Medimagazin logo

Her profesör, profesör mü?

Abbas Güçlü'nün MİLLİYET'teki yazısı....
Her profesör, profesör mü?
Abone Ol:
Medimagazin google abone ol

Profesörlük, hemen her dönemde tartışma konusu oldu. Bezen YÖK, çoğu zaman da iktidarlar, istedikleri isimlere, rahatlıkla bu unvanı verdiler.

Doğramacı’nın YÖK başkanlığı dönemindeydi, bir gecede profesör sayısı ikiye katlandı.

Akademik anlamda hiçbir çalışması olmayan pek çok sanatçı ve öğretim elemanı, o dönemde profesör oldu.

Hatta içlerinde lise mezunu olanlar bile vardı. Şimdi biraz rayına oturdu derken, yine tartışma konusu oldu.

Eskiden 10’a yakın farklı profesör bulunuyordu. Eski yasayla, yeni yasayla, kanunla, yönetmelikle, atamayla gelenler gibi uçan profesörler, part-time, ful-time, kadrolu, kadrosuz, görevlendirmeyle gelenler, zorunlu hizmet yapanlar yapmayanlar, hülle profesörler gibi çok sayıda yakıştırma vardı.

Profesörlük, bir dönem çok zordu. Kadro açılması için yıllarca beklenirdi. Sonra YÖK’le birlikte müthiş kolaylaştı.

Bir dönem sonra, yeniden ulaşılması çok zor hale getirildi. Ama bu uzun sürmedi yine bol keseden dağıtıldı.

Yabancı dil bilmeyen, uluslararası yayını olmayan, bu yayınları refere edilmeyen, toplumsal katkısı bulunmayan, yeterince araştırması, yayını ve doktora öğrencisi olmayanların profesörlüğü hele hele bilim adamlığı, sadece Türkiye’de değil bütün dünyada tartışma konusu. Zaten oralarda profesörlükten çok doktor unvanı kullanılıyor.

Kartvizitlerinde ya da iş yeri tabelalarında profesör unvanını görmeniz mümkün değil...

Peki kime bilim insanı denir? İsminin önünde akademik unvan olan herkes bilim insanı mı? Örneğin araştırma görevlileri, doktor, doçent ve özellikle de profesörlerin hepsi bilimle haşır neşir mi? Bilim deyince akla YÖK, üniversiteler ve TÜBİTAK benzeri kurumlar geliyor.

Onların en tepesindekiler ne kadar bilimle haşır neşirse, arkadan gelenler de o kadar, o donanımda olacak beklentisi hâkim. Ama bazen çok farklı durumlarla karşılaşabiliyorsunuz! Keşke 10 bini aşkın profesörün akademik karnesi YÖK sitesinde tek tek yayınlansa da görsek.

Kim bugüne kadar hangi tezleri ve yayınları yaptı, kaç kez refere edildi ve en önemlisi de unvanlarını nereden ve nasıl aldılar?.. Bakalım yine biz yaptık oldu mu denilecek, yoksa ayrıntılara girilecek mi, hep birlikte göreceğiz.

