Türk Anesteziyoloji ve Uzmanlık Derneği Yeterlilik Kurulu Sekreteri ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neslihan Alkış, Türkiye’de son yıllarda anesteziyoloji alanında önemli gelişmeler yaşandığını söyledi.
Prof. Dr. Alkış, anestezistlerin hep maskelerin arkasında kalmamaları, yaşanan gelişmelerin özlük haklarına da yansıtılması için sağlık otoritelerine seslerini daha çok duyurmaları gerektiğini ifade etti.
Prof. Dr. Neslihan Alkış, anestezi ve reanimasyon alanında yaşanan gelişmeler, meslektaşlarının özlük hakları ve sosyal sıkıntıları, yaşanan sorunlar ve dernek çalışmaları konusunda verdiği özel röportajı ile Medimagazin gazetesine konuk oldu.
Prof. Dr. Neslihan Alkış’ı tanıyabilir miyiz?
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1985 yılı mezunuyum. 1986 yılında yine Ankara Tıp’ta anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanlığı eğitimime başladım ve o günden bu yana Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde uzman, ardından da öğretim üyesi olarak çalışmalarıma devam ediyorum.
Bunların yanı sıra, Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon camiasında 2002 yılından bu yana görevlerde de bulundum. 2002 yılında Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneğinin 2 yıl süreyle genel sekreterliğini yaptım. Ardından 4 yıl süreyle Avrupa Anestezi Derneğinin Türkiye Konsüllüğü görevinde bulundum. Son 2 yıldır Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği Yeterlilik Kurulunun sekreterliğini yürütmekteyim.
Günümüz Türkiye’sinde anesteziyoloji ve reanimasyon uygulamaları yeterli mi? Diğer ülkelerle kıyasladığımızda bu konuda Türkiye’de yapılan çalışmalar ne seviyede, yerimiz nedir?
Söylediğim gibi 1986 yılından bu yana anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanlık alanının içerisinde çalışıyorum. Türkiye’de bizim uzmanlık dalımız inanılmaz bir şekilde ilerliyor. Bu ilerleme geçen sürelerle bağlantılı değil, daha da hızlı gerçekleşiyor. Örneğin; son 25 yılda adeta 50-100 yıllık bir ilerleme yaşadık diye görüyorum. Çünkü teknoloji bizim uzmanlığımıza çok büyük katkılarda bulunuyor. Biz her geçen yıl teknolojiyi daha fazla kullanmaya başlıyoruz. Bu da, dinamizmimizin giderek artmasını sağlıyor. Anestezistler hem ameliyathanelerde anestezi doktorları olarak hem de ameliyathaneler dışında algologlar ve yoğun bakımcılar olarak çalışıyorlar . Bu ortamlarda teknoloji, endüstri geliştikçe bizim yapabildiklerimiz ve hastalara sağladığımız güvenlik ve sağlık hizmeti de son yıllarda hızla gelişmeye devam ediyor.
Bizim uzmanlık alanımız, ameliyata girmeden önce, ameliyathanede ya da ameliyat sonrası, yani perioperatif dediğimiz dönemde hastanın güvenliğini sağlamak. Bu güvenliği cerrahi travmaya karşı, hastanın tüm risklerine karşı sağlamaya çalıştığımız için multidisipliner bir uzmanlık dalı. Bizim klinik uygulamalarımız gerçekten hastanın hayatını emanet aldığımız süreçlerle geçiyor. Gerek perioperatif dönemlerde gerekse yoğun bakımlarda yaşamı tehdit eden durumlara yönelik güncel bilgilerle donanımlı bir şekilde hazır olmak ve yeterli beceriye sahip olmak durumundayız ki, hastalarımızı hayatta tutalım.
Az önce de söylediniz, teknolojinin de her geçen gün gelişimiyle alanınız ve verilen hizmet olarak buna paralel hızla gelişen bir meslek grubusunuz. Bu hızlı gelişim içerisinde mesleki anlamda yaşanan sorunlardan biraz söz edelim. Neler yaşanıyor? Yaşanan sıkıntılar, sorunlar nelerdir?
Mutlaka bizim de yaşadığımız birtakım sorunlarımız var. Anestezi doktorları kamuoyunda hep maskelerin arkasındaki doktorlar. Biz hep maskelerin arkasında olduğumuz için, ameliyathanelerde kapalı kapıların arkasında, yoğun bakımların kapalı kapılarının arkasında olduğumuz için sorunlarımızla ilgili farkındalığı sağlamak amacıyla sesimizi biraz daha yükseltmemiz gerekiyor.
Bizler iş stresi yüksek bir meslekteyiz. Her gün hastalarımızın yaşama dair streslerini, yaşam endişelerini hissettiğimiz saatler yaşıyoruz. Bunun dışında sürekli kapalı ortamlarda, ameliyathanelerde yaşıyoruz. Bildiğiniz gibi ameliyathaneler yüksek teknolojilerle donatılıp, atık gazlardan kurtulmaya çalışılsa da, kapalı ortam oluşu, gün ışından mahrum kalma ve atık gazların varlığı, ayrıca ilave streslerin varlığı nedeniyle son derece yıpratıcı bir ortam.
Bununla birlikte hastalara yaptığımız invaziv işlemlerden dolayı enfeksiyonlara da açık bir meslek grubuyuz. Ancak bunlara karşın bizim diğer uzmanlık dallarından farklı kazanılmış herhangi bir özlük hakkımız yok. Örneğin; emeklilik haklarımız aynı süre içerisinde kazanılıyor. Günlük çalışma saatlerimiz de aynı şekilde. Ne yazık ki, mesleğimizin gerektirdiği hizmetin bir saat karşılığı olmadığı için “non-stop” çalışmak durumundayız. Yani şu kadar saat çalışırız, bu kadar saat izinliyiz, gibi bir lüksümüz yok. Bizler ameliyathanelerde hastalar bitinceye kadar çalışıyoruz. Yoğun bakımlarda yine herhangi bir mesai saati gözetmeden uzun uzadıya çalıştığımız saatler oluyor. Ta ki, kritik hasta düzelene kadar.
Meslek içerisinde gerek fakülte gerekse Dernekteki çalışmalarınızı aktif bir şekilde yürütüyorsunuz. Bu sayede yaşanan sıkıntıları da birebir gözlemlemektesiniz. Gerek özlük hakları gerekse yaşanan diğer sorunların giderilmesi konusunda neler yapılıyor? Bu konudaki çalışmalar nelerdir?
Siz de biliyorsunuzdur, daha önce devlet hastanelerinde, ardından da üniversitelerde, bizim ek ödemelerimizle ilgili bir performans sistemi uygulanmaya başlandı. Bu performans sistemi aslında yaptığınız işle doğru orantılı olarak gelir sağlamaya yönelik bir mantığı taşıyan sistem. Fakat bu performans sisteminde biz anestezistlerin şöyle bir bağımlılıkları var. Örneğin; herhangi bir ameliyata giriyorsunuz. O ameliyatın belli bir puanı var. Siz ancak onun yüzde 30’unu puan olarak alabiliyorsunuz. Yani cerraha ya da ameliyata bağımlı şekilde bir puan almak durumundasınız. Oysa cerrah, aynı ameliyatı aynı teknikle yaparken, siz farklı bir teknik uygulamak zorunda olabilirsiniz. Örneğin; bir fıtık ameliyatında sağlıklı, genç bir hastaya uyguladığınız anestezi sırasında farklı işlemler yapıyorsunuz, farklı bir risk alıyorsunuz, kalp hastası, akciğer hastası veya yaşlı bir hastada yapılan ameliyatta farklı bir işlem yapıyorsunuz, daha büyük bir risk alıyorsunuz.
Biz anestezi hizmetimizin cerrahiden bağımsız olarak değerlendirilmesine yönelik birtakım girişimlerde bulunmaya çalışıyoruz. Bu da, Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’ndeki puanlama sistemlerinde daha farklı faktörlerin olmasını gerektiriyor. Bu amaçla da uzmanlık derneğimizin talepleri oluyor, olmaya da devam edecek.
Peki bu konularda Sağlık Bakanlığı ile ilgili görüşmeleriniz var mı? Ya da Sağlık Bakanlığının bu konularda iyileştirmeye yönelik bir çabası var mı?
Derneğimizin, Sağlık Bakanlığıyla özellikle performans puantajı ile ilgili olarak tabii ki bağlantıları oluyor. Puanlarımızın tanımlanması çok önemli. Her yaptığımız hizmetin tanımı olmuyor. Örneğin; ultrason eşliğinde sinir blokları yapıyoruz, fiberoptik entübasyonlar veya farklı teknolojilerle yoğun bakımlarda yeni tedavi yaklaşımları yapılıyor. Ama bunların SUT’ta bir tanımı yok. Bunları sağlık otoritelerine anlatmamız gerekiyor. “Biz böyle işlemler de yapıyoruz. Bunları da SUT uygulamaları içerisine, performans puanlamaları içerisine alın” dememiz gerekiyor.
Bazı emeklerimiz, bazı işlemlerimiz ne yazık ki karşılıksız. Bunları da mutlaka Sağlık Bakanlığında, özellikle bize para ödeyici olan Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’nda defalarca anlatmamız gerekiyor.
Dernek çalışmalarınız içerisinde mutlaka meslektaşlarınızın size ilettiği sorunlar vardır. Biraz bunlardan bahsedelim. Neler söylüyorlar size, ne gibi sıkıntılar dile getiriyorlar?
Öncelikle uzmanlığa yeni adım atmış genç meslektaşlarımız, küçük kurumlarda çalışan meslektaşlarımız ciddi bir risk altında oldukları için özellikle malpraktis yasaları gündeme geldiğinden beri yasalar karşısında mağdur olmaktan korkar durumdalar. Bunun için de bilgilenmek istiyorlar. Yani malpraktisteki yerimiz ne? Herhangi bir sorun yaşadığımızda arkamızda herhangi bir hukuk dayanağı olacak mı? Gerektiğinde danışabileceğimiz bir hukuk büromuz olacak mı? Ya da bunun dışında herhangi bir şekilde yasal olarak birtakım şeylere maruz kaldığımızda bizi kurumsal olarak taşıyabilecek, elimizden tutabilecek, kurumsal olarak arkamızda durabilecek bir dayanağımız olacak mı?” diye soruyorlar. Ben bunu bir uzmanlık derneği olarak bizim yerine getirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda çabalar var, ama henüz bireysel başvurular halinde görülüyor. Ama mutlaka, yasal haklarımızın tanımlandığı, her uzmanın danışmanlık alabileceği ve özellikle karşılaşabilecekleri yasal sorunlarla ilgili olarak bunun çözümünde destek alabilecekleri bir hukuk bürosuna Derneğimizin ihtiyacı var. Ben taleplerden bunu anlıyorum.
Biliyorsunuz, malpraktis yasalarına karşı sigortalama sistemi geldi. Ama şu anda Türkiye’de bu bireysel sigortalama şeklinde. Oysa, anestezi uzmanlarının çalıştıkları kurumlar tarafından, kurumsal sigortalanması da yine genç meslektaşlarımızın oldukça haklı istekleri arasında yer alıyor. Biraz önce bahsetmiştim, yaptığımız işler dolayısıyla riskimizin fazla olması nedeniyle sigorta tazminatlarımız çok yüksek. Bu nedenle kurumsal sigortalamaya gidilmesi önem taşıyor.
Bunun dışında, genç meslektaşlarımızın özellikle uzmanlık sonrası eğitim konusunda çok ciddi talepleri var. Bu çok sevindirici. Biz Derneğin “board” kurulunda üç senedir Avrupa ile birlikte sertifikasyon sınavı yapıyoruz. Bu sertifikasyon sınavına giderek artan bir talep var. Bu Avrupa sınavını gerçekleştirdiğimizden bu yana da, uzmanlarımızda giderek artan bir başarı var. Şu an Derneğimiz bünyesinde sürekli tıp eğitimi ve mesleki gelişim çerçevesi içerisinde yapılan mesleki eğitim kursları var. Bu kurslara ilgi giderek artıyor ve kontenjanlar hızla doluyor. Daha fazla kurs yapılması isteniyor. Bunun sonucu olarak da “board” sınavlarında Türkiye’nin başarı oranları giderek artıyor. Tabii bu çok sevindirici bir durum.
Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneğinin önümüzdeki dönem için başkanlığına adaysınız. Genel Kurulda başkan seçilirseniz nasıl bir yönetim politikası düşünüyorsunuz?
Biz bin 800’den fazla üyesi olan bir uzmanlık derneğiyiz. Yönetimin daha katılımcı, özellikle Derneğe projelerle gelen insanların birlikte çalıştığı, komisyonların daha aktif çalıştığı ve bu çalışmalardan ortak kazanımların sağlandığı bir yönetim şekli düşünüyorum. Bütün bunlarla ilgili olarak da yönetimin, eğitimin ve meslektaşlarımızın özlük hakları adına Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneğinin bugüne kadar yaptıklarının üzerine çok şeyler koyacağını düşünüyorum. Özellikle Türkiye’deki anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanları olarak birbirimizle olan iletişimimizi daha da geliştirecek, birbirimizin sorunlarına daha duyarlı olmamızı sağlayacak ortamlar yaratmanın doğru olacağını düşünüyorum. Camiamızda böyle beklentilerin yoğun olarak bulunduğunu da görüyorum.
Hepimiz farklı kurumlarda çalışıyoruz. Kimimiz üniversite hastanelerinde kimimiz devlet hastanelerinde kimimiz de özel hastanelerde çalışıyoruz. Hepimiz sonuçta, özellikle eğitim kurumlarında daha iyi anestezi uzmanları yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu hedefi de yakaladığımızı, bunu Derneğimiz çatısı altında tüm meslektaşlarımızla birlikte çok daha ilerilere taşıyacağımızı düşünüyorum.
Teşekkürler.