Romanında yalnızlığın, aşkın ve kadın erkek ilişkilerinin görünen ve görünmeyen, yani insanın iç dünyasında yaşanan yönünü ortaya koyan Sorguç, 17 yıldır kendini adadığı hekimlik mesleğini de tamamen bir kenara bırakmayıp, romanında iki doktor karakterine yer veriyor.
Sorguç, aşk temasını işlediğini, yönünü belirleyen duygunun tasavvuf olduğunu söyledi.
17 yıldır hekimlik yaptığını, roman yazmanın, daha önce hayalini kurduğu ya da kurguladığı bir şey olmadığını anlatan Sorguç, yazma serüveninin 2006 senesinin bir Temmuz gecesi birdenbire başladığını dile getirdi.
Sorguç, sessiz bir gece eline kağıdı, kalemi aldığını, kitabının da başlangıcı olan "sessizlik usulca sokulup, rengi olmuştu gecenin" cümlesini yazdıktan sonra kendisini yazmaktan alıkoyamadığını, her gece yazmaya devam ettiğini ve su gibi akarcasına yazdığını belirterek, "Böylece 1 yıl içinde romanımı bitirmiş oldum. Daha sonrasında yayımlatmak için epey uğraştım. Bu arada ikinci romanıma başladım ve bitirdim. Bu arada romanım yayımlanmasa da yazmaktan hiç vazgeçmedim ve üçüncü romanıma başladım. Derken, Truva Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Movit, romanımı çok beğendiğini söyledi. ve 1 ay içinde de romanım yayımlandı" diye konuştu.
"Yani, yazarlık serüveniniz 'bir gecede birdenbire gelen ilhamla başladı" denebilir mi?" şeklindeki soruya Sorguç, "İlham denebilir belki, ama 'İçimdeki Rüzgar' aslında içimdeki fırtınanın taşmasıyla şekillenen bir roman oldu. İsmi tesadüf bir isim değil. Hayatı hep sorgulayan bir insanım. Yaşamı, ölümü, hayatın sadece göründüğü kadar olmadığını düşünüyorum. Bu yüzden yazmak bana çok iyi geldi, kendimi buldum diyebilirim" karşılığını verdi.
-ROMAN HAKKINDA-
Yelda Sorguç, esasen yalnız bir kadının, evli bir adama karşı yaşadığı fırtınalı aşkı konu aldığını, ama romana basitçe bir aşk romanı gözüyle bakmanın da hata olacağını, çünkü aşkı irdelerken evlilik, sevgi, inanç, yaşam, ölüm, var oluş gibi konuları da evrensel değerleri de ele almak istediğini belirterek,
"Böylece Sibel karakteriyle yalnız kadınların sesi olmak istedim aslında" dedi.
Romanı okuyan arkadaşlarının "Hayatında hiç yalnız kalmamışsın, ama yalnızlığı o kadar güzel vermişsin ki hayran kaldık" dediklerini aktaran Sorguç, 256 sayfa olmasına rağmen romanı okuyanların romanın tadına doyamadıkları için çok kısa bulduklarını, bu yüzden ikinci romanının daha uzun olmasını istediklerini, bunun da kendisini beni hem çok mutlu ettiğini, hem de motive olmasını sağladığını dile getirdi.
Sorguç, "İçimdeki Rüzgar"ın arka planında İzmir'e özgü mekanların da aktarıldığını belirterek, "İzmir'de geçiyor roman. Son yıllarda okuduğum bütün romanlar İstanbul'da geçiyordu. Bu, İzmir'e bir miktar haksızlık diye düşünüyordum hep. İzmir'in tarihi güzelliklerini, doğasını da anlatmak istedim. Okuyucu romanla Alaçatı'ya gidiyor. Asansör'de tarihi restoranda yemek yiyor. Tarihi Kemeraltı Çarşısındaki Kızlarağası Hanı'nı geziyor. Büyük İskender'in gördüğü rüyayı görüyor. İzmir'i sevdiren bir roman" şeklinde konuştu.
-DOKTORLUĞU BIRAKIP, YAZAR OLARAK DEVAM ETMEK İSTİYOR-
Bir yandan tam zamanlı hekimliği diğer yandan yazarlığı bir arada götürmenin ne tür zorluklar getirdiğinin sorulması üzerine Sorguç, şunları kaydetti:
"İşin zevkli tarafı da buydu. Gündüzleri doktorluk yapıyorum, akşamları da
"kurt kesiliyorum". İki oğlum var, 15 yaşında ikizler. Onlardan ve eşimden
"çaldığım" saatlerde hep yazdım. Hastanede bulduğum her fırsatı değerlendirdim. Öğle arasında kütüphaneye gidip yazdım. Yani yazma kanıma girdiğinden beri tutkuyla yazmaya devam ediyorum.
Tıp diğer pozitif bilimlerden biraz farklı. Yani doktor olmaya karar veren bir insan, aslında kendini insanlığa adayacağını bilir. Bu anlamda ben de bunun hep farkındaydım. Bu yüzden zor oldu. Ama ben romanımı bir mühendis gibi projelendirmedim. Sezgilerimle yazdım ve aynen bir okuyucu romanı okurken nasıl bir heyecan duyuyorsa, ben de yazarken o heyecanı hissettim. Romanın sonunda Sibel beni nereye götürecek diye çok heyecanlandım. "
Yelda Sorguç, romanda hekimliğe dair unsurların bulunup bulunmadığı yönündeki soruya, "Yer almaması mümkün değil, çünkü doktorluk kanımıza işlemiş durumda. Doktor karakterler var romanda. Bir kalp damar cerrahı ve bir psikiyatrist var. Aslında bunu ikinci romanım 'Küçük Dünyalar'da aşmak istedim. Artık benim romanımı okuyan bir insan bunu bir doktor yazmış dememeli diye düşünüyorum. Çünkü bundan sonra hayatıma doktor olarak değil, yazar olarak devam etmek istiyorum. Bu sevda uğruna doktorluğu bırakabilirim" yanıtını verdi.
İkinci kitabı "Küçük Dünyalar"ın ruhsal derinliği olan bir roman olduğunu aktaran Sorguç, "İnsanların ruhunun karakterlerini analiz etmeyi seviyorum. Dolayısıyla olaydan çok insanın ruhunu aramaya yönelik bir çalışma diyebilirim" dedi.