980’den bu yana 2 katına çıktı. Uzmanlar, son 15 yılda özellikle aşırı kilolu çocuk sayısında önemli artış yaşandığına dikkat çekerek, yakın gelecekte problemin daha da içinden çıkılamaz bir hal alacağını belirtiyor. Gerekli önlemler alınmazsa DSÖ 2015 yılında dünyadaki obez sayısının 700 milyon, kilolu insan sayısının 2,3 milyara ulaşacağını tahmin ediyor. Bireysel bir sağlık sorunu olmaktan çoktan çıkan obezite ülke ekonomilerini, şirketleri ve iş gücü piyasalarını da olumsuz olarak etkiliyor. Başta ABD olmak üzere birçok ülke şimdi obezite ekonomisi ile ilgili analizler yapıp obezite ile mücadelede etkin ve düşük maliyetli politikalar geliştirmeye çalışıyor. Örneğin ABD’de obez çalışanların normal kilodaki çalışanlara göre işverenlerine yıllık ortalama 73,1 milyar dolar fazla maliyet getirdikleri biliniyor.
Obezler, düşük verimlilik, tıbbi masraflar ve daha sık hasta olmaları sebebiyle şirketler için maliyet artırıcı unsuru haline geldi. Bu konuda en fazla çalışma ABD’de yapıldı. 2010 yılında Singapur’daki Duke-National Üniversitesi’nde araştırmacı Eric Finkelstein ve ekibinin Amerika’da yaptığı araştırmaya göre, obez çalışan başına yıllık 42 bin dolar masraf yapılıyor. Bu ücret mukabili yaklaşık 1,8 milyon kişiye istihdam sağlayabilmek mümkün. Yine rapora göre yıllık 42 bin dolar ücret, ortalama bir ABD’li çalışanın yıllık gelirine denk geliyor. ABD’de 2010 yılında gerçekleşen sağlık reformu, işverenlere obez çalışanlar için yüzde 30 ila 50 arasında değişen oranlarda daha yüksek sigorta primi ödeme yükümlülüğü getirdi. Bu da başka bir maliyet kalemini teşkil ediyor. Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma ise ABD’de obez kadın ve erkeklerin diğer meslektaşlarına göre saatte 3,41 dolar daha az kazandığını ortaya koyuyor. Yıllığa vurulduğunda kayıp 7.093 doları buluyor. Obezitenin çalışma hayatına ve ekonomiye etkileri konusunda Türkiye’de sınırlı sayıda çalışma mevcut. İstanbul Üniversitesi ile Sağlık Bakanlığı, 12 yılda bir güncellenen Türkiye Diyabet Hipertansiyon Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması’na imza atıyor. Amerika’daki kadar güncel ve ayrıntılı veriler sunmaktan uzak bu çalışmanın sonuncusu 2009’da yapılmıştı. Söz konusu tarihli raporda şu bilgiler dikkat çekici: “Batı Karadeniz Bölgesi’nde yapılan bir çalışmada obezlerdeki işsizliğin normal kilolulara göre daha fazla olduğu görülmüştür. Normal kilolu meslektaşları ile karşılaştırıldığında obezlerin yüzde 5,8 ile yüzde 24 arasında daha az maaş aldığı görülüyor.”
Türkiye’de durum ne?
Obezitenin Türkiye’deki seyrine bakıldığında rakamların çoktan alarm seviyesine ulaştığını söylemek mümkün. Türkiye’de 2003 yılında 70 milyon olan nüfusun yüzde 18’i (12,6 milyon kişi) aşırı kilolu iken 2012 yılında 74 milyon nüfusa sahip Türkiye’de bu rakam yüzde 35’e (25,9 milyon kişiye) çıktı. Türkiye’de çocuk obez sayısı son beş yılda on kat artış gösterdi. Türkiye, Obezite ile Mücadele Programı ve Ulusal Eylem Planı taslağını 2008 yılında yayımladı. 2010 yılında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın imzası ile yayımlanan “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” ile obezite ile kapsamlı mücadele başlatıldı. Kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları çalışmalar yürütse de bunların planlı, koordineli ve bütüncül yaklaşımlardan uzak olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Türkiye’de son 25 yılda şişman sayısı ikiye katlanmış durumda. Obezitenin önüne geçebilmek için bakanlığın yaptığı çalışmaları Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı’ndan Uzm. Dr. Sabahattin Kocadağ şöyle sıralıyor: “Bakanlığımız bu çalışma kapsamında Kantin Genelgesi, ‘Obezite ile Mücadele’ kitabı, tuz kontrol programı kapsamında tuz paketlerinde sağlık uyarı mesajlarının yer alması gibi çalışmalara imza attı.”