her
profesör
profesör
mü?
Yorum (7)
BABA DEVRAN
güzel...bugün türkiyede 18 bin yardımcı doçent..8 bin doçent..12 bin profesör var...doçent olmanın tek şartı.. eskiden üds idi..şimdi yds..!..65 baraj puan..üds den barajı geçenler kimlerdi..?.. 1-üds çetesine para verenler 2-cemaat ve ulusalcılar gibi sorulara veya kaynaklara ulaşanlar 3-ingilizce gramerini ezberleyenler..üds ve yds aslında bir İngiliz dil bilim sınavı..İngiliz girse çakar..!..İngiliz filoloji mezunlarının doktora sınavı..dil bilme sınavı değil..!..gelelim konumuza bugün doçent ve prof olanların belli bir yüzdesi çete paraflı..o kadar ki bir üniversitede üds yolsuzluk soruşturmasında yüze yakın adam vardı..zaman aşımına uğradı.. adamlar şimdi profesör..!..işin özü bugün prof olanaların en az yarısı üds-yds görmemiş..üds görenlerin büyük bir kısmı çete paraflı..lafı uzatmaya ne hacet..!..bugün mevcut profesörler yds ye girse yarısı kesinlikle elli alamaz..!..ama bu 50 alamayanlar üniversitelerde yds daha da zorlaşsın diyen takım..hele çete paraflılar yds 60 olmasın diye, hasbelkader gittikleri üak da parende üstüne parende atıyorlar !..teklifimiz şu..yök Anadolu üniversitesinde sadece dil bilme-tercüme esaslı bir sınav hazırlasın..mevcut akademisyenler mevcut yds ye girsin..50 alan ünvanını korusun alamayan yeni sınava girsin..!..aslında bir şey daha var..prof geçinenler trt haber bültenlerinden seçilmiş 100 soruluk bir genel kültür sınavına alınsın..50 alan ünvanını korusun....alamayan ünvanını bıraksın..!....hodri meydan..!
0
Cevapla
abdullah keçeci
doktorluk ve uzman doktorluk kişiye ait unvanlardır, bunun haricindeki unvanların kurum dışında kullanılması yasaklanmalı, ticari metaya dönüştürülmesi önlenmelidir. fakat ülkemizde işin çivisi çıkmış durumda, tıp harici insanlar bile prof unvanları ile tv lerde boy gösterip umut satıyorlar. tıp proflarının bir kısmı da kuş kondurduklarını iddia edip özel sektörde haksız rekabet yapıyorlar. arkadaş profluk doçentlik eğitim ve araştırma ünvanıdır, sen git onu kurumunda kullan. general, albay dışarıda sivil hayatta rütbesini kullanabiliyor mu? bu iki yüzlülüğe devlet son vermeli.bu insanların bilimle haşır neşir olmamasının nedeni piyasada cirit atmalarından kaynaklanmaktadır.
0
Cevapla
hasan ekim
Her ne kadar bazı çevreler kötülesede profesörlerimiz özellikle de tıp sahasında olanlar toplumca kabul edilmişlerdir.Halkımızın özellikle de bazı operasyonlar için profesörleri seçmeleri bu nedenledir. Malesef 38. madde denilen bir garabet ile özellerde çalışan doçentlere profesörlük yolu açıldı. Bunlar özellikle de yeni üniversitelerin kadroların atanarak daha sonra görevlendirmeyle eski hastanelerine dönüyorlar. Bu nedenle özellikle özel hastanelerde çalışan uzmanlar profesör ünvanı kazanarak haksız rekabet yapan bu kişiler yüzünden mağdur oldular.Çare basit bu 38. maddeyi kaldırmak. Üniversitelerde 5. yıl doçent olarak faaliyet yapmayanları kadroya atamamak gerekiyor. Yoksa belli bir dil sınavını vermiş yayın ve sözlü aşamalardan geçmiş bir hocamızı eleştirmek hoş olmaz.Nitekim devlet büyüklerimiz de ameliyat için bu deneyimli hocalarımızı seçiyorlar, özelde bile olsalar kamu hastanelerine getirip opere oluyorlar. Bence hocalarımızı haksız yere eleştirmeyelim. A. Güçlünün hülleci dediği C. Yakut hoca Vanda yıllarca yapılamayan açık kalp ameliyatlarını 14 yıl önce başlattı.İftiradan uzak duralım.
0
Cevapla
Önder Yavaşcan
Sayın Güçlü Yorumlarınıza katılıyorum. Bir de kimsenin dikkatini çekmeyen, üzerine eğilmediği bir konudan bahsetmek istiyorum. Biz yaklaşık 500 kişiyiz eğitim ve araştırma hastanelerinde çalışıyoruz. Ağır hizmet yükü altında ezilirken bilimsel çalışmalar yapmışız ve doçent olmuşuz. Hem hastanemizin kalitesini artırırmışız hem de uzmanlık alanımızda asistan eğitiminde çok büyük katkılar sağlamışız. Birçoğumuz afiliasyon veya ortak kullanım protokolleri altında bizim hastanemizle birleşen tıp fakültelerindeki öğrencilere, çoğu zaman karşılıksız ders de anlatıyoruz. Bütün bunları da büyük bir hizmet yükü altında gerçekleştiriyoruz. Ama hükümet yetkilileri son akademik kadrolardaki maaş düzeltmesi de dahil bizi yok sayıyor. Asistan eğitiminde varız, son dönemlerde tıp fakültesi öğrenci eğitiminde de varız ama YÖK kadrosunda olmadığımız için profesör olamıyoruz. Doçent olarak emekli bile olamıyoruz. Ciddi bir özlük hakkı kaybımız var. İşte yazınızda bahsettiğiniz hızlandırılmış profesörlerin önemli bir kısmının geçmişine baktığınızda eğitim araştırma hastanelerinde çalışan, bir şekilde işini halleden ve kendini üniversitelerde hatta yüksek okullarda çalışıyor gösterip ünvan alan kişiler olduğunu görecekseniz. Birkaç kelime de bu mağduriyet üzerinde yazarsanız bu sessiz kitlenin sesi olursunuz. Çalışmalarınızda başarılar dilerim. Doç. Dr. Önder YAVAŞCAN Izmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi
0
Cevapla
hasan
Bir konu üzerinde arastirma yapmis bir kisi sadece o konu üzerinde bilgi sahibidir, bu bütün konulara bir uzmandan daha fazla hakimdir denilemez....biz bunu karistiriyoruz, ünvan sahibi oldumu sanki herseyi biliyormus gibi bir anlam var...buda cahilligimizin ön planlanindaki temel taslarindan biridir.....Prof. demek ders anlatmaya yetkili kisidir, yani uzman olan kendini baska yönde yetistiren bir arkadasindan daha iyidir düsüncesi tamamen yanlistir....bu inanislar TR gibi kaliteden cok sayiya önem veren ülkelerde ancak gündem olusturur.....
1
Cevapla
Yorum Yaz
0/300

Bu haberler de ilginizi çekebilir