Haber 7 yazarı Dr. Saim Şendil, 10 hekim arkadaşı ile birlikte depremin yıktığı Haiti'ye gitti. Haiti'de geçirdiği 10 günü ve orada yaşadıklarını anlattı. Dr. Şendil, hayatı boyunca unutamayacağı çok şey yaşadı.
Geçtiğimiz günlerde Haiti’de yaşanan deprem sonrasında 10 hekim arkadaşımız ile bölgeye sağlık yardımı amacıyla gittik. Şükürler olsun ki sosyal sorumluluk sahibi, muhtaçlara el uzatma konusunda hizmet yarışı içinde olan hekimlerimiz ve onların kurduğu çok sayıda sivil toplum örgütümüz var.
Daha önce böyle sağlık hizmeti amaçlı bir gezi sonrasında bir hekim arkadaşın. “insanlık ve ibret noktasında biz mi onlara yardım ettik yoksa onlar mı bize bilmiyorum“ şeklinde bir yorumunu hatırlıyorum. Gerçekten bu tür geziler ibret alabilenlere çok şey anlatıyor. Günlük hayatımızda alışageldiğimiz birçok ayrıntının aslında ne kadar büyük nimetler olduğunu en azından bir süre hissetmemizi sağlıyor.
Önce uçağa binip o küçük penceresinden dışarıya bakmaya çalıştığımda zihnimde dolaşan tabloları sizinle paylaşmak isterim. Yola çıkmadan önce güvenlik gibi konularda ailemizden, çevremizden gelen sorulara ve o an içimizde yaşadığımız hafif tedirginliğe karşı teselli ve kalkanımız 10 günlük, geçici bir hizmet olmasıydı. Nasılsa 10 gündü ve 10 gün nasıl olsa geçerdi.
Orada yiyecek bulamasak neredeyse 10 gün yetecek kadar yiyecek almıştık. Oysa uzun süre kalmak hatta dönmemek için Afrika dahil dünyanın dört bir tarafına giden eğitim gönüllüleri biliyoruz.
Hayat şartları Haiti gibi, bazen ondan çok ağır, dili, iklimi, yiyeceği yani her şeyi farklı, bambaşka ortamlara cennet vatanımızdaki sıcak yuvalarını, ana, baba, eşlerini bırakarak arkalarına bakmadan çekip giden asrımızdaki sahabe misal yiğitler.
Bir radyo programında böyle genç bir yiğidin ağzından dinlemiştim. Uçağın küçük penceresinden doğup büyüdüğü şehre son bir defa bakmayı ar saydığını, dönüp bakarsa hicret ruhunun zedeleneceğinden endişe ettiğini anlatmıştı.
Aynı radyoda Afrika’ya giden İbrahim ismindeki bir başka kahramanın havaalanında sözden anlamayan küçük kızının feryat ederek bacaklarına dolanmasını ve onu iterek Hz İbrahim (a.s) gibi arkasına bir daha bakmadan uçağa geçişini de dinlemiştim.
Evet bu tablolar gözümde tüllenirken havalanan uçağın içinde bu yiğitlerin yaptığı fedakarlığın idrak ve ifadesindeki aczi daha iyi anlıyorum. Rabbimize iltica ederek, o geri dönüşü olmayan yolculuklarla mukayese edilemeyecek şu seyahati niyetlerimize ve kalplerimize bakarak lütfedip onlardan kabul etsin diye niyaz ediyorum.
Haiti sağlık hizmetinden intibaları, aldığımız ders ve ibretleri bir yazıya sığdırmak zor.
Bu yazıda ancak bir gezi yazısı gibi genel bilgi verme mümkün olacak. İnşallah başka bir yazıda çıkardığımız sonuçları, aldığımız ibret ve dersleri, elde kalanları paylaşma imkanımız olur.
Haiti Karayip adalarında 10 milyona yakın nufusu, 27.000 km2 yüzölçümü ile küçük ve fakir bir ülke. Nüfusun hemen hemen tamamı Hristiyan. 12 Ocak’ta meydana gelen 7.2 şiddetindeki depremde en az 250 bin insanını kaybeden ülkede, ortalama hayat süresi zaten 50 sene civarında. Yani insanlar gerek beslenme yetersizliği, gerek enfeksiyon hastalıkları nedeniyle 50 yaş civarında hayata veda ediyorlar.
Meşhur Karayip korsanları filmi oraları anlatmasa da Haiti'nin tarihinde Fransız korsanların önemli yeri var. Haiti halkı Fransız'ların Afrika'dan getirdiği zenci kölelerden geliyor. Ekvatora yakın olup iklimi oldukça sıcak . Mağduriyetlerine ve her türlü olumsuz hayat şartlarına rağmen insanlarının da iklim gibi çok sıcak kanlı olduğunu yerinde gördük.
Günde bir öğün yemek yiyorlar. Aldıkları gıdanın çoğunu şeker kamışını soyarak emdikleri şeker oluşturuyor.
BURUNLARIMIZDAN CESET KOKUSU GİTMİYOR
En öncelikli problemleri beslenme olduğu için kansızlık ve enfeksiyon hastalıkları çok yaygın. Gece birçoğu kaldırımlarda sabahlıyor. Havanın sıcaklığı bir yönüyle işlerini kolaylaştırırken tuvalet ve kanalizasyon şartlarının olumsuzluğu salgın hastalıklara zemin hazırlıyor.
Başkent'te Cumhurbaşkanlığı sarayı dahil hemen tüm binalar yıkılmış durumda. Gezdiğimiz yerlerde herhangi bir enkaz kaldırma çalışmasına rastlamadık. Enkaz altındaki cesetlerin sıcakla etrafa savrulan kokularına orada yaşayanlar alışmışlar. Ancak bizim burunlarımızda herhalde uzun süre kalacak gibi.
Kısmen yıkılmış havaalanına inince anlamadığımız dilleri, aç ve çaresiz bakışları ile etrafımızı saran kalabalıklarla karşılaştık. Bizden 1-2 dolar alabilme ümidi ile elimizdeki bagajları elimizden koparırcasına çekerken bir taraftan da bizi korkutmamaya çalışıyorlardı. Kapılarında silahlı görevlilerin beklediği marketler, siyahi zayıf yüzlerdeki çaresiz gözler sıcak hava ve enkazdan etrafa savrulan kokular hafızalarımıza yerleşen ilk Haiti manzaraları oldu.
Araç ve kalacak bir yer ayarlama gibi her başlık ciddi bir problem. Yoğun gayret ve telefon konuşmaları ile bizden önce oraya giden Türk meslektaşlarımızla buluştuk. Onların yönlendirmesi ile başkente yakın bir sahil kenti olan Jacmel'e ulaştık. Sağlık hizmeti için buralara kadar gelen ekip arkadaşlarımız bir an önce hasta bakmak için sabırsızlanıyorlardı.
Bunu bizi karşılayan Haiti'li meslektaşımız Dr. Fransuva ve bize yemek ikram etmek isteyen Jacmel Belediye Başkan Yardımcısına “Bizim çantalarımızda yiyeceklerimiz var. Çadırda olsa güvenli bir yerde kalabiliriz. Yeter ki bize bir an önce hasta bakacağımız ve getirdiğimiz şu 20 koli ilacı verebileceğimiz bir ortam hazırlayın“ dedik. Nitekim sonraki günlerde sabahtan akşama kadar, ısrarlarına rağmen ara vermeyerek hasta bakarak elimizdeki ilaçları ilgili hastalarla paylaştık.
Dr. Fransuva, şehirdeki kalıcı sağlık kurumları ve yanındaki kiliseler gösteriyordu ki Fransız meslektaşlarımız bizden yıllar önce buralara gelmişler ve bu siyahi insanların hayatlarına renklerini, dillerini, dinlerini, isimlerini nakşetmişlerdi.
Depremden sonra da olsa bu şehre gelen belki ilk Türk doktorlar olmanın buruk sevincini yaşamış olduk. Onlara sadece Yunus Emre'nin “Yaratılanı Yaratandan ötürü sevme” mantığı ile, “acınızı paylaşıyoruz” diyerek bir dost el uzatıyorduk Onlara doğru atılan bu adıma koşarak geldiklerini , belediye başkanı, idarecileri ve halkıyla bize büyük bir sevgi ve teveccüh gösterdiklerini söyleyebiliriz.
Nitekim son günümüzde Jacmel senatörünün Kimse Yok mu derneği yetkilisini arayarak “Eğer hala düşünüyorsanız bir Türk okulu için bir arsa hazırladık“ dediğini sevinçle öğrendik. Bir haftada oluşması zor bir sevgi halesi ile karşılaştık. Bunu milletimize tüm dünyadaki eğitim faaliyetlerinde lutfedilen Vud ( sevgi ) kadar Haiti insanının kadirşinaslığı ile izah etmek herhalde doğru olacak.
Sahabesi daha sağlığında iken dünyaya dağılmış, veda hutbesinde “Ey İnsanlar“ diye tüm insanlara hitap etmiş olan, Kainata Rahmet olarak gönderilen Peygamber’in ( a.s) mevlid kandilinde güneşin palmiyeler arasından doğuşunu Atlas okyanusunun dalga sesleri eşliğinde izleyerek idrak ettik. Mahcup ve mükedder ezanlarımız okyanus derinliklerinden Rahmeti sonsuz Rabbimizin katına ulaştı.
Sokaklarında ölüm kokusunun kol gezdiği Haiti’ye gül kokulu Mevlüd sabahları diliyorum
Dr. Saim ŞENDİL / Haber 7