Bakanlığın çalışmaları bunlarla da sınırlı değil. Geçtiğimiz haftalarda Sağlık Bakanlığı, obezitenin önlenmesi için 2013-2017 Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı’na göre bir dizi önlemler daha aldı ve kamuoyu ile paylaştı. En dikkat çekici karar ise az miktarda tüketilmesi gereken gıdaların vergilerinde artış, teşvik edilen gıdalarda ise fiyat sübvansiyonu veya üretimin teşviki için gerekli tedbirler alınmasıydı. Diğer taraftan okullarda özellikle sosyoekonomik düzeyi düşük bölgelerde ücretsiz sebze ve meyve dağıtımı yapılacak. Ayrıca sebze ve meyve üreticileri tarafından reklam ve kampanya çalışmalarının yapılmasının sağlanması, ekranlarda özellikle kadın programlarındaki yemek hazırlamaya ilişkin bölümler diyetisyen bulundurma zorunluluğu gibi önlemler de yine alınan önlemler arasında. ALO 184 içinde “Obezite ile Mücadele Bilgi Hattı”nın hizmet vermesinin yanı sıra din görevlilerinin vaazlarında dengeli beslenme anlatmasına yönelik adımlar da yine bakanlığın aldığı kararlar arasında yer alıyor.
Global şirketler çözüm arayışında
Obezite, küresel şirketleri politikalarında değişikliğe zorluyor. Nestle Global CEO’su Paul Bulcher’in, “Sorunun bir kaynağı değil, çözümün bir parçası olmak istiyoruz.” sözü aslında birçok şirketin bundan sonraki rotasını gösteriyor. Benzer bir açıklama, obezitenin en büyük sebeplerinden biri olarak görülen gazlı içecek markası Coca-Cola’nın Başkanı Muhtar Kent’ten geldi: “Obezitenin tek sebebi değiliz. Ama çözümlerinden bir tanesi olmak, çözüme katkıda bulunmak istiyoruz. Hiçbir hükümet bu soruna tek başına çözüm bulamaz, bunu kanunla da çözemezsiniz, tek başına iş dünyası da sivil toplum örgütleri de çözemez.” Şirket yeni politikaları kapsamında reklamlarında kalorisi az ya da kalorisiz ürünlere yer vermeyi hedefliyor. Obezitenin müsebbibi olarak gösterilen Coca-Cola’nın attığı bu adımın yeterli olup olmadığı ise tartışma konusu. Diğer taraftan farklı ülkelerden obeziteye karşı ilginç kamu politikalarının geliştirilmesi için öneriler ortaya atılıyor. Avusturalya Havayolları Qantas eski başkomiseri Tony Webber’in obeziteye yol açan besin değeri olmayan gıdalara vergi uygulanması teklifi de bunlardan sadece biri. Webber bununla da kalmıyor ve obez insanları taşıyan aracın ağırlığı yüzünden daha fazla yakıt tükettiğine dikkat çekiyor ve ekliyor: “2000 yılından itibaren yetişkin yolcularda ortalama iki kilo artış gerçekleşmesi Sidney-Londra uçuşunda fazladan 472 dolarlık bir yakıt kullanılması anlamına geliyor. Yolcu ve bagajlarla birlikte tartılsın, sınırı geçen yolcu pahalı bilet alsın.”
Obezite, yaşam maliyetini artırıyor
Obezitenin Türkiye ekonomisine net maliyeti bilinmiyor. İktisatçılar henüz bu alana yeteri kadar eğilmiş değil. Oysa eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın “Obezite ile ilgili sorun çözülmediği takdirde Türkiye 10 yıl sonra sağlık giderlerini karşılayamaz duruma gelir.” tespiti obezite ile mücadelede yapılan harcamaların ne kadar ciddi boyuta geldiğini gösteriyor. Akdeniz Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü’nden Bölüm Başkanı Prof. Dr. A. Ali Koç ve bu alanda yetiştirdiği doktora öğrencisi Banu Beyaz, alanda çalışan nadir iktisatçılardan. Prof. Dr. A. Ali Koç çalışmaların yetersizliğinin ana nedeninin veri eksikliği olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Gelir artışına paralel olarak eğitim düzeyi artmadığı takdirde Türkiye’de kamu harcamaları tıpkı ABD örneğinde olduğu gibi yüzde 10 artacak.” “Obezitenin iş gücü kaybı, verimlilik kaybı gibi yaşam maliyetini artırıcı birçok yönü var.” diyen Koç, obezitenin ekonomik ve sosyal maliyetinin Türkiye’de de çok ciddi büyüklüklere ulaşacağına dikkat çekiyor. Obezite ile Mücadele Derneği’nin (OMDER) verilerine göre obezite ile ilgili sağlık harcamaları gelişmiş ülkelerde tüm sağlık harcamalarının yüzde 2-7’sini oluşturuyor. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın 2013 yılında koruyucu ve temel sağlık hizmetleri için ayırdığı bütçe 7 milyar 339 milyon Türk Lirası. OMDER Başkanı Halil Kurgulu, rakamları değerlendiriyor ve sarsıcı bir tespitte bulunuyor: “2012 sağlık harcamaları yüzde 500’ü aşan bir artış gösterdi. 2012 için sadece 25,9 milyon obez hastanın obezite tedavi giderlerinin normal sağlık harcamalarının yüzde 10-12’sini kapsıyor ve bu da yaklaşık 8 milyon dolar gibi bir rakama denk geliyor.” Halil Kurgulu fiziksel ihtiyacı olmadığı halde insanların beslenme ve yaşam alışkanlıklarından dolayı gereksiz tüketimlerini ‘israf ekonomisi’ olarak tanımlıyor. Kurgulu, obezitenin maliyetinin Sağlık Bakanlığı’nın yıllık bütçesinin 12 katı kadar olduğunu belirtiyor ve ekliyor “Obezite ile etkin mücadele edilip başarı sağlanamazsa bu her geçen yıl daha büyük bir yük olarak bireylere de ülkelere de dönecektir.”
Prof. Dr. A. Ali KOÇ (Akdeniz Üniversitesi İİBF İktisat Bölüm Başkanı): Kamu sağlık harcamaları yüzde 10 artacak
Eğer gelir artışına paralel olarak eğitim düzeyi hızla yükseltilemez ise obezite çok ciddi bir sağlık problemi olacak ve kamu sağlık harcamalarını ABD örneğine bakarsak en az yüzde 10 artıracağı öngörülebilir. Kişilerin zayıflamak için spor aletlerine yaptığı yatırım, spor merkezlerine üyelik, zayıflatıcı sentetik ilaç kullanımı, işgücü kaybı, verimlilik kaybı, yaşam maliyetini artırıcı vb. etkiler de dikkate alındığında obezitenin ekonomik ve sosyal maliyeti çok ciddi büyüklüklere ulaşacaktır. Özellikle düşük sosyoekonomik statü gruplarında kadınlar ve genel olarak çocuklar ciddi risk altındadır. Okul kantinleri ve okul civarlarındaki hızlı-tüketim ürünleri satışları sınırlandırılmalı, çocukların sağlıksız gıdalara erişimi kısıtlanmalıdır.
Uzm. Dr. Sabahattin Kocadağ (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı): Türkiye’de şişmanlık hızla tırmanışa geçti
Bakanlığımızca yapılan Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (2010) yayınlanmamış rapor sonuçlarına göre obezite sıklığı; 19 yaş ve üzerinde genel toplamda yüzde 30,3, erkeklerde yüzde 20,5 ve kadınlarda yüzde 41 olarak bulunmuştur. Şu ana kadar yapılan çalışmalarda Türkiye’de obezitenin yükselişte olduğundan söz edebiliriz ancak 2010 yılından itibaren uygulanan programın sonuçları için belirlenecek bir tarihteki araştırma sonuçlarına bakmak gerekir.
Halil Kurgulu (Obezite ile Mücadele Derneği Başkanı): Obez çocuk sayısı 10 yılda 5 kat arttı
Kilolu insanların iş verimliliği ve mesai saatlerindeki yeterlilikleri gözlemlendiğinde ideal kilolu bir çalışana göre, iş günü sayısı baz alındığında yıllık yüzde 12,7 oranında iş verimliliği ve performans azalması söz konusu olduğu tespit edildi. Bu rakam yıllık 32 gün iş gücü kaybı olarak hesaplanmalıdır. Yani her obez yıllık 1 maaş tutarında israf ekonomisine sebebiyet vermekte.Obezite kaynaklı insan kaybı var. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl 2,8 milyon insan obezite kaynaklı hastalıklara bağlı olarak ölüyor. Obez çocuk sayısı son 10 yılda ülkemizde 5 kat arttı.