Akar, yaptığı yazılı açıklamada, kurum olarak bu yolda kararlılık ve mümkün olan tüm desteği yanına alarak yürümeye devam edeceklerini, bu noktada en önemli faktörün toplumun kan bağışı konusunda bilinçlendirilmesi olduğuna inandığını belirtti.
Kullanılan kanın ''Türk Kızılayının değil, toplumumuzun kanı'' olduğu yönündeki açıklamanın da bazı kesimler tarafından eleştirildiğini ifade eden Akar, şunları kaydetti:
''Açıklamamızın bazı kesimlerce eleştiri odaklarına hedef olduğunu üzülerek tespit ettik. Amacımız, kanın fabrikada üretilmeyen, toplumun fertlerinden temin edilerek, modern kan bankacılığının tüm süreçleri tamamlandıktan sonra ihtiyaç sahiplerine ulaştırılırken Kızılayın aracı bir kurum olduğunu belirtmektir.
Evet bu kan toplumumuzun bir üyesinin kanıdır, ancak bu noktada ne toplumumuza ne de Türk Kızılayına haksızlık etmemek gerekir. Örneğin, 2008 yılında Fransa'da bir yılda 2 milyon 950 bin ünitede 39 kişiye kan ve kan ürünü nakli ile HIV bulaşı söz konusudur. Oysa Türk Kızılayının 7 yılda halkımızdan emanet aldığı 4 milyon 500 bin kanda sadece bir ünite kandan 3 HIV bulaş vakası ''pencere dönemi'' nedeniyle yaşanmıştır. Pencere dönemi, kişinin virüse maruz kalması ile kişinin kanındaki virüs ve virüs belirteçlerinin henüz testlerde saptanabilir düzeye ulaşmadığı, dolayısıyla negatif bulunduğu zaman dilimidir. Pencere dönemi nedeni ile kan bankacılığındaki laboratuvar testleri hiçbir zaman yüzde 100 kesinlikte sonuç veremez, ortada teknolojik bir imkansızlık vardır. Bu milyonda birlik ihtimali de en aza indirmek için bağışçının doğru bildiriminden başka bir çözüm yoktur.
Türk Kızılayı, kan bankacılığı alanında dünyanın en gelişmiş kuruluşlarından biridir. Bölge kan merkezlerimiz, 7 gün 24 saat denetiminize açıktır.